Serdar Bilgili / Arsan Tekstil Yönetim Kurulu Üyesi Serdar Bilgili, Arsan Tekstil´in yönetim kurulu üyesi. Yıllardır tekstil sektörünün, özellikle de iplik pazarının içinde. Sıkıntıların aşıldığı...
Serdar Bilgili / Arsan Tekstil Yönetim Kurulu Üyesi
Serdar Bilgili, Arsan Tekstil´in yönetim kurulu üyesi. Yıllardır tekstil sektörünün, özellikle de iplik pazarının içinde. Sıkıntıların aşıldığını, iç ve dış pazardan büyük bir talep artışı olduğunu söylüyor. Ona göre, fabrikalar yıllardan sonra tam kapasiteye ulaşmaya başladılar. Üstelik k^ar marjlarında da büyük yükselişler oldu. Bilgili, ``2000 yılını, 1996-97´de yatırım yapan şirketlerin, meyvelerini alacağı dönem olarak görüyorum`` diyor.
Tekstil ve konfeksiyon, Türkiye´nin lokomotif ve birbirine bağlı iki önemli sektörü. Binlerce şirket, onbinlerce çalışan ve milyarlarca dolarlık ihracatıyla, ekonominin motoro durumunda. Ancak bu sektörler 1997 yılının ikinci yarısından bu yana kriz içinde. Önce Uzakdoğu, ardından Rusya ve sonra da ülke içi sorunlar nedeniyle sektörde ciddi sıkıntılar yaşandı, kapanan şirketler oldu.
Uzakdoğu kaynaklı krizden en büyük yarayı ise pilik sektörü aldı. Bu döneme kadar fizibiliteye dayanmayan, kısa vadeli finansmanlarla girişilen yatırımlar ciddi bir darbe yedi. Kriz sırasında çok sayıda tesis el değiştirdi, bazıları da kapandı. Aralarında hala finansman darboğazanı aşamayanlar da var.
Bazıları da krizden fazla yara almadan çıkmayı başardı. Çıktı diyoruz çünkü, Eylül 1999´dan itibaren iplik sektöründe ciddi bir düzelme yaşanıyor. Pamuk fiyatlarındaki düşüş, iç ve dış piyasadaki talep artışı, ayakta kalan iplikçilerin yüzünü güldürüyor. Bu kuruluşlardan biri olan Arsan Tekstil...
Serdar Bilgili, Arsan Tekstil´in hissedarı ve yönetim kurulu üyesi. Bilgili, iplik sektöründe yaşanan gelişmeleri ve Arsan Tekstil´in önümüzdeki 5 yıllık stratejik hedeflerini Capital´e anlattı:
Tekstil sektöründe iki yıldır kriz yaşanıyor. Şu anda iplik sektöründe durum nedir, son tabloyu bize anlatır mısınız?
1998 ve 99 yılı genelde sektör için tatsız oldu. Bunun da bazı nedenleri var. Türkiye´de finansman krizinin, yüksek faizlerin ve bütün sektörlerdeki yatırımların bu döneme denk gelmesi sektörü ciddi bir krize soktu.
Sektördeki şirketler krize girince, bütün herkese yayıldı. Ardından sektörde ciddi bir mali kriz yaşandı. Bu mali krizde kapananlar oldu, şirket sayısı azaldı.
Fakat, 1999´un son üç aylık dönemde bir düzelme oldu. Bu düzelmenin birinci nedeni, öncelikle pamuk piyasası... Ki bizim piyasamızın birinci derecedeki hammaddesi ve maliyetidir. Pamuk sektöründe bir istikrar var. Hem fiyatlarda bir stabilizasyon var, hem de pamuk kalitesi fena değil. Ve yurt dışında da pamuk fiyatlarında büyük bir oynama beklenmiyor. Bu durumlar bizim için çok olumlu bir şey oldu. Fiyatlardaki düşüş ve istikrar, ileriye dönük planlama yapmamızı sağlamaya başladı.
İplikte de son üç ayda talepte artış oldu. Hem iç piyasadan hareketlenme başladı, hem de dış piyasadan talep artışı oldu.
