İzmir, Türkiye’nin ticarette lokomotif kenti. Azınlıkların öncülüğünde başlayan ticaret ve ardından sanayi atağı, sonradan Türk girişimcilerin katılımıyla renklendi. Her dönem farklı işadamı tipi, ...
İzmir, Türkiye’nin ticarette lokomotif kenti. Azınlıkların öncülüğünde başlayan ticaret ve ardından sanayi atağı, sonradan Türk girişimcilerin katılımıyla renklendi. Her dönem farklı işadamı tipi, girişimci profili ortaya çıkardı. Kişisel özellikleri, tercih ettikleri sektörler ve mücadele tarzlarıyla birbirlerinden ayrıldılar. Capital, İzmir’e damgasını vuran bu işadamlarını, bölgenin önde gelenleriyle kuşaklar halinde analiz etti, ilginç bir araştırma hazırladı.
Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu döneminden gelen ticaret hayatı hikayesinde özellikle denize kıyısı olan Batı illerinin payı büyüktür. Ülkenin çok gelişmiş bir demiryolu ağı olmadığı ve o dönemde uçak kavramının henüz telaffuz bile edilmediği düşünülürse, ticaretin deniz yolu ile gerçekleştirilmesi dışında bir seçenek kalmıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun son başkenti İstanbul ticarette büyük pay taşıyordu. Ama Ege’nin en büyük liman kenti olan İzmir de o dönemin ticaretine ciddi katkılar sağlıyordu.
İzmir’de yaşayan farklı kültürlerin etkisi ticaret hayatına da yansımıştı. Özellikle Yunan, Ermeni ve Musevi azınlıklar, Cumhuriyet öncesi dönemde ticaret hayatının neredeyse tamamını ellerinde bulunduruyorlardı. Türkler ticaret hayatında yok denecek kadar azdılar.
İşte o dönemlerde İzmir ve Ege Bölgesi’ndeki aileler, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de, ticaret geleneğinin oluşmasında önemli rol oynadılar.
Her dönem Ege’de çok farklı kuşakların etkinliği görüldü. Türk sanayii, iş dünyası için öncü rol oynadılar. Yaşadığı döneme damgasını vuran her kuşağın farklı özellikleri, iş yapma biçimleri ve tercih ettiği sektör vardı. Capital, İzmir iş dünyasına damgasını vuran bu işadamlarının “kuşak haritasını” çıkardı. Yatırım tercihlerinden kişisel özelliklerine, onları farklı kılan özellikleri araştırdı. Tarihçi, araştırmacı, işadamı ve yöneticilerin danışmanlığında hazırladığımız araştırma, İzmir açısından önemli ipuçları da içeriyor.
Cumhuriyet öncesi kuşak
Meşrutiyet yıllarında 10 kişilik İzmir Ticaret Odası’nda sadece tek bir Türk üye vardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İzmir’de sanayi, ticaret, ulaşım, madencilik, bankacılık ve sigortacılık İngiliz, Fransız, Amerikan ve Yunan gruplarının elindeydi.
İngiltere, Aydın-İzmir demiryoluna ve pek çok büyük şirkete sahipti. Fransa’nın sömürge tipi şirketleri bulunuyordu ve İzmir-Kasaba demiryolu hattı ellerindeydi. Amerikalılar tütün tekeli kurmuşlardı. Türklere yasak olan meyan kökü ve meyan balı ticaretlerini gerçekleştirebiliyorlardı.
Yunanistan ve İtalya da İzmir’de büyük bir ekonomik güç oluşturuyordu. İzmir sanayi ve ticaret hayatında büyük öneme sahip olan İzmir Elektrik Şirketi, Göztepe Tramvay Kumpanyası, Körfez Vapurları İşletmesi ve bunun yanında Pamuk Mensucat ile Şark Sanayi Kumpanyası’nın büyük hisseleri de Belçikalı işadamlarına aitti.
İzmir’in ilk Türk tüccarı 1881 yılında ortaya çıktı. Mehmet Suphi Efendi, çarşı içinde bir kuruyemiş mağazası işletiyordu. Mehmet Suphi Efendi’den 10 yıl sonra, 1891’de Yahya Hayati Efendi ve Urlalı Hafız Mehmet Efendi “Hamidiye Vapur Şirketi”ni kurdu ve İzmir Körfezi içinde gemi işletmeye başladı.
