Prof. Michael Spence’le perma krizler bağlamında hem Türkiye’nin hem de dünyanın karşı karşıya olduğu mevcut ve potansiyel zorlukları konuştuk...
Tuba İlze
Nobel ödüllü ekonomist PROF. MICHAEL SPENCE, Gordon Brown ve Mohamed El-Erian ile birlikte yazdığı “Perma Krizler: Parçalanmış Bir Dünyayı Düzeltme Planı” (Permacrisis: A Plan to Fix a Fractured World) adlı kitapta reformlar öneriyor. Krizlerin üstesinden ancak yeniden tasarlanmış modellerle gelinebileceğini söyleyen Prof. Spence, dengeli bir küreselleşme modeline dikkat çekerken sürdürülemez “kâr odaklı” yaklaşımların değiştirilmesinin kritik olduğunu düşünüyor. Ekonomik büyümenin tüm toplumu kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılmasının ve mevcut uluslararası kurumların reformunu öneriyor.
Dünya ekonomisi, zorlu bir dönemden geçiyor. Özellikle pandemi sonrasında art arda gelen krizler, liderleri farklı çözüm arayışına itiyor. Nobel ödüllü ekonomist Prof. Michael Spence, Gordon Brown ve Mohamed El- Erian birlikte yazdıkları “Perma Krizler: Parçalanmış Bir Dünyayı Düzeltme Planı” (Permacrisis: A Plan to Fix a Fractured World) isimli yeni kitaplarında bu krizlerin temel nedenlerini ve muhtemel çözüm yollarını ele alıyor. Perma kriz, karmaşık krizlerin sürekli bir durum haline geldiği modern dünya düzenini tanımlıyor. Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunların sürekli ve çok katmanlı doğası nedeniyle politika yapıcıların kısa vadeli çözümlere başvurduğu, ancak bu çözümlerin derin yapısal sorunları çözmekte yetersiz kaldığı bir durumu anlatıyor. Perma krizler dünyasında Türkiye’nin konumunu ve önerilerini sorduğumuz Prof. Spence, özellikle son dönemde yaşanan küresel ticaret ve yatırım akışındaki değişimlerin Türkiye’nin ekonomi politikalarını doğrudan etkileyebileceğini, bölgesel istikrar ve göçmen krizlerinin de ekonomik stratejiler üzerinde önemli etkileri olduğunu dile getiriyor. Türkiye’nin zorlu komşularla çevrili konumunun politika yapıcılar için önemli zorluklar yarattığını söylüyor. Yine de değerli insan kaynağı ve canlı girişimci kültürünün bu zorlukların aşılmasındaki kritik rolüne işaret ediyor.
Kitabın yazarlarının bugünün volatil makro ekonomi konjonktüründe yaşanan zorluklara dair çözüm önerileri ise ortak. Küresel ekonominin önde gelen düşünürlerinden finans uzmanı Mohammed El-Erian, 2008-2009 küresel finans krizine karşı alınan önlemlerde önemli bir rol oynayan eski İngiltere Başbakanı Gordon Brown ve Prof. Michael Spence, bu zorlukların üstesinden gelmenin yolunun “yeniden tasarlanmış modeller” olduğunu düşünüyor. Ekonomi yönetiminde daha fazla koordinasyon ve hesap verebilirlik gerektiğini savunuyorlar. Küreselleşmenin zayıflamasının dünya çapında olumsuz etkilere yol açabileceğini, ABD-Çin ayrışmasının dünya için zararlı olduğunu ve bu iki büyük gücün iş birliği yapması gerektiğini düşünen ekonominin önde gelen isimlerinden Prof. Michael Spence’le perma krizler bağlamında hem Türkiye’nin hem de dünyanın karşı karşıya olduğu mevcut ve potansiyel zorlukları konuştuk:
Gordon Brown ve Mohamed El-Erian ile birlikte yazdığınız son kitabınızda perma krizler çağını tanımlıyorsunuz. Perma kriz ne demek?
Perma kriz kavramı, dünyamızı etkileyen çeşitli küresel zorlukları ifade ediyor. Bu krizler ekonomik yavaşlamadan yüksek enflasyona, etkisiz politikalardan artan iklim krizine, derinleşen eşitsizliklerden milliyetçiliğin yükselişine ve küresel iş birliğindeki azalmaya kadar uzanıyor. Kavram, bu zorlukların tek tek gerçekleşen olaylar olmadığını birbiriyle etkileşim içinde ve sürekli değişen bir krizler ağı olduğunu gösteriyor. Kitapta, ekonomik ve sosyal sorunlara yönelik politika çözümlerini sunarak daha iyi bir toplum için büyüme, ekonomik yönetim ve yönetişim üzerine bir strateji öneriyoruz. Özellikle dijital atılımlar, biyomedikal ve iklim değişikliğiyle bağlantılı enerji geçişini kapsayan üç büyük bilimsel ve teknolojik dönüşümü ele alıyoruz.
Kitabınızda perma kriz döneminde yeni bir küreselleşme modeline ihtiyaç duyulduğundan bahsediyorsunuz. Daha etkili politikalar üretilebilmesi için nasıl bir model öneriyorsunuz?
Dünya ekonomisinin sürdürülemez “kâr odaklı” yaklaşımının değiştirilmesi için daha iyi yönetim, daha dikkatli yatırım ve dünya süper zenginlerinin sahip olduğu servetin daha iyi yönlendirilme ihtiyacı söz konusu. Ekonomik büyümenin sadece belirli bir kesimi değil, tüm toplumu kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılması gerekiyor. Daha geniş ve esnek bir iş birliği modelini hayata geçirebilmek için mevcut uluslararası kurumların reformunu öneriyoruz. Ayrıca geleceğin ekonomisinde başarılı olmak için iş gücü yetkinliklerinin geliştirilmesi anahtar unsur olacak. Bu kapsamda teknoloji ve inovasyon ekosisteminin geliştirilmesinin yanı sıra eğitim sisteminin dijital dönüşüm ve sanayi 4.0’ın gereksinimlerine uygun hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz.
Perma kriz kavramı Türkiye’nin ekonomik ve politik durumu açısından ne ifade ediyor?
Ülkenin yüksek orta gelir düzeyine rağmen karşılaştığı çeşitli zorlukları daha iyi anlamamızı sağlıyor. Türkiye hem global ekonomik değişimlerden hem iç politikadaki belirsizliklerden etkilenen bir ülke. Bu durum, Avrupa ve ABD’de görülen siyasi ve sosyal bölünmelerin yanı sıra birçok ülkede yaşanan kutuplaşmaların bir karışımının Türkiyede’de sergilenmesine yol açıyor. Bu karmaşık durum, politika yapımında istikrarsızlıklara ve belirsizliklere neden oluyor. Özellikle küresel ticaret ve yatırım akışında yaşanan değişimler, küresel ticaret savaşları, dijital dönüşüm süreçleri ve küresel ekonomik bağlantılardaki belirsizlikler, Türkiye’nin ekonomi politikalarını ve büyüme stratejilerini etkileyebilir. Bu tür global ve yerel değişikliklere yeterince uyum sağlayamayan ülkeler geride kalmaya ve sürekli bir performans düşüşü yaşamaya meyilli olabilir.
Bu değişikliklere uyum için ne öneriyorsunuz? Türkiye’nin küresel ekonomik sorunlara karşı stratejilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin coğrafi olarak birçok zorlu komşuyla çevrili bir konumda bulunması, politika yapıcıları için önemli zorluklar yaratıyor. Sürekli değişen ve birbiriyle bağlantılı global sorunlar karşısında Türkiye’nin politika yapıcılarının esnek, yenilikçi ve kapsayıcı çözümler üretmesi gerekiyor. Değerli insan kaynağı ve canlı girişimci kültürü, bu zorlukların üstesinden gelmesinde kritik öneme sahip olacak. Bu potansiyelin doğru değerlendirilmesini sağlayacak adımlar atılması gerekiyor. Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir yol izleyeceği hem bölgesel hem küresel ekonomik dengeler açısından önemli sonuçlar doğurabilir. Mevcut durumda Türkiye’nin karşılaştığı en büyük zorluklar arasındaysa yüksek enflasyonun kontrol altına alınması ve makroekonomik istikrarın yeniden sağlanması bulunuyor. Merkez Bankası’nın yeni yönetimi, enflasyonist baskılarla mücadele etmek için faiz oranlarını artırıyor. Bu politikalar, ekonomide kısa vadeli bir yavaşlamaya neden olabilir. Ancak uzun vadede istikrarı sağlamak için gerekli adımlar atılıyor.
Küresel finans sistemlerinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Küresel finans sistemi, yavaşça evriliyor ve sert bir parçalanma süreci içerisinde. Bu tip büyük yapısal dönüşüm dönemlerinde olduğu gibi neoliberal politikaların gerilediği ve hükümetlerin ve kamunun yatırımlarının rolünün arttığı görülüyor. Henüz gerçekçi bir alternatif olmasa da özellikle Ukrayna çatışması ve genişleyen yaptırımlar bağlamında birçok ülke, doların hakimiyetini azaltacak alternatif sistemlere yöneliyor. Küresel ekonomi, sadece ekonomik kriterlere dayalı olmaktan çıkıp direnç ve ulusal güvenlik gibi faktörleri de içermeye başlıyor. Küresel tedarik zincirleri ve finans sistemleri dönüşüyor; yerel, yakın, dost üretim gibi eğilimler güçleniyor. Bu yeni döneme uyum sağlamak, eski yapıya geri dönemeyeceğimizi kabul etmek ve bu eğilimleri dengeli bir şekilde ele almak gerekiyor. Ayrıca çok kutuplu bir dünyada bile küresel sistemi yöneten çok taraflı kurumların öneminin devam ettiğini unutmamak gerekiyor.
Böyle bir dünyada çok taraflı kurumların yaklaşımları yeterli mi? Nasıl bir dönüşüm öngörüyorsunuz?
Büyük çok taraflı kurumlar, artan milliyetçilik ve tek taraflılık akımları karşısında güvenilirliğini ve etkisini kaybediyor. Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu gibi kurumların yapısı ve işleyişi son yıllarda sorgulanıyor. Çin, bu kurumlardaki temsiliyetini ve etkisini artırmak istiyor. Gelişmekte olan ekonomiler büyüdükçe ve güçlendikçe bu kurumlardaki payların yeniden dağıtılması talep ediliyor. Örneğin Belçika’nın Endonezya veya Hindistan’dan daha büyük bir temsiliyete sahip olmaması gerekiyor. Büyük küresel sorunları çözmek için herkesin dahil olduğu küresel çözümlere ihtiyacımız var. Küresel ekonomideki değişiklikleri daha iyi yansıtan, dengeli ve objektif bir temsiliyetin sağlanması gerekiyor. Ayrıca çok taraflı kurumların çoğalması da önemli. BRICS ülkeleri öncülüğünde kurulan Yeni Kalkınma Bankası (NDB), Dünya Bankası’nın yanı sıra kredi veren olarak önemli bir rol oynuyor. Bu kuruluşların sermayesinin yetersiz hale getirilmesinin veya göz ardı edilmesinin hiçbir yararı olmayacak. Tam tersine net sıfıra doğru tüm kredi verenlerin koordineli bir şekilde çalışması ilerlemeye katkıda bulunabilir.
Küresel ekonomik büyüme modeli nasıl daha kapsayıcı hale getirilebilir?
Küresel ekonomik büyüme modelini daha kapsayıcı hale getirmek için öncelikle uluslararası iş birliğini güçlendirmemiz gerekiyor. Tıpkı 2009’daki G20 zirvesinde olduğu gibi geniş tabanlı iş birliği, krizlere etkin yanıtlar sunabilir. Ancak kriz öngörüsü ve kriz sonrası adaptasyon konusunda daha fazla çaba göstermeliyiz. Özellikle iklim değişikliği gibi yavaş ilerleyen ama önemli sorunlar karşısında uluslararası iş birliği kritik öneme sahip. Son 40 yılda ülke içi eşitsizliklerin arttığını ve düşük gelirli ülkelerin pandemi, iklim şokları ve yükselen faiz oranlarından zarar gördüğünü gözlemliyoruz. Kapsayıcı büyüme modelleri geliştirmek için düşük gelirli ülkelerin mali yardım olmadan sürdürülebilir büyüme modellerini başlatma kapasitesini artırmak gerekiyor. Bu, eşitsizliğin azalmasına ve global büyümenin daha adil bir şekilde dağılmasına katkı sağlayacaktır.
Bahsettiğiniz tüm konularda kritik rol oynayan iki ülke var. ABD ve Çin’in endüstri politikalarının ve ilişkilerinin bahsettiğiniz modele etkisi nedir?
ABD ve Çin, küresel iklim ekonomisinde hakimiyetlerini artırmak için enerji geçişinin çeşitli alanlarında önemli yatırımlar yapmış durumda. Çin, özellikle yenilenebilir enerji, güneş panelleri ve elektrikli araçlar gibi alanlara; ABD bilim, teknoloji, askeri ve uzay programlarına yaptığı büyük yatırımlarla dikkat çekiyor. ABD, üretken yapay zekada lider konumda bulunurken Çin de bu alanda hızla ilerliyor. Ancak bu iki ülke arasında teknoloji ve sermaye akışının kısıtlanması, yapay zekanın küresel ekonomiyi dönüştürme potansiyeline engel teşkil ediyor. Yapay zekanın uluslararası düzeyde yayılmasını sınırlayacak yeni kısıtlamalar daha büyük bir endişe kaynağı. Bu bağlamda, her iki ülkenin de teknolojideki gelişmeleri ve bunların küresel ekonomiye etkilerini dikkate alarak adil ticaret yaklaşımları benimsemesi ve karşılıklı bağımlılığı gözeterek pragmatik çözümler üretmesi önem taşıyor.
“KRİZLERLE BAŞA ÇIKMAK ZORLAŞIYOR” ARTAN EŞİTSİZLİK Pandeminin etkisiyle özellikle düşük gelir grupları arasında derinleşen küresel eşitsizlikler, toplumsal ve ekonomik bölünmelere yol açarak geniş çaplı bir sorun haline geldi. Uluslararası düzeyde etkili koordinasyon eksiklikleri küresel sorunlara karşı ortak ve etkili bir mücadele stratejisinin oluşturulmasını engelliyor. AYRIŞMA HIZI Küresel çapta ayrışma veya küreselleşmenin azalması yönünde hareketler hız kazanıyor. Bu durum krizlerle başa çıkılmasını zorlaştırıyor. ABD ve Çin, küresel konular açısından anahtar öneme sahip ve birlikte var olmanın yolunu bulmak zorunda. Geçmişteki hatalardan ve krizlerden ders çıkarmak her zamankinden daha önemli. ÇEŞİTLENDİRME İHTİYACI Küresel tedarik zincirlerinde yaşanan gerginlikler, ülkelerin ticaret partnerlerine bağımlılığının getirdiği riskleri gözler önüne seriyor. Karşılaşılan risklerin büyüklüğü arttıkça çeşitliliğin değeri yükseliyor ve bu durum değişken bir dünyada daha da önem kazanıyor. ÇİN’İN GELİŞİMİ ABD ve Çin arasındaki teknolojik ayrışma, Çin’in teknoloji alanında ilerlemesini engelleyemeyecek ve orta gelir seviyesinde sıkışıp kalmasına neden olmayacak. Özellikle ABD’deki bazı kesimler kısıtlamalarla Çin’in teknolojik gelişimini durdurabileceğini düşünüyor ama bu doğru değil. |
PERMA KRİZ DÜNYASINDA İLERLEMENİN 10 YOLU
|
“TÜRKİYE’NİN ÖNEMLİ FIRSATLARI VAR” ASEAN ÜLKELERİ Türkiye, büyüme potansiyeli yüksek olan Orta Doğu ekonomileriyle iyi ilişkilere sahip ve bu durum önemli bir avantaj teşkil edebilir. Küresel ekonominin ağırlık merkezinin Asya’ya kaydığı bu dönemde değişime uyum sağlamalı. Özellikle büyüme potansiyeli hala yüksek olan Çin, zamanla mega ekonomi haline gelecek. Hindistan ve hızla büyüyen ASEAN ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmesi ve bu pazarlardaki fırsatları değerlendirmesi Türkiye için stratejik öneme sahip. TEKNOLOJİ Türkiye’nin büyüme potansiyeli, önemli fırsatlar sunuyor. Avrupa pazarının bir parçası olarak bu büyük pazarın sunduğu avantajlardan faydalanmalı. Dijital teknolojilerin benimsenmesi ve bu teknolojilere bağlı yapısal değişiklikler sayesinde büyük pazarlara erişimden elde edilecek avantajlar maksimize edilebilir. Bu teknolojilerle hedef pazar büyüdükçe yatırım getirisi artırılabilir. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?