Finlandiya’dan İnovasyon Dersleri

Dünyada inovasyon denince akla gelen isimlerden biri de Finlandiya’nın eski başbakanı Esko Aho. 5 yıllık iktidarı döneminde, inovasyona yaptığı yatırımlarla bir ülkenin ekonomik bunalımdan çıkıp, d...

1.07.2008 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Dünyada inovasyon denince akla gelen isimlerden biri de Finlandiya’nın eski başbakanı Esko Aho. 5 yıllık iktidarı döneminde, inovasyona yaptığı yatırımlarla bir ülkenin ekonomik bunalımdan çıkıp, dünya liginde sınıf atlayabileceğini kanıtladı. Onun açtığı yol sayesinde bugün Finlandiya, inovasyonda örnek alınıyor. Esko Aho, ülkelerin kendilerine özgü inovasyon metodu yaratması gerektiğine dikkat çekiyor. Çünkü ona göre inovasyon, daha çok uygulamalar ve uygulamaların nasıl kullandığıyla ilgili. Her ülkenin kendine göre gelenek ve görenekleri, ekonomisi ve farklı bir yapısı olduğunu söyleyen Aho, “Bugün inovasyonun toplumsal değil, kişisel bir uygulama olduğunu gözlemliyoruz. Yani, kişiler inovasyonun yaratılmasında büyük rol oynar” diye konuşuyor.

Yeni Finlandiya’nın yaratıcısı, Yenilikçilik stratejisini anlatıyor

Yıl 1990. Yüzde 7 küçülen Finlandiya ekonomisi tam bir bunalım içinde. Uygulanan finansal model ise bunalımdan çıkma konusunda sonuç vermedi. Esko Aho, işte tam da bu ekonomik bunalımın ortasında, Finlandiya Başbakanı seçildi. Aho ve ekibi, 5 yılda Finlandiya’yı bambaşka bir ülke yaptı. O ve ekibi inovasyon konusunda yaptıkları çalışmalarla diğer ülkelere örnek oldu.

Esko Aho, çıkardığı kanunlar ile devletin gereksiz harcamalarını kıstı, Ar-Ge’ye olan yatırımı artırdı. Endüstriyel üretimin artırılması konusunda önemli atılımlar gerçekleştirerek rekabetçiliğe önem verdi. Vergi reformları ile ekonomiyi canlandırırken bir yandan da iş gücünü geliştirdi. Esko Aho ve ekibinin başarısının temelinde ise Finlandiya’da inovasyon kavramını gündeme taşımaları ve bu konuda ısrarcı olmaları var. “Bazı kritik alanlarda eğitime önem vermek lazım. Yani, entelektüel kapasitenin artırılması gerekiyor. Biz bunu da yaptık” diyen Aho, bu reformların hareketliliği sağladığına dikkat çekiyor. Ona göre, hareketlilik inovasyon açısından çok önemli. Çünkü böylece insanlar, bir sektörden diğer sektöre daha rahat ve hızlı geçebiliyor. Onun deyimiyle “işte bu inovasyonu yaratıyor.”

Finlandiya eski başbakanı Esko Aho, bir ülkenin nasıl inovatif olabileceğini, devlet uygulaması olarak inovasyonun nasıl geliştirileceğini ve Finlandiya’nın inovasyon yoluyla elde ettiği kazanımları Capital’e anlattı:

*1991-1995 arasında Finlandiya Başbakanıydınız. Finlandiya 1990’da ekonomik bunalım yaşadı. İktidara geldiğinizde nasıl bir Finlandiya devraldınız? Hangi konulara odaklanmayı seçtiniz?
1991 yılında göreve başladığım sırada Finlandiya’nın ekonomik büyüme oranı eksi 7’ydi. Bu oran, ekonomimizin ne kadar kötü bir gidişata sahip olduğunun göstergesiydi. Hatta bu oran nerdeyse ekonominin çöküşü anlamına geliyordu.

Avrupa, bizim en önemli pazarlarımızdan biri. 1990’ların başında ekonomideki büyüme oranımız Avrupa’ya göre çok düşüktü. Ayrıca, finans alanında var olan modelimizin ekonomimizde etkili bir yapısı yoktu. Diğer taraftan, Sovyet’lerdeki komünist rejiminin yıkılması da ekonomimizi etkiledi.

Tüm bu şartlar sonucunda biz ne yaptık? İlk önce endüstriyel üretimin artırılması konusunda önemli atılımlarda bulunup rekabeti artırmaya çalıştık. İkincisi, vergi reformları gerçekleştirerek ekonomiyi canlandırmaya çalıştık. Diğer önemli bir atılım da iş gücünü geliştirmek oldu. Aynı zamanda devalüasyon da 1990’ların başında baş göstermişti. Tüm bunlar çok kısa süre içinde yeniden yapılandırıldı. Hatta 1994’te ekonomimizdeki büyüme yüzde 4’e ulaştı.

