“Savunma yarı yarıya pay alacak”

Kale Grubu savunma sektöründeki iddiasını sürdürüyor. Türkiye’nin ilk yerli turbojet motorunu geliştirip Brezilya’ya ihraç eden grup, savunma sanayinde teknoloji ortaklığı modelini benimsiyor. Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Osman Okyay farklı ülkelerde montaj ve test hatları kurarak ürün satışının ötesine geçen, kalıcı iş birlikleri kurmayı amaçladıklarını söylüyor.

4.09.2025 17:22:460
Paylaş Tweet Paylaş
“Savunma yarı yarıya pay alacak”

Savunma sanayinde 1980’lerin sonlarında attığı ilk adımlarla bu alandaki yolculuğuna başlayan Kale Grubu, bugün hem milli projelerdeki rolü hem uluslararası üretim ortaklıklarıyla dikkat çekiyor. Grubun savunma sanayiyle tanışması, 1987 yılında Türkiye’nin dahil olduğu ilk çok uluslu konsorsiyum olan Stinger Projesi’yle gerçekleşti. Bu proje, teknik yetkinliğin yanında proje yönetimi ve kalite sistemleri açısından da yeni bir dönemi başlattı.

Nil Dumansızoğlu / [email protected]
Fotoğraflar: Gökhan Çelebi
Capital Dergisi / Ağustos 2025

Savunma ve havacılıkta dört ayrı şirketle faaliyet gösteren grup, 2025 yılı için 250 milyon dolar ciro, 130 milyon dolar ihracat hedefliyor. “Grup cirosunun yüzde 30’unu oluşturan savunma tarafının, beş yıl içinde yüzde 50 seviyesine çıkmasını bekliyoruz” diyen Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Osman Okyay, özellikle turbojet motor alanında yürütülen çalışmaların bu büyümede belirleyici olacağını vurguluyor. Türkiye’nin ilk yerli turbojet motorunu geliştiren Kale Grubu, bu alanda farklı füze platformlarında kullanılan dört motor modeliyle sahada aktif rol oynarken ilk yurt dışı motor ihracatını da Brezilya’ya gerçekleştirdi. Okyay, “Hedefimiz sadece ürün satışı değil farklı ülkelerde montaj ve test altyapısıyla birlikte iş geliştirmek” diyor.

Osman Okyay’la Kale Grubu’nun savunma alanındaki faaliyetlerini, hedeflerini ve vizyonunu konuştuk:

Kale Grubu savunma sanayinde başladığı günden bugüne nasıl bir gelişim gösterdi?

Kale Grubu’nun hikayesi, kurucumuz merhum İbrahim Bodur Bey’in yaklaşık 68 yıl önce Çanakkale’nin o zamanlar belde bile olmayan küçük bir yerleşim yeri Çan’da attığı temelle başladı. Biz, sadece sanayiye odaklanmış, başka alanlara sapmadan bildiği işi yapan bir grubuz. Grubun ilk yıllarında seramik karo üretimiyle başlayan yolculuk, zamanla seramik elektrik izolatörlerine, ardından vitrifiye ürünlerine ve banyoya giren neredeyse tüm ürünlere kadar genişledi. Savunma sanayine girişimiz ise 1987 yılında, Stinger projesiyle oldu. O dönemde “Euro Stinger” adıyla anılan, Türkiye’nin katıldığı ilk çok uluslu savunma sanayi konsorsiyum projesi. Dört ülkenin yer aldığı bir konsorsiyumdu ve Türkiye savunma sanayi için çok önemli bir dönüm noktasıydı.

O projede nasıl bir rolünüz oldu?

Stinger projesinde 22 farklı iş paketinden sorumluyduk. Yani füzenin üzerindeki kritik bazı parçalar ve alt sistemlerin üretimini biz üstlendik. Dolayısıyla özel sektör içinde oldukça büyük bir iş payımız vardı. Bu projeden gerçekten çok şey öğrendik. Sadece teknik ve teknoloji anlamında değil iş yapış şekli açısından da önemli kazanımlarımız oldu. Proje yönetimi konusunda ciddi bir tecrübe elde ettik. Planlama, kalite sistemleri gibi konularda yetkinlik kazandık.

Kalite konusu özellikle önemliydi. Türkiye’de toplam kalite yönetimi kavramını duymaya başlamamız 1990’ların ortasını buldu. Ancak biz, bu projede 1987–88 yıllarında o anlayışı yaşamaya başlamıştık. O yüzden savunma sanayi açısından Stinger projesi gerçek anlamda bir dönüm noktası ve profesyonel olarak savunma sanayine giriş kapımız oldu. Ardından iki farklı koldan bu alandaki faaliyetlerimizi sürdürdük.

İlk kolda neler yaptınız?

İngilizlerin “Rapier” adını verdiği alçak irtifa hava savunma sistemi kapsamında, o sistemin bazı parçalarının üretimini üstlendik. Sonrasında Lockheed Martin gibi Amerikalı şirketlerin çeşitli parça üretimlerini gerçekleştirdik. Bu şekilde, çok uluslu şirketlere alt yüklenici olarak projelerde yer almaya başladık. 2004 yılında F-35 projesine girişimiz gerçekleşti. 2006’da ise Boeing uçaklarına doğrudan alt yüklenici olarak üretim yapmaya başladık. Böylece dünya genelindeki büyük üreticilerle ilişkilerimizi büyüttük.

İkinci kolda ne tür çalışmalar yaptınız?

İkinci kolda Türkiye’de milli ve özgün sistemler geliştirmeye odaklandık. 1990’lı yıllarda, farklı roket sistemleri, çok namlulu roket atarlar geliştirdik ve ürettik. Daha sonraki yıllarda Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’yla birlikte milli piyade tüfeğimizin tasarım ve geliştirme sürecinde yer aldık ve ortaya MPT-76 piyade tüfeği ürünü çıktı.

2012 yılında Türkiye’nin ilk turbo jet motor geliştirme projesini kazandık ve o alanda çalışmaya başladık. Yani savunma sanayinde kabiliyet kazandırma anlamında, Kale Grubu olarak üzerimize düşeni yaptığımızı düşünüyorum. Ülkeye yeni teknolojiler kazandırmak adına, bu ikinci koldaki faaliyetlerimiz de bizim için hep öncelikli oldu.

Türkiye’de sektörün durumu nedir peki? Nasıl hedefler var?

Bu dönem Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD) yönetim kurulu başkanlığını da yürüttüğüm için rakamlarla ilgili bazı bilgileri doğrudan paylaşabilirim. Geçen yıl itibarıyla Türk savunma sanayinin toplam üretim hacmi 15 milyar doları geçti. Bu, sektörün ilk yıllarında hayal bile edemeyeceğimiz bir seviye. Ancak yeterli değil daha fazlası için hep birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Ama geldiğimiz noktayı da küçümsememek gerekir.

Savunma sanayinde en güçlü olduğumuz alanlar hangileri?

İnsansız hava araçları alanında çok güçlüyüz. Roket ve füze sistemlerinde muazzam gelişmeler kaydettik. Bu alandaki ihracatımız da hızla artıyor. TUSAŞ, Hürkuş, Hürjet ve 5’inci nesil savaş uçağı KAAN projeleriyle önemli işler yapıyor. Atak helikopterleri ve insansız hava araçlarıyla da öne çıkıyor. Baykar ve TUSAŞ, global anlamda güçlü oyuncular haline geldi. Roketsan ise bu şirketleri takip eden önemli oyunculardan. ASELSAN da sektörde “abi” konumunda; radar ve diğer teknolojilerde ciddi ilerleme sağladı. Dünyada ilk 100 savunma şirketi listesinde 6 Türk şirketi yer alıyor. Sektör her yıl yüzde 20’nin üzerinde büyüyor ve önümüzdeki yıllarda bu oranın daha yukarılara çıkması bekleniyor.

Amerika Birleşik Devletleri savunma pazarı Türkiye için ne ifade ediyor?

ABD, dünyanın en büyük savunma sanayi bütçesine sahip. 2025 yılı için bu bütçenin 1,3 trilyon dolara çıkarılması planlanıyor. Türkiye ABD’ye savunma sanayi ürünleri satıyor; parça, aksam ve alt sistem ihracatı var. TUSAŞ, TEI GE motorlarına parça sağlıyor. Kale Pratt & Whitney ortaklığıyla uçak motor parçaları ihracatımız var. Alp Havacılık Sikorsky helikopterlerine ihracat yapıyor. TUSAŞ Boeing’e ürün veriyor.

Türkiye’nin hedefi ne?

Bence artık hedef sadece parça üretmek olmamalı, birlikte ürün geliştirmek, birlikte üretmek ve bu ortak projeleri üçüncü ülkelere birlikte pazarlamak önemli. Biz de Kale Grubu olarak 2004’te F-35’lere parça üretimiyle başladık. 2006’da uçan ilk F-35 uçağında yer alan tek Türk parçası bizdendi. Ama bundan sonra daha fazla söz sahibi olacağımız ortak projeler yaratmayı hedefliyoruz.

Bugün Kale olarak sizin bu ekosistemdeki yeriniz nedir?

Kale Grubu’nun savunma ve havacılık tarafında dört şirketi var. İkisi bitmiş ürün geliştirip üretiyor, diğerleri parça ve komponent yapıyor. Havacılık alanında gövde ve kanat parçaları üreten Kale Havacılık öne çıkıyor. F-35 projesinde yüzlerce farklı parçanın üretimini biz üstlenmiştik. ABD’yle devam eden görüşmelerle F-35 parçalarına dönüş gündemde, bu bizi sevindiriyor. Kale Havacılık Boeing ve Airbus için de kritik parça üretimi gerçekleştiriyor.

İzmir’deki Kale Pratt & Whitney ortaklığı uçak motor parçaları üretiyor. Yapısal parçalar Kale Havacılık tarafından, motor parçaları Kale Pratt & Whitney tarafından sağlanıyor. Pratt & Whitney’in sivil ve bazı askeri motorlarına parça sağlıyoruz.

Milli ve özgün sistemlerde ise Kale Kalıp şirketimiz var. Hafif silahlar alanında faaliyet gösteriyor. MPT-76 projesinde başlayan yolculuk piyade tüfekleri, keskin nişancı tüfekleri, makineli tüfekler ve bomba atarlar üretimine uzandı. Bu ürünler Türkiye ve dost ülkelere ihraç ediliyor. Ayrıca yine milli ve özgün sistem geliştiren diğer bir şirketimiz ise Kale Jet Motorları tabii ki.

İlk yerli turbo jet motoru siz mi ürettiniz?

Evet, KTJ-3200 adlı ilk kalifiye olan ve envantere giren yerli turbo jet motorunu biz ürettik. Üç farklı motor modelimiz ve varyantlarıyla dört motor sayabiliriz. Bu motorlar Türkiye’nin dört farklı füze platformunda kullanılıyor. Örneğin KTC-1750 Çakır seyir füzesinde, KTC-3200 “A” versiyonu Atmaca füzesinde, “S” versiyonu SOM füzesinde kullanılıyor. Yeni motor KTC-3700 Atmaca füzesinin uzun menzilli versiyonuna güç veriyor. Bu motorlar uçuş testlerinde başarılı performans sergiledi.

Kaç adet üretildi?

Adet bilgisi stratejik olduğu için paylaşamıyoruz. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları doğrultusunda teslimatlar düzenli şekilde devam ediyor.

Türkiye’nin ilk jet motoru ihracatını gerçekleştirdiniz. Bu nasıl oldu?

Geçtiğimiz günlerde Brezilya merkezli SIATT firmasıyla bir anlaşma imzaladık. SIATT Brezilya Deniz Kuvvetleri için MANSUP-ER isimli bir seyir füzesi geliştiriyor ve bu füzede bizim motorumuz kullanılacak. Bu bizim için çok gurur verici ve yeni bir dönüm noktası.

Bu motor ihracatı şirket için neden önemli?

Çünkü artık sadece Türk Silahlı Kuvvetleri için değil diğer dost ve müttefik ülkelerin de hava platformlarına motor sağlar duruma geliyoruz. Ayrıca kamikaze drone’lar, dolanan mühimmatlar gibi farklı sistemlere de motor sağlama hedefimiz var. Bu yeni konseptler son dönemin dikkat çeken alanları arasında. Rusya-Ukrayna ve İsrail-İran gerilimleri, savaşların ağırlıklı olarak füze ve güdümlü mühimmat savaşlarına dönüştüğünü gösterdi. Hem geçmiş konvansiyonel sistemlerle hem yapay zeka destekli insansız sistemleri savaş alanında birlikte görmek mümkün. Bizim hedefimiz bu tüm yeni platformlara motor sağlamak ve ihracat kapasitemizi genişletmek.

Kale Grubu’nun savunma sanayi cirosu ve ihracat rakamları nedir?

Savunma sanayi, Kale Grubu’nun ikinci büyük iş kolu. Grup cirosu içinde savunmanın payı yaklaşık yüzde 30 seviyesinde. Önümüzdeki 5 yıl içinde bu oranın yüzde 50’ye çıkmasını bekliyoruz. Bu yıl yaklaşık 250 milyon dolar ciro hedefliyoruz. Geçen yıla göre yüzde 40 civarında büyüme anlamına geliyor. Özellikle jet motorları alanında ihracatımız büyüyor. İhracatımız 2025’te yaklaşık 130 milyon dolar olarak bekleniyor.

İhracat hedefleriniz nelerdir?

Düzenli ihracat yapan Kale Havacılık ve Kale Pratt & Whitney şirketlerimizle gelecek yıl ihracatı yüzde 20 artırmayı planlıyoruz. Silah ve turbojet motor satışları proje bazlı olduğu için daha öngörülemez. Ancak büyüme hızımız yüksek. Türkiye, turbojet motorları güç sınıfında (1500-4000 Newton arası) iyi bir konumda. Batı dünyasında Amerika ve Avrupa’daki 2-3 oyuncu dışında sadece Fransa ve biz varız. Bu bizi stratejik olarak güçlü kılıyor. Motorlarımızı sadece ihracat şeklinde değil farklı ülkelerde yerinde montaj altyapısı kurarak da global rekabet gücümüzü artırmaya çalışıyoruz.

Yerinde üretim ve uluslararası iş birlikleri hakkında planlarınız nedir?

Savunma sanayi alanında sadece ürün ihracatı değil üretimin ve montajın da farklı ülkelerde yapılması da gerekebiliyor bazen. Bu, stratejik iş birliklerinin ve teknoloji transferlerinin önemli bir parçası. Biz de farklı ülkelerde montaj hattı ve test altyapısı kurarak işimizi büyütmeyi hedefliyoruz. Bu sayede sadece ürün satmak değil iş ortağı ve kritik tedarikçi konumuna geliyoruz. Böylece müşterilerimize daha yakın oluyor ve rekabet gücümüzü artırıyoruz.

Yerlilik oranınız nedir?

Kritik programlarımızda tam yerliliğe önem veriyoruz. Füze motorları gibi alanlarda dışa bağımlılığı sıfıra indirmeyi hedefliyoruz. Ülkeler arası gerginlik durumlarında üretim kesintisi yaşanmaması için tamamen yerli tedarikçi ağı kuruyoruz. Stratejik tedarik planlaması yapıyor, farklı ülkelerin regülasyonlarına göre hibrit model uyguluyoruz.

5 yıllık vizyonunuz nedir?

İhracat şu an öncelikli. Devlet kurumları savunma ihracatını artırmak için çalışıyor. Türkiye’nin en hızlı büyüyen ihracat kalemi savunma. ABD’nin büyük savunma bütçesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın stokları tüketmesi ve Çin’in büyümesi gibi faktörlerle dünya bu sektöre odaklanmış ama aynı zamanda kesin bir şekilde kamplaşmış durum[1]da. Türkiye’nin konumu kritik.

Potansiyel pazarlar hangileri?

Afrika, Güney Amerika, Doğu ve Güney Avrupa ülkeleri, Uzak Doğu (Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler) önemli pazarlar.

Kale Grubu olarak Ar-Ge’ye ne kadar bütçe ayırıyorsunuz?

Ciromuzun yaklaşık yüzde 2’sini Ar-Ge’ye ayırıyoruz. Savunma ve havacılık grup şirketlerimizde yüzde 5’lerdeyiz. Bu oran sektör ortalamasının oldukça üzerinde. Mevcut ürünleri geliştirmekle kalmayıp geleceğin ihtiyaçlarını da öngörerek çalışıyoruz. Yürüttüğümüz projeler arasında daha güçlü, uzun ömürlü ve verimli motorlar bulunuyor. Ayrıca yeni motor geliştirme projeleri var. Bu projeler 5-7 yıl içinde ürün haline gelecek. Ar-Ge sadece ürünle sınırlı değil test altyapısı geliştirme, üretim iyileştirme, kalite yönetimi ve malzeme teknolojilerine de bütçe ayırıyoruz.

Zor bir alanda faaliyet gösteriyorsunuz. Şirketle ilgili hayalleriniz nedir?

Sadece iş değil ülke meselesi, bağımsızlık göstergesi olarak görüyoruz bu sektörü. Geliştirdiğimiz ürünlerin sahada kullanılması, ülke güvenliğine katkısı büyük motivasyon kaynağı. Genç mühendislere sabırlı olmalarını, stratejik düşünmelerini ve hedeflerine odaklanmalarını öneriyorum. En büyük hayalim, Türkiye’nin motor teknolojilerinde dünya çapında önemli üreticilerden biri olması ve “motor vadisi” oluşturması.

“TÜRKİYE’NİN KONUMU GÜÇLENİYOR”

10 MİLYAR DOLAR HEDEFİ

Sektörümüz 2025 yılında ihracatta 10 milyar dolara ulaşmak için canla başla çalışıyor. Avrupa Birliği ülkeleri savunma harcamalarını artırırken Türkiye de stratejik olarak bu alanda güçlü konumlanıyor. Türkiye’den beklentiler artıyor, bu da büyümeyi hızlandıracak.

AVRUPA’NIN POTANSİYELİ

Avrupa bizim için yeni yeni açılan bir pazar. Baykar’ın Piaggio’yu satın alması ve Leonardo’yla ortaklığı, Baykar’ı Avrupa’da önemli bir oyuncu haline getirdi. Hürjet’in İspanya’ya satışı için ön anlaşmalar yapıldı. Baltık ülkeleri, Polonya gibi Doğu Avrupa devletlerine insansız hava aracı ve silah sistemleri satışları yapıyoruz. Ancak Avrupa’ya toplam ihracat hacmimiz henüz arzu ettiğimiz seviyede değil. “Rearm Europe” projesi kapsamında Türk şirketleri için ciddi potansiyel var.

CAZİP PAZARLAR

Afrika ve Orta Doğu büyük pazarlar. Uzak Doğu ülkeleriyle (Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler) ilişkilerimiz gelişiyor. Örneğin Filipinler’e ATAK helikopteri sattık, Endonezya’ya roket ve füze sistemleri ihraç ediyoruz. Afrika’da 10’dan fazla ülkeye insansız hava aracı ihracatımız var. Güney Amerika da ihracat ve iş birliği geliştirdiğimiz bölgelerden.

“SAVUNMA HARCAMALARI ARTIYOR”

GÜVENLİK POLİTİKALARI

Haziran ayında NATO Zirvesi kapsamında Lahey’de düzenlenen “Defense Industry Forum” adlı toplantıya katıldım. Orada Avrupa’nın sanayileşmesi ve Türkiye’nin bu sürece katkısı ciddi şekilde konuşuluyordu. Savunma sanayinin öneminin yeniden artmasıyla Avrupa Birliği ülkeleri ulusal bütçelerinde savunma harcamalarını artırdı. Güvenlik politikaları ön plana çıkarken savunma sanayi de hız kazandı.

YENİ DÜZEN

Avrupa’da İspanya hariç tüm ülkeler, savunma harcamalarını gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 5’ine çıkarma kararı aldı. Türkiye ise yüzde 2,1 seviyesiyle bugün itibarıyla AB ülkeleri arasında en yüksek oranlardan birine sahip. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle savunmasını güçlü tutmak zorunda olan bir ülke ve bu noktada erken yol aldı. Bugün geldiğimiz yerde savunma sanayi yatırımlarımızın ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Türkiye farklı alanlarda yüksek teknolojili ürünler geliştiren bir ülke konumunda.


“İHRACAT KAPASİTESİ ÖNEMLİ BİR GÖSTERGE”

EKOSİSTEM

Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı şirketleri olarak tanımladığımız ASELSAN, TUSAŞ, TEİ, HAVELSAN, ROKETSAN, STM gibi büyük oyuncuların dışında bu şirketlere hizmet ve teknoloji, ürün ve alt sistem geliştiren, seviye 1, seviye 2, seviye 3 olarak sınıflandırdığımız birçok şirket bu ekosistemin bir parçası. Şu anda Türkiye’de 3 binin üzerinde savunma sanayi şirketi faaliyet gösteriyor. Bu sayı her geçen gün artıyor. Geçen yıl sektörümüz 7,1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Son birkaç yıldır, savunma sanayi, Türkiye’nin ihracatta en hızlı büyüyen sektörü konumunda.

DİNAMİK

Savunma sanayi ihracatının kendine özgü farklı dinamikleri var. İkili ülke ilişkileri, ambargolar, kısıtlamalar gibi pek çok faktör devreye giriyor. İhracat, aslında ülkelerin dış politikalarını şekillendiren ilişkilerin bir parçası haline geliyor. Yani aslında bir ittifak oluşturuyorsunuz. Bu yüzden savunma sanayindeki ihracat artışı, bence bir ülkenin dış politikada nerede durduğunu, teknoloji düzeyinin hangi seviyede olduğunu gösteren çok önemli bir gösterge. En ileri teknolojiyi, en uygun maliyetle üretemiyorsanız zaten ihracat yapamazsınız. Dolayısıyla ihracat kapasitesi hem teknolojik yeterliliğinizin hem uluslararası etkinliğinizin en net göstergelerinden biri.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz