Hızlı büyüme nasıl sürer?

12.03.2018 14:45:000
Paylaş Tweet Paylaş
Hızlı büyüme nasıl sürer?

TÜRKİYE EKONOMİSİ 2017’NİN ÜÇÜNCÜ ÇEYREĞİNDE UZUN zamandır görmediği bir büyüme hızına ulaştı. Bu dönemde ekonomi önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1 büyüdü. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2009 baz yıllı yeni milli gelir serisine bakılırsa bu kadar hızlı bir büyümeyi en son tam altı yıl önce 2011’in üçüncü çeyreğinde görmüştük. Son çeyrekte büyümenin bu kadar hızlı çıkması beklenmiyor ama üçüncü çeyrekte ulaşılan hız sayesinde 2017’nin tamamındaki büyümenin de normalin üzerinde ve yüzde 6-7 arasında olacağı tahmin ediliyor. Ancak iş bu büyümenin 2018’de de sürdürülüp sürdürülemeyeceğine gelince tahminler bir anda olumsuza dönüyor. Mesela Merkez Bankası’nın her ay reel ve finansal sektördeki karar alıcı ve uzman kişiler arasında düzenlediği Beklenti Anketi’nin aralık ayı sonuçlarında 2017 büyüme tahminlerinin ortalaması yüzde 5,7 iken 2018 büyüme tahminlerinin ortalaması yüzde 4,2’ye iniyor. Acaba bu insanlar neden 2017’deki hızlı büyümenin 2018’de sürdürülemeyeceğini düşünüyor? Daha da önemlisi, 2017’deki hızlı büyümenin 2018’de de sürdürülmesi acaba nasıl mümkün olur? İşte bu ayki yazımızın konusunu bunlar oluşturuyor. 

İKİ GEÇİCİ FAKTÖR Birinci soruya hemen ve de kestirmeden yanıt verelim. Reel ve finansal sektördeki karar alıcı ve uzman kişiler, 2017’deki hızlı büyümenin 2018’de sürdürülemeyeceğini düşünüyor. Çünkü 2017’deki hızlı büyümenin bazı geçici faktörlerin ürünü olduğu açıkça görülüyor. Bu geçici faktörlerden birini “baz etkisi”, diğerini de devletin ekonomiyi desteklemek için aldığı vergi indirimi ve Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri gibi önlemler oluşturuyor. Baz etkisinin 2018’de büyümeye destek olmayacağı hatta tam tersine köstek olabileceği matematiksel bir gerçek. Hükümetin 2017’de ekonomiyi desteklemek için aldığı önlemlerin de bütçe açığını ve kamu borcunu patlattığı için 2018’de tekrarlanamayacağı düşünülüyor. Elbette gözü kara bir hükümet bunlara devam edebilir ama böyle bir durumda da çok geçmeden bir krizin kapıyı çalabileceği öngörülüyor. Her iki durumda da ekonomideki hızlı büyümenin bu şekilde çok fazla sürdürülmesine imkan olmadığı sonucuna varılıyor. 

BAZ ETKİSİNİN ROLÜ 2017’de baz etkisi özellikle üçüncü çeyrek dönemde ekonomik büyüme üzerinde büyük bir rol oynadı. Hatırlanırsa 2016 yılında üçüncü çeyrek dönemin başlarında, 15 Temmuz’da bir askeri darbe girişimi yaşanmıştı. Bu darbe girişiminin ve sonrasında başlatılan olağanüstü hal (OHAL) uygulamasının ekonomik birimlerin geleceğe güvenini iyice zayıflatması, bazı yatırım ve tüketim harcamalarının askıya alınmasına yol açmıştı. Bunun sonucunda da 2016’nın üçüncü çeyrek döneminde ekonomi, önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 0,8 küçülmüştü. İşte 2017’nin üçüncü çeyrek döneminde ekonominin şaha kalkmasını bu sağladı. Bu dönemde ekonomideki faaliyet hacmi normalin üzerinde olmadığı halde, 2016’nın üçüncü çeyrek dönemindeki küçülmenin getirdiği baz etkisi sayesinde ortaya hızlı bir büyüme çıktı. Baz etkisinin ne kadar olduğunu tam olarak hesaplamak mümkün değil. Ancak şöyle kaba bir hesap yapılabilir. 2016’nın ilk iki çeyreğinde ekonomi ortalama yüzde 4,9 büyümüştü. 15 Temmuz’daki askeri darbe girişimi olmasaydı üçüncü çeyrekte de benzer bir büyümenin yaşanabileceğini varsayabiliriz. 2016’nın üçüncü çeyreğinde yüzde 4,9 büyümeyle oluşacak reel gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) düzeyi ile 2017’nin üçüncü çeyreğinde gerçekleşen reel GSYH düzeyini karşılaştırınca ise ortaya yüzde 5 büyüme çıkıyor. Bu kaba hesap bize 2017’nin üçüncü çeyreğindeki yüzde 11,1’lik büyümenin 6,1 puanının yani yarıdan fazlasının baz etkisi kaynaklı olduğunu gösteriyor. 2017’de büyümeyi olumlu etkileyen baz etkisi 2018’de ise tersine çalışacak. Eğer 2018’de iç talepte yeni bir ivmelenme ortaya çıkmazsa reel GSYH’de 2017’de ulaşılan seviyeleri aşmak çok zor olacak. Bu da özellikle üçüncü çeyrekte büyümeyi aşağı doğru çekecek. 

DEVLET DESTEKLERİ Hükümet 2017’nin başlarında ekonomideki büyümeyi desteklemek için iki önemli uygulamaya gitti. Bunlardan biri bazı ürünlerde uygulanan vergi indirimleri, diğeri de KGF kanalıyla dağıtılan krediler oldu. Bunların her ikisi de 2017’de ekonomideki büyümenin hızlanmasında etkili oldu gibi görünüyor. Ancak bu uygulama kamu maliyesine ciddi bir fatura çıkardı. Merkezi yönetim bütçesindeki açık 2017’de rekor kırdı. Yıllık bazdaki bütçe açığı ağustos ayında 59,3 milyar TL’ye kadar çıkıp tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü. 2016 yılında 29,9 milyar TL olan bütçe açığının, başlangıçta 46,9 milyar TL olarak bütçelenmişken, şimdi 2017 yılında 60 milyar TL’yi aştığı tahmin ediliyor. Döviz kurlarındaki; artışın dış borcun TL karşılığını şişirmesi yanında Hazine’nin bu bütçe açığını finanse edebilmek için borçlanmaya hız vermesinin de etkisiyle 2017’de kamunun borç stoku da füze gibi yükseldi. 2016 sonunda 760 milyar TL olan merkezi yönetim borç stoku, eldeki son verilere göre yüzde 17,2’lik artışla kasım ayında 891 milyar TL’yi buldu. 

1990’LARDAN ALINAN DERS Kamu maliyesinde bozulmanın nelere yol açtığını 1990’lı yıllardaki deneyimlerimizden çok iyi biliyoruz. Kamunun bütçe açığını finanse etmek için finansal piyasalardaki kaynakları çekmesi hem faizleri yükselterek hem de özel sektöre yatırım yapacak fon bırakmayarak ekonomideki büyümeyi dinamitliyor. Nitekim hükümetin faizleri baskı altında tutmak için o kadar çabalamasına karşın Hazine’nin 2017’de daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmasının altında da bu yatıyor. Hazine’nin iç borçlanma faizi kasım ayında yüzde 13,2’ye kadar çıktı ve neredeyse dokuz yıl öncesine, 2009’un başlarındaki seviyesine geri döndü. Kamu maliyesindeki bozulma böyle devam ederse faizlerin daha da yukarılara tırmanacağı ve bunun da ekonomiyi çok olumsuz etkileyeceği gayet açık. Elbette gözü kara bir hükümet, “Benden sonrası tufan” anlayışıyla buna pek aldırmayabilir. Nitekim 1990’lı yıllardaki bazı hükümetler buna aldırmamıştı. Ancak 2002 yılından bu yana Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetleri bugüne kadar 1990’lı yıllardan aldıkları dersle kamu maliyesinin üzerine titremişti. Mevcut hükümetin de aksi halde neler olabileceğini idrak edip kamu maliyesinin daha fazla bozulmasına engel olmaya çalışacağını düşünüyoruz. 

NE YAPMAK LAZIM? Yazının başında iki soruya yer vermiştik. Bunlardan biri reel ve finansal sektördeki karar alıcı ve uzman kişilerin neden 2017’deki hızlı büyümenin 2018’de sürdürülemeyeceğini düşündüğü, ikincisi ise 2017’deki hızlı büyümenin 2018’de de sürdürülmesinin nasıl mümkün olabileceğiydi. İlk soruya yukarıda yanıt verdik ve elimizden geldiğince de açıklamaya çalıştık. Şimdi sıra ikinci soruyu yanıtlamaya geldi. Esasında ikinci sorunun yanıtı da gayet basit. Ekonomide 2017’de ulaşılan hızlı büyümenin 2018’de de sürdürülebilmesi için bir an önce siyasi istikrarın sağlanması gerekiyor. Çünkü son yıllarda ekonomide işlerin bu kadar kötü gitmesinin en önemli nedenini, 2013 yılında bozulmaya başlayan siyasi istikrarın bir türlü yeniden sağlanamaması oluşturuyor. Hatırlarsanız 2013 yılı ortalarında Gezi Parkı olaylarını, aynı yılın sonlarında 17-25 Aralık sürecini yaşadık. 2014 yılında yerel seçimler ile cumhurbaşkanlığı seçimi siyasette ipleri gerdi. 2015 yılında hiçbir partinin parlamentoda çoğunluğu elde edemediği bir genel seçime ve de tarihimizde ilk kez bir genel seçimin tekrarlanmasına şahit olduk. Tekrarlanan seçimden yeniden tek parti iktidarının çıkması da siyasi istikrarı geri getiremedi. 2016’da bir askeri darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. 2017 yılında ise Anayasa referandumu nedeniyle siyasi ortam gerildi. Anayasa referandumundan hükümetin istediği gibi başkanlık sistemine geçiş çıktı ama şu ana kadar bunun da siyasi istikrara bir faydasını görmedik. Ayrıca iç siyasette bunlar yaşanırken dış siyasette de çok gergin günler geçirdik. Bütün bunlar yetmezmiş gibi yeniden terör saldırılarına da hedef olmaya başladık ve üstelik Suriye’deki silahlı çatışmaların da içine çekildik. 

SİYASİ İSTİKRAR ŞART Konjonktür’ün beşinci sayfasındaki kutuda yer alan grafiğe bakarsanız, bu yaşananların ekonomik birimlerin geleceğe güvenine pek de iyi gelmediğini görürsünüz. Tüketici güveni özellikle son üç yıldır çok düşük seviyede bulunuyor ve neredeyse 2008- 2009 resesyonu sırasındaki düzeylerinde seyrediyor. Aynı durumun şirketler kesimi için de geçerli olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Ekonomik birimlerin geleceğe güvenindeki düşüş, genelde bazı tüketim ve yatırım kararlarının ertelenmesine yol açarak büyümeyi olumsuz etkiler. İşte biz de son yıllarda aynen bunu yaşıyoruz. 2017’de geçici faktörlerle sağlanan hızlı büyümenin 2018’de de sürdürülebilmesi için mutlaka ekonomik birimlerin geleceğe güveninin yeniden yükseltilmesi gerekiyor. Bunun için de siyasi istikrarın yeniden sağlanmasından başka çare yok gibi görünüyor. Bunu yapmanın çok da kolay olmadığının elbette farkındayız. Her ne kadar bu konuda da bazı fikirlerimiz varsa da bir iktisatçı olarak bizim söyleyebileceklerimiz burada bitiyor. Artık işin gerisi siyasetçilere kalıyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz