Ne Kadar Dijital?

Bilişim teknolojisi, son yılların en hızlı büyüyen sektörü... İnternetten telekoma, yazılımdan donamıma, çok sayıda alanı kapsıyor. Bu alandaki ilerlemeyi “dijitalleşme” olarak değerlendiren “World...

1.04.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Bilişim teknolojisi, son yılların en hızlı büyüyen sektörü... İnternetten telekoma, yazılımdan donamıma, çok sayıda alanı kapsıyor. Bu alandaki ilerlemeyi “dijitalleşme” olarak değerlendiren “World Information Technology and Services Alliances “ (Dünya Bilgi Teknolojileri ve Hizmetleri Birliği) adlı kuruluş, 2000 yılı sonu itibariyle yaptığı araştırmada, dünyadaki son durumu gözler önüne seriyor. 1992’den sonraki ilerlemeyi, dijitalleşme düzeyini, segmentler arasındaki performansı ve niş alanları ortaya koyan araştırma, ülkelerin durumu ile ilgili çok önemli mesajlar da veriyor.

Bilim kurgu içerikli korku filmlerinin bir çoğunda temel hikaye aynıdır: Bilgisayarlar ya da robotlar bir şekilde kontrolü ele geçirir. İnsanları öldürür. Dünyayı yönetmeye başlar...
Buna benzer hikayesi olan filmlerden biri Stanley Kubrick tarafından yönetilen “Space Odyssey 2001” idi... Bir uzay gemisinde geçen film, geminin beyni olan bilgisayarın, yani bilinen ismiyle “Hall”in kontrolü ele geçirmesini konu alıyordu.

“Space Odyssey 2001”in, diğer pek çok bilim kurgu filmi gibi işaret ettiği önemli bir bilgi bulunuyor: İnsanlık, tarihi boyunca bilime ve teknolojiye hem merak duymuş hem de ondan korkmuştur.

Ancak, ne kadar korkulursa korkulsun, bilim teknolojileri alanında daima baş döndürücü gelişmelere tanık olunmuştur. Merakını yenemeyenlerin keşfettikleri ve icat ettikleri sayesinde dünya her geçen gün daha “elektronik” bir hal almaya başladı. İnternetin de sahneye girmesiyle beraber, dünya sadece elektronikleşmiyor, aynı zamanda dijitalleşiyor.

Geçtiğimiz yüzyılda bilgi teknolojileri alanında çok büyük gelişmeler yaşandı. İlk bilgisayar, internetin kurulması, elektronik ticaret derken insanlar günlük yaşantılarının büyük bir kısmını “dijital bir dünyada” geçirmeye başladılar... Tüm bunlar çok kısa bir sürede ve baş döndürücü bir şekilde oldu.

2000’de “World Information Technology and Services Alliances “ (Dünya Bilgi Teknolojileri ve Hizmetleri Birliği) ile “International Data Corporation” (Uluslararası Veri Kuruluşu) tarafından hazırlanan çok önemli bir araştırma, dünyanın dijitalleşmede aldığı mesafeyi açıkça ortaya koyuyor. Bilişim sektörüne en fazla yatırım yapan 55 ülkede düzenlenen ve “Digital Planet – Dijital Dünya” ismi verilen araştırmanın sonuçları oldukça ilginç. Araştırma, Türkiye için de ilginç veriler içeriyor.

Büyümede süper performans

1999 yılında 2 trilyon Alman Markı düzeyinde bir ciroya ulaşan global bilişim sektörünün, 2004 yılına gelindiğinde 3 trilyon markı aşması bekleniyor. Her yıl yaklaşık yüzde 7 büyüme gösteren sektörün performansını ortaya çıkarmak için 1992-2002 arasındaki tahmine bakmak yeterli. Buna göre bu dönemdeki 10 yılda sektörün cirosu ikiye katlanarak,  1.3 trilyon dolar değerindeki sektör 2.4 trilyon dolara ulaşacak.

Ayrıca, araştırmaya göre, ciddi ekonomik durgunluk veya finansal kriz yaşıyor da olsa, tüm ülkeler 1992 – 1999 yılları arasında bilişim teknolojilerine ayrılan harcamalar konusunda dikkat çekici performans kaydettiler.

1999 yılı itibariyle bölgesel olarak en yüksek harcamayı  817 milyar dolar ile Kuzey Amerika ülkeleri gösterdi. Aynı zamanda, ABD bilişim teknolojileri alanında 762 milyar dolar harcayarak en yüksek harcama yapan ülke oldu. ABD’yi, 362 milyar dolar ile Japonya, 139 milyar dolar ile Almanya takip ediyor. Daha sonra ise İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, Brezilya ve Avustralya geliyor.

1992 ile 1999 yılları arasında bu listedeki isimlerde pek değişiklik olmaması da dikkat çekiyor. Genel olarak bakıldığında gelişmekte olan ülkelerin bilişim teknolojilerine ayrılan para açısından hız kazandığı görülüyor. Yine de “zengin” olan kuzey ülkeleri bu alanda daha çok yatırım yapıyorlar.

Yatırımlar yazılıma kayıyor

Dünya ilk dijitalleşmeye başladığında yatırımlar daha çok donanım alanına ayrılıyordu. Donanım ön planda tutuluyordu. Fakat son zamanlarda yazılım alanına doğru bir kayma dikkati çekiyor. 1999 yılında donanım piyasası sadece yüzde 8 büyüme yaşarken, yazılım ve danışmanlık hizmetleri, sırasıyla yüzde 13 ve yüzde 12 büyüme gösterdi. 1992’den 1999’a gelindiğinde yazılıma ayrılan para da ikiye katlandı.

Bölgesel olarak bakıldığında, toplam harcamaların büyük çoğunluğunu telekomünikasyon teknolojileri sektörüne yatırılan para oluşturuyor. Bu alanda en çok harcamayı yine Kuzey Amerika ülkelerinin yaptığı görülüyor.

Dijital dünyada en büyük gelişme, tüketicilerin ve firmaların internet üzerinde iş yürütmeye başlaması ile gerçekleşti. Yatırımların büyük çoğunluğu bu tür faaliyetlerin alt yapısını oluşturmaya kaydı. 1999 yılında internet üzerinden yapılan alımların toplam değeri 130 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın 2004’te 2.5 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.

Bütün dünyadaki şirketler, web üzerinde varlık gösterebilmek için 142 milyar dolar yatırım yaptılar. Elektronik ticaret için gereken alt yapıyı kurabilmek için ise buna ek olarak 140 milyar dolar daha harcadılar. 2004’e gelindiğinde internette ticarete ayrılan paranın, internet alt yapılarını oluşturmak için harcanan paranın 3 katına ulaşması bekleniyor.

Araştırmaya göre, internet ekonomisinin girişimci ruhlara da çok büyük katkıları olduğu görülüyor. 1999 yılında ABD’de, risk yatırımcıları teknoloji start-up’larına 32 milyar dolar pompaladı. Bu rakam bir önceki yılın tam üç katı...

“Refah düzeyi kadar teknoloji”

“World Information Technology and Services Alliances” ve “International Data Corporation” adlı kuruluşlar tarafından yapılan çalışmanın ortaya koyduğu önemli bir gerçek var: Kişi başına düşen gelir ile bilişim teknolojilerine yapılan harcamalar arasında doğru orantı bulunuyor. Kişi başına düşen gelirin yüksek olduğu ülkelerde bilişim teknolojilerine ayrılan para da yüksek.

Sıralamada ilk 10 arasında yer alan ülkelerin bilgi ekonomileri, bilişim sektörünün toplamının yüzde 80’ini oluşturuyor. Buna karşılık son 10 içinde yer alan ülkelerin bilgi ekonomileri ise bilişim teknolojilerine harcanan paranın yüzde birden daha azını teşkil ediyor.

Bilişime ayrılan paraya gayri safi yurtiçi hasılanın bir yüzdesi olarak bakıldığında; Endonezya, Rusya, Tayland, Türkiye, diğer Ortadoğu/Afrika, Filipinler, Doğu Avrupa, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin en az harcama gerçekleştirenler arasında yer aldığı dikkati çekiyor.

“Yeni niş alanlar doğacak”

Önümüzdeki yıllarda bilişim teknolojileri alanında çığır açacak gelişmeler yaşanması bekleniyor. Bu nedenle, teknoloji alanına yönelik yatırımlarda da müthiş bir patlama olabileceği tahmin ediliyor. İki kuruluşun tahminine göre, 2004 yılında bu alana yapılan harcamalar 3 trilyon dolara ulaşacak. Böylece bilişim alanında her gün niş alanlar oluşacak. Araştırma bu gelişmeyi hazırlayacak faktörleri şöyle sıralıyor:

*İnternetin global inşası halen devam ediyor. Kablosuz iletişim ağları, yüksek hızlı geniş bant teknolojileri ve akıllı aygıtlar gibi yeni teknolojiler sayesinde bu inşaat katlanarak sürecek. Dolayısıyla bu alana yapılan yatırımlar da katlanarak devam edecek.

*Hükümetlere ait olan alt yapıların özelleştirilmesi ve piyasaların uluslararası yatırımlara açılması tasarlanıyor.

*İş modelleri çok değişti. E-iş bazlı alışverişlerin global olarak uygulamaya konmaya başlandı. Açık artırmalar ve ihaleler de bu şekilde yürütülüyor.

*Vergileme, özel haklar ve güvenlik gibi konuların uluslar arası kanunlar ve uygulamalarca ele alınmaya başlandı.

