Üreticiden tüketiciye giden yol, parçalı ve verimsiz. Üretimden tüketime uzanan yolda gıdanın yüzde 32’si yok oluyor...
50’den fazla üniversite, araştırma enstitüsü ve aralarında Siemens’in de bulunduğu şirketlerden oluşan EIT Food adında bir ağ, yeni teknolojileri kullanarak gıda üretiminin daha sürdürülebilir olmasını ve kaynakların daha fazla korunmasını sağlamak üzere Avrupa Birliği tarafından görevlendirildi. Bu iddialı hedeflere ulaşmak için toplam 400 milyon Euro ayrıldı.
Gıda endüstrisi dünyayı beslemekle birlikte, aynı zamanda birçok soruna yol açıyor. Bu alandaki mevcut duruma bir bakış, tokat etkisi yaratıyor. Washington merkezli Dünya Kaynak Enstitüsü’ne (World Resource Institute) göre küresel karbondioksit emisyonlarının dörtte biri, gıda üretiminden kaynaklanıyor. Ayrıca, gıda endüstrisi dünya çapında kullanılan temiz suyun yüzde 70’ini tüketirken, tarımda kullanılabilir arazilerin yüzde 37’sini işgal ediyor. Dahası, gıda üreticilerinden tüketicilere giden yollar, parçalı ve verimsiz. Tüm gıdanın toplam yüzde 32’si, üretimden tüketime giden yolda kayboluyor. Nakliye esnasında, süper marketlerde veya evlerde bozuluyor ya da atık olarak çöpe atılıyor. Gezegenimizin ve insanların iyiliği için bütün bunlar kısa süre içinde değişmek zorunda. Ancak, özellikle de Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre 2050’ye kadar 9 milyara ulaşması beklenen nüfusu beslemek için yüzde 60 oranında daha fazla gıda üretilmesi gerektiği için bu hiç de kolay bir iş olmayacak. Peki, bu nasıl yapılabilir? Avrupa Birliği’nin Budapeşte merkezli İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü (EIT), gıdanın geleceğine odaklanan bir “bilgi ve inovasyon topluluğu” oluşturmak için Avrupa genelinde düzenlediği yarışmanın galibini Kasım 2016’da açıkladı. Kazanan, “FoodConnects” adlı bir konsorsiyumdu. Bu konsorsiyum, ilk başta aralarında Münih Teknik Üniversitesi’nin de bulunduğu 4 iş ortağından oluşuyordu. Yarışmaya başvurduğu sırada ise çoğu Avrupa’da olmak üzere 13 ülkeden toplam 50 üniversite, araştırma enstitüsü ve şirketi bünyesinde barındırıyordu. Bu konsorsiyumun Münih Teknik Üniversitesi dışındaki Alman üyeleri ise Fraunhofer Society ve Siemens. Bu gruba önümüzdeki 7 yıl boyunca EIT tarafından 400 milyon Euro, artık “EIT Food” olarak adlandırılacak konsorsiyumun üyeleri tarafından da 1,2 milyar Euro finansman sağlanacak. Konsorsiyum üyelerinin katkısı, öncelikle mevcut projelerin desteklenmesine ve iç süreçleri geliştirme çalışmalarına tahsis edilecek ve sonuçları da EIT Food’a yönlendirilecek. Bu katkılar, konsorsiyum katılımcılarının oluşturulan hedefleri gerekli, ümit verici ve ticari açıdan faydalı bulduğunu gösteriyor.
Vizyonu gerçeğe dönüştürmek
Hazırlanan plan epeyce iddialı: EIT Food, global gıda üretim sistemini baştan aşağı gözden geçirmeyi, daha sürdürülebilir bir biçimde yeniden yapılandırmayı ve tüketicileri sağlıklı beslenmeye teşvik etmeyi öneriyor. EIT’nin onayıyla katılımcılar şu anda bu vizyonu gerçeğe dönüştürecek projeleri, yeni ve gelişmiş teknolojilerin yanı sıra somut girişimler ve projeler yardımıyla da tasarlıyor ve hayata geçiriyor. Münih-Perlach’ta bulunan Siemens’te EIT Food faaliyetlerini koordine eden Rudolf Sollacher, “Siemens, dijitalizasyon ve otomasyona odaklanıyor. Burada yapabileceğimiz en büyük katkı Teamcenter, COMOS ya da MindSphere’e dayalı yazılım çözümleri sağlamak” diyor. Siemens’in temel hedeflerinden biri, üretim süreçlerinde ve bireysel tüketicilere ulaştırma aşamasında gıda israfını azaltmak. Her şey planlandığı şekilde gerçekleşirse, Avrupa’daki gıda israfı en az yüzde 30 oranında azalacak. Olası bir önlem, atık olarak görülen gıdayı ikincil bir hammadde olarak kullanmak. Örneğin yulaf üretimi sırasında diyet lifler ve proteinler açısından zengin olan artık maddeler ortaya çıkıyor. Bu maddeler müsli veya hayvan yemi olarak kullanılabilir. Bunun için ihtiyaç duyulan teknik süreçler hâlihazırda mevcut olsa da henüz endüstriyel ölçekte uygulamalara uygun olacak şekilde geliştirilemedi. Bir başka fikir ise süpermarket veya buzdolabındaki gıdanın hâlâ yenebilir olup olmadığını tespit etmek için sensörlerin kullanılması. Bu, son kullanım tarihi geçen ama hâlâ iyi durumda olan yiyeceklerin atılmasını engelleyebilir.
Müşterilerin güvenini tazelemek
EIT Food aynı zamanda gerçekten sağlıklı olan gıdaların tüketicilere ulaşmasına yardımcı olmayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için, bir ürünün gıda endüstrisi içerisinde izlediği yolu öğrenmek yardımcı oluyor. EIT Food’un, Siemens’in de rol oynadığı bu takip projesi, “Gıda Tedarik Ağlarının Dijitalizasyonu” olarak adlandırılıyor. “Bu projede Siemens’in MindSphere çözümleri, gıda ürünleri için bir dijital ikiz oluşturmamızı sağlıyor. Bu dijital ikiz ürünün ne olduğunu, nereden geldiğini, nasıl üretildiğini veya hangi bileşenlerden oluştuğunu gösteriyor.” Bir başka ihtimal de veri güvenliğine her zaman dikkat eden, web-tabanlı, merkezi olmayan, sahtekarlığa izin vermeyen, uygun maliyetli bir ekonomik kayıt tutma sistemi olarak blockchain (blok zinciri) teknolojisiyle sebzeleri ya da etleri izlenebilir hale getirmek. Böylece dijitalizasyon, tüketicilerin gıda konusunda güven tazelemesine yardımcı olabilir. “Günümüzde tüketicilerin gıda bileşenlerinin menşei ve işlenmesiyle ilgili talepleri giderek artıyor,” diyen Sollacher, şöyle devam ediyor: “Müşteri 4 odaklılık, EIT Food için en temel konulardan biri. Nihayetinde, tüketicilerin yedikleri yiyeceğin içeriğindeki her bir malzemeyi izleyebilmelerini istiyoruz. Tüm değer zincirini belgelemek, gıdaların yüksek kaliteli olmasını sağlamanın yanı sıra herhangi bir problemi tanımlamayı da kolaylaştıracak.”
100 milyon Euro’ya varan destek
EIT Food’da kişiselleştirilmiş beslenme önemli bir rol oynuyor. Bu, tıptaki en yeni araştırma trendine benziyor: Hastalar için kişiselleştirilmiş tedaviler geliştirilmesi. Sollacher bu konuda şunları ifade ediyor: “Otomasyon sayesinde, huzurevi sakinleri gibi gıda hassasiyeti ya da özel ihtiyaçları olan veya belli lezzet tercihleri olan kişiler, kendileri için en doğru ve sağlıklı gıdaya ulaşabilir. Bu alanda tesis yönetimi ve tesis mühendisliği uygulamalarımıza veya PLM çözümlerimize güveniyoruz.” Üstelik EIT Food’da üzerinde çalışılan daha pek çok fikir var. Örneğin çoğu Avrupalı, zararlı beslenme alışkanlıklarına sahip. Aşırı tuz, şeker ve doymuş yağ asitleri tüketiyorlar. EIT Food bu nedenle eğitim faaliyetlerini artırmayı hedefliyor. Bu doğrultuda 7 yıllık bir dönemde yaklaşık 10 bin öğrenciye, girişimciye ve gıda endüstrisi çalışanına temel ve ileri seviye eğitim sağlamayı planlıyor. Bunun ötesinde, MOOC’ların (Kitlesel Açık Çevrimiçi Dersler - Massive Open Online Courses) yardımıyla 300 bine yakın ilgili bireye erişmeyi hedefliyor. Son olarak, gıda sektörünün son yıllarda inovasyonları teşvik etme konusunda yavaş olması nedeniyle, EIT Food 100 milyon Euro’ya varan tohum yatırımıyla girişimleri desteklemeyi planlıyor. Bu projenin destekleyicilerinden biri, çeşitli endüstrilerdeki potansiyel yıkıcı/dönüştürücü teknolojilere finansal ve kavramsal katkı sağlayan Siemens startup teşvik birimi next47. Sollacher bu konuda şunları ifade ediyor: “Gıda sektöründe, piyasayı altüst etmeyi amaçlayan yenilikçi teknolojileri nadiren görüyoruz. Otomotiv endüstrisi gibi diğer sektörlerde ise neredeyse tüm faaliyetler bu konuya odaklanıyor. İtici bir güç olarak inovasyon, gıda endüstrisine kesinlikle zarar vermez.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?