Her şey sürpriz bir şekilde, büyük ihale öncesinde, 19 Mart Pazartesi günü başladı. Ankara’da başlayan siyasi gerginlikle start veren kriz, önce durulur gibi oldu, ardından yeniden ateşlendi. Faizl...
Her şey sürpriz bir şekilde, büyük ihale öncesinde, 19 Mart Pazartesi günü başladı. Ankara’da başlayan siyasi gerginlikle start veren kriz, önce durulur gibi oldu, ardından yeniden ateşlendi. Faizler yüzde 7 binlere ulaştı, döviz çıkışı 5 milyar doları buldu. İşte tam bu ortamda 1.5 yıldır uygulanan ekonomik programın en önemli unsuru “döviz çapası”ndan vazgeçilip, “dalgalı kur politikası”na geçildi. Dövizi yukarı çeken bu “gizli devalüasyon”, sektörde yepyeni bir dönemi başlattı, hesapların yeniden gözden geçirilmesine neden oldu. Ancak, yanıtı aranan çok sayıda soru var. Herkes birbirine soruyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Capital, bu soruları ve akıllarda olan diğerlerini Denizbank’ın başekonomisti Dr. Saruhan Özel’e sordu. İşte yanıtı aranan en önemli 10 soru...
1. Son 19-22 Şubat tarihleri arasında mali piyasalarda yaşanan gelişmelerin, finans sektörüne etkisi ne oldu? Kar ve zarar analizi yapabilir misiniz?
Bunu rakamsal olarak belirlemek mümkün değil. Ancak, şunu söyleyebiliriz; Bankaların açık pozisyonu, döviz yükümlükleri ne ise, o yükümlülükler TL bazında yaklaşık yüzde 40 bazında yükseldi. Bankaların klasik hareketi nedir? Pozisyon açıyorlar ve TL’ye yatırım yapıyorlar. TL getiriniz var, bir yerlere vadeli veya vadesiz plase etmişsiniz. Eğer likitseniz, faiz olarak kısa vadede dönüyorsunuz.
Değilseniz, kredi vermiş veya uzun vadeli bono almışsanız, o kredi üzerinde yaptığınız anlaşma doğrultusunda faiz getiriniz olacak.
Normal koşullarda likit olmayan bir yatırımın, likit olan bir yatırıma –örneğin gelecek faize- çok daha yüksek faiz veriyor olması lazım. Ama bu kural Türkiye’de çalışmaz. Dolayısıyla her bankanın kendine özgü bir plasman getirisi var. Birisinin ortalaması TL bazında yüzde 30, kimisinde yüzde 80, kimisinde de yüzde 100’dür. Bu bankadan bankaya değişen ve bilemeyeceğimiz bir oran.
Döviz tarafında da bankalar, döviz pozisyonlarını farklı bir şekilde yapıyorlar. Kimi banka, döviz pozisyonu yurt dışından borç alarak, kimisi de müşterilerinden topladığı Döviz Tevdiat Hesapları’yla... Her bir bankanın yurt dışında borçlandığı maliyetler birbirlerinden farklıdır. Bir banka libor+1 ile, bir banka da libor +3 ile borçlanabilir. Kimi banka yüzde 10 faiz verir, kimisi de yüzde 15.
Böyle bir sistem içerisinde bankaların döviz yükümlülükleri, TL yatırımlarıyla ödemek zorunda oldukları döviz yükümlülükleri, bir gecede, yüzde 40 civarında artış gösterdi. Demek ki, bankaların bir tarafta TL getirileri yüzde 100, dövize ödeyecekleri para TL bazında 60, aradaki 40’ı alırlarken, şimdi dövize ödeyecekleri TL yüzde 100’e çıktı. Ama kimi bankalarda, işyerlerinde, 100 iken 80 idi, bir de 40 puan daha artınca bu 120 oldu.
Şu anda ciddi döviz yükümlülüklerinden dolayı belki zarar ediyor hale geldiler. Olay bundan ibaren. Ama hangi banka ne kadar zarar ettiğini bilemezsiniz. Sistemin devalüasyondan zararını bulmak için, açık pozisyonunu, döviz yükümlülüklerini, bunun karşılığında ne kadar TL tuttuklarını bilmemiz gerekiyor. Ama döviz açık pozisyonunun 15 milyar olduğu söyleniyor. Bazıları 30, bazıları da 25 milyar dolardan söz ediyor.
2. Açık pozisyon 15 milyar dolar ise zarar ne olurdu?
Yani, bu kadar pozisyonun TL olarak yükümlülük düzeyi yüzde 40 artmış durumda. Bankaların devalüasyondan gördüğü zarar budur.
Aynı zamanda, ikinci fonlama şekli TL olduğuna göre faizden de zarar görüyorlar. Devalüasyon olmadığı durumlarda, faizler yüzde 2, 3, 5 bin iken, TL fonlama taraflarında, repolarında zarar ediyorlar, TL yükümlükleri artıyor.
3. Yüzde 7.500’le oranlarla işlemler yapıldı. Bankalar, aldıkları paralara karşılık, bir günlük faiz olarak, yüzde 3, 5, 10, 15 gibi inanılmaz oranlar ödendi... Bunların etkisi ne oldu?
Burada bankaları ikiye ayıralım. Kimisi likitti, gecelik faizlerden yararlanabildi. Kimisi likit değildi, zarar gördü. Veya bir bankanın hem bono, hem kredi hem de likit portföyü vardı. Bunların oranı önemli. Likit oran yüksek ise diğer bankalara göre daha yüksek getiri sağlamış olabilir. Tamamen bankaya özel bir durum.
Bir banka, tamamen döviz borçlanmış, hiç kredi vermemiş, TL’ye çevirmiş, parasını her gece O/N plase ediyorsa, tamam bütün getiriyi alıyordur. Ama öyle değil.
4. Kamu bankalarının açıklarının etkisi var mıydı bu krizde?
Bizim gözlemlediğimiz olay şuydu: Likit bankalar olarak, paranızı plase ettiğiniz zaman, ertesi günü o bankadan paranızı alamıyorsunuz. Hangi bankalar bunlar? Kamu bankaları. Likitsiniz, doğru bir yönetimle kamu bankalarına vermişsiniz. Ama ertesi gün “Param yok” diye size paranızı geri ödemiyor, gecikme faiziyle bir sonraki güne devrediyor. Bununla kamu bankaları sistemle sorun yaratıyor.
Biz de parayı alamayınca, başka bankalardaki hesaba geçemiyorum. Bir müşterimin başka bir bankaya geçmek istiyor, parasını ödeyemiyorsunuz. Böyle bir zincirleme sıkıntı yaratıyor sistemde.
Sistemdeki sıkıntıyı kim yaratıyor? Merkez Bankası. Çünkü, TL vermiyor. Neden? Kamu bankaları, açıklarını yüksek oranlarla olsa fonluyor. TL likiditenin dövize gitmemesi için sistemi likit hale getiriyor. Sistemin açığını kapatmıyor.
5. Faizler çok yüksekti ama 19 Şubat Pazartesi günü 7.5 milyar dolarlık döviz alındı. 20 Şubat Salı günü 5 milyar dolarlık bölümü, Merkez Bankası’na satıldı. 21 Şubat Çarşamba günü de yine Merkez Bankası’ndan 3.3 milyar dolar satın alındı. Yani, 5.5 milyar doları alanlar, bu işten karlı mı çıktılar, zararlarını mı azalttılar?
Bir kere bu dövizleri alanları bilmiyoruz. Kriz olunca, tetikte olan piyasadan döviz alışları geldi ve bizim kayıtlarımıza göre 5 milyar dolardı. Merkez Bankası 7.6 milyar dolar olarak açıkladı. Demek ki, piyasaya gösterilmeyen birtakım işlemler oldu. Dolayısıyla 7.6 milyar dolarlık çıkış, kim tarafından alındı? O güne kadar elde ettiği getiriyle yetinen yabancılar mı, yoksa pozisyon kapatma telaşına giren Türk bankaları mı?
Yurt dışına çıkan yabancı, o günkü karını realize ediyor ve çıkıyor. Türk bankası, o günde yüzde 3 bin faize karşılık döviz almayı tercih etmiştir. Ama onun bir özelliği vardır. O gün free option dediğimiz bir olay vardı. Amerika tatil olduğu için, bir gün önce döviz alıyordunuz ama TL vermiyordunuz ama o işlem ekrana yansıyordu. O dövizi almak için TL’ye ihtiyaç yoktu. Normal bir gün olsaydı, o dövizi almak için TL’ye bastırmanız gerekiyordu. TL verilmeden döviz talebi yapıldı. Ertesi gün de Merkez Bankası’na TL götürmek zorunda olan bankalar, TL bulamadı. Merkez Bankası da vermedi.
Dolayısıyla, TL bulamadıkları için 5 milyar dolarlarını sattılar. Ama elinde TL bulabilen, tedarik edebilen 2-3 milyar dolar aldı. Ertesi gün de itfa vardı. Zaten Hazine para verdi ve bu iş halledildi.
6. Alınan dövizlerden kar mı edildi, zarar mı azaltıldı?
Alınan dövizlerden elbette ki kar edildi. Diyelim ki, 5 milyar dolar alındıysa, bugün yüzde 40 daha fazla TL’ye satabilir. O gün ne kaçırdılar? Bir gün için yüzde 5000 kaçırdıysa, günlük maliyeti yüzde 13’tür. Ertesi gün de aynı oranı kaçırmış olsa, yüzde 26 ediyor. Ama öbür tarafta yüzde 40 kazandı.
Bir de şöyle bakmamak gerekiyor; Bu tür durumlarda siz kar/zarar düşünerek dövize saldırmazsınız. Amaç kar etmek değil, yükümlülüklerinizi karşılayabilmektir. Orada borcunuza daha fazla darbe yememek için saldırırsınız.
7. Salı günkü bir ay vadeli ihalede bankalar 1.5 katrilyon liralık bonoyu, yüzde 92 basit, yüzde 144 bileşik faizle aldılar. Buradaki kayıp nasıl hesaplanabilir? Alanların kaybettiği söylenebilir mi?
21 Mart kağıdında bugün 58 trilyon liralık işlem yapılmış. Yıllık bileşik getiri ise yüzde 145 oldu. Demek ki, bu kağıdı alanlar, henüz bir kar elde etmemişler ve kabaca aynı yerde duruyorlar. Ama bu süre içerisinde gecelik faizde dursalardı veya döviz alınmış olsaydı, çok çok daha yüksek karlar elde edeceklerdi.
8. Birileri kar, birileri zarar etti. Bu durum ekonomiye, şirketlere, kredi kullanıcılarına nasıl yansıyacak?
Devalüasyon, TL cinsinden yatırımı ve getirisi olan, dövizle borçlanan herkese ilk etapta zarar verdi. Devalüasyon kime yardımcı olur? Döviz girdisi olan ve mümkünse TL borcu olan kesime yarar getirir. Döviz getirisi olanlar kimler? İhracatçılar ve turizmciler. Kimin TL borcu var? İhracatçılar ve turizmcilerin arasında TL borcu olanlar varsa yaşadı. Ama bunların döviz borcu varsa, pek yarar sağlamadı. Çünkü, borcu da o düzeyde artacak.
Kim zarar gördü? TL cinsinden yatırımı olanlar. TL mevduat, bono alanlar ve repo yapanlar. Döviz kredisiyle ev, araba almış olanlar veya döviz borcu olan bankalar... Devalüasyon, döviz tevdiat hesabı sahibi olanlara yaradı. Çünkü, parası TL bazında yüzde 40 artmış oldu.
9. Krizden dolayı, borsa, bankaların değeri düştü. Bu kriz, birleşme ve satın alma sürecini hızlandırır mı?
Muhakkak ki. Bugün hem devalüasyon hem de faiz yüksek. Bu durum hem bankaları hem de reel sektörü ciddi anlamda yaralıyor. Dolayısıyla bir an önce bunların finansal olarak güçlendirilmeleri şart. Bunu ya iflas ettiklerinde devlet yapacak veya bunlar bir an önce kendilerine ortak bulup durumu kurtaracaklar. Bunun başka çaresi yok.
Devalüasyon oldu ve belki de daha da artabilir. Faizler de her geçen gün yüksek seyrini sürdürdüğü sürece, bu bankaların değeri de düşüyor tabii. Her geçen gün de bu bankalara müşteri bulma olasılığı artıyor. Çünkü, her geçen gün ucuzluyor. Örneğin, bir Demirbank’a devalüasyon öncesinde ödeyecekleri para ile devalüasyondan sonra ödeyecekleri para herhalde aynı olmayacak.
Zaten yabancıların da istediği bu. Devlet olarak da bunu yapmak zorundasınız. Yani, devlet diyordu ki, bu bankaların zararı benim borcum. Dolar bazında bir devalüsyon ile ben bu bankaların değerini ucuz hale getiririm. Benim borcumu da başkası üzerine alır. Bugün HSBC, Demirbank’ı almaya bugün çok daha hevesli olur. Çünkü, fiyatı yarı yarıya indi.
10. Yakın zamanda bu tür açıklamalar bekliyor musunuz?
Yakın zamanda bu tip açıklamalar göreceğiz. Kesin olarak bu süreç başlamıştır. Artık bundan sonra naz yapacak, ayak direyecek, fiyat pazarlığının yapılacağı dönem yok. Bence, yabancılar da bu işi fazla uzatmaz. Çünkü, olacağı buralardır. Onlar da bugünü bekliyorlardı. Yani, devletin çaresiz olarak devalüasyona gideceğini görüp, mallarını ucuza almayı düşünüyorlardı. Nitekim, öyle oldu.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?