“Bir şehir gezginiyim”

Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı iş temposunu disiplinli bir yaşam tarzıyla dengeliyor. Güne erken saatte başlayıp sporla zihnini arındırıyor, iş seyahatlerini kültürel keşiflerle zenginleştiriyor.

19.08.2025 14:55:190
Paylaş Tweet Paylaş
“Bir şehir gezginiyim”

Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı, iş dünyasının yüksek temposunu disiplinli yaşam tarzıyla dengeleyen, vizyonunu şehirlerden, sanattan ve tarihten besleyen bir lider. Güne 06.30’da başlayıp sporla zihnini ve bedenini hazırlayan Kabadayı, iş seyahatlerini kısa molalarla anlamlı kaçışlara dönüştürmeyi başarıyor. “Sabah olsun da işe gideyim” diyebilecek kadar işine tutkuyla bağlı olduğunu söyleyen Kabadayı, yaptığı işi bir sanat üretimi gibi görüyor. Sanatı, sosyal sorumluluk projeleriyle inşaat sektörüne taşıyan, şehirlerin dönüşümünü ilgiyle takip eden ve blog yazılarıyla deneyimlerini paylaşan Kabadayı, “Bir sanatçı nasıl iz bırakıyorsa biz de yaptığımız yapılarla iz bırakıyoruz” diyor. Hem üretkenliği hem yaşama karşı duyduğu merakıyla sadece sektörel değil insani olarak da ilham veren bir portre çiziyor ve “Ben bir şehir gezginiyim. New York, Londra, Hong Kong gibi kozmopolit ve dinamik şehirleri çok seviyorum. Şehirleri yürüyerek keşfediyorum. İstanbul’da yaşamaktan da büyük keyif alıyorum” diyor.

Hande Yavuz Çalık / [email protected]
Fotoğraf: Hüseyin Öngen
Capital Dergisi / Bahar 2025

Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı ile iş dışı yaşam rutininden seyahat alışkanlıklarına, sanat projelerinden spora uzanan disiplinli ama bir o kadar keyifli yaşam tarzını konuştuk:

Güne nasıl başlıyorsunuz?

Her sabah 06.30’da kalkarım. Saat 07.00 gibi spora başlarım. Hafta içi üç, hafta sonları iki olmak üzere haftanın beş günü spor yapıyorum. 

Hangi sporlarla ilgileniyorsunuz? 

Jogging ve fitness yapıyorum. Tenis de oynuyordum ancak küçük bir sakatlık nedeniyle tenise ara verdim.

Güne spor yaparak başlamak size ne hissettiriyor?

Sabah sporunun hem motivasyonumu hem enerjimi artırdığını hissediyorum. Spordan sonra duşumu alıp ofise hazır ve enerjik şekilde gidiyorum. İşimi çok seviyorum. Her şeyin başında işini sevmenin geldiğine inanıyorum. Net olarak şunu söyleyebilirim: Akşamları sabah olsun da bir an önce işe gideyim diye bekliyorum.

Her gün spor için ne kadar zaman ayırıyorsunuz?

Günde ortalama 1 saat 15 dakika spor yapmaya çalışıyorum.

İşteyken molalar verir misiniz?

Hayır, işteyken tam tempoyla çalışırım. Molam yok denecek kadar az.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

Çalışma saatimiz sabit değil ancak ortalama 10-11 saat çalıştığımı söyleyebilirim.

Spor dışında stresle başa çıkma yollarınız neler?

Akşamları kitap ve gazete okurum. Yazılı basını takip etmeyi seviyorum. Ayrıca arkadaşlarımla buluşur, sosyalleşirim. Bazen evde dijital platformlardan içerik izlerim. Pazar günleri bu tür faaliyetler için daha çok vakit ayırabiliyorum. İnşaat sektöründe olduğumuz için cumartesi de bizim için çalışma günü. Haftada 6 gün çalışıyoruz.

Uyku ve beslenme düzeniniz nasıl?

Düzenli ve sağlıklı uyumaya dikkat ederim. Beslenmedeyse protein ve karbonhidrat dengesine özen gösteririm.

Ailenizle zaman geçirme rutininiz var mı?

Pazar günleri aile günüdür. O günü tamamen aileme ayırıyorum.

Seyahat etmeyi seviyor musunuz?

Kendimi bir şehir gezgini olarak tanımlarım. New York, Londra, Hong Kong gibi kozmopolit ve dinamik şehirleri çok seviyorum. Şehirleri yürüyerek keşfediyorum. İstanbul’da yaşamaktan da büyük keyif alıyorum.

Seyahatlere çocuklarla mı gidiyorsunuz?

Çocuklarla gittiğimiz de oluyor. Şimdi çocuklar yurt dışında okuyor. O nedenle daha çok eşimle gidiyoruz. Bazen arkadaş gruplarıyla gittiğimiz de oluyor.

Yılda ortalama kaç seyahat yapıyorsunuz? 