*İktidara gelmenizde hangi kriterler rol oynadı? Örneğin inovasyona verdiğiniz önem seçilmenizde önem taşıdı mı?
Finlandiya’da 1990’lı yıllarda birçok kanun uygulamaya konuldu. Avrupa Birliği, büyümemizdeki en büyük rolü alıyor. Açık pazar yapımız, global pazarlara da açılmamızı garantiledi. Bu çok önemli bir gelişme.

 İkincisi vergi ve sermaye reformları gerçekleştirdik. Bu reformlar uzun dönemde başarılı olmamamızı sağladı. Böylece şirketler yatırım ve büyümelerinde Finlandiya’nın da devlet olarak desteğini almış oldu.

Diğer bir nokta ise bizim için çok önemli olan Ar-Ge ve inovasyon sistemimizdi. 1991 ve 1992 yıllarında Ar-Ge’ye çok büyük yatırımlar yaptık. Ar-Ge’ye olan yatırımın büyümesi Finlandiya’nın gelecek ekonomisinin de büyümesini sağladı. Şirketlerin Ar-Ge konusundaki yatırımlarını artırmaya çalışırken maliyetlerini de kısmalarını sağladık.

 İnovasyonun başarılı şekilde gerçekleştirilmesi, kaynağın mobil olması ile çok ilgili. Çünkü, kaynaklar her geçen gün değişime uğruyor. Bu hızlı hareketin nedeni mobilite. Sınırlı kaynaklarla inovasyon gerçekleştirmek gerçekten çok zor. Ama kaynağın mobil olması sizi rekabette de geri bırakmıyor. Tüm bunların yanı sıra inovatif açıdan potansiyelimiz var ve bu durumu gelecek yıllarda da tutarlı kılmayı hedefliyoruz.

*İnovatif anlamda nasıl bir Finlandiya hayalini kurmuştunuz? Örnek aldığınız bir ülke ya da bir model var mıydı?
Başka ülkelere bakarak örnek çıkarmak daha kolay. Özellikle Ar-Ge’de bu durum böyle. Teknolojik gelişme, ekonomik olarak büyümenin en önemli anahtarı. Bu açıdan başka ülkelerin ne yaptığını izlemek kolay bir yöntem. Ama konu inovasyon olduğu zaman teknoloji konusunda başka ülkelerden aldığınız örnekler asla yeterli olmaz.

İnovasyon, daha çok uygulamalar ve uygulamaları nasıl kullandığınızla ilgili. Yani, inovasyon teknolojiden daha karmaşık bir durum. Bunu başka bir ülkeye bakarak uygulayamazsınız. Her ülkenin kendine göre gelenek ve görenekleri, ekonomisi ve farklı bir yapısı var. Kolayca kopyalayamazsınız. Ülkeler kendilerine özgü inovasyon metodu yaratmalı.

Bugün inovasyonun toplumsal değil, kişisel bir uygulama olduğunu gözlemliyoruz. Yani, kişiler inovasyonun yaratılmasında büyük rol oynar. Siz insanları, “Şu ülkelerin inovatif modellerine bakın” diyerek onlara “İnovatif olun” diyemezsiniz. Ama siz insanları yaratıcı yapabilirsiniz. Bunu ancak uzun dönemli bir strateji ile gerçekleştirebilirsiniz.

*Finlandiya’nın araştırmacı ve inovatif olması için siz neler yaptınız? Nasıl bir program uyguladınız?
Ülke olarak Ar-Ge’ye olan yatırımlarımızı artırdık. Bu teknoloji için koyduğumuz kuralların en temel maddesiydi. Teknoloji için hazırlanan kanunlar ilk defa 1980’li yıllarda uygulanmaya başladı. Bu devam eden bir süreçti. Ekonomik krize rağmen uygulamalarımızdan vazgeçmedik, devam ettik. Bu çok önemli ve stratejik bir durumdu. Ülkeler, bunu kendilerine strateji olarak belirlemeli ve uygulamalı. Bazı kritik alanlarda ise eğitime önem vermek lazım. Yani, entelektüel kapasitenin artırılması gerekiyor. Biz bunu da yaptık. Bu ülkesel reformlar hareketliliği sağladı. Hareketlilik inovasyon açısından çok önemli. Böylece insanlar, bir sektörden diğer sektöre daha rahat ve hızlı geçebiliyor. İşte bu inovasyonu yaratıyor. Yani, hareketlilik ne kadar fazla olursa inovasyon için beklenti o kadar yüksek olur. İnovasyonun ihtiyacı olan en önemli şey de hareketlilik.

Finlandiya olarak insanlara inovasyonu bu şekilde sunduk. Teknolojik araçları kullanarak inovasyona ulaşma yöntemini anlattık. Nokia bu konudaki en önemli örneklerden bir tanesidir. Nokia 1991’de iflas ediyordu. Ama uzun dönemli yatırımlar, eğitimli iş gücü ve hedefleri doğru konulmuş stratejiler sayesinde hızlı bir şekilde büyümeyi başardı. Şimdi ise global bir başarı hikayeleri var.

*Ülkelerin inovatif olmalarında neler etkili oluyor?
Esneklik, şirketlerin inovatif olabilmeleri için çok önemli. Peki neden küçük şirketler büyük şirketlere oranla daha başarılı? Finlandiya, İsviçre, Danimarka, İzlanda ve Singapur gibi en rekabetçi ülkelere bakarsanız, küçük ülkelerin daha başarılı olduğunu görürsünüz. Bunun nedeni, esneklik güçlerinin daha fazla olmasından kaynaklanıyor. Kuralların ve kanunların inovasyona ve esnek hareket etmeye müsait olması gerekir. Yani, ülkelerin büyüklükleri ve organizasyon yapıları inovatif olmalarında çok etkili rol oynuyor.

Elbette büyük ülkeler de esnek olabilirler, ama çok daha zor. Büyük ve çok nüfuslu ülkelerde esnekliği uygulamak çok zor. Ama örneklerimiz var. Mesela Çin. Çin, çok esnek bir ülke. Çin değişikliğe ayak uydurma konusunda oldukça esnek davranabiliyor. Hindistan da aynı şekilde çok hızlı büyüyen ülkelerden. Bu ülkelerin her sektöründe değil, ama bazı belli sektörlerinde çok esnek olduklarını görüyoruz.

*Sizin başarıya ulaşmanızda en büyük rolü ne oynadı?
İnovasyon kapasitesi sadece özel sektöre özel bir durum değil. Yani, inovasyon sorusu sadece özel sektörü ilgilendirmemeli. Eğer siz bir devlet şirketiyseniz, siz de inovasyon yapabilir ve rekabetçi bir şirket olabilirsiniz. Finlandiya adına konuşmak gerekirse, devlet kurumlarının inovatif olması bizim için daha önemliydi. Bu nedenle inovasyona olan yatırım kapasitemizi artırdık. Eğer bu konuda devlet kurumları yükselirse, o ülkenin rekabet gücü de artar. Bu hep unutuluyor. İşte bu durum bizim için bir fırsattı. Biz devlet sektöründe de verimli inovatif uygulamalar gerçekleştirdik. Bu da yeni bir rekabet anlayışı getirdi.

*2006’da “Yenilikçi bir Avrupa Yaratmak” hakkında rapor açıkladınız. AB’nin inovatif açıdan eksikleri nedir? Ne gibi çözümler sunuldu?
Bu raporda biz işin talep yönüne odaklandık. Avrupa’nın en büyük eksiklerinden biri tedarike çok odaklanmış olmasıydı. Yeterli para olduğu zaman bilim ve teknolojik gelişmelerin de yeterli olacağını düşündük. Ama gerçekte, talep inovatif olabilmek için daha önemli. Amerika ve Avrupa’yı karşılaştırdığınız zaman Amerika’da talep çok daha önemli bir gösterge. Amerikalılar inovasyon yaratma konusunda çok daha başarılı. Bu nedenle amacımız Avrupa’da pazar yaratabilmek için inovatif uygulamalar yapmak. Pazarın liberalleşmesi de bunun göstergesi. Bu konular içinde standardizasyon ve yapısal bütçenin nasıl kullanılacağı önemli. Bu uğurda, 2007-2013 yılları arasında 3 milyar Euro harcanacak. Bu para nasıl harcanacak? Altyapıya mı harcanacak yoksa entelektüel yapının artması için mi harcanacak? Bu konular çok önemli. Biz bu konuda inovasyon için önemli yatırımlar gerçekleştiriyoruz. Bilgi yaratılması konusunda yatırım çok önemli.

“Türkiye’de Gelişen Sektörler Var”

*Finlandiya için yaptıklarınız herhangi bir ülkede, örneğin Türkiye’de uygulanabilir mi? Türkiye’nin, inovatif bir ülke olması için hangi aşamalardan geçmesi gerekiyor?

“İmitasyon Olur”
Bence aynı şeyler uygulanamaz. Bazı belli sektörler açısından başka ülkelerin deneyimlerinden yararlanabilirsiniz. Ama bu imitasyon olur, inovasyon olmaz. İmitasyon daha az risk almanızı sağlar, bu da çok önemlidir. Hem özel hem devlet sektörleri için uygulanabilir modeller elbette vardır. Türkiye’de gelişen sektörler var. Örneğin mobil teknolojileri sektörü en ilginç olanı. Türkiye bu konuda gelişmiş bir ülke. Bazı belli sektörlerde, inovasyon fırsatları her zaman için var. Enerji ve çevre bunlardan sadece ikisi.

“Gıdada Fırsatlar Var”
 Gıda da fırsatlar içeren sektörlerden. Şu anda azalan ve fiyatı yükselen bir sektör. Ancak, herkes bu sektöre yatırım yapmak ister. Bence gelecekte bu sektör çok önemli olacak. Dolayısıyla inovasyon gıdada da çok önemli hale gelecek. Sadece teknolojik araçlar olarak düşünülmemesi gerekiyor. Uygulamalar ve yeni operasyonlar da çok önemli. 

“Küçük Ülkelerde Marka Yaratmak Zor”

Kaynaklar Nasıl Kullanılıyor?
Yaklaşık olarak AB’deki milli gelirin yüzde 16-17’si devlete veriliyor. Bu kaynaklar nasıl harcanıyor? Geleneksel olarak mı harcanıyor, yoksa yeni bir şeyler üretmek için mi kullanılıyor? Bu çok önemli. Telekom sektörünü ele alırsak neden Avrupa daha güçlü? Çünkü pazar yaratma konusunda çok başarılılar. Ayrıca, tüketicilerin taleplerini iyi değerlendirme de bir diğer önemli konu. Tüketiciler üretimin neresinde? Bu sorulara yanıt aramak lazım. Yüksek seviyedeki eğitim çok önemli.

“Türkiye’nin Şansı Daha Fazla”
Global marka yaratmak çok zordur. Bizim nüfusumuz çok küçük. Bu kadar küçük nüfuslu ülkelerde global marka yaratmak çok zor. Finlandiya’da geleneksel yapıya paralel olarak daha çok endüstriyel üretimler gerçekleştiriyoruz. Yani son tüketiciye hitap eden sektörlerde çok fazla yer almıyoruz. Bizim son tüketiciye hitap eden sektörlere girmemiz çok zor. Bugün Nokia bir istisnadır. Türkiye’nin bu sektörde çok daha fazla şansı var. Bu gelecek içinde çok kolay değil. Çünkü yerel pazarımız çok küçük.

“Serviste İnovatif Olun”
Örneğin Finlandiya’nın asansör üreticisi markası Kone var. O yüzde 50 kârını servisten elde ediyor. Kone, artık üretici bir şirket değil, daha çok bir servis şirketi. Sonuçta kendini yeni bir konseptle bağdaştırdı. Kendine global bir perspektif yarattı. Finlandiya’nın bu şekilde çok fazla örneği var. Birçok durumda inovatif şirket olmak için temelde yatan neden global şirket olabilmekten geçiyor.”

“Teknolojiyi Kullanamamak En Büyük Engel”

 “Entelektüel Kapasite Artırılmalı”
Finlandiya olarak şirketlere öncelikli olarak verdiğimiz mesaj, bugünün global rekabet ortamında büyüyebilmek için bilim, teknoloji ve endüstriyel üretim olması gerekliliğiyle ilgiliydi. Biz insanları bu şekildeki uzun dönemli rekabete inandırmaya çalıştık. Uzun dönemli rekabet de ancak entelektüel kapasitenin ve teknoloji yatırımlarının artması ile gerçekleşir.

“Ülkeler Teknolojiyi Kullanamıyor”
Ülkelerin yeterince inovatif olamamalarının önündeki en büyük engellerden biri teknolojiyi tam olarak kullanamamalarıdır. Eğer bugün inovatif olmak istiyorsanız, teknolojiyi kullanmak, ancak bazı durumlarda çok gerekli olabilir. Asıl soru, fırsatları nasıl yaratmak olmalı. Yaratılan fırsatlar teknolojik olarak nasıl uygulanmalı? Bu açıdan devletin özel sektör için hazırladığı stratejiler olmalı.

“Sağlıkta İnovasyon Yok”
 Mesela sağlık dünyanın her yerinde çok önemli bir konu. Bizim de bu sektörde teknolojik altyapımız çok güçlü. Biz sağlık sektörünü elimizdeki teknolojik araçlarla çok modern hale getirebiliriz. Ama bu hizmetin sunumu eski moda ve konservatif. Yani, teknolojimiz var, ama inovatif değiliz ve kriterler daha kültürel değerlere bağlı.

Hande Yavuz
[email protected]

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz