Çevreci yaklaşımların yükselmesi, en önemlisi bilinçli tüketicinin merkeze oturması, sektörlerin “sürdürülebilirlik” temelinde yeniden şekillenmesini sağlıyor. Bu sektörlerden biri de turizm. Turizmde, sosyal ve çevresel boyut her yönüyle tartışılmaya başlandı. Atılım Üniversitesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Gül Güneş, turizmin sürdürülebilirliğin sağlanmasının yerel halkın da dahil olduğu tüm paydaşların desteğiyle mümkün olabileceğini söylüyor. Ona göre yerel halkın içinde ise kadınlar kilit role sahip. Güneş, “Kaynak korumanın ve sürdürülebilirliğinin önemi, enerji ve su tasarrufu, atık yönetimi gibi pek çok konuda kadınların eğitimi ve bilinçlendirilmesi kadar yöresel mutfağın, yerel el sanatlarının ve geleneklerinin yaşatılması anlamında da kadınlarla her zaman iletişim içinde olunmalı” diyor. Yard. Doç. Dr. Gül Güneş, sürdürülebilir turizmi ve turizmde kadınların rolünü anlattı...
GELECEK VAAT EDİYOR
“Turizm, son 60 yıldan fazla bir zamandır sürekli gelişen ve çeşitlenen, dünyanın en büyük ve hızla büyüyen sektörlerinden biri. 1950 yılında 25 milyon olan, 1980’lerde 278 milyona, 1995’te 528 milyona ulaşan ve geçtiğimiz yıl 1 milyarı geçen dünya genelindeki uluslararası turist varışlarının, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgü-tü’nün verilerine göre, 2030 yılında 1,8 milyarı bulması bekleniyor.
Türkiye turizm bakımından gelecek vadeden destinasyonlar arasında yer alıyor. Bunda her geçen gün artan tanınırlığının ve hizmet kalitesinin, en önemlisi de zengin doğal, kültürel ve tarihi kaynaklarının önemi büyük. Türkiye’nin ana kuş göç yolları üzerinde yer alışı, Iran-Turan, Akdeniz ve Sibirya gibi üç ayrı bitki coğrafyası bölgesinin ülkemizde kesişiyor olması ve biyolojik çeşitlilik bakımından zengin 34 dünya sıcak noktasından üçünün (Kafkasya, Akdeniz ve İran-Anadolu) Türkiye’de bulunması, bizi özgün bir turizm destinas-yonu haline getiren önemli nedenlerden şu an aklıma gelen yalnızca birkaçı.~
Dünya miras listesinde yer alan ikisi karma (hem doğal hem kültürel) özelliğe sahip 11 varlığımız, milli parklar başta olmak üzere çeşitli korunan alanlarımız ve içlerinde Küre Dağları Milli Parkı, Camili Biyosfer Rezerv Alanı gibi uluslararası öneme sahip olan değerlerimiz de var. Ayrıca diğer doğal, tarihi ve kültürel alanlarımızın da içinde barındırdıkları yerel toplumlarla birlikte anlam kazanan o kadar çok farklı özelliğimiz var ki Türkiye’yi turizm bakımından önemli hale getiren, inanın saymakla bitmez.
YENİ BAKIŞ ŞART
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün 2012 yılına yönelik raporuna göre, dünya genelinde en çok ziyaret edilen ülkeler içinde Türkiye 35,7 milyon turist varışıyla 6’ncı sırada bulunuyor. Ayrıca Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa ülkeleri içinde de turist varışları bakımından yüzde 3’lük artışla yer aldığı bölgenin ortalaması üzerinde bir ilerleme kaydetmiş durumda. Elbette bu rapor, uluslararası seyahatleri baz almakta ve Türkiye’de yerli turistlere yönelik bir değerlendirmeyi içermiyor. Son yıllarda, özellikle 2008 ekonomik krizi sonrasında tüm dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de kısa mesafelere seyahatlerin ve kültür turlarının tercih edildiğini ve iç turizmde de hareketlenme yaşandığını düşünürsek Türkiye’nin turizm potansiyeline yönelik değerlendirmelerin çok yönlü bir bakış açısıyla ele almamız gerekiyor. Gelişmekte olan her destinasyonda olduğu gibi Türkiye’de de turizmin sürdürülebilir olması, yani ekonomik yönü kadar sosyal ve çevresel boyutlarını da önemseyen bir yaklaşımla düşünülmesi kaçınılmaz. Bunu çok basit bir ifadeyle aktarmak gerekirse Türkiye’nin turizm kaynaklarının yalnızca ekonomik kalkınmaya olan etkisi düşünülerek değil, koruma öncelikli, uzun vadeli yaklaşımlar içinde ve gelecek nesillere aktarılacak şekilde yönetilmesi, bu sürece yerel halkın da dahil olduğu tüm ilgi gruplarının katılımının sağlanması ve toplumda her düzeyde koruma bilincinin yaygınlaştırılması olarak özetlenebilir sürdürülebilir turizm.
YANLIŞ İNANIŞLAR
Turizmin sürdürülebilir olması için kaynak koruma, yerele olan katkı, yerel sahiplenme, paydaşlar arası işbirliği ve koordinasyon, eğitim ve bilinçlendirmeye olan katkılar önemsenmeli. Çünkü yalnızca ekonomik faydaların önemsendiği kalkınma süreçlerinde turizm için cazibe unsurları olan doğal, tarihi ve kültürel kaynakların tehdit altında kalması, zarar görmesi ve süreç içinde yok olmaya mahkum olması kaçınılmaz olur. Bu durumda da Türkiye için turizmden söz etmek mümkün olmaz.~
Bu noktada belki en önemli konulardan biri, ekoturizm, kültür turizmi ve doğa turizmi benzeri yerele saygılı ve çevreci yaklaşımlarla ele alınan turizm türlerinin ne şekilde yönetilirlerse yönetilsinler hiçbir zaman kaynaklar üzerinde olumsuz etki yaratmayacağı yönündeki yanlış inanıştır. Uygulanan hangi turizm türü olursa olsun sürdürülebilir bir yaklaşımla ele alınmadığı anda hepsi birer canavara dönüşebilir. Bu nedenle koruma ve kullanım arasındaki o çok hassas dengeyi asla akıldan çıkarmamak ve planlamada olduğu kadar uygulama, izleme ve değerlendirme aşamalarında da sürdürülebilirliğe dikkat etmek gerekir.
TARTIŞMALAR BAŞLADI
Türkiye sürdürülebilir turizmin önemini, kitle turizmi nedeniyle oluşan etkiler sonucunda daha iyi anladı. Bugün halen Türkiye’ye gelen turistlerin yarısından fazlası, yaz aylarında ve “deniz-güneş-kum” nedeniyle seyahat ediyor. Kıyılarımızın çoğunluğunda kitle turizmi yapılıyor. Kitle turizminin doğal değerler üzerinde yarattığı tahribatın yanı sıra turizmin gerçekleştiği yöre halkı için de pek çok olumsuz etkiyi beraberinde getirdiği bir gerçek. Kitle turizmi anlayışı nedeniyle ülkemiz çoğunlukla konakladıkları otelden dışarı çıkmayan, ziyaret ettikleri yöredeki yerel topluluk ve kültürel yaşantısı hakkında ilgili olmayan, daha az eğitimli ve daha düşük gelir seviyesine sahip turistlere hizmet eder durumda. Ayrıca kitle turizminin kısa vadeli ve ekonomik kâr odaklı bir yaklaşım içinde ele alınması, turistlere sunulan hizmetin kalitesinde de azalmaya neden olabiliyor.
Her şeyden önce bugün turist varışları bakımından 6’ncı sıraya yükselen Türkiye’nin turizmden elde edilen gelirler bakımından neden ilk 10 ülke arasında yer almadığı masaya yatırılmalı. Evet, ekonomik kalkınma ama bunun yerele katkısı nedir? Yerel istihdam ve yerel kaynak açısından aynı katkıyı sağladığı söylenebilir mi? En önemlisi de bu şekildeki bir turizm anlayışı sahip olduğumuz turizm kaynakları üzerinde ne derece yoğun bir baskı yaratıyor?
PLANLAR HAZIR
Bu soruların cevabı Türkiye’de neredeyse son 10 yıldır daha yoğun aranıyor. Buna bağlı olarak da sürdürülebilir turizm yaklaşımının benimsenmesi gerektiği, ortaya konan birçok rapor ve çalışmada önemle vurgulanıyor. On yıl kadar önce ortaya konan Türkiye Turizm Stratejisi 2023 ve Eylem Planı 2013’te de sürdürülebilir turizme yer veriliyor. Geçen yıl ortaya konan TÜSIAD-Sürdürülebilir Turizm Raporu’nda da bu yıl onaylanan 2014-2018 dönemi Onuncu Kalkınma Planı’nda da sürdürülebilir turizm ön plana çıkıyor.~
Bu örnekleri artırmak mümkün. Türkiye’deki bölgesel kalkınma ajansları da bulundukları bölgeler için sürdürülebilir turizm eylem planları hazırlatıyor. Bu aşamada Türkiye için önemli olan ise uygulamalara da sürdürülebilirliği yansıtabilmek ve bu konudaki başarılı örnekleri artırabilmek. Bu nedenle sürdürülebilirlik, yerellik, özgünlük, katılımcılık, kaynak koruma gibi konulardaki örnek çalışmaların ve deneyimlerin paylaşımı şart.
KİLİT ROL
Turizmin sürdürülebilirliğin sağlanması, yerel halkın da dahil olduğu tüm paydaşların desteğiyle mümkün olabilecek bir konu. Yerel halkın içinde ise kadınlar, kilit role sahip olabiliyor. Ülkemizde nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, pek çok alanda işgücüne katkı sağlıyor. Örneğin kırsal alanda kadınları tarım alanında, yöresel yemek sunan yiyecek-içecek işletmelerinde, el sanatları atölyelerinde veya pansiyonculuk, balıkçılık yaparken görmek mümkün. Kadınların sahip oldukları girişimci özellikleri, onların yeniliklere kolaylıkla adapte olabilmelerini sağlıyor. Üstelik kendi aralarında da daha iyi organize olabiliyorlar. Özetle kadınlar, kırsalda da, kentsel alanda da, iş hayatında da, aile içinde de çok önemli görevler üstleniyor. Örneğin kadınların aile içinde çocuk yetiştirme konusundaki rollerini düşünelim. Çoğu zaman kırsalda yaptığımız çalışmalarda aile içindeki kadına ulaşmak, ailenin tamamına ulaşmak anlamına gelebiliyor. Kaynak korumanın ve sürdürülebilirliğin önemi, enerji ve su tasarrufu, atık yönetimi gibi pek çok konuda kadınların eğitimi ve bilinçlendirilmesi kadar yöresel mutfağın, yerel el sanatlarının ve geleneklerinin yaşatılması anlamında da kadınlarla her zaman iletişim içinde olunmalı. Toplum içindeki rol modellerin diğer kadınlara örnek olmaları için deneyimleri paylaşılmalı. Özellikle de Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik başarılı çalışmalar mümkün olduğunca yaygınlaştırılmalı.
EKONOMİK GELİŞİM ÖNEMLİ
Beni çok etkileyen konulardan biri, kadının ekonomik anlamda kazanç elde etme isteğinin arkasında her zaman aile bütçesine katkıya yönelik önceliklerin olmasıdır. Kazandıklarıyla kızının çeyizini hazırlamak, evlatlarının eğitimini karşılamak gibi amaçları vardır kadınların. Mesela Gıda, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı tarafından yapılan Kırsalda Kadın Çalıştayla-rı’nda bilim komitesi üyesi idim. Çalıştaylara katılan kadınlar şunları dile getiriyorlardı: ‘Biz de kendi kazandıklarımızla torunlarımıza bayram harçlığı vermek istiyoruz’ veya ‘Eşimizle iş hayatında yan yana olmayı istiyoruz. Onu geçmek değil, birbirimize destek olmak tek gayemiz.’ İşte bu derece güzel düşüncelere sahip olan kadınların sosyoekonomik gelişimi her zaman önemsenmeli.~
Sürdürülebilir turizm, kırsalda toplumun ekonomik yapısıyla kolayca bütünleşebilen, küçük ölçekli girişimlerin ön planda olduğu bir gelişim oluşturuyor. Bu anlamda kadınlar, adeta yerel konukseverliğin simgesi oluyor, yöresel ürünlerin turistik pazara sunulmasına aktif katkı sağlıyorlar. Yöresel mutfak, yöresel elsanatları, yerel konaklama üniteleri gibi pek çok yerde kadınların istihdamı ve bu anlamda sosyo-ekonomik bakımdan gelişimleri mümkün olabiliyor.
ÖNEMİ ANLAŞILDI
Ben sürdürülebilir turizm konusunun öneminin tüm dünya genelinde her geçen gün daha çok anlaşıldığını düşünüyorum. Diğer yandan bu konudaki tüm söylem ve ifadelerin ne derece başarılı bir şekilde uygulanabildiğini, ancak gelecek nesiller objektif bir bakış açısıyla görebilecek. Umarım biz bu sınavı başarıyla atlatan bir turizm ülkesi olmayı başarabiliriz. Bu süreçte her konuda olduğu gibi sürdürülebilir turizmin doğru anlaşılabilirliği ve uygulamaya aktarımıyla kaynak korumanın öneminin kavranabilmesi adına da eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına toplu-mumuzun her kesiminde ve her düzeyde önem verilmesi şart. Turizm iyi yönetilirse buradan elde edilen gelirler kaynak korumaya da aktarılabilir ve toplumun koruma konusundaki desteği artırılabilir. Bana göre elde edilecek bu fayda, uzun dönemde turizmin sağlayacağı ekonomik faydanın yanında çok daha anlamlı ve asla göz ardı edilmemesi gereken bir önceliktir.”
Umut veren örnekler
ÖNEMLİ BİR ETKEN
Yerellik, yerel halkla bir arada olmak ve haliyle kadınların daha yoğun istihdam edildiği ve üretime katıldıkları mekanlarda bulunmak, günümüzde uluslararası toplantıların veya ulusal toplantıların yerleri belirlenirken dahi önemli bir etmen olabiliyor. Hemen aklıma gelen birkaç örneği paylaşayım... ÇALIŞTAY VE KADIN
Romanya'da bu yıl "Kültür ve Çevre: Sürdürülebilir Turizm İçin Yeni Yaklaşımlar" konulu bir çalıştaya katıldım. Konakladığımız yer ve sunulan yiyeceklere kadar her şey özenle seçilmişti. Kadınlar ev yemekleri yapıyor, kat hizmetleri, yiyecek servisi gibi çeşitli işlerde görev alıyordu. Hatta konakladığımız yerin altında bir de dükkan vardı ve neredeyse tamamı yerel ürünlerin satışını yapıyordu, üreten de satan da kadınlardı. O kadar çok talep vardı ki dükkanda yer alan ürünlere, insanların ne derece verilen hizmetlerden ve sunulan ürünlerden memnun oldukları rahatlıkla algılanabiliyordu.~ ORGANİZE OLMUŞLARDI
Yaklaşık 10 yıl kadar önce gittiğim Ürdün'deki Dana Biyosfer Rezerv Alanı'ndaki gümüş ve doğal taş işçiliğine yönelik atölyede ve yerel meyvelerden reçellerin üretildiği birimde de kadınlar çalışıyordu. Kendi aralarında da çok iyi organize olmuşlardı.
Yard. Doç. Dr. Gül Güneş’in kariyer yolculuğu
Kendinizden ve görevinizden bahseder misiniz?
1992 yılında Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nden mezun oldum. 1995 yılında "Kapadokya'da Sürdürülebilir Turizm" konusundaki tezimle master derecemi, 2002 yılında ise "Beypazarı-Eğriova Yaylası'nın Bütüncül Yönetimi ve Ekoturizm" konusundaki tezimle doktora derecemi aldım. 1993-2007 yılları arasında Ankara Üniversitesi ile Bilkent Üniversitesi'nde tam ve yarı zamanlı akademisyen, Çevre ve Orman Bakanlığı'nda mühendis olarak görev yaptım. 2007 yılından bu yana da Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü'nde öğretim üyesiyim. Aynı zamanda Gelecek Turizmde-Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu Çalışma Grubu'nun üyesiyim.
Çalışma konularınız arasında nasıl başlıklar var?
Daha çok çevre yönetimi, sürdürülebilir turizm, doğa koruma, kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınma, korunan alanlarda turizm ve kadınlar başlıkları çalışma konularımı oluşturuyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?