İzmirli gazeteci ve yazar Yaşar Aksoy, Hamidiye Vapur Şirketi’nin kuruluşunu, Türklerin girişimciliği açısından önemli bir dönemeç olarak niteliyor. Ancak, gerek Mehmet Suphi Efendi’nin gerekse Hamidiye Vapur Şirketi’nin Ermeni ve Rum ortakları bulunuyordu.
Türk girişimciler yükseliyor
İkinci Meşrutiyet ile birlikte pek çok Türk tüccar ithalat ve ihracat konularında çalışmaya başladılar. Bu tüccarların en önemlileri, Yemiş Çarşısı’ndaki dükkanlarını genişletmek isteyen Balcızade Hakkı Bey, Salepçizade Refik Bey, Buldanlı Hacı Emin ve kardeşi Ethem Bey, Alaiyelizade Mehmet Bey, Filibeli Hacı Süleyman ve Akarcalızade Yahya Efendi idi.
Bu isimler, ilerleyen yıllarda Cumhuriyet öncesi dönemin ticaret hayatında önemli temel taşları olarak yer alacaklardı. Aralarından bazıları da Türk iş dünyasına damgasını vuracaktı.
Aynı dönemlerde İzmir’in ünlü Kemeraltı Çarşısı daha çok azınlıkların elindeydi ve Türk esnafları buradaki dükkanları ele geçirmeye başladılar. Kemeraltı’nda dükkan sahibi olan ilk Türk tüccar Kemeraltı’ndaki Şifa Eczanesi’ni Rum sahibi Moraiti’den satın alan Devlet Hastanesi Baş Eczacısı Süleyman Ferit (Eczacıbaşı) Bey’dir. O dönemde Türklerin elinde başka eczane olmaması Süleyman Ferit Bey’in önemini daha da artırıyor.
Cumhuriyet’e doğru ticaret
I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde ve savaş sırasında ülkenin, dolayısıyla da İzmir’in ekonomik durumu iç acıcı değildi. I. Dünya Savaşı sonrasında başlayan Kurtuluş Savaşı da ülke ekonomisinde ciddi zararlara yol açmıştı.
Cumhuriyet’in ilanına sadece aylar kala, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği üzerine, 17 Şubat 1923’te İzmir’de İzmir İktisat Kongresi toplandı. Kongre’nin en büyük amacı, ülkenin kendi zenginlerini, sermaye sahiplerini yaratması için, yapılması gerekenleri tartışmaktı.
Ancak, İzmir İktisat Kongresi’nin bir önemli yanı daha vardı; Kongre bazı Türk tüccarlara cesaret vermişti ve bu sayede hepsi ticaret alanında çok başarılı işlere imza attılar, isimlerini günümüze kadar taşıdılar. Bu tüccarlar arasında; tütün, üzüm ve incir ihracatında Razlıklı Ahmetzade İbrahim Bey, ihracat, ithalat ve komisyon işlerinde Cevahirci Kardeşler, alım-satım işlerinde Avnizade Hüseyin Bey, kolonya ve tıbbi maddeler yapımında Eczacıbaşı Süleyman Ferit Bey ve üzüm ve incir satışında Balcızade Hakkı Bey öne çıkan isimler oldular.
İzmir’in ilk kuşak sanayicilerinin ardından Cumhuriyet sonrası döneme damgasını vurmuş çok önemli isimler yer alıyor. Öncü kuşağın ardından gelen bu ikinci kuşak mensupları arasında Selahattin Sanver, Osman Kutay, Mücahit Büktaş, Ali Haydar Albayrak, Rahmi Filibeli, Bedri Akgerman, Lütfü Krom, Raşit Özsaruhan, Durmuş Yaşar, Mustafa Tabanoğlu, Mehmet Karaoğlu, Enver Bakioğlu, Burhan Maner ve Mazhar Nurullah İzmirlioğlu bulunuyor.
İzmir’i sırtlayan büyük aileler...
İzmir iş dünyası içinde yer alan şirketler ve gruplar değerlendirildiğinde, çoğu şirketin zaman içinde gerek aile içi anlaşmazlıklar, gerekse ekonomik nedenlerden ötürü zor durumda kaldıkları ya da faaliyetlerini tamamen sona erdirdikleri görülüyor.
İzmir’in önde gelen işadamlarından Melih Gürsoy, aynı zamanda kent hakkında araştırmalar yapıyor. Melih Gürsoy, İzmir’de, özellikle yüzyıllar ötesinden gelen aile şirketlerinin genel olarak zor duruma düşmelerinin bu ile özgü bir durum olmadığını, bunun dünyanın her yerinde yaşanabileceğini vurguluyor. İzmir sanayiinin gelişmesine katkıda bulunan isimleri Gürsoy şöyle sıralıyor:
“Kula Mensucat’ın sahibi olan Çolak Ailesi, BMC’yi kuran Melih Özakat ve ailesi, Filibeliler, Mazhar Zorlu ve oğulları, Selçuk Yaşar ve ailesi, Raks’ın kurucusu Aslan Önal, Teba’nın kurucusu Teoman Baygan, Selami Gürgüç, Kipa Mağazaları’nın kuruluşuna öncülük eden Şinasi Ertan, ECA’nın kurucusu Ekrem Elginkan, Eczacıbaşı Ailesi, Akgerman Ailesi, Raşit Özsaruhan, Suphi Koyuncuoğlu ve oğlu Turgut Koyuncuoğlu, Sky TV’nin de sahibi olan Hüsamettin Şınlak, Osman Akça, Ali Haydar Albayrak, Alparslan Beşikçioğlu, Giraud Ailesi, Niyazi Ersoy (Kürt Niyazi) gibi isimlerin İzmir sanayiinin gelişmesine çok büyük katkıları olmuştur.”
Hepsinin hikayesi farklı
Her biri ayrı ayrı hikayelere sahip bu aileler ve işadamları, çeşitli dönemlerde yaptıkları yatırımlarla, İzmir’in bugünkü haline gelmesine büyük katkılarda bulundular.
Örneğin ikinci kuşak sanayiciler arasında yer alan Filibeli Ailesi’nin kökeni 19’uncu yüzyılın sonlarına kadar gidiyor. Filibeli Ailesi’nin ilk kuşağı olan Hacı Süleyman Efendi, Filibe’den İzmir’e göç ettikten sonra 4 at arabası alarak nakliyeciliğe başladı. Nakliye işinden sonra çarşı içinde kepekçi dükkanı açtı ve bir süre sonra kepek işine unculuğu da ekledi. En küçük oğlu Rahmi Filibeli ile birlikte un işini daha da büyüttüler ve Braggiotti Un Fabrikası ile kırıcılığa başladılar. Braggiotti, Rahmi Filibeli’ye ortaklık teklifinin ardından hastalanıp çalışamaz duruma gelince, işi Rahmi Filibeli devraldı.
Unculuk işini iyice büyüten ve bunun için çeşitli fabrikaları satın alan Rahmi Filibeli’ye oğlu Şevket Filibeli de yardım etmeye başladı. 1902 yılında Hacı Süleyman Efendi tarafından un ticareti yapmak üzere kurulan firma, 1944 yılında Un Fabrikacılığı, Birleşik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adını aldı. Yönetim de üçüncü kuşaktan Şevket Filibeli ve Sabahattin Suvari’nin eline geçti.
Şevket Filibeli, 1957-58 yıllarında Bayraklı Boya Fabrikası’nı ve Egebank’ın satın alınmasını gerçekleştirdi ve bunların hepsini Birleşik Sanayi Anonim Şirketi’nde topladı. Daha sonra şirketleri mali kriz içine giren Şevket Filibeli, aile bireylerinin paylarını verdikten sonra şirketlerini krizden kurtarmak için çalışmaya başladı.
Albayrak efsanesi nasıl bitti?
İzmir’in en ilginç sanayici portrelerinden biri de Ali Haydar Albayrak. İş hayatına pazarcılık ve işportacılık yaparak atılan Albayrak, Kurtuluş Savaşı’na katılıp, ardından İzmir’e dönünce Tilkilik semtinde Albayrak Halı ve Gülyağı Komisyon Ticarethanesi’ni kurdu, halı ve gülyağı ihracatına başladı.
1950-52 yıllarında yaptığı ihracat miktarı, Türkiye ihracatının yüzde 20’sine ulaştı. Aynı dönemde ülkenin en yüksek gelir vergisini ödedi. 1958 yılına kadar üzüm ve pamuk ihracatında ilk sırayı kimseye kaptırmayan Albayrak’ın en kötü alışkanlığı sigara idi. Günde 3 paket sigara içen Albayrak, 1959 yılında akciğer kanserinden vefat etti.
İzmir’in son dönem önemli ve ilginç işadamlarından birinin de Şinasi Ertan olduğu bilinir. Şinasi Ertan’ı NMC Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nail Kubalı şöyle anlatıyor:
“Şinasi Ertan, Çeşmeli bir ailenin oğludur. Ailesi ziraatle ilgileniyordu. Şinasi Ertan uzun süre Batıçim’de yöneticilik yaptı. Oradan ayrıldığı zaman da İzmir’de 100 işadamını bir araya getirip Kipa alışveriş merkezini kurdu. Ziraatçi bir aileden gelen bir kişinin böyle bir girişim içinde yer alması çok ilginçtir. Şinasi Ertan aynı zamanda zeytinyağı işiyle de uğraşıyor.
Bence Şinasi Ertan’ın İzmir’in ve Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarından birinde profesyonel olarak çalıştıktan sonra tekrar girişimciliğe dönmesi çok ciddi bir konu. Kurucusu olduğu Kipa çok hızlı bir biçimde gelişiyor.”
Baygan’ın yarattığı imparatorluk
İzmir sanayicisinin girişimci ruhuna en güzel örneklerden biri de TEBA Şirketler Grubu’nun kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Teoman Baygan’dır. İTÜ Makine Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 5 yıl Alarko’da çalışan Baygan, ardından memleketi İzmir’e döndü. İzmir’e geldiğinde ise 15 bin lira sermaye ile Çankaya’da Baygan Sınai ve Sosyal Tesisler Müessesesi adlı tesisat taahhüdü alanında faaliyet gösteren firmasını kurdu. Menemen’de bir sera ihalesini kazanınca sanayiciliğe de geçiş yapmış oldu.
Daha sonra halka dönük olarak konvektör üretmeye başladı ve kardeşi Mehmet Baygan’ın da katılımıyla Teba’yı kolektif şirket haline dönüştürdüler. 1980 yılında 4 şirketleri oldu. Aynı yıl Günkol AŞ’nin kurulmasından sonra Teba dayanıklı tüketim malları üretimine geçti. Üretilen ocak ve fırınlar Avrupa’ya ihraç edilmeye başlandı. Teoman Baygan dayanıklı tüketim malı ihracatında İzmir’in başarılı sanayicileri arasında yer alıyor.
Sanayinin üçüncü kuşağı
İzmir’in sanayici ailelerinin ikinci kuşak üyeleri çok başarı gösterememiş olsalar da, üçüncü kuşak umut vaat eden nitelikler taşıyor. Özellikle iyi eğitim almış, iş konusunda bilinçli ve ileri görüşlü gençlerden oluşan bu kuşağın İzmir sanayisini tekrar eski konumuna getireceği düşünülüyor. İş yaşamına daha profesyonel bakan bu genç kuşak, aile şirketlerinde genel olarak yaşanan çatışmalardan uzak duracak gibi görünüyor. İzmirli gazeteci ve yazar Yaşar Aksoy İzmir sanayisinin üçüncü kuşağını ilginç bir biçimde tanımlıyor:
“İzmir’in sanayi ailelerinin üçüncü kuşağı 1980 sonrası ihracata dayalı büyüme ve 1990 sonrası küreselleşme koşulları ekonomisinin İzmir’de oluşturduğu, ikinci kuşağın devamı ile yeni ve dinamik girişimcilerden oluşan kuşaktır. İkinci kuşağın yönettiği aile şirketlerinde üçüncü kuşak pek başarılı olamamış ve yeni girişimcilerin aktif varlığı üçüncü kuşağı tarihsel kökten ayrı, yepyeni içerikler içinde damgalamıştır. Ege Giyim Sanayii (EGS), Kipa, Esen Plastik, Petposan ve Raks gibi birçok şirket parlarken Metaş, BMC, Kula Mensucat gibi, bir zamanlar İzmir için çok büyük önem taşıyan şirketleri kapanmış ya da el değiştirmiştir.”
İzmir’de halen devam etmekte olan aile şirketlerine en iyi iki örnek Yaşar Holding ve Zorlu Holding’dir. Durmuş Yaşar’ın kurduğu Yaşar Holding, oğlu Selçuk Yaşar ve onun çocukları Feyhan Kalpaklı ve Selim Yaşar tarafından başarı ile işletiliyor. Mazhar Zorlu’nun kurucusu olduğu Zorlu Holding’de de bugün Kemal ve Nafiz Zorlu kardeşler işin başında bulunuyorlar.
Babalarının işini sürdüremediler
NMC Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nail Kubalı, İzmir’in ikinci kuşak sanayicilerini, babalarının kurduğu işletmeleri idare etme konusunda başarısız buluyor. Kubalı, “İzmir’deki sanayinin küçülmesinin pek çok nedeni vardır ancak bir aileden iki kuşak başarılı işadamı çıkmasının zor olduğunu düşünüyorum” diyor.
Ali Nail Kubalı, bu tip şirketlerde kurucudan sonrası için aile yönetiminden farklı bir ortam hazırlanmasının gerekli olduğu görüşünde. Kubalı, İzmir şirketlerinde bu şartın yeterince yerine getirilmediğini belirtiyor ve devam ediyor:
“Profesyonelleşmek sadece profesyonel yöneticileri işe almak anlamına gelmiyor. Ailenin kendi yönetim tarzını da profesyonelleştirmesi, aile fertlerinin kendi çıtalarını yükseltmeleri gerekir. Ancak İzmir’de maalesef bu yapılmamış ve babadan kalma yöntemlerle şirketler idare edilmeye çalışılmıştır. İzmir şirketlerinin profesyonelce yönetilmeleri konusunda hep eksiklikleri olmuştur.”
Maksaş’ın ilginç öyküsü
İzmir’in önde gelen işadamlarından Melih Gürsoy’un dört şirketi bulunuyor. Bir zamanlar sahibi olduğu Maksaş Makine Sanayi AŞ’nin satılışının çok ilginç bir öyküsü var. Bu öyküyü Melih Gürsoy şöyle anlatıyor:
“Ben kurmuş olduğum 5 fabrikadan biri olan Maksaş Makine Sanayi AŞ’yi kızım Müge için hazırlamıştım. Kendisi Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek makine mühendisi olduktan sonra sınıf arkadaşı ile evlendi.
Ben fabrikanın başına geçmesini beklerken bir gün gelip bu işi yapmak istemediğini söyledi. Ben de aynı şeyi yapmış, babamın işini devam ettirmeyip, kendi işimi kurmuştum. Kızıma ne yapacağını sorduğumda yayıncılık yapmak istediğini söyledi ve Metis Yayıncılık ortaya çıktı. Dünyanın tanıdığı bir yayınevi haline geldi. Ben de, kızım fabrikanın başına geçmeyince, 30 yıl emek vermiş olduğum fabrikayı sattım. Çünkü, diğer kızım ve damadım diğer fabrika ve şirketlerle ilgileniyordu ve Maksaş’a ayıracak zamanları yoktu.”
“Profesyonelleşmek zorunlu”
1800’lü yılların sonuna kadar yabancı tüccarların ve levantenlerin elinde bulunan İzmir sanayi ve ticaret hayatı Türk işadamlarının ve ailelerinin de katılımıyla daha da renkli bir hal aldı. Günümüze kadar olan zamanı yazımızın tümünde işledik. İzmir, hem liman kenti olmasının hem de geniş bir hinterlanda sahip olmasının avantajlarını ticaret hayatında hep yaşamış ve bundan sonra da yaşayacağa benziyor.
İzmir ticaret ve sanayi yaşamında yaşanan iniş çıkışlar bilinçli ve iyi eğitimli son kuşağın şirketleri devralması ile birlikte normal seyrine döneceğe benziyor. Ancak Ali Nail Kubalı’nın da belirttiği gibi profesyonel düşünce her alanda bu şirketlere hakim olmak durumunda. Yoksa ailenin kalabalıklaşması ile birlikte kazancı kendisine yetmeyerek zor duruma giren ve el değiştirmek durumunda kalan Kula Mensucat’ın akibetine daha pek çok şirketin uğraması kaçınılmaz olacaktır.
“GİRİŞİMCİLİK VE ANALİZ DENGELENMELİ”
NMC Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nail Kubalı, İzmirli şirketlerin “sürekli” olamama nedenlerini ve önerilerini şöyle sıralıyor:
“Bir şirketin yönetimi, girişimci içgüdüsü ve analiz yeteneklerinin dengede olmasına bağlıdır. Girişimci içgüdüsü yönetimin ölçülemeyen ve kolay kolay bilimselleştirilemeyen yönüdür. Analiz ise bütün organizasyon şemalarını, firmaların stratejik planlarını içerir. Analize çok yer verilirse, şirket hareket edemez ve atılım yapamaz. Ancak, sadece girişimcilik içgüdüsüyle hareket edilir ve liderlik, sezgi gibi ölçülemeyen faktörlere ağırlık verilirse o zaman da hata yapılır.
İzmir şirketlerinde ve Türkiye genelinde girişimci içgüdüsü öne çıkmıştır, analiz ise geridedir. İzmir’de üçüncü kuşak bu ikisini dengelemenin önemini anlarsa, aldıkları iyi eğitimin üzerine Batılı işadamları gibi, işlerinin başında durarak ciddi ve sistematik bir yönetim yürütürlerse başarılı olacaklardır.
Bunu yapmaya başlayanlar var. Armağan Özgörkey, buna bence mükemmel bir örnektir. Ama diğerlerinin bu şekilde olup olmayacaklarını bilemiyoruz. İzmir’de bir kısım üçüncü kuşak ikinci kuşakla gerilimli durumda. Tabii bu durum üçüncü kuşağın, ikinci kuşağın eksikliklerini görerek daha profesyonel yaklaşmak istemesinden kaynaklanıyorsa, iyi ama gücü bir an önce devralma hırsından kaynaklanıyorsa kötü tabii. Ancak, üçüncü kuşağın çoğu iyi şeyler yapmak istiyor ve bence ikinci kuşaktan daha başarılı da olacaklardır.”
“İZMİR SANAYİSİNİN TEMEL TAŞLARI”
İzmir’de Cumhuriyet öncesinde ticaret hayatına başlayan ve günümüz İzmir ticaret ve sanayi hayatının öncüleri olan diğer Türk tüccarları şöyle sıralayabiliriz:
Cumhuriyet öncesi kuşak:
Abdurrahman Efendi (Tüccar), Abdülkadir Bey (Eczacı), Balcı Osman Efendi (Tüccar), Emin Efendi (Tüccar), Esat Bey (Tüccar), Evliyazade Ahmet Bey (Tüccar), Hacı Veli Efendi (Afyon tüccarı), Hacı Osman Efendi (Tüccar), Hacı Muhsin Efendi (Boya tüccarı), Hacı Osman Efendi (Tüccar), Hacı Hüseyin Efendi (Kitap/kırtasiye), Kadri Bey (Tüccar), Musulluzade kardeşler (İthalat), Mustafa Efendi (Çuval ithalatı), Osman Efendi (İthalat), Rıza Bey (Pamuk ipliği tüccarı), Şahinzade Mehmet Efendi (Tüccar), Sadık Bey (İthalat), Salepçioğlu Şükrü Bey (Çuval ithalatı), Tahir Efendi (Çuval ithalatı), Trabzonlu Ahmet Efendi (Tüccar), Tabakçı Hacı Mehmed Efendi (Demir tüccarı), Tambak Mehmet Ali (Demir tüccarı), Yusuf Nuri Bey (Tüccar)
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?