İş ve tatili birleştirdiğimiz için yılda 20’nin üzerinde seyahat ediyorum. Bunların yalnızca 1-2 tanesi tam anlamıyla tatil oluyor. Diğerlerinin tamamı iş seyahatine birkaç gün ekleyerek, hafta sonunu ya da hafta başını bağlayarak gerçekleştirdiğimiz seyahatler. Özellikle son dönemde İstanbul’daki projelerimize ek olarak İzmir’de de projelerimiz başladı. Bu nedenle İzmir’de bulunmak keyif verici hale geldi. Hafta içi İzmir’de geçirdiğimiz zamanlarda, Urla, Alaçatı ve Çeşme gibi yakın bölgelerin tadını çıkarıyoruz. Açıkçası iş ve özel yaşam birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Bir iş seyahati sırasında hafta sonunu bağladığınızda farklı bir atmosferde bulunmak, nefes almak için iyi bir fırsat yaratıyor.

Gitmek istediğiniz yeni yerler var mı?

Avustralya ve Yeni Zelanda’ya henüz gitmedim, ancak çok merak ediyorum. Listemde ilk sıradalar.

Tenis oynuyordunuz. O ne sıklıktaydı?

Evet, tenis oynuyorum ancak kısa bir süre önce yaşadığım küçük bir sakatlık nedeniyle ara vermek durumunda kaldım. Haftada iki gün İstinye’de bir kulüpte oynamaya çalışıyordum.

Tenise ne zaman başladınız?

Tenise 5-6 yıl önce başladım. Daha önce kısa bir dönem oynamıştım ama sonra ara vermiştim. Son yıllarda ise daha düzenli bir şekilde devam ettim.

Tenis sizin için aynı zamanda bir sosyalleşme aracı mı?

Kesinlikle öyle. Yakın arkadaşlarımdan oluşan bir tenis grubumuz var. Aynı zamanda birlikte çalıştığımız bir koçumuz da bulunuyor. Tenis bizim için hem spor hem sosyalleşme aracı. Ayrıca sıkı bir tenis izleyicisiyim. Bu sporu takip etmekten büyük keyif alıyorum. Tenis severler için yılın on bir ayında devam eden turnuvalar var. Örneğin geçtiğimiz hafta Indian Wells bitti, şimdi Miami Open başladı. Bunun dışında basketbol izlemekten de keyif alıyorum.

 Uzmanlar tenisle iş dünyası arasında benzerlikler kuruyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Evet katılıyorum. Aslında her spor gibi tenis de stratejiye dayanıyor. Başarılı olmak için iyi bir hazırlık süreci gerekiyor. Tenis kolay bir spor değil, fiziksel olarak kendinizi doğru şekilde hazırlamanız gerekiyor. Ben turnuvalara katılmasam da hem fiziksel hem zihinsel olarak hazır olmak gerekiyor. İş dünyasında da bu benzerlik çok net. Bir projeyi hayata geçirmeden önce sağlam bir hazırlık sürecine ihtiyaç var. Altyapınızı doğru kurmazsanız başarıya ulaşmanız zor. Bu anlamda tenisle iş hayatı arasında güçlü bir paralellik olduğunu düşünüyorum.

Ege Yapı olarak sanatçılara ücretsiz şantiye alanları sunduğunuz bir sosyal sorumluluk projeniz var. Bu projede neler yapıyorsunuz?

Yaklaşık 6 yıldır sanatçılarla yürüttüğümüz çok özel bir projeye imza atıyoruz. Şantiyelerimizde sanatçılar için atölye alanları oluşturuyor, onların üretim yapabilecekleri ortamı ve gerekli tüm desteği sağlıyoruz. Halen İstanbul ve İzmir Urla’da aktif olarak kullanılan iki atölyemiz bulunuyor.

Bu proje sadece şantiye dönemine özel değil. Şantiye inşa edilirken sanatçılar için özel alanlar yaratıyoruz, şantiye tamamlandıktan sonra ise bu alanları onlara kalıcı şekilde bırakıyoruz. Özellikle malzemeyle çalışan sanatçılar, inşaat ortamındaki materyallerden çok faydalandıklarını söylüyor. Örneğin bir sanatçımız, inşaattan topladığı parçaları kullanarak son derece sade ama etkileyici eserler ortaya çıkardı. Çalıştığımız sanatçılar çok çeşitli alanlardan geliyor; heykelden resme, dijital sanattan enstalasyona kadar uzanan geniş bir yelpazede üretim yapıyorlar. Bir projemizde şantiye süresince hem atölye hem sergi alanı tasarladık. Bu projeyi “Atölyehane” adıyla bir kitap haline de getirdik. Sanatı, inşaat sektörüyle buluşturmak bizim için hem yenilikçi bir bakış açısı hem büyük bir keyif oldu.

Bu yaklaşım aynı zamanda bir kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) projesi olarak da değerlendirilebilir mi?

Tabii ki. Gelişmiş toplumlarda kültür ve sanatın yeri çok güçlü. Biz de bu alanın kalkınmasına katkı sunmak istiyoruz. Toplumun kültürel gelişimine destek olmak, sorumluluğumuzun bir parçası.

Siz kişisel olarak sanatla nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Modern ve çağdaş sanata ilgi duyuyorum. Beğendiğim, takip ettiğim sanatçılardan eserler alıyorum. Kendimi bir koleksiyoner olarak tanımlamam çünkü bu iddialı bir tanım olur. Ancak topladığım eserleri sadece depolamak yerine yaşadığım alanlarda ya da projelerimizdeki mekanlarda sergilemeyi tercih ediyorum. Sanatla iç içe olmak, eserlerin gündelik hayatın bir parçası haline gelmesi bana büyük mutluluk veriyor.

Kitaplarla aranız nasıl? Ne tür kitapları okumayı seversiniz?

Açıkçası çok fazla roman okumuyorum. Daha çok tarihe, özellikle yakın tarihe ilgi duyuyorum. Bunun dışında biyografileri mümkün olduğunca kaçırmamaya çalışırım. Biyografilerden çok beslendiğimi söyleyebilirim. Ayrıca ekonomi ve iş dünyasına dair kitaplar da ilgimi çeker. Farklı alanlardan yayınlar okumaya çalışırım. Araştırma kitaplarına da meraklıyım.

Sosyal medyada zaman geçiriyor musunuz?

Sosyal medyada çok aktif değilim. Gün içinde neredeyse hiç bakmam, neredeyse hiç bakmam, ancak akşamları fırsat bulduğumda haber kanallarını ya da sektörle ilgili gelişmeleri takip ederim. Ağırlıklı olarak YouTube’u kullanıyorum. Sektörümüzde vizyon açıcı içeriklere ulaşmak açısından çok faydalı. Bunun dışında seyahat bloglarını takip ederim; bu sayede farklı kültürleri tanıma şansı buluyorum.

Aynı zamanda bir blog yazdığınızı biliyoruz. Hangi konulara odaklanıyorsunuz?

Blogumda üç ana başlığa yoğunlaşıyorum. İlki şehircilik ve mimarlık. Çünkü çok sık seyahat ediyorum ve şehirleri yakından gözlemliyorum. İkinci alan girişimcilik. Sonuçta ben de bir girişimciyim ve yönetim, liderlik, strateji gibi başlıklar üzerine düşünüyorum. Üçüncü olarak da sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği konularına odaklanıyorum. Bence Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en çok yatırım yapması gereken iki alan bunlar. Blogumda ayda üç-dört makale yayınlıyorum. Etkileşimi de oldukça yüksek oluyor. Araştırma ve kaynak taramasına dayalı yazılar üretmeye çalışıyorum.

“Türkiye’yi anlamak için dünyayı iyi analiz etmek gerek”

YAPAY ZEKA SINIRI

Yapay zekayı oldukça sınırlı kullanıyorum. Henüz günlük operasyonlarımın bir parçası haline gelmedi. Ancak ihtiyaç duyduğumda mutlaka başvuruyorum. Öte yandan e-posta trafiğini çok yakından ve hızlı şekilde takip ederim. Gün içinde toplantım ya da yüz yüze görüşmem yoksa ekran karşısında yoğun şekilde çalışırım.

“TARİHE MERAKLIYIM”

Tarihe özellikle meraklıyım ama bunun yanı sıra dünyayı da yakından takip etmeye çalışıyorum. Ekonomik ve jeopolitik gelişmelerin yanı sıra sosyolojik dinamiklerle de ilgileniyorum. Türkiye’yi anlamak için dünyayı da iyi analiz etmek gerektiğine inanıyorum.


“Şehirler benim ilham kaynağım”

“EN BÜYÜK ÖDÜLLERDEN BİRİ”

Bir sanatçı nasıl eser bırakıyorsa biz de yaptığımız binalarla eser yaratıyoruz. 29 yıl önce inşa ettiğim bir binanın önünden geçerken, bir tablonun karşısına geçmiş gibi anılarım canlanıyor. Mesleğimizin en büyük ödüllerinden biri bu.

“DEĞİŞİM YAVAŞ İLERLİYOR”

Orta Avrupa’daki şehirlerde değişim yavaş ilerliyor. Aynı fotoğrafa yüz yıl sonra tekrar baktığınızda değişen tek şey at arabasının motorlu araca dönüşmesi olabiliyor. Oysa Londra, New York, Dubai, Hong Kong gibi şehirlerde dönüşüm nefes kesici. Şehirlerin geçirdiği dönüşümler benim ilham kaynaklarımdan biri.

“Ya bir ağaç ya bir sanat eseri”

HEDİYE SEÇİMİ

Sevdiklerime ofis ya da eve taşındıklarında ya bir sanat eseri ya bir ağaç hediye ederim. Özellikle manolya ağacını çok severim. Bir arkadaşımın ofisine hediye ettiğim manolya ağacı girişte duruyor. “Bana her sabah seni hatırlatıyor” diyor. Doğayla bağ kurmanın en güzel yollarından biri ağaçlar.

YEŞİLLE İÇ İÇE

Ağaç, doğallığın ve sürdürülebilir yaşamın simgelerinden biri. Yeşille iç içe olmak, sadece bedensel değil, zihinsel olarak da insanı rahatlatıyor. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde fırsat buldukça doğayla buluşmaya özen gösteriyorum.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz