Yenilenebilir enerjilerin gümbür gümbür gelmesine rağmen enerji resminde kilit yeri petrol ve doğalgaz alacak

Enerji sistemleri bugün çok sayıda ülkede önemli değişikliklere uğruyor. Artık ajandamızın üst sıraları, dağıtık enerji üretimi, akıllı enerji şebekeleri, konvansiyonel olmayan kaynaklar ve elbette yenilenebilir enerjilerle dolu. Ancak yenilenebilirlerde görülen patlamaya rağmen fosil yakıtlar, kritik bir rol oynamaya devam edecek.

24.08.2015 11:23:260
Paylaş Tweet Paylaş
Yenilenebilir enerjilerin gümbür gümbür gelmesine rağmen enerji resminde kilit yeri petrol ve doğalgaz alacak
BP’nin 2014 Dünya Enerji İstatistikleri Raporu’na göre dünya genelinde fosil kaynakların tüketimi, 2013 yılında yüzde 2,3 oranında artmış. Bir kıyaslama yapmak gerekirse bu oran, 2012 yılında sadece yüzde 1,8 seviyesindeydi. Dünya genelindeki bu artışın 5’te 4’ü gelişmekte olan ekonomilerde yaşanmış. BP, şu anda dünyadaki enerji tüketiminin neredeyse 3’te 1’ini oluşturan petrolün en yaygın kullanılan fosil yakıt türü olarak kalmaya devam ettiğini bildiriyor. Ancak aynı zamanda bu “siyah altın”, 2013 yılında da tıpkı bir önceki yıl olduğu gibi pazar kaybına uğradı. Enerji karışımındaki payı, 1965 yılından bu yana hiç bu kadar düşmemişti. Aynı zamanda fiyatlarda da sert bir düşüş yaşandı: 2014 Haziran’ında bir varil petrolün fiyatı 110 doların üzerindeyken 2015 baharında 50 doların biraz üzerinde. Bunun nedenleri çok karmaşık. Diğer şeylerin yanı sıra petrol talebinin azalmasına, dalgalanan global ekonomi neden oluyor. Aynı zamanda tarihsel olarak büyük bir petrol ithalatçısı olan ABD de kendi petrol üretimi arttığı için petrol ithalatını sert bir şekilde kıstı ve dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan da şu anda fiyatlara istikrar kazandırmak için petrol üretimini azaltmaya hazır değil.
Doğalgaz: Dünya çapında bir başarı hikayesi Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2014 yılında yayınladığı “Dünya Enerji Görünümü” başlıklı raporunda, 2040 yılı itibarıyla global enerji talebinde yüzde 37’lik bir artış olacağını öngörüyor. Ancak bugüne kadar yüzde 2’nin biraz üzerinde gezinen yıllık artış oranları, 2025 yılından sonra bu rakamın yarısına düşecek. Fosil kaynaklar, 2012 yılında global enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 82’sinden sorumluydu ve bu payın 2040 yılı itibarıyla yüzde 75 civarında olması bekleniyor. Bu rapora göre özellikle de doğalgaza olan global talep, yüzde 50’den fazla artacak. Bu, fosil yakıt türleri arasında en yüksek artış oranı. IEA’nın hesaplamalarına göre, 2030 yılına gelindiğinde OECD devletlerinde doğalgaz fosil yakıtlar içinde liderliği ele geçirmiş olacak. Diğer yandan kömürün payının ise 2035 yılı itibarıyla yüzde 27’ye düşerek doğalgazın payıyla eşitlenmesi öngörülüyor. Dünya genelinde artışın neredeyse yüzde 60’ından konvansiyonel olmayan doğalgaz sorumlu olacak. Siemens Kurumsal Bilgiler Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir analizde, kaya gazı en hızlı büyüyen segment olarak tanımlanıyor. Örneğin ABD’de, şu andaki doğalgaz üretiminin yaklaşık yüzde 44’ü kaya gazından elde ediliyor. ABD’de teknolojide hidrolik bir kırılma beklenmediğinden enerji çok bol ve diğer ülkelerden çok daha ucuz. IEA uzmanları, 2020’li yıllarda bir birim enerjinin maliyetinin Çin’e kıyasla ABD’de daha düşük olacağını bekliyor.
~
Doğalgaz bağımlılığı mı? Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü’nden (Deutsches Institut für Wirtschaft - DIW) gelen son rakamlara göre AB ülkeleri doğalgaz ihtiyacının yaklaşık 4’te 1’ini Rusya’dan ithal ediyor. DIW, ithalata olan bu bağımlılığın azaltılması için mevcut altyapıların daha verimli kullanılmasını ve aynı zamanda gemilerle de ithal edilebilecek likit doğalgaza (LNG) yönelik boru hattı sistemleriyle ithalat kapasitelerinin geliştirilmesini tavsiye ediyor. 2013 yılında 184 milyar metreküp olan AB’nin toplam LNG ithalatı kapasitesi, doğalgaz tüketiminin neredeyse yüzde 40’ına tekabül ediyor. Ayrıca 30 milyar metreküp kapasitesinde ek tesislerin inşaatı da devam ediyor. ABD’de ise durum çok farklı. ABD Enerji Bilgileri İdaresi’ne göre, bu ülke 2016 yılından itibaren net bir doğalgaz ihracatçısı haline gelebilir. Bu bağlamda en önemli meydan okuma, çıkarılan hammaddeleri rafine etmek, taşımak ve sonra ihraç etmek için gerekli altyapıların olmayışında yatıyor. JB Enerji Dönüşümü Vakfı yöneticisi Roberto Cominotto, “Bugün ABD’de likit doğalgazın ihracatına yönelik bir düzineden fazla proje yürürlükte. İlk LNG terminalinin 2016/17’de hizmete girmesi umuluyor” diyor. Fosil yakıt sübvansiyonları: Yenilenebilirler ve verimli teknolojiler için kötü haber IEA, 2013 yılında fosil enerji operatörlerine, yenilenebilirlere verilen teşviklerin 4 katını aşacak şekilde global ölçekte 550 milyar doları bulan miktarda sübvansiyon verilmesini eleştiriyor. IEA’ya göre bu durum, yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımları, çıkarılması çok zor olan petrol rezervlerini, yaygın doğalgaz lojistik sistemlerini ve CO2 bırakmayan kömürle çalışan yeni enerji santrallerini kösteklemek anlamına geliyor. IEA mevcut politikaların devam etmesi halinde 2011 ila 2035 yılları arasında CO2 salımlarının yüzde 20 oranında artarak 2035 yılına gelindiğinde 1990 yılındaki seviyesinin 2 katına ulaşacağını tahmin ediyor. Bu gelişme sonucunda ortalama global ısınmada 2100 yılı için hedeflenen 2 derecelik artış yerine 3,6 santigrad derecelik bir artış görülebilir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin hesaplamalarına göre, dünya 2050 yılına kadar ekstradan sadece 870 ila 1.240 gigametrik tonluk CO2 salımı yapabilir. Ancak o zaman global ısınmanın 2 derece ile sınırlanmasının mümkün olabileceği söyleniyor. Londra Üniversitesi’nden Christophe McGlade ve Paul Ekins adındaki araştırmacılar tarafından yapılan bir analize göre, bu sınırlama aslında dünyadaki bütün petrol rezervlerinin yüzde 30’unun, tüm doğalgaz rezervlerinin yüzde 50’sinin ve bütün kömür rezervlerinin yüzde 80’inin yeraltında kullanılmadan duracak olması anlamına geliyor. Yenilenebilirdeki müthiş yükseliş IEA, 2040 yılına gelindiğinde global enerji tüketiminden yenilenebilir enerjilerin yaklaşık 5’te 1 oranında pay alacağını tahmin ediyor. 2012 yılında bu rakam, sadece yüzde 13 civarındaydı. Global enerji karışımındaki rüzgarın ve fotovolkaiklerin payı ise 4’e katlanacak. En yüksek global artış oranları sırasıyla rüzgar enerjisinde (yüzde 34), hidro enerjide (yüzde 30) ve güneş enerjisinde (yüzde 18) görülecek. Örneğin Avrupa Birliği’nde rüzgar enerjisinin 2040 yılı itibarıyla toplam enerji üretiminin yaklaşık yüzde 20’sine tekabül etmesi bekleniyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz