Bizler ve onlar politikası

1.05.2018 05:25:000
Paylaş Tweet Paylaş
Bizler ve onlar politikası

Bugün dünyanın dört bir yanındaki çalışanlar işlerini ve maaşlarını kaybetmekten korkuyor. Vatandaşlar sınırları aşarak gelen yeni yüzlerden ve hiç kimsenin anlayamadığı nedenlerden dolayı insan öldüren teröristlerden, suçlulardan korkuyor. Hükümetlerinin kendilerini ileride koruyamayacağından korkuyorlar. Ardından bu imdat çağrısına bir cevap geliyor. Donald Trump ile Avrupa’da mevcut kurulu düzendeki politikaya meydan okuyan sağ kanat politikacılar gibi popülistlerin sınırların çizilmesi konusunda bir müjdesi var. Onlar, kendi hakları ve bunları çalabilecek olanlara karşı korunma sağlanması için mücadele eden vatandaşlara “Bizlere karşı onlar” şeklinde bir ayrıştırma vizyonu sunuyor. Ufukta çok daha büyük bir kriz var. ABD ve Avrupa’da kıyamet kopararak iş yerlerinde teknolojik değişikliklere ve gelir eşitsizliğinde artan huzursuzluklara neden olan fırtınalar, gelişmekte olan ülkelere doğru ilerliyor. Kurumları ve sosyal güvenlik ağları zengin ülkeler kadar güçlü olmadığı için bilhassa gelişmekte olan ülkelerin hükümet ve kurumları böyle bir fırtınaya hiç de hazırlıklı değil. Zengin ile fakir arasındaki uçurum çok daha büyük. Teknolojik değişime hazır değiller. Yükselen piyasa ülkeleri kalkınmada benzer bir yol izler. Onlar kırsal kesimde çok sayıda insanın yaşadığı fakir ülkeler olarak işe başlar. Gençler yavaş yavaş daha yüksek maaşlar kazanabileceklerini ümit ettikleri şehirlere taşınmaya başlar. Şehirlerdeki ucuz emek arzındaki bu ani artış, çalışanlara çok daha yüksek ücretlerin ödendiği daha gelişmiş ülkelerde fabrikaları olan imalatçıları cezbeder. Bugüne dek Çin, Hindistan, Güneydoğu Asya, aşağı-Sahra Afrika ve Latin Amerika’da bu hikaye yüzlerce defa tekrarlandı. 

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER İÇİN RİSKLER

Kalkınmanın bir sonraki aşaması ise bir zamanlar fakir olan işçilerin daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma koşulları talep etmesiyle başlar. Daha yüksek ücretler bu ülkelerin cazibesinin yabancı şirketler açısından azalmasına yol açar, ancak reform yapmaya istekli hükümetler bu duruma uyum gösterebilir. Satın alınan, icat edilen veya çalınan teknolojiler sayesinde işçi başına üretkenliği artırabilirler, daha karmaşık ve yüksek katma değerli ürünler üretebilir ve ücretlerin artmasını sağlayabilirler. Artık ortaya bir orta sınıf çıkmıştır. Ancak iyi bir demografiye, esnek işçi arzına, ekonomik kalkınmaya ve politik reformlara dayalı bu mutlu döngü artık bozulmaya başlamaktadır. Sınırlı bir ölçekte olsa bile iş dünyasındaki teknolojik değişim, yoksul ülkelerin ve fakir insanların merdivenleri hızla tırmanmalarını sağlayan ucuz işgücü avantajını şiddetli bir şekilde ortadan kaldırmaktadır. Şirketlerde artan otomasyon, öğrenen makinelerde kaydedilen ilerlemeler ve ekonomiye yapay zekanın (AI) yeni biçimlerinin katılması yüzünden geleceğin işleri hiç görülmedik seviyelerde yüksek eğitim ve öğretimi gerektirecek. Bu eğitim ve öğretimi ancak ödeme gücü olanlar alabilecek ve yüksek ücretli iş fırsatlarını da sadece gerekli bilgilere ve beceri setlerine sahip olanlar yakalayabilecek. Bunlardan yoksun olanları ise karanlık bir gelecek bekliyor. Bu geçiş dönemi ABD ve Avrupa’da fazlasıyla ciddi güçlüklerle yaşanıyor olsa da gelişmekte olan ülkelerde çok daha çetrefilli geçecek. Gelişmekte olan ülkelerde otomasyonun ücretleri düşürmesi halinde işçiler açısından ileri derecede AI’nin ekonomik kalkınmadan daha büyük bir pay aldığı bir dünyada başarılı olabilmeleri için gerekli eğitimi alabilmeleri imkansız bir hal alacak. Düşük büyüme daha az hükümet geliri anlamına geldiğinden eğitime, hizmet sektörüne, altyapılara ve orta sınıfın hükümetten beklediği diğer her türlü şeye daha az para harcanacak. Bu mutlu döngü şimdi bir kısır döngüye dönüşmüştür. 

GENÇLER EĞİTİLEMEZSE NELER OLUR?

 Peki onca enerjik ve hevesli genç insan nereye gidecek? Gelişmekte olan ülkelerdeki bu genç nüfus, ekonomik avantaj olmaktan çıkarak politik bir tehdide dönüşebilir. Şayet aktif işgücüne katılamazlarsa, 21. yüzyılın işlerine girmek için gereken eğitim ve öğretime asla erişemeyecekler ve kendi çocuklarının da bunu başaramayacaklarının bilincinde olacaklar. Bu bir sonraki değişim dalgasının kaybedenlerinin politik bağlılık göstermeye devam mı edecekleri yoksa sistem savaş mı ilan edecekleri ucu açık bir soru. Sonuç dünyanın son 50 yılının en önemli hikayesinin yani zengin ve yoksul ülkeler arasındaki refah uçurumunun kapanması sürecinin baştan aşağıya tersine çevrilmesi şeklinde olabilir. Çünkü artık oyunun kurallarını belirleyen teknolojilere erişime, vatandaşlarını yeni ekonomik ve sosyal gerçekliklere uyumlu hale getiren eğitim sistemlerine ve değişimle birlikte gelen darbelerin etkisini azaltan güçlü sosyal güvenlik ağlarına sahip olanlar bugün sadece zengin ülkelerdir. İşte bu zamanımızın en önemli hikayesi haline gelebilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz