Seyahat zinde tutuyor

Ümit Bey, bize Moda’daki evinin kapılarını açtı. Hem koleksiyonunu gösterdi hem seyahat tutkusunu anlattı hem de Türkiye’nin ihracat hamlelerinin başladığı o ilk dönemlere dair anılarını paylaştı…

14.01.2019 15:29:000
Paylaş Tweet Paylaş
Seyahat zinde tutuyor

Nil Dumansızoğlu

[email protected]

Ümit Ersoy, 46 yıldır iş hayatının içinde olan, gıda sektörünün duayen profesyonellerinden… Onun en büyük tutkularından biri ise seyahat. 1976 yılında Marsa’ya operasyon mühendisi bir genç olarak girdiğinde, kendi kendine, “Bu şirketin en çok seyahat eden adamı ben olacağım” demiş. Öyle de olmuş. Suriye, Irak, İran, Kuzey Afrika, Orta Asya ülkeleri derken hayatına 80’den fazla ülkeden anılar sığdırmış. 2017 yılında Ana Gıda’nın Bunge’ye satılmasından sonra genel müdürlüğü bırakıp Bunge’nin yönetim kurulu üyesi olarak profesyonel yaşamına devam eden Ümit Ersoy, artık eskisi kadar yoğun iş seyahati yapmıyor. Şimdilerde daha çok turistik seyahatler planlıyor ve yılda en az 10 kez yurt dışına gidiyor. “Seyahat insanı zinde tutan bir meşguliyet” diyen yönetici, gittiği ülkelerden kendine CD ve küçük porselen çanlar almayı da ihmal etmiyor. Ümit Bey, bize Moda’daki evinin kapılarını açtı. Hem koleksiyonunu gösterdi hem seyahat tutkusunu anlattı hem de Türkiye’nin ihracat hamlelerinin başladığı o ilk dönemlere dair anılarını paylaştı…

Seyahat sizin için nasıl bir tutku haline geldi? 

 Benim 46 yıllık bir iş geçmişim var. Bir mühendis olarak Marsa’da işe başladığım zaman kendi kendime, “Ben bu şirketin en çok seyahat eden adamı olacağım” dedim. Sabancı Grubu’nun pek çok şirketi vardı ve bütün şirketler büyüme sürecindeydi. Doğru bir adreste olduğunuz zaman hayat size fırsat veriyor. 

 Bugüne kadar kaç ülkeye gittiniz? 

 Eğitim, konferanslar, seminerler gibi vesilelerle 4-5 yıl pek çok Avrupa seyahatim oldu. 1980’li yıllarda ise Turgut Özal döneminde, Türkiye’nin ilk gerçek ihracat çabaları başladı. Ben bir anda İran’a gidip gelmeye başladım. Daha sonra hayatıma Suriye girdi. Oradan Lübnan, Ürdün, Mısır geldi. Orta Doğu, Arap coğrafyası, Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkeler, Malezya, teknik görüşmeler için Kuzey Amerika, Sovyetler Birliği dağılınca Orta Asya devam etti. Sonra kişisel turistik seyahatlerim de başladı. Seyahat, insanı zinde tutan bir meşguliyet. Eşimle mümkün olduğu kadar yaşlanmadan uzak menzilli seyahatleri ve menzilleri görmek istedik. Bu bizi Güney Amerika’ya, Güney Afrika’ya, Avustralya’ya, Yeni Zelanda’ya götürdü. Güney Doğu Asya, Japonya, Çin derken 80’den fazla ülkeye gittim. 

 Bu bölgelere seyahat ederken sıkıntılar yaşadığınız oldu mu? 

 O yıllarda Cross kalemli, Samsonite çantalı olan, düzgün giyinen bir ihracatçı profili vardı. Türk ihracatçılarının o dönemde değmediği yer yoktu. Korku, çekinme, heyecan duygularıyla koşuştururduk. Bizden sonraki kuşak, bunun meyvelerini topladı. Tabii çok karışık dönemlerdi. Suriye Şam’da bombaların patlayıp bazı Türklerin öldüğü olaylar yaşanıyordu. O dönemlerde o civarlardaydım. Yine Amerika’nın Bağdat’a saldırılarının olduğu dönemde, Bağdat’ta bir iş problemi ortaya çıkmıştı. Bağdat’a gidilmesi lazım ama uçuşlar iptal edilmişti. Amman’dan bir taksi tutarak çölün ortasından gittiğimizi hatırlıyorum. 

 Şimdi artık genel müdürlüğü bıraktınız. Hayat sizin için nasıl değişti? 

 Bir kere adrenalin seviyem düştü. Okumaya sistemli zaman ayırabiliyorum. Daha sık turistik seyahatlere çıkabiliyorum. Açıkçası artık çok zorlanmak da istemedim. Bence herkesin belli bir yaştan sonra vitesi küçültmesi gerekiyor. 

 Sizi en çok etkileyen kültürler, ülkeler hangileri oldu? 

 1980-2000 dönemi arasındaki Suriye’de edindiğim dostluklar benim için hep çok değerli oldu. Ama maalesef o ülkenin kaderinde de kan varmış. Umarım en kısa zamanda düzelir. Bence onların selameti ve barışı, Türkiye için de çok önemli. Komşunda sıkıntı varsa senin huzurlu olman mümkün değil. Bir de Avusturalya’da ateş böcekleri mağarasına gittiğimiz seyahat beni çok etkilemişti. Sandalla yer altı nehrinden geçiyor, tamamen zifiri karanlığa giriyorsunuz. On binlerce ateş böceği oraya giriyor. Anlatılamaz bir görüntüydü. 

 En son nereye gittiniz? 

 Bu yıl ilk yarı çok seyahat ettik. Önce Avusturya ve Yeni Zelanda’ya gittik. Yılbaşında Sydney’deydik. Şubat ayında, Salzburg’a gittik. Nisan ayında torunlarla Londra’da Harry Potter programı yaptık. 

 Şimdi yeni rota neresi? n Ocak ayında Hindistan seyahati yapacağız.

Bombay’dan başlayıp Ganj Nehri’ne doğru yukarı gideceğiz. Tren seyahati olacak. Tren seyahatinin bitiminden sonra da Bangledeş’e gideceğiz. Bunun dışında, Kenya’ya, İzlanda, Finlandiya gibi soğuk ülkelere gitmedim. Bunlar da plana alınabilir. Ama çok da plan yapmak istemiyorum, sonra insan baskı altına giriyor. 

 Seyahatlere kimlerle gidiyorsunuz? 

 Ben tanımadığım insanlarla mecbur olmadıkça seyahate çıkmam, yemek yemem. Bu nedenle genelde turlara katılmıyoruz. Bir arkadaş grubum var, ancak onlarla olursa tur olabilir. Benim asıl keyif aldığım seyahatler, 6-8 kişilik arkadaş grubu seyahatleri. 

 Bu seyahatlerde küçük anılar da biriktiriyorsunuz… Koleksiyonunuzdan biraz bahseder misiniz? 

 Eskiden uzunçalarlar vardı, o dönemde hiç plak biriktirmeyi düşünmedim. Daha sonra çıkan 45’liğe hiç ilgi duymadım. Kasetler çıktığı zaman ilgilendim, toplamaya da başladım ama kaset mekanik olarak uzun ömürlü değil. CD çıktıktan sonra gittiğim yerlerden CD almaya başladım. İlk nasıl başladığımı hatırlamıyorum. Araştırıyorum ve oradaki insanlardan tavsiyeler alıyorum. Dönemlerine, cinslerine göre tasnif ediyorum. Şimdi 600’den fazla CD’m var. Büyük çoğunluğu yazlıkta duruyor. Bunun dışında gittiğimiz ülkelerden minik porselen çanlar alıyoruz. Bu daha çok eşimin ilgisiyle oluştu. Şimdi onlardan da bir koleksiyonumuz oldu. 

 Kendinizi koleksiyoncu olarak tanımlıyor musunuz? 

 Hayır, koleksiyoncu sadece kendi aldıklarını biriktirmez. Başka koleksiyonlar da satın alır, sayıyı artırmaya çalışır. Ben ilgi duyduğum müziğe dair CD’leri, gittiğim yerlerden anı olsun diye alıyorum. Aldığım müziği sevmem lazım. Koleksiyon yapacağım diye her şeyi almıyorum. 

Müzik dinlemeyi seviyorsunuz… Kimleri seversiniz?

 Kitap okurken ona uygun bir müzik dinlerim. Evde arka planda müzik olmasını seviyorum. Müzik, benim için daima dinlenme aracıdır. Caz dinlemeyi seviyorum, tek enstrümanla yapılan klasik müzik dinliyorum. Şefika Kutluer’in hayranıyım. Onun dışında ruh halime göre herkesi dinleyebiliyorum. Hatta bu yaz torunum sayesine Ezhel’i dinledim, hiç de fena değilmiş.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz