Havada kontrol edebildiğim çok hızlı bir makinenin içinde olmak müthiş bir duygu” sözleriyle anlatan Töre Birol’la pilot olma sürecini konuştuk...
Nil Dumansızoğlu
Uçaklara olan hayranlığı küçük yaşlarda başlayan Henkel Çamaşır ve Ev Bakım Orta Doğu Avrupa Satış ve Ülke Yönetimi Başkan Yardımcısı Töre Birol’un çocukluk hayali, pilot olmaktı. Bu hayali gerçekleşmese de tutkusu asla bitmedi. 35 yaşında ilk uçuşunu yaptıktan sonra bu kez peşini bırakmadı ve pilot lisansı aldı. İlk yalnız uçuşunda önce tedirgin olduğunu ve ardından “Dünyanın hakimiyim” hissini yaşadığını anlatan Birol, şimdi fırsat buldukça gökyüzüne yükseliyor ve bu eşsiz duyguyu yaşamayı sürdürüyor.
Pilot olmak ve göklerde süzülmek çok çocuğun idealidir, ancak gelecek yıllarda pek azı çocukluk hayali olan bu mesleğe yönelir. Kimi zorlu sınavlara takılır. Kimi ise Henkel Çamaşır ve Ev Bakım Orta Doğu Avrupa Satış ve Ülke Yönetimi Başkan Yardımcısı Töre Birol gibi başka mesleklere, iş hayatının farklı dallarına yönelir. Birol’un uçaklara olan hayranlığı da çocukluk yıllarına dayanıyor. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu tutkuyu içinden hiç atmayan Birol, ilk kez bir 35 yaş doğum günü hediyesi olarak uçak kullandı. “O heyecanı yaşadıktan sonra bunu ne pahasına olursa olsun yapmaya karar verdim. Zehir kanıma o an girdi diyebilirim. Sonra da eğitime başladım” diyen Birol, 2011 yılından beri amatör olarak pilotluk yapıyor. Tutkusunu “Uçarken kendimi dünyanın hakimi gibi hissediyorum Havada kontrol edebildiğim çok hızlı bir makinenin içinde olmak müthiş bir duygu” sözleriyle anlatan Birol’la pilot olma sürecini konuştuk:
Uçaklara olan ilginiz ne zaman başladı?
Sürat, hızlı arabalar, motor, uçaklar… Sanırım çoğu erkek çocuğunun ilgi duyduğu şeylerdir ancak benimki biraz daha fazlaydı. Küçüklükten beri uçaklara merakım vardı. Hatta sünnet düğünümde kostümümü bile pilot giysileri olarak seçmiştim. Çocukluk ve gençlik yıllarımın her tarafında uçakla ilgili anılarım olduğunu söyleyebilirim. Benim çocukluğumda uçak, çok kısıtlı bir ulaşım aracıydı. Ailemle havalimanına gittiğimiz bu nadir zamanlarda hep orada yarım saat fazla durup uçakları seyretmek isterdim. Yurt dışına gittiğimizde de üzerinde uçak resmi olan tüm dergileri toplayıp geliyordum. Ne yazdığını anlamasam da resimlerine bakıyordum. Bilgisayar oyunları oynuyordum. Lise yıllarında ise milli güvenlik dersimize hava kuvvetlerinden bir komutan gelmişti. Bu benim için inanılmaz bir şans olmuştu, onunla uçaklar ve uçmak konusunda sohbetler yapıyordum.
Bir hobiye dönüşme fikri nasıl oluştu?
Pilot olmak istediğimi aileme söylediğimde tepki gösterdiler. Zaten hobiye dönüşmesi de böyle başladı. 27-28 yaşlarında profesyonel olarak yapamadığım bu işi amatör olarak yapmak istedim. Ancak eğitimler, iş hayatına yeni başlamış bir genç olarak karşılayamayacağım kadar yüksek bir meblağdı. 17-18 bin dolar gibi bir maliyeti vardı. Bir hobi için bu parayı ayıramayacağım için o dönemde bir fikir olarak kaldı.
Peki sonra nasıl başladınız?