*Çin, Hindistan ve Brezilya gibi yeni bilişim piyasaları dünya sahnesine adım atıyor.

Türkiye dünyanın neresinde?

Araştırmanın sonuçları, Türkiye’nin önünde kat etmesi gereken yollar olduğunu gösteriyor. Türkiye, dünya genelinde bilişim teknolojileri alanına en fazla yatırım yapan 30’uncu ülke konumunda. Fakat, dünya çapında bilişim teknolojilerine yapılan harcamaların yüzde 1.7’sini, onuncu sırada yer alan Avustralya yaparken, 30’uncu sırada yer alan Türkiye sadece yüzde 0.4’ünü gerçekleştiriyor.

Bunun yanı sıra, Türkiye’nin bilişim teknolojilerine ayırdığı bütçe, gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 2.5’ine karşılık geliyor. Bilişim teknolojilerine yapılan harcamaların GSMH içindeki payı açısından yapılan sıralamada, Türkiye’nin 47’incilikte yer aldığı dikkati çekiyor.

Ayrıca, kişi başına düşen bilişim sektörü harcaması miktarına bakılığında, Türkiye 41’inci sırada yer alıyor. Türkiye, sıralamadaki bu yerine, 1999 yılında bilişim teknolojileri alanında kişi başına yaptığı 122.4 dolarlık harcamayla ulaştı.

Araştırmanın sonuç kısmında önemli konulara değiniliyor. Araştırmanın tümünde elde edilen veriler üzerinde bir takım sonuçlara varılıyor. Artık bilişim teknolojilerinin, insanların yaşamının hayati bir parçası olduğu vurgulanıyor.

İnsanlar tatil planlarını yaparken, insan gen haritasını araştırırken, aile içindeki genetik hastalıkları incelerken, online alışveriş yaparken, e-posta yollarken, videokonferansla görüşürken, sürekli dijital dünyanın içindeler. Araştırmaya göre bu nedenle bu alanda yatırım yapan ülkeleri “iyi günler” bekliyor.

“OECD ORTALAMASININ OLDUKÇA ALTINDAYIZ.”

Prof. Dr. Namık Kemal Pak / TÜBİTAK Başkanı

Türkiye dijitalleşmenin neresinde?

Türkiye internete tam olarak 1993 yılında girdi. Çok fazla gecikme olamadan. Eskiden bir teknolojinin bir ülkeden başka ülkeye geçişi 40-50 sene alırmış. Şimdi 7-8 senede geçiyor. Türkiye’nin nerede olduğunu anlamak için, Tübitak’ın 1997 yılında başladığı Ulusal Enformasyon Master Planı çalışmasına bir referansta bulunmak gerekir.

Çağdaş ülkelerin önemli araçlarından bir tanesi enformasyon alt yapılarıdır. Türkiye’de sistematik bir yaklaşıma, 1997 yılında Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu kararlarıyla geçildi. Master planı çalışmasına 1998’de başlandı. 1999 yılı ortalarında tamamlandı. 2000 yılı başında duyuruldu. Ama teknoloji öyle değişken ki, her ay itibariyle bile yenileniyor. Dolayısıyla bu çalışmanın sürekli güncelleştirilmesi gerekiyor.

Onun için 2000 yılında güncelleme için yeni bir çalışma yaptık. Bilişim teknolojilerinin toplumda yaygınlaşmasını analiz eden bir çalışma yapıldı. Bu cep telefonundan, bilgisayarlara, internet aboneliğine kadar her şeyi kapsıyordu ... Hazır olan örnekler kullanıldı ve 1997 – 2000 karşılaştırılması yapıldı. Karşılaştırılma oldukça anlamlı şeyler söylüyor.

Ne gibi değişimler, gelişmeler söz konusu?

Cep telefonu kullanımındaki artış beş misli. İletişime çok fazla önem veriyoruz. Bilgisayarlaşmadaki artış 2 misli iken, internetteki artış 6 misline çıkmış... Ama bu sizi yanıltmasın. Çünkü, zaten çok düşük bir değerden daha az düşük bir değere geçildi. Sabit telefonlarda, telefonlaşma 1997’de yüzde 82 imiş, 2000’de yüzde 87’ye çıkmış. Yeni teknolojilerdeki “artış” iyi ama mutlak değerler olarak artmaları da gerekiyor. Mutlak değerler olarak bakıldığında OECD ortalamalarının oldukça altındayız.

Bugün 3 milyon adet Türk internet abonesi var. Bunun çok daha yukarılara çıkması gerekiyor. 14,5 milyon cep kullanıcımız var. Yaklaşık 700 bini internete bağlı 1.5 milyon kadar ev bilgisayarına sahibiz.  Toplam PC sayısının, bir parmak hesabıyla, 3.5 milyon olduğunu tahmin ediyoruz. Hanelerdekilerden çıkarsak ve ofislerdekilere gidersek.

İşte telekomünikasyon uydumuzun dördüncüsü yolda. Demek Türkiye dijitalleşme yolunda epeyce mesafeler almış ama alması gereken daha çok mesafe olduğunu da ihmal etmemek gerekiyor.

“TÜRKİYE YARIŞIN TAM ORTASINDA.”

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Prof. Dr. Namık Kemal Pak Türkiye’nin internete girişini ve gelişimini şu şekilde anlatıyor:

“1993’te interneti Türkiye’ye tamamen getirdikten sonra, işin doğal akışı içerisinde ticari kanat da işin içine girdi. Şu anda Türkiye’de 60’dan fazla hizmet sağlayıcısı var. Oldukça iyi bir sayı. Onun için Tübitak bir noktada kendi etki alanını kısıtladı. Akademik ağı işletme görevini üstlendi. Özel sektörün network’ünü özel hizmet sağlayıcıları tarafından sağlanması felsefesine de saygı gösterdi. Şu anda “ulak.net” dediğimiz akademik ağı işletiyoruz. Bunun üzerinde 1,5 milyon kullanıcı var. 70 bin bilgisayar bağlı. Bütün akademik araştırma ve yüksek öğretim kurum ve kuruluşları bunun içinde. Geçen yaz dış kapasiteyi 4 kattan fazla artırarak 42 mega bite yükselttik.

Şu anda hedefimiz bunu biraz daha yukarı çekmek. En azından Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Yunanistan düzeyine çıkarmak istiyoruz. Onlarınki 180den biraz fazla, 190’a yakın. Biz 155’i hedefledik. Şu anda Avrupa Birliği düzeyine ulaşabilmemiz için network için harcanan 20 centi 1 dolara çıkarmalıyız. Gayet mütevazı yine... Bu da tabi toplam bütçenin 18 milyon dolara yükselmesi anlamına geliyor. Böylece Avrupa’yı en azından gün itibariyle yakalamış olacağız.

Ama dünyanın bir kısmı henüz gelişmeye çalışırken, onlar hiç durmuyorlar. 2002 için öngördükleri kapasite 155’in de çok üstünde.  2500’leri öngörmüşler. Tabi bu kadar ciddi bir işin sürekli güncelleşmesi, sürekli yatırım yapılması gerekiyor. Bu bir yarıştır. Türkiye yarışın tam ortasında. İddialı bir ülke olarak yarışı sürdürmeye çalışıyor. Genel bakışta durum olumlu elbette. Eksiğimiz var ama fena da bir yol kat etmemişiz”...

“İNTERNETTE BÜYÜMEYE İHTİYACIMIZ VAR.”

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Prof. Dr. Namık Kemal Pak, teknolojinin hangi alanında daha çok gelişme olacağına yönelik görüşlerini şöyle açıklıyor:

“İnterntte büyümeye ihtiyacımız var. Dediğim gibi, 1997’den 2000’e 6 kat artmış ama yaygınlık itibariyle çok düşük rakamlar bunlar. Ancak, yüzde 10’lar civarında. Hatta daha da az. Bunun yüzde 40-50’lere çekilmesi gerekiyor. Bilgiyi kullanan ve depolayan düzeye çıkması gerekiyor.

Tabi bu bir bakıma ülkenin genel ekonomik düzeyiyle, genel eğitim düzeyiyle doğru orantılı. Burada da genel bir söyleme gidebiliriz:

Türkiye’nin göreceli potansiyeli olan, göreceli üstünlük potansiyelini oluşturan genç nüfusun yüzde 50’si 20 yaşın altında. Bu insanlarımızın teknik düzeyde, bilişim alanında değer yaratabilecek düzeye çekmemiz gerekiyor. Bunun için de Batı Avrupa’yla birleşmemizde bu insanları oraya destek gücü olarak, tabi ki daha sonra geriye katma değer getireceğini bilerek, göndermemiz gerekiyor. Açık kapı çok. Fırsatlar çok. Zayıf taraflarımız var ama o zayıf taraflarımızı fırsata çevirebilecek ciddi bir rekabet gücümüz var.

Eğitilmeye açık, girişimci ruhu zengin bir genç nüfusumuz bulunuyor. Bunları eğitip bu alanda bir değer yaratmak gerekiyor. Onun için eğitime çok önem vermeliyiz, onun için bizim ulak.net’in güncelleştirilmesi çok önem taşıyor. Çünkü, Türkiye’de yüksek öğretimde 75 milyonluk bir öğrenci stoku var üniversitelerde. Ve bunlar 75 üniversiteye yayılmış vaziyette. Bunların hepsine öğretim görevlisi bulmakta zorlanan bir ülkeyiz. Eğitimde senkronizasyon yaratabilirsek güç de yaratmış oluruz diye düşünüyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz