Çevre kirleticilerle savaş

Siemens uzmanları, Kopenhag’daki DTU araştırmacılarıyla birlikte enerji tasarrufu sağlayan etkili çözümler geliştiriyor.

1.10.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Çevre kirleticilerle savaş
Onların ne kadar tehlikeli olduklarını aslında hiç kimse bilmez. Plastik fabrikalarının atık sularıyla veya tuvaletlerde sifonların çekilmesiyle kanalizasyon kanallarına karışırlar. Söz konusu bu inatçı kimyasallar, kanalizasyon arıtma tesislerinde bile bakteri üretebilir. Onlara “endokrin kırıcıları” denilir ve bu uzun ömürlü bileşenlerin insanların hormonal sistemlerine etkileri olmasından şüphelenilmektedir. Bunların içinde fabrikalardaki sanayi zehirleri, doğum kontrol haplarındaki aktif faktörler ve sentetik reçine endüstrisindeki kimyasallar bulunur. Bazıları kansere neden olabilirken bazılarının erkek bir balığın dişi bir balığa dönüşmesine neden olabildiğine inanılmaktadır. Konvansiyonel biyolojik kanalizasyon arıtma teknolojisiyle yok edilemedikleri için çevrede birikirler. Onlardan kurtulmak için çok daha ağır silahlara ihtiyaç vardır: örneğin saldırgan radikaller oluşturarak atık moleküllerini zararsız bileşenlere ayrıştıran hidrojen peroksit veya ozon gibi. Bugün piyasada endokrin kırıcılarına oksijen ile saldırmak için tasarlanmış çok az sayıda referans sistem mevcuttur. Bu molekülleri ayrıştıran teknolojiye, “İleri Oksidasyon Süreci (AOP)” denilmektedir. Radikal bir oluşum için ultraviyole lambalardan faydalanılır. Bu çevre kirletici maddeler sonuçta fevkalade etkili bir şekilde ayrıştırılmış olsalar da bu süreçte inanılmaz boyutlarda enerji tüketilir. Ayrıca, ekstra kimyasalların ve yan ürünlerin de ayrıştırılabilmesi için karbon ile aktifleştirilmiş ayrıntılı süreç sonrası adımlara gerek vardır.
Almanya Günzburg’daki Siemens Su Teknolojileri’nden uzmanlar, şu anda çok daha etkin ve ekonomik bir sistem geliştirmekle meşgul. Hedeflerine ulaşmak için Kopenhag’daki Danimarka Teknik Üniversitesi’nden uzmanlarla birlikte çalışıyorlar.  Örneğin yıllardır AOP birimlerini araştıran kimyager Henrik Rasmus Andersen’in ekibi sudaki endokrin kırıcıların veya antibiyotiklerin mikrogramlar seviyesindeki varlıklarını saptayabilecek birinci sınıf prosedürler geliştirdi. Bu ekip artık Siemens’le birlikte benzer sistemlerden çok daha etkili olabilecek yeni bir reaksiyon odası geliştirilmesi üzerinde çalışıyor. Radikaller fevkalade kısa ömürlü olduklarından, sistem içindeki akışın yani akışkan dinamiklerinin bu odanın arıtma etkisi üzerinde dikkate değer bir etkisi var. Bu nedenle bu odanın geometrisinin de ona uygun tasarlanması gerekiyor. Nihai hedef ise sistemin ufak miktarlarda enerji ve kimyasallar kullanarak en iyi sonucu alacak şekilde bir bütün halinde optimize edilmesi.

