Gazi Erçel / Merkez Bankası Başkanı Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel programın çok kritik bir aşamasında, Capital’in sorularını yanıtladı. Erçel, önümüzdeki dönemde programda ön görülen band sis...
Gazi Erçel / Merkez Bankası Başkanı
Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel programın çok kritik bir aşamasında, Capital’in sorularını yanıtladı. Erçel, önümüzdeki dönemde programda ön görülen band sistemi ve yeni piyasa koşullarının nasıl oluşacağını anlattı. Buna göre Merkez Bankası, kuru serbest bırakıp, faizi kontrol etmeye hazırlanıyor. Enflasyon hedeflemesiyle ise piyasalara para, Merkez Bankası´nın belirlediği faizden verilecek. Plan doğrultusunda para komitesi kurulacak, yeni bir endeks belirlenecek...
Türkiye, siyasi ve ekonomik krizlerin ardı arkası kesilmese de belki de ekonomik hayatında ilk kez bu kadar ısrarlı ve kararlı davranarak, “Enflasyonla Mücadele Programı”ndan taviz vermemeye çalışıyor. Bu programın en önemli yönetmenlerinden birisi ise Merkez Bankası... Haziran ayında kurun çıpa olarak kullanılmasını bırakıp, esnek kur sistemine geçecek olan Merkez Bankası, daha sonra çok değişik bir politika uygulamaya başlayacak. Politikanın adı “Enflasyon Hedeflemesi”.
Enflasyonu indirmede para politikası uygulamasından vazgeçileceği anlamına gelen bu politikayla Merkez Bankası kuru serbest bırakıp, faizi kontrol etmeye başlayacak. Bunun için öncelikle Merkez Bankası bağımsız kılınacak.
Türkiye’de kriz ve durgunluk şikayetlerinin olduğu bir ortamda Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel “Ekonomik Program”ın bundan sonraki dönemini ve enflasyon hedeflemesi sistemini Capital´e anlattı:
Enflasyon hedeflemesine geçilmesi için gelişmiş para, döviz, mali piyasaların olması gerektiği söyleniyor. Türkiye´de bu piyasaları gelişmiş olarak değerlendirebiliyor musunuz?
Gelişmiş değil de, faize tepki veren piyasalar olması lazım. Mesela Merkez Bankası faizi artırdığı zaman, bunun anlamı paranın dövize gitmemesini sağlamak. Aynı zamanda toplam talebi kesmek. Bir nevi talebi kısarak veya yatırım işlevlerini durdurarak, ödemeler dengesini sağlıklı kılmak.
Öyle bir piyasa düşünün ki, faizle oynamaya hassas değil. O zaman ne yaparsanız yapın enflasyon hedeflemesiyle ilgili olarak o faizin işlevini piyasaya yansıtamıyorsunuz. Onun için çok gelişmiş derin piyasalar şart değil. Eskiden enflasyon hedeflemesinin, gelişmekte olan ülkelerde çalışamayacağı yönünde bir kanı vardı ama Şili, Meksika ve Brezilya´da enflasyon hedeflemesi başladı. Bayağı başarılı oldu.
Esnek kur sistemi ve Merkez Bankası´nın bağımsızlığı, enflasyon hedeflemesinin hazırlık aşamaları değil mi?
Daha fazla şartlar var. Merkez Bankaları öncelikle faizlerle ilgili bağımsız olacak. Bazı ülkelerde her ay para politikası komitesi, faizle ilgili karara varıyor. İkinci önemli şart, kamu maliyesinin hiçbir şekilde para politikasının üzerine yüklenmemesi. Kamu finansmanı kendi içinde normal piyasa koşullarında olacak.
Bir de Merkez Bankası´nın ekonomiyi iyi bir şekilde analiz etme kabiliyetinin ve kredibilitesinin yüksek olması lazım. Burada iki yöntem var. Bazı ülkeler, enflasyon hedeflemesini merkez bankalarına bırakıyorlar. Bazı ülkeler hükümetle beraber tespit yapıyorlar. Merkez bankaları da o tespite yardımcı oluyor. Bazı ülkelerde ise hükümetle merkez bankaları arasında mutabakat sağlanıp, deklare ediliyor.
Yeni Zelanda da , İngiltere de son zamanlarda bunu yaptılar. İngiltere´de 3 yıl önce Blair hükümetinde, Merkez Bankası Başkanı görevinden ayrılacak sanılırken, bu görevi başkana verdiler. Hazine bakanı da bundan sonra merkez bankasına karışmayacağını açıkladı. Daha 3 yıl öncesine kadar İngiliz Merkez Bankası, rahatlıkla, ``Ben bağımlıyım ama bağımlı olarak görevimizi en iyi şekilde yapıyoruz'' diyordu.
Bağımsızlıkta da en önemli kural, ilgili birimler arasında çok ciddi bir işbirliği içinde çalışmaktır aslında. Ben yaptım oldu derseniz bu yalnızlık olur, bağımsızlık değil. Bağımsızlığa erişirken, sorumluluk ve yetki konuları var. Sorumluluk kapsamında şeffaf olmak lazım ama çıplak değil, transparan. Biz bir kez çıplaklığa doğru gitmişiz. Onu biraz kapamamız lazım.
İkincisi yaptığınız işin hesabını vereceksiniz. Faizi neden iki puan artırdığınızı, nedenleriyle anlatacaksınız. Enflasyon hedeflemesinde faiz oranı son derece önemli. Çünkü, bu alınan kararla, potansiyel büyümeden ne derece saptığınızı bilip, buna göre bekleyişleri şekillendirmek lazım.
Büyüme ve enflasyon arasındaki bağ konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Bu konuda Kara Avrupası ile Amerikan ekonomi arasında çok önemli farklar var. Almanya´da İkinci Dünya Savaşı´ndan kalan çok yüksek enflasyon, Kara Avrupa’sında enflasyonu önlemeyi birinci hedef haline getirmiş. 1929 çöküşü ise Amerika´da istihdam ve büyümeyi esas mesele haline getirmiş. Amerikan ekonomisi büyümeyi belirli ölçüde tutmayı önemsiyor. Amerikan ekonomisi, düşük enflasyon ve fiyat istikrarı hedefliyor ama üretimi de göz ardı etmem diyor.
Avrupa, enflasyonu ne kadar düşürürsem, o zaman büyüme de fazla olur görüşünde. Aslında iki görüş de ayrı yerlerden çıkmış ama sonuçta aynı yere gidiyor. Enflasyonu hedefleyen politikalarda diyelim enflasyonu yüzde 10 koydunuz. Bakıyorsunuz yüzde 15-20´lerde, o zaman faizi yükseltiyorsunuz. Bunu da nedenleriyle açıklıyorsunuz.
Toplam talep fazla, hedeflediğim enflasyona erişemeyeceğim, onun için faizi yükselttim diyorsunuz. Sizin kredibilitenizle beraber bir anda bütün ekonomik birimlere bu karar tesir ediyor. Bekleyişler şekillendiriliyor ve otomatik olarak bir dengeye geliyor. Veya tersi oluyor. Bakılıyor ki, beklenen enflasyondan aşağıda resesyon oluyor, o zaman faizi düşürüyor. Ama her ay yapılan toplantılarda bu şekilde mali piyasalara ve reel sektöre sinyaller veriliyor.
Merkez Bankası´nın bağımsızlık yasasının nisan ayına kadar çıkması gerekiyor. Haziranda da kur dalgalanmaya bırakılacak. Başka yapılması gerekenler var mı?
Biz bu programı çok öncelerden çizdik. IMF ile yapılan anlaşmanın içine de koyduk. Burada çok önemli bir karar var. İmkansız dedikleri bir üçgenin içine giriyorsunuz. Bir ülkede sermaye hareketleri serbestse, kur kontrol ediliyorsa, faizin kontrol edilmesi mümkün değil. Yani bu üçünü de kontrol edemezsin. Bunlardan ancak sadece birini kontrol edebilirsin. Sermaye hareketlerini kontrol edemediğine göre ya faizi ya da kuru kontrol edebilirsin.
Biz kur politikasını önceden ilan ettik. Kuru kontrol ediyoruz, faize dokunmamak lazım. Dokunmadık. Şimdi yavaş yavaş kuru serbest bırakmaya doğru giden bir politikanın içine giriyorum. Banda geçince yavaş yavaş faizi elime geçirmeye çalışıyorum. Dikkat edin bugünlerde kısa vadeli faizler bizim kontrolümüz altında.
İkinci aşama; Merkez Bankası Kanunu. Bunun hazırlıkları 4 yıl sürdü yakında hükümete sunacağız. En önemli değişiklik, faize karar veren, para politikasıyla ilgili kararları oluşturacak komite kurulacak ama bunun içinde hangi birimler yer alacak; onu şimdilik açıklamıyoruz. Komite, ayda bir faiz şu kadardır diyerek bekleyişleri şekillendirecek.Bu şekillenme zaman alacak ama kur bandının içinde gittiğimiz sürece biz hedeflediğimiz enflasyon şu ve ona uygun faiz politikası uygulayacağımızı söyleyeceğiz.
Şimdi açık piyasa işlemlerinde ben şu kadar para vereceğim diyorum ve faizi piyasa belirliyor. O zaman faizi ben belirleyeceğim. Şu kadar faizden şu kadar para vereceğimi açıklayacağım. Hem likiditeyi ayarlayacağım hem faizi belirleyeceğim. Eğer kredibiliteniz varsa, söylediğinizi piyasaya kabul ettirdiğiniz taktirde, işin yüzde 50´sini bitirdiniz demektir. O noktada çıpa Merkez Bankası´nın faiz oranı konusunda yapacağı açıklamalar olacak.
Enflasyon hedeflemesinde TÜFE mi yoksa çekirdek enflasyon mu baz alınacak?
Merkez Bankası´nın kontrolundaki verilerin açıklanması lazım. Birçok ülkenin çekirdek enflasyonu, bizimkinden farklı. Diğer ülkeler, mesela kurla ilgili kontrol edebildiği verileri ya da kamu maliyesi, bütçe politikasıyla kontrol edebildiği kalemleri almış. Ama petrol fiyatlarını kontrol edemiyorlar. Bunu çıkarıyorlar veya ev kiraları artışı azalışı çıkarıyorlar. Biz bunu bildiğimiz için, kira kanununu çıkardık.
İsrail mesela tarım fiyatlarını kontrol edemiyor. Her ülkenin kendine göre kontrol edemediği kalemler var. Biz de buna göre bir endeks çıkarmaya çalışıyoruz. Genel kabul gören aslında tüketici fiyatları. Herkesi etkilediği TÜFE baz alınıyor ama basit olmasına rağmen kontrolü zor. Kira, gıda maddeleri gibi, TÜFE sepetindeki bazı maddeler kontrol edilemediği için, sorun çıkıyor. Biz de ayrı bir endeks oluşturmaya çalışıyoruz. Bunu oluştururken, TÜFE, TEFE ve çekirdek enflasyonun hepsine bakacağız. Belli bir zaman gittikten sonra temel hedef tüketici fiyatları. Çünkü bu endeks insanların yaşam standartlarıyla ilgili. Belki orada kontrol edemediğimiz değişkenler olacak ama onları da bekleyişleri değiştirerek, yönlendireceğiz.
Enflasyon endekslemesinde en büyük korkunuz, en önemli risk nedir?
Oradaki risk, kredibilitenizi kaybetmeniz. Eğer kredibilitenizi kaybederseniz, başka elinizde bir enstrüman kalmaz. Elinizde üç alternatif var: Ya parasal büyüklükleri kontrol edersiniz ya enflasyonu hedeflersiniz ya da başka bir enstrüman bulursunuz,. ki bu çok zor.
Parasal göstergeleri 70-60´larda olduğu gibi, hedeflemeyi Alman ekonomisi daha çok uyguladı. Yarısında da tutturamadılar. Merkez Bankası’nın para bazı diye nitelendirdiğimiz olay, belirli bir çarpanla gidip, geniş anlamlı para arzının etkilenmesi. Bunun da ekonomik büyümeyi ve enflasyonu etkilemesi politikası. Ama globalleşme düzeyinde bu ilişkileri kesinkes bulmak zorlaştı. Çünkü, sermaye hareketlerini kontrol edemiyorsunuz. Artık parasal göstergeleri hedefleyerek, enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarının sağlanması bırakıldı. Hala parasal göstergelerle, enflasyon arasında bire bir ilişki var ama bizim ülkemizde bunu sağlamak zor.
30 yılını enflasyonla geçirmiş bir ülkede bu ilişkiler iyice kaybolmuş, ekonometrik olarak hiçbir şey bulamıyoruz. Bunu anlatmak için, halka dönüp, bakın 30 yıldır böyle analiz yaptık, şuradan bir birim parayı artırırsak, bu öbürüne şu kadar birim tesir ediyor diyebilmemiz için elimizde asgariden inandığımız araştırmalar olması lazım. Böyle bir ilişki bulamadığınızda, bulamadığınız bir ilişkiyi nasıl anlatırsınız halka?
O zaman enflasyon hedeflemesinde de risk var
Hayır hepsinde risk var. Para politikalarında da , maliye politikalarında da. Bütçe politikalarında şu kadar açık hedefliyorsunuz ama fazla oluyor, büyüme aşağı düşüyor.
Serbest piyasa ekonomisinde faiz, fiyat ve kurlara müdahale tabu sayılırdı ama şimdi kur serbest bırakılırken, faizi kontrol edeceksiniz. Bu yeni sistemde bir regülasyon ihtiyacını mı ortaya koyuyor?
Yalnız ihtiyaç değil de, zorunlu olarak o noktaya gidildi. Öbür alternatifler daha kötü sonuç veriyor. İkincisi özellikle rasyonel bekleyişlerin çok daha önemli olduğunu ekonomi teorisi ortaya çıkarttı. Nasıl beklerseniz, olay o şekilde şekilleniyor. Enflasyon yüzde 10 beklenirse, yüzde 10, 20 beklenirse 20 oluyor. Demek ki kredibilitesi yüksek, güvenli makro ekonomik politikalarla gideceksiniz. Bunun için, bir birimi ajan olarak koyacaksınız.
Merkez bankalarının kredibilitesi yüksek olduğu için, bu görev veriliyor. Diğer ekonomik birimlerle de oturuyorsunuz varsayımları koyup, temel büyüklükleri belirliyorsunuz. 2 yıldır bunu yapıyoruz. Bundan sonra kura dokunmayacağız, o imkansız üçgen dediğimiz olayda sermaye hareketlerini zaten kısıtlayamıyoruz kuru bırakıp faizi elimize alacağız. Kur bir anlamda süpüren mekanizma olacak. Fakat aynı zamanda enflasyonla kur arasındaki o ilişkiyi kırmamız lazım.
Brezilya´ya, Şili´ye, Meksika´ya bakın. Bu ilişki kırıldı çünkü o dalgalanan kurun içinde kura dayalı olarak oyuncular risk almaya kalkarsa batıyorlar. Açık pozisyona girdiğinizde bandın aşağısından yukarısına bir gün vurursa banka batıyor. Açık pozisyonu onun için, bankalar kapatıyor nereden kazanıyor? Diyelim ki enflasyon yüzde 10 hedeflendi. Faiz yüzde 20. Kendi paranıza güven var. Dövize artık bakılmıyor çünkü riskli. Dışardan döviz gelince fiyatı aşağı iniyor kur değerleniyor, kur değerlenince ihracat azalıyor, ihracat azalınca gelen dövizler gitmeye başlıyor o zaman kur yukarı doğru gidiyor, ödemeler dengesi otomatikman kendi kendini düzeltiyor.
Enflasyonla döviz kuru arasındaki ilişki belirli bir zaman sonra kopartılıyor. Faizden vazgeçerseniz bugünkü sisteme dönüyorsunuz. Faizi piyasa belirleyince ekonomi çok fazla etkileniyor. İşte görüyorsunuz piyasanın durumunu faizlar yükselince durgunluk bir anda ortaya çıktı. Türk mali sistemi, reel sektörü, piyasaları faize karşı çok hassas.
Şimdi ne yapılması gerekiyor?
Fiyatlama politikasının tekrar gözden geçirilmesi lazım. Bu sene kur en fazla yüzde 15´lerde olacak. Kurun yüzde 10-15´lerde olduğu bir yerde, ithalata dayalı malları üretenler veya getirenler, ben kurun yüzde 30 üzerinde fiyatlama yapacağım derlerse olacak iş değil. Malını satamaz, öbür taraftan alan olmaz. Bütün mesele, çıkış yolu hedeflenen enflasyon çerçevesinde zam yapmak.
Yüzde 10 hedef dedik ama bekleyişler yüzde 20´lerde bunu hepimiz biliyoruz. Demek ki enflasyon yüzde 15´lerde şekillenecek. Bunun anlamı her ay yüzde 1´lerde enflasyon hedefine ulaşmak.
Yazın eksilerde olur ama zamlar yüzde 1 olarak ayarlandığında ücretlilerde, tarımsal ürün üretenler de.. Tarımda kuraklık nedeniyle biraz sıkıntı çekilecek. Burada faizlerin aşağı düşürülmesi çok önemli. Ya likiditeyi verirsiniz, faizi düşürürsünüz ama o geçicidir. Ama esas olan uygulanan makro ekonomik politika çerçevesinde güven ve kredibilite artarsa faizler düşer. Geçen yıl bir anda herkes inandı o kadar faiz aşağı indi.
Keşke o kadar inmeseydi...
Ben onu söyledim keşke o kadar düşmeseydi, çeşitli nedenlerle düştü ödemeler dengesini etkiledi. Herkes elindeki davulla ödemeler dengesiyle ilgili konuşurken beklemediğimiz kriz oldu. Toplam talep aşağı düştü. Bu yıl ödemeler dengesi kriziyle karşılaşmayacağız. Programın artılarına eksilerine bakıyorum, artılarının çok daha fazla olduğunu görüyorum.Önemli olan hedeflenen enflasyona inanmak. Ne kadar inandırabilirsek, ne kadar kredibilitemiz yüksek olursa hedefe ulaşırız. Enflasyon hedefleyen para politikası ve makro ekonomik politikaların üstünlüğü de, zayıflığı da inandırıcılığa bağlı. İnandıramazsanız olay sapar. Sapınca daha çok sorun çıkar.
İnandırıcılık konusunda Kasım Krizi´nde çok yara aldığınıza inanıyor musunuz?
Kriz beklenmedik bir olaydı ama süratle krizden çıktık. Bu önemli.
Kurun dalgalanmaya bırakılması ihracat sektörünü nasıl etkileyecek?
Yılbaşından bu yana tüketici fiyatları açısından kurda yüzde 10 değerlenme var. Bu oran toptan fiyatlarda yüzde 4, çekirdek enflasyonda yüzde 4-4.5. İhracat deyince toptan eşyaya bakmak lazım. Zaten programa başladığımızda yüzde 10 değerlenmiş kurla başladık. İkincisi bu sene değerlenmenin çoğu ABD dolarından geldi. Üçüncüsü ihracatçısın rekabet düzeyini kur düzeyinden ölçmememiz gerekir. Verimliliğiniz artıyorsa, o size bir şekilde geri dönecektir. Eximbank´ta geçen yıl bekleyen kredi yoktu. Bu yıl 300 milyon dolarlık kredi bekliyor ama bunlar eritilecek.
Halihazırda rekabet açısından bir sorun görmüyorum. Ama önümüzdeki dönemde kur artışı 0.0- 0.85olacak. Enflasyon aylık olarak kalıcı şekilde yüzde 1´in altına düştüğünde başa baş gelinecek.
Faizi kontrol etmeye başladığınızda büyümeyi öngörülenin içinde tutmak için, bir dikkat sarf edilecek değil mi?
Merkez Bankası´nın görevi faizi aşağı düşürmektir. Faiz aşağı düşünce ekonomi canlanacak demektir. Burada enflasyonist bekleyişlerin artık artmayacağı ama ekonomiyi canlandıracak bir kararlılık göstermek önemli. Son zamanlarda bizim gibi ülkelerde hükümetlerin hata yapma lüksü kalmamıştır. Hatanın maliyeti çok büyük oluyor.
Vergi affı bir hata mı?
Benim Maliye Bakanı´ndan öğrendiğim, alınmayacağı iyice kesinleşmiş vergilere getirilen bir düzenleme.
“İHRACATTA AYRI KUR MÜMKÜN DEĞİL”
Reel sektörün sorunlarıyla ilgili toplantıda dış ticaret için ayrı bir kur uygulama talebi ortaya çıktı. Siz bunu uygulanabilir buluyor musunuz?
İnsanın düşünce sistemi çok geniştir, çok şeyi düşünebilirsiniz ama hepsinin olması mümkün değil. Dünyada böyle bir şey yok, uluslararası yaptığımız anlaşmalarda böyle bir şey yok üçüncüsü gereği de yok. Eskiden olabilirdi ama çağımız ekonomik politikalarında bunun yeri yok. En son Lüksemburg, Belçika gibi, ülkelerde sermaye hareketlerine ayrı, cari işlemlere ayrı kur uygulandı ama bundan vazgeçeli 10 yıl oldu. Bunun adı katlı kur uygulamasıdır ve ne fizibilitesi, ne gerekçesi hiçbir zaman zamanımıza uygun değil.
“IMF’DEN MEKTUP YOK”
IMF’in krizin daha çok Türk ekonomi yönetimi yüzünden çıktığını öngören bir mektup aldınız mı?
IMF´ye öyle bir mektup var mı dedim, olursa benim de haberim olsun dedim. Böyle bir mektup yok dedilr. O zaman olmadığını açıklayın dedim. Zaten öyle bir şey olamaz. Olursa güven açısından sarsıcı olur ve eğer olursa bizim de cevabımız olur. Aslında ben krizin çok uyarıcı bir görev yaptığını düşünüyorum. Böyle programların ikinci yılları çok önemlidir. Krizden sonra en süratli şekilde toparlanıldı. Program çok daha güçlendi.
“TELEKOM’UN SATIŞI DENENMELİ”
Türk Telekom´un özelleştirilmemesi programı ne ölçüde zedeleyecek?
Türk Telekom´un özelleştirme gelirleri bizim programımızın en temel unsurlarından bir tanesi. Birincisi kararlılığı, ikincisi parayı gösteriyor. Geçen yıl 13 milyar dolarlık fonun Türkiye´ye gireceği varsayıldı 8 milyar gerçekleşti. Bunun 5 milyar doları özelleştirmeden öngörüldü. 5 milyar doların karşılığı TL piyasaya çıksaydı, kasım ayı krizini görmeden faizleri yüzde 20´lerde görürdük.
Halen Telekom önemini koruyor benim inandığım bütün gücümüzle bu kurumu özelleştirmeye çalışmak lazım. Piyasa uygun olmayabilir, ben malımı ucuza satacak değilim ama kendi üzerime düşeni yapmalıyım. Satılacak aşamaya getirip, piyasaya çıkmak lazım. Alıcı çıkmayabilir tekrar denemek lazım. Bu kararlılık, kredibilite ve güveni getirir. Paradan ziyade bu kararlılığın gösterilmesi lazım. Ben hükümetin bunu göstereceğine inanıyorum. Vazgeçtim derseniz, piyasalar kararlılığın olmadığını düşünecektir. Piyasalar asıl o zaman yanlış anlar.
REEL SEKTÖRÜN HANGİ TALEPLERİ KARŞILANACAK?
Reel sektörün diğer taleplerini nasıl karşılıyorsunuz?
Demokratik bir ülkede herkes önerilerini koyacak. Bu önerilerin zaten uygulanabilecekleri seçilip, süratle uygulanacak. Örneğin KDV iadeleri ödenecek. Bunun yapılması gerekiyor. Ortada bir program var buna göre hangi öneri uygunsa bunlar ayıklanacak. Haklı oldukları yönler var haksız oldukları yönler var.
Haklı oldukları yönler: Bizim mali sistemimiz küçük geliyor, ihtiyaçları karşılayamıyor. Sistemin yarısı da kamu ve BDDK´nın elindeki bankalar olunca, kredi talepleri karşılanamıyor. Yıllarca enflasyonla idare ettik gittik ama şimdi olmaz. Çözüm açısından hükümetin kredi veya para imkanı sadece Eximbank kanalıyla var. Onun dışında başka bankalara şöyle yap böyle yap denilemez, böyle olursa bunun sorumluluğunu kimse alamaz.
Bunun dışında geçen yıl dış ticarete konu olmayan mallardaki fiyat artışı yüzde 42, dış ticarete konu olanlarda yüzde 34. Güzel bir fiyat artışı yakalanmış. Diğer tarafta faiz, kâr, rant, ücretlere baktığınızda faiz çok düşüktü. Ücretler yüzde 20-25, enflasyon yüzde 30 civarında. Geçen yılki durumunuzla bu seneki durumunuzu karşılaştırdığınızda reel olarak aynısınız ama birisi bu reelin üzerinde fiyat belirleyip, satmaya kalkınca satamıyor. Düşük enflasyonda yaşamak hem kolay hem zordur. Kolaydır çünkü kimse zam yapamaz. Hedeflenen enflasyon çerçevesinde gelir elde edilir belli ölçüde verimliliğini artıran veya bir şey icat eden fırlar gider. Diğerleri de aşağıya düşmezler. 90´dan beri ücretler bir bakıyorsunuz yüzde 40 reel olarak artmış, iki sene sonra aşağıya inmiş.
Şimdi bunlar tekdüze hale gelmeye başladı. Bu çerçeve içinde siz enflasyon hedefine inanmayıp, nasıl olsa ben malımı satarım derseniz, ne içeri ne dışarı satabilirsiniz. Bunu görenler kazandı hiç değilse kaybetmedi. Dayanıklı tüketim mallarının satışında sıkıntı var. Maalesef açıklamalarımıza rağmen, bazı şeyler illa acı bir deneyimle öğrenilmek isteniyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?