2009 yılında, 35’inci yaş günümde bir arkadaşım bana doğum günü hediyesi olarak bir uçuş hediye etti. Bir sürprizi olduğunu söyledi ve Sabiha Gökçen’deki İstanbul Havacılık Kulübü’ne gidene kadar ne olduğunu öğrenemedim. O gün tanıştığım ve sonra da çok yakın dostum olan Selçuk Aner’in uçağıyla uçtuk. Benim için müthiş etkileyici bir andı. Apronda yürümek, uçakların sesini bu kadar duymak harikaydı. Selçuk Ağabey bana uçuş öncesi kontrolleri öğretti, birlikte bu kontrolleri yaptık.
Bu ilk uçuşta nasıl hissettiniz?
Tabii pilot koltuğunda Selçuk Aner vardı. Uçaklarda iki kumanda vardır, eğitim araçları gibi düşünebilirsiniz. Bir ara kumandayı bana verdi ancak ben neyin ne olduğunun farkında değildim. Bu uçakların en büyük farkı, kabin basıncı olmaması. Bir de Boeing, Airbus gibi tonlarca ağırlıkta değil, bin 500 kilo. Dolayısıyla her şey 10 katı hissediliyor. Ufak bir sarsıntı bile çok şiddetli oluyor. Bu nedenle ilk bindiğimde korku hissini yaşadım. İlk 10 dakika yapamayacağımı hissettim. Ancak alışınca bambaşkaydı. 1,5 saat civarında havada kaldık. O gün o heyecanı yaşadıktan sonra bunu ne pahasına olursa olsun yapmaya karar verdim. Zehir kanıma o an girdi diyebilirim.
Eğitim süreci nasıl oluyor?
Ben eğitimimi Havacılık Kulübü’nde aldım. Bu eğitimi veren başka profesyonel kurumlar var. Fakat derneği tercih ettim, çünkü para kazanmaktan ziyade havacılığı sevdirmek, geniş kitlelere yaymak gibi amacı var. Hatta sonra bu kulübün başkanlığını da yaptım. Eğitim sürecinde ise öncelikle maddi şartları kabul ederek ilk adımı atıyorsunuz. Sonra göz, sinir, koordinasyon gibi ciddi sağlık testlerinden geçiyorsunuz. Bu testler sivil havacılık otoritesine gidiyor ve onay geldikten sonra öğrenci pilot oluyorsunuz. Daha sonra 120 saatlik yer derslerine başlıyorsunuz. Yer derslerinin ikinci ayında eş zamanlı olarak 45 saatlik uçuş derslerine katılıyorsunuz. Eğitimler bittikten ve hocalar sizin uçuş kabiliyetinizin yerinde olduğuna inandıktan sonra yazılı sınava ve 1,5-2 saatlik bir uçuş sınavına giriyorsunuz. Başarılı olduğunuz takdirde “Private Pilot Lisance” (PPL) adlı lisansı alıyorsunuz. Bütün dünyada bu lisansla uçabilirsiniz. Örneğin ben bu lisansı aldıktan iki ay sonra Baltıklar’a gittim. Gider gitmez kiralayabileceğim bir uçak buldum ve her hafta sonu orada uçuyordum. Ukrayna’da aynı şekilde uçuyorum.
Öğrencinin tek başına uçması kaç saatten sonra gerçekleşiyor?
İlk uçuşu yalnız yaptığınız an çok önemlidir. Eğitimlerde 8-10 saatlik uçuştan sonra iyi pilotlar kendini belli eder. Hocalar bu konuda çok profesyonel. Sizin ne zaman tek başınıza uçacağınıza karar verirler. Hocanın bu şekilde sizin tek başınıza uçmanıza karar vermesine literatürde “yalnıza bırakmak” denir. Heyecanlanmayın diye size önceden haber verilmez.
Sizin ilk kez “yalnıza kalmanız” nasıl oldu? O an ne hissettiniz?
Çok güzel bir havada hocayla beraber Sabiha Gökçen’den kalkıp 40 dakikalık bir uçuştan sonra Yenişehir’e indik. Yenişehir’de trafik az, yakın ve eğitime çok müsait bir pist var. Bu nedenle çalışmalarımız hep Yenişehir’de oluyor. Hoca iki tane “touch and go” yapalım dedi. Bu, uçağın piste alçalması, tekerler yere değdikten hemen sonra tekrar havalanması anlamına geliyor. İki tane iniş kalkış yaptıktan sonra tam iniş yaptık, hoca terminale park etmemi söyledi. Biz normalde Bursa’da hiç terminale park etmeyiz. Çalışır döneriz. Bu nedenle bir hayli şaşırdım. Zaten hemen sonra da nedeni anlaşıldı. Yalnıza bırakıldım. Tabii ki çok istediğim bir şeydi ama o ilk kez yalnızlık hissi açıkçası biraz tedirgin etti. Çünkü biliyorum ki gaza bastığım anda uçacağım ama bunun geri dönüşü yok. Bunu becerip becerememek hiçbir zaman test edebileceğin bir şey değil. Ancak havalandıktan sonra hissettiğim duygu inanılmazdı. Sanki dünyanın hakimiydim. Havada kontrol edebildiğim çok hızlı bir makinenin içinde olmak müthiş bir duygu.
Lisansınızı aldıktan sonra bugüne kadar kaç saat uçtunuz?
2010 yılının aralık ayında aldım, eğitimimi bitirir bitirmez de Havacılık Kulübü’ne üye oldum. 2011 yılından bu yana 150-160 saat civarında uçuşum oldu. Havacılıkta 500 saatlik bir pilot çok tecrübelidir.
En fazla ne kadar yükseğe çıktınız?
Bizim uçakların tavanı 15-16 bin fit. Ben Adana’ya giderken 14 bini gördüğümü hatırlıyorum. Kabin basıncı olmadığı için yükseğe çıktıkça oksijen azalıyor. Örneğin Adana’ya giderken hiçbir zaman tek başımıza uçmayız, iki pilot uçmak isteriz, çünkü oksijen azaldıkça uyku başlar. Onun için dağların üstünden uçtuğumuz zaman oksijen tüpü takmak zorundayız.
Şu anda ne kadar zaman ayırabiliyorsunuz?
Eskiden biraz daha yoğundu. Dersler devam ederken hep birlikte organizasyonlar yapıyorduk. Yurt dışına gittikten sonra kulüple bağlantılarım biraz koptu, o nedenle nispeten azaldı. Yazın hava iyiyken hafta sonları 2-3 saat olmak üzere ayda toplam 6-8 saat uçabiliyorum. Yılda 50 saat uçan bir pilot, bu işe çok iyi zaman ayırıyor demektir. Ben de sanırım 30 saat uçuyorumdur.
Özel seyahatlerinizi de uçakla yaptığınız oluyor mu?
2-3 yıl önce bir arkadaşımla ortak bir uçak aldım. Şimdi yarısı benim olan bir uçağım var. Bu bir keyif işi. Çok hazırlığı var, hadi binip gideyim olmuyor. Ama mesela bir hafta Bodrum’a tatile gideceğimde uçakla gidebiliyorum. Bir tatilimizi 5 uçakla birlikte Yunan Adaları’na giderek yapmıştık. Her gün bir adada konakladık. Çok güzel bir tatildi.
Unutamadığınız bir uçuşunuz var mı?
12 Ekim benim doğum günüm. Bir doğum günümde izin aldım, çıktım ve uçmaya gittim. Sabiha Gökçen’den Şile taraflarında uçtum. Bu en sevdiğim anılardan biridir, daha sonra hiç doğum günüme denk gelmedi.
Kendinizi ne kadar geliştirdiğinizi düşünüyorsunuz? Sevdiklerinizle de uçuyor musunuz? Başkasının sorumluluğunu alacak kadar güveniniz oluştu mu?
Bu işte yetenekli olduğumu düşünüyorum. Hocalarım bunu söylüyor. Kısa sürede öğrendim ve lisansımı kolay aldım. Bugüne kadar büyük bir kaza tehlikesi atlatmadım. Annem, arkadaşlarım, hatta arkadaşlarımın aileleriyle de uçtuk. Ama her zaman söylerim, sonuçta bu benim mesleğim değil, hobim.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?