Güvenilir ortaklar. Almanlar ile Danimarkalıların bu projede birlikte çalışmayı tercih etmeleri bir tesadüften ibaret değil. DTU aslında Siemens’in yakın araştırma ortaklıkları kurduğu 8 adet seçkin uluslararası üniversiteden biri. Siemens, birkaç yıl kadar önce, bu üniversitelerle ortak bir çerçeve anlaşması temeline dayalı bu gibi ilişkileri geliştirmek için bir CKI (Bilgi Değişim Merkezi) programı başlatmıştı. Yıllardır çevreci teknolojiler geliştirilmesi alanındaki liderliğini kimseye kaptırmayan DTU ise 2006 yılından bu yana bir CKU üniversitesi konumunda. Siemens Endüstri Çözümleri’nde teknolojiden sorumlu başkan yardımcısı olan Dr. Dieter Wegener, “CKI programıyla biz tek tek pek çok ortak projeye ivme kazandıracak uzun vadeli ve sadık bir işbirliği ortamı kurmaya çalışıyoruz” diyor. Endüstriyel sektörde yer alan şirketler, dışarıdan ortaklarla birlikte çalışma konusunda uzunca bir süredir aşırı temkinliydi. Bilgi birikimlerini dışarıdakilere transfer etmenin etkileri hakkında endişeleniyorlardı. Siemens ise kendini bu korkudan kurtarmış durumda. Wegener, “Şayet geliştirme alanında büyük adımlar atmak istiyor ve radikal inovasyonları hedefliyorsanız üniversitelerin uzmanlığına güvenmek zorundasınız” diyor. Teknik uzmanlığın yanı sıra başarının bir diğer anahtarı da dostluk temelinde kurulmuş kişisel ilişkiler. Bunun tohumları ise uzun yıllar boyunca hayatta kalacak şekilde tasarlanmış CKI’lerde atılabilir. DTU’da yardımlaşma projelerini denetleyen CKI yöneticisi pozisyonundaki Henrik Søndergaard, “Siemens’deki uzmanlarla ilk defa hangi teknoloji alanlarında işbirliği yapabileceğimizi tartışmak üzere bir araya gelmiştik. Bu toplantı, elektrikli arabaların enerji şebekesiyle nasıl iletişime girebileceklerini araştıran AOP sistemleri teknolojisi ve EDISON projesi gibi projeler ile sonuçlanmıştı” diyor. ~
Bir diğer örnekte de Endüstri Çözümleri ile Siemens Kurumsal Teknoloji’den uzmanlar, DTU ve Berlin Teknik Üniversitesi ile yeşil ürünlerin ve çözümlerin ekonomik ve ekolojik değerini tanımlayan yeni bir değerlendirme metodolojisi olan “Eko Bakım Matrisi”nin geliştirilmesi için birlikte çalışmışlardı. Siemens’deki su teknolojisi uzmanları açısından CKI ortaklıklarının sağladığı pek çok avantaj var. Günzburg’da bir araştırma direktörü olan Klaus Andre, “Bu sayede şirket içinde olmayan uzmanlara başvurabiliyoruz. Ayrıca eğitimlerini tamamladıktan sonra Siemens’de çalışabilecek genç bilim insanlarıyla da tanışma fırsatı bulmuş oluyoruz” diyor. AOP’nin geliştirilmesi kapsamında DTU’nun kitlesel spektrometre gibi bir hayli pahalı ekipmanlara sahip olduğu da unutulmamalı. Bir süreç mühendisi olan Andre’nin meslektaşı Cosima Sichel “Endokrin kırıcıları, özellikle bu teknolojinin bu gibi maddeleri oldukça hızlı ve kolay tespit edebilmesiyle son 10 yıldır ayrıntılı bir araştırmanın öznesi haline geldi” diyor. AOP teknolojisi bakımından ABD (özellikle Kaliforniya), Almanya ve AB, şimdiden oldukça gelecek vadeden pazarlar, çünkü bu konu hakkındaki farkındalık çok gelişmiş durumda. Sichel, “Hormonlar ile antibiyotikler en çok insanoğlu tarafından dışkı olarak atılmakta ve sonra suya karışmakta” diyor. Antibiyotikler özelinde ise onların dirençli bulaşıcı mikroplar üretebilecekleri zannediliyor. Hormonal aktif bu maddeler içme suyu vasıtasıyla insanlar tarafından tüketiliyor. Şu anda ekotoksiyologların, bu maddelerin ne gibi etkileri olabileceği hakkında hiçbir fikirleri yok. Bu nedenle sağduyu, endokrin kırıcıların içme suyundan ayrıştırılması gerektiğini dikte ediyor. Bugün DTU ile birlikte pazara sürülmeye hazır hale getirilmeye çalışılan AOP’nin bu ikilemi çözeceği umuluyor. AOP su işlerinde içme suyunun arıtılması için de çok uygun. Kimya ve ilaç endüstrisinde, kirli su akıntılarının ana atık su deresine karışmadan önce işlenmesinde de kullanılabilir. Ve mikroelektronik endüstrisinde, hassas bileşenlerin temizlenmesi için ultrasaf su üretimi de başka bir kullanım alanı olabilir. Uygulamanın tabiatına göre farklı boyutlarda sistemler kullanılacaktır. Basit bir içme suyu arıtma sistemi saatte ortalama 200 metreküp kadar suyu temizleyebilir. Andre, gelecekteki pazarın tahmin edilmesinin halen zor bir iş olduğunu söylüyor. “Bu AOP sistemleri, yasalarla zorunlu tutuldukları anda büyük ölçekte kullanılmaya başlanacak” diyor. Andre şu anda yürürlükte olan birkaç düzenlemenin olduğunu da ilave ediyor. Ancak potansiyel gerçekten devasa. Bugün sadece Almanya’da 10 bin civarında kanalizasyon arıtma tesisi ile 6 binden fazla su tedarik şirketi bulunuyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz