Bora Koçak fotoğraf çekmek için hafta sonları erkenden kalkıp kilometrelerce yol kat ediyor, kocaman sırt çantası ve tripoduyla birlikte dolaşıyor.
Nil Dumansızoğlu
BORA KOÇAK, hafta sonlarını ve tatillerini dinlenerek geçiren, yanında sadece cüzdan taşıyan biriyken fotoğrafla birlikte çok farklı bir dünyaya adım attı. Artık fotoğraf çekmek için hafta sonları erkenden kalkıp kilometrelerce yol kat ediyor, kocaman sırt çantası ve tripoduyla birlikte dolaşıyor. Yeni yerler görmek ve daha önce gittiği yerleri yeniden keşfetmek için müthiş bir heyecan duyuyor. Seyahat ederken de fotoğraf çekmeye uygun rotaları tercih ediyor ve “Fotoğraf çekmek benim için bir yaşam tarzı haline geldi” diyor.
İki yıl önce fotoğraf çekmeye başlayan Anadolu Grubu Otomotiv Grup Başkanı Bora Koçak için bu hobi, artık günlük hayatının önemli bir parçası haline geldi. Instagram’ın fotoğraf çekme konusunda kendisini motive ettiğini söyleyen Koçak, bu platform sayesinde başka fotoğraf meraklılarıyla tanışarak yepyeni bir sosyal çevre kurdu. Şu anda 2 bin 500’e yakın takipçisi var ve bu sayı her geçen gün artıyor. Koçak, ayrıca iyi bir drone pilotu. Instagram’da paylaştığı fotoğraflar arasında drone çekimleri çok beğeniliyor.
Fotoğraf çekmeye başlamasıyla Koçak’ın hayatında pek çok şey değişti. Örneğin eskiden haftasonlarını dinlenerek geçirirken şimdi sabah 6:00’da evden çıkıp elinde makinesiyle yollara düşüyor. Tabii bu sayede uzun yürüyüşler de yapmış oluyor. Artık seyahat rotalarını da fotoğrafa göre planlıyor, dolayısıyla yeni yerler görmek, gördüğü yerleri başka bir gözle yeniden keşfetmek için çok heyecanlanıyor. Şimdiki planı, gece ve yıldız fotoğrafçılığı yapmak. Bunun için kendine rotalar belirlemeye başlamış bile. Yakın dönemde gitmeyi planladığı yerler ise Karadeniz ve Kapadokya.
Artık gittiği her yere makinesini ve drone’unu taşıdığını söyleyen Koçak, “Fotoğraf benim için yaşam tarzı haline geldi” diyor. Bu şekilde zihnini temizlediğini belirtiyor.
Bora Koçak ile fotoğrafçılık üzerine sohbet ettik:
Fotoğraf, her şeyden önce zihnimi temizlememe yardımcı oluyor. Tek başıma yaptığım bir hobi olduğu için kendimle ilgili bir şeye odaklanmak benim için iyi bir fırsat oldu. İş hayatının kafamı sürekli meşgul eden dinamiklerinden sıyrılmamı sağlıyor.
Bunun dışında hareket etmek için de güzel bir bahanem oldu. Eskiden haftasonlarında ve tatillerimde daha çok dinlenme odaklı planlar yapıyordum. Şimdi sabah 5:30’da kalkıp gündoğumuna gidiyorum. Fotoğraf çekmek için 4-5 kilometre yürüyorum. Seyahat planı yaparken de fotoğraf çekmeye uygun rotaları tercih etmeye başladım. Fotoğrafın artık benim için bir yaşam tarzı haline geldiğini söyleyebilirim.
Fotoğrafçılıktaki en önemli konulardan biri bu. Eski fotoğraflarınıza baktığınız zaman biraz utanmanız lazım. Aynı seviyede ilerliyorsanız kendinizi geliştiremiyorsunuz demektir. Bazen Instagram’a yüklediğim eski fotoğrafları “Silsem mi” diye düşündüğüm bile oluyor ama o gelişim sürecini izleyebilmek için silmiyorum.
Fotoğraf çekerken aslında gözünüz çok değişmiyor. O, tamamen sizin hayata bakış açınızla ilgili. Daha çok ışık, kadraj, pozlama ayarlarını daha doğru yapmaya başlıyorsunuz. Makineyi kullanma kabiliyetiniz gelişiyor.
Sony A7R2 kullanıyorum. Onun lens setini tamamladım. Bu işin sonu yok. Sürekli ekipman alıyorsunuz. O ekipmanı her yere götüremediğim için bir tane de Sony RX100 Mark IV marka küçük cep makinesi aldım ama müthiş bir performansı var. Nereye gidersem gideyim yanımda taşıyorum. Akşam yemeğe giderken bile cebimde oluyor. Çünkü nereden ne çıkacağını bilemiyorsunuz.
Bu makine ayrıca güzel ve kaliteli video çekimi yapıyor. Şimdi havadan çektiğim görüntülerle yerden çektiklerimi birleştireceğim. Bu tip videolar yapmayı düşünüyorum.
Instagram sayesinde fotoğrafla ilgilenen ve fotoğraf çeken pek çok insanla tanışmaya başladım. Buradan bir sosyal çevrem oluştu. Türkiye’den Instagram vasıtasıyla 4-5, yurt dışından ise 2-3 kişiyle yüz yüze tanıştım. Instagram’ın hikaye bölümünde bu arkadaşlar paylaşım yaptıklarında bazen onların yanına gidiyoruz, ekip halinde dolaşıyoruz.
Onun dışında Instagram’da mesajlaştığım, birbirimize yorum yaptığımız 25-30 kişi oldu diyebilirim. Örneğin bir kişi drone çekimlerimi çok beğendiğini söyledi, benimle drone üzerine sohbet etmek istedi. Randevulaştık ve görüşeceğiz.
Günbatımı ve gündoğumu. Özellikle gündoğumunda, şehir insansız ve sessiz oluyor. İnsan bazen çektiğiniz kompozisyonu bozuyor. İnsanlı kompozisyonlar da güzel oluyor ama örneğin bir tarihi eser çekimi insanlar olduğu zaman güzel olmuyor. Bu yüzden sabah saatlerinde fotoğraf çekmeyi daha çok seviyorum.
İnsanların çekmeyi çok tercih etmediği şeyleri çekiyorum. Örneğin iç mekanlar… İç mekan fotoğrafçılığı özel bir deneyim ve ekipman gerektiriyor. İtalya’ya gittiğimde, bütün sarayların, müzelerin, Vatikan’ın iç mekan fotoğraflarını geniş açı lensleçektim. Edirne’de de Selimiye Camii’ni hem içeriden hem dışarıdan çektim. Geniş açı fotoğraf çekmekten çok zevk alıyorum.
Bir de kızım Nil, adeta benim modelim… Onun fotoğraflarını çekmeyi çok seviyorum.
Normalde yanımda sadece cüzdan taşıyan biriyim, şimdi kocaman sırt çantasıyla dolaşmaya başladım.
İstanbul’da tarihi yarımada muhteşem bir lokasyon. Hem havadan çekim yapmak için çok uygun hem de sokaklar, tarihi eserler çok güzel fotoğraflar veriyor. Ben İstinye’de oturuyorum. Evden çıkıp arabayla Karaköy’e gidiyorum. Oradan yürüyerek Süleymaniye’ye çıkıyorum, sonra Çemberlitaş’a, Sultanahmet’e geçiyorum. Böyle yürüyerek bir bakmışım 7-8 kilometrelik bir parkur yapmışım.
Yurt dışında ise fotoğraf için en sevdiğim ülke İtalya. Her köşesinde müthiş fotoğraf yakalayabildiğiniz bir ülke.
Eğer evdeysem hafta sonu iki gün de çıkmaya gayret ediyorum. Sabah 06:00 gibi evden çıkıp en geç 10:30’da dönüyorum. Eşim ve kızım o saatlerde yeni uyanmış oluyor, böylece hafta sonları ailemle de vakit geçirebiliyorum.
Hafta içi ise çok vaktim olmuyor. Ancak yazları hava geç karardığı için bazen günbatımını çekmeye çıkabiliyorum.
Ben fotoğrafa başlamadan önce Süleymaniye’ye, Çemberlitaş’a, Balat’a hiç gitmemiştim. Sultanahmet’e bir kez, yabancı misafirlerimizi götürmüştüm. Eskiden gitmediğim yerlere gitmeye başladım. Örneğin Garipçe’de drone uçuruyorum. Beykoz’un sırtında Yoroz Kalesi varmış, dünyanın sayılı eserlerinden biri, ancak ziyan olmuş. Müthiş bir manzarası var. Oraya gittim, drone çekimi yaptım.
Bir blog açmayı düşünmeye başladım, çünkü Türkiye’de çok fazla drone’la çekim yapan insan yok. Benim de havadan görüntülerim çok iyi olmaya başladı. Bunu kullanabilirim. Gittiğim yerlerle ilgili yorumlar da yazabilirim.
Video konusuna odaklandım. Instagram’da videolar bir dakikayla kısıtlı ve yüklediğinizde görüntü kalitesi çok düşük oluyor. Bu nedenle bir Youtube sayfası açtım. Yavaş yavaş görüntülenmeler artmaya başladı. Orada pişirip sonra bunu, sanırım önümüzdeki yaz gibi bir bloğa taşıyacağım.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?