FİYATLAR DÜŞTÜ MÜ?
2007 yaz aylarında riskli krediler piyasasında yaşanmaya başlayan
sorunlar, akabinde önce Bear Sterns sonra Lehman Brothers iflasları ile
tüm dünyayı saran kriz, varlık fiyatlarında gerilemelere yol açtı. Fiyat
değerlemeleri konusunda 2009 yılında bir miktar iyileşme sağlanırken
2010 ve 2011 daha istikrarlı geçti. Uzmanlar, 2012 yılında da buna
paralel bir eğilim izlendiğini söylüyor. Hakan Aygen, krizi ilk elden
yaşayan ülkelerde, özellikle finans sektörü şirketlerinin çok değer
kaybı yaşadığını belirtiyor. Albright Stonbridge Group Türkiye Yönetim
Kurulu Başkanı Hakan Akbaş da bugünlerde finans, otomotiv, hızlı tüketim
gibi sektörlerde satıcı olmasına rağmen alıcıların az olması ya da
düşük değerleme yaklaşımları nedeniyle kriz öncesine oranla tüm şirket
değerlerinin yarı yarıya azaldığını söylüyor. Ancak bu düşüşün devam
etmeyeceğini de sözlerine ekliyor. Akbaş’a göre 2013’te global
piyasalara güvenin geri dönmesiyle piyasalarda en kötü geride kaldı.
Kerim Kotan da konuya farklı bir açıdan yaklaşıyor. Satıcılar ve
alıcıların şirket değerlerine yaklaşımlarına değinerek durumu şöyle
özetliyor: “Bugün elinde ciddi satın alma cephanesi olan alıcılar,
satıcılar tarafından istenilen fiyatları yüksek bulup, sorguluyor.
Dolayısıyla aslında ‘şirket fiyatları düştü mü’ sorusunun cevabı iki
ayaklı: Fiyatlar alıcıların gözlüğünden düştü ancak satıcıların
gözlüğünden pek de düşmüş görünmüyor.”
ALICILAR DEĞİŞTİ
alma hareketlerinde başta Çin olmak üzere, gelişmekte olan piyasalardaki
şirketler öne çıkıyor. 2007 yılında yani krizin hemen öncesi M&A
piyasalarının en tepede olduğu noktada, BRIC ülkeleri global M&A
pazarının yüzde 7’sini oluştururken, AB ülkeleri yüzde 21’ini
oluşturuyordu. Bu oranlar 2012 yılında BRIC ülkelerinde yüzde 15’e
çıkarken AB’de yüzde 11’e düştü. M&A pazarında 2007 yılında AB’den 5
ülke ilk global 10 sıralamasına girerken BRIC’ten sadece Rusya bu
sıralamada yer almıştı. 2012 yılında tablo değişti. Çin, Brezilya ve
Rusya ilk 10’a girdi. 2007’den beri Çin’in M&A pazarının büyüklüğü
2’ye katlanırken ABD’ninki yarıya düştü. Peki alıcı profilini bu derece
değiştiren ne oldu? Hakan Akbaş, Çinliler’in alıcı olmasını, Çin’de
yıllardır süren sermaye birikiminin doğal bir sonucu olarak görüyor. Çin
hükümetinin özellikle yurtdışından marka ve şirket almada büyük katkısı
olduğunu belirtiyor, “Tabii bu durumda ağırlıklı olarak gelişmiş
ekonomilerde yaşanan ekonomik kriz ve durgunluk da önemli bir etken”
diyor. Hakan Aygen de konuya benzer noktadan yaklaşıyor. “Çin, dünyada
en fazla rezerv biriktiren, Amerika gibi ülkelerin tahvillerine sahip
olan en büyük ülke. Bu ülke artık ABD gibi gelişmiş ülkelerin değerli
varlıklarını, şirketlerini de satın almaya başladı. Sadece Çin değil
hızlı büyüyen doğu ve doğulu şirketler artık şirket birleşmelerinde
önemli oyuncu oldu. 2013 yılının Çin yatırımlarının devam edeceği bir
yıl olacağı bekleniyor” diye konuşuyor.