Bu iki faktör nedeniyle, daha önce düşmüş olan iplik fabrikalarının k^ar marjlarında yeniden ciddi iyileşmeler başladı. Benim görüşüm, önümüzdeki 6 ay daha, 2000´in ilk çeyreğine kadar bugünkü rakamlar, koşullar devam ederse, iplik sektöründe oluşmuş yaraların birçoğu kapanır.
Dolar bazında yüzde 40-50´lik k^ar marjının yakalandığı söyleniyor. Düzelme bu düzeyde mi?
K^ar marjlarıyla ilgili şunu söylemek gerekiyor: Yüzde 40-50 değil de, bundan 6-7 ay önce 1.5 dolara satılan pamuk, bugün 1 dolara düştü. İplik fiyat satışımız aynı.
Bugün iplik fiyatlarına bakıyorsunuz, iplik fiyatınız 2.5-3 dolar civarında ise 20-30 sentlik bir şey, k^ar marjında yüzde 15-20 civarında bir artış yapar.
Yani, netice itibariyle bugün afakidir. Birinci yüzde 30 yaparsınız, birinde yüzde 40 yaparsınız, kimisinde yüzde 10´a düşer. Ama genel olarak şirket k^arlılıklarında ciddi bir iyileşme var.
İyileşmenin bir nedeni de hiçbir hesaba, fizibiliteye dayanmadan yapılan yatırımların, yatırımcıların elenmesi mi?
Sektörde sıkıntıda olan birçok şirket bugün el değiştirdi. İplik sektöründe ciddi el değiştirmeler oldu, kapanan fabrikalar oldu. Ama bugün az çok bütün fabrikalar neredeyse tam kapasiteye yakın bir şekilde çalışıyorlar.
Bu arada bazı fabrikaların daha ehil ellere geçmesi, olumlu bir şey. Çünkü, tatsız bir rekabet vardı. Geçtiğimiz dönemde maliyetlerin altında mal satıyorlardı. Bunun önümüzdeki dönemde olmayacağını düşünüyorum. Birçok kişi, sektör yaptığı hatanın farkında. Hem yatırım olarak hem de pazarlama stratejisi olarak. Bu nedenle bu tür hatalar tekrarlanmaz.
Ne tür ipliğe daha çok talep var?
Hem iç piyasada hem de yurtdışında pamuk ipliğinin her cinsine talep var. O yüzden open-end ve ringde; kalın numaradan ince numaraya kadar ciddi bir talep var. Bugün open-end tesisleri de, ring tesisleri de full kapasite ile çalışıyor. Yani, ciddi bir talep artışı oldu.
Sizce talep artışına karşılık yeni yatırım gereksinimi var mı?
İplikte kapasite artırım gereksinimi yok. Önemli olan kapasiteleri optimum seviyelerde kullanmak. Bunu yapabilirsek, hem Türkiye´deki talebi hem de yurt dışından gelecek talebi karşılarız. Ancak, kapasite artırım yatırımları yerine modernizasyon yatırımları olabilir.
Ekonomiyle ilgili iyimser beklentiler var. Modernizasyon yatırımları gündeme gelecek mi?
Türkiye´deki tesislerin büyük bir çoğunluğu son 3-4 yılda kurulmuş. Şu anda bu tür yatırıma gerek olmadığı gibi, birçok şirket henüz yaptığı yatırımların meyvesini bile almamıştır. 2000 yılını, 1996-97´de yatırım yapan şirketlerin, meyvelerini alacağı dönem olarak görüyorum.
AB´ye aday ülke ilan edildi. Bu gelişme, sektörü nasıl etkileyebilir?
Gümrük Birliği´nden dolayı, Avrupa ile ticaret serbest. Ancak, şöyle bir avantajımız olabilir: AB´ye girdiğimiz zaman bizim Amerika ile olan ticaret serbestleşecek. Ki, bu zaten 2004 yılında kalkıyor. Bize direkt pazarlama açısından çok büyük etki yaratacağını düşünmüyorum.
Fakat, şirketlerin yatırım ve ticareti finanse edebilme açısından avantaj olacak. Basit bir örnek vereyim; Ben yurt dışına sattığım malı factor edebiliyorum. Ama Türkiye´de yaptığım satışı factor edemiyorum. Türkiye´de factoring ve alacak sigortası diye bir sistem yok. Dünyanın her yerinde var. Bütün ticarette, artık akreditif diye birşey kalmadı. Artık herkes, alacak sigortası şirketleri ve factoring şirketleri aracılığıyla alacaklarını, risklerini devrediyorlar. Bugün dünyada şirketlerin alacaklarından para kazanan şirketler var. Türkiye´de böyle birşey yok. Hem sanayicilik hem de bankacılık yapıyoruz. Mal satarken, sürekli olarak müşterinin riskini analiz etmemiz, kontrol etmemiz lazım. Çünkü, Türkiye´de bu sistem kurulmuş değil.
90 factoring şirketimiz var...
Bugün Türkiye´deki factoring şirketlerinin ancak 5-10 tanesi gerçek factoring yapıyor. Onlar da yurt dışına çalışıyor. Gerisi, tefecinin kibarcasıdır. Eğer ben alacağımı factor ederken, kendi kefaletimi vereceksem ne anlamı var. Factoring amacı, benim alacağımın sigortasıdır.
Yıllardan beri sizin sektörde şu eleştiriyi duyuyoruz:``Ring yerine open-end yatırımları yapılıyor.'' Siz bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?
Türkiye´de son 3-5 yılda yapılan yatırımlar, open-end´te dünyadaki yapılan yatırımların en üst standartlarındakidir. Dünyanın en yeni ve modern makineleri Türkiye´ye geldi.
Örneğin Uzakdoğu´ya bakıldığı zaman bizimle yarışamaz, çünkü orada öyle bir teknoloji dahi yok, open-end üretim yok. Uzakdoğu, Hindistan ve Pakistan´da üretim ring´tir ve düşük kalite pamukla üretim yapılıyor. O yüzden Türkiye´nin open-end´teki iplik kalitesi boş bir laf değildir, doğrudur; üst düzey bir iplik üretimi vardır.
Buradaki sıkıntı, yapılan yatırımlarda DPT´nin bir limit koyup, onun üzerindekine teşvik vermemesi gerekiyordu. Türkiye´nin optimum üretim kapasitesini belirleyemediler. Bu konuda her gelene teşvik verildi. Ve bence Türkiye´nin iplikte 2-3 yılını yediler.
Ya kalite konusunda?
Dünyanın en kaliteli ipliğini üretiyoruz. Biz dünyanın her tarafına mal satıyoruz. Standartımız birinci sınıftır. Bunun teknik testleri vardır ve üretilen iplikler her üst düzeydedir.
Arsan Tekstil, zor bir dönemde ayakta kaldı. Bundan sonraki stratejileriniz ne olacak?
Arsan Tekstil, bir kere entegre bir tesistir, sırf iplik üretici değildir. Türkiye´nin en büyük üçüncü iplik üreticisidir. Türkiye´nin en büyük pamuk ipliği ihracatçılarından biridir. Ve stratejik olarak da, ürettiğinin büyük bir kısmını kendisi tüketmeye başlamış bir şirkettir.
Kendi bünyemizde şu anda 120 tane örme makinesi var. Günde 30-35 ton örme kumaş üretme kapasitesine sahibiz. Gene Arsan´ın iştiraki olan Arsan Dokuma bünyesinde 100 dokuma tezgehı var. Ki, günde 30-40 bin metre civarında kumaş üretir. Artı, bunu aynı bünye içerisinde boyayabiliriz.
Buna ek olarak, daha önce özelleştirmeden alınan Sümerbank´ın içerisindeki hem boyahane devreye girmiştir hem de konfeksiyon üretimi başlamıştır. Ve Arsan önümüzdeki dönemde konfeksiyon üretiminde yatırım yaparak büyümesini, bir yerde kendi ürettiğimiz ipliği bitmiş mamüle çevirmeyi düşünüyoruz.
Bugün bizim bir günde ürettiğimiz 90 ton iplik, kaba bir rakamla ortalama 3 dolardan hesaplarsak, günde 270 bin dolar eder. Fakat biz bunu t-shirt´e çevirdiğimizde; 90 bin ton iplikten bugün 450 bin tane t-shirt çıkar. Bunu 3 dolardan hesaplarsanız, 1 milyon 350 bin dolar eder. Yani, biz üretim kapasitemizi artırmadan sadece konfeksiyon makinesini ekleyerek günlük ciromuzu, 3-4´le çarpabiliyoruz. Bu Türkiye´nin de menfaatinedir.
Zaten artık iplik fabrikalarındaki yatırımlar entegrasyona doğru yöneliyor. İplik kapasitesini artırmak yerine, cüzi bir konfeksiyon yatırımı yaparak daha entegre, daha dev tesisler yoluna gidiyor. Arsan da bu yöne doğru gidiyor.
Yani, pamuk olarak girecek, tişört olarak çıkacak.
Evet öyle. Şu anda küçük bir kapasite olarak başladı. Ama ileride t-shirt ya da gecelik olur, ama konfeksiyon olarak çıktığı zaman, tek bir k^ar oluşuyor ve piyasadaki rekabet gücü güçleniyor.
Sizin marka yaratma çalışmanız var mı, olacak mı?
Bu bizim için henüz erken. Ama ileride bu da kaçınılmazdır. Şirketin 5 yıllık planında bu da vardır. Bizim muhakkak marka çalışması veya bir marka ile ortaklığa girmemiz gereklidir.
5 yıllık stratejik plandan bahsettiniz. Bunu açar mısınız?
Bizim 5 yıllık planımız şudur: Bir entegrasyondur. Ben artık kilosu 3 dolara iplik satmak yerine, kilosu 20 dolara konfeksiyon satmak istiyorum. Ve kilosu 20 dolara satmak için konfeksiyona yapacağım yatırım, iplik yatırımına oranla çok cüzidir. Ve Türkiye´nin gidişatı bu yönde olmalıdır. Artık Türkiye´nin iplik ihraç eden değil, bitmiş mamül ihraç eden bir ülke olması gerekiyor. Ve bu yönde gelişme vardır.
Burada şu hata yapıldı: Bugün maalesef Türkiye´de konfeksiyon üretimine büyük gruplar girmedi, hep küçük, az sermayeli, hatta sermayesiz bir sürü firma girdi. Bundan dolayı da sektörde büyük sıkıntılar yaşandı. O yüzden bundan sonra hem sermayesi olan hem de üretim altyapısı olan şirketler, bu yönde ilerleyecektir. Bu konuda birleşmeler de olmaktadır Türkiye´de... Gidişatta bu yöndedir, biz de bu yöne gideceğiz.
Sanırım bu yönde İstanbul´da kurulu bir şirketi satın aldınız?
Bunu açıklamadık. Bunu zaman içerisinde açıklayacağız. SPK´ya bildirmek gerekiyor. Görüşmesi devam ediyor. Daha tam netleşmedi. Daha tam formülasyonunu tam bitiremediğimiz için açıklayamıyoruz. Ama ocak ayında bunu ilan etmiş olacağız. Off the record...
Önümüzdeki dönemde ihracata ağırlık verecek, iplik yerine işlenmiş ürün satacaksınız...
Evet, iplik satmaktan ziyade kumaş, boyalı kumaş ve konfeksiyon olarak satışlarımızı bu yöne yönelteceğiz.
Maraş´ta Sümerbank´ın tesislerini aldınız. Buna benzer girişimleriniz olacak mı?
Şunu söyleyeyim: Maraş´taki Sümerbank tesislerini biz 1998 yılında aldık. Oraya çok büyük yatırım yapmadık ama modernizasyon yaptık ve şu anda orası, çok güzel kapasitesi olan bir boyahaneye döndü. Ve orada ciddi bir boya ve konfeksiyon üretimi başladı.
Artı, esas orası, gayrimenkul olarak çok değerli bir yerdi. Yine, o bünye içerisinde bu yıl büyük bir eğlence merkezinin inşaatına başlayacağız. Şu anda projeleri bitmek üzere. İçerisinde restoranlar, sinemalar, eğlence merkezleri olan ve Maraş´ta eksik olan birşeydir o. Şu anda onun çalışması yapılıyor, projeler hazırlanıyor. Projeler bittikten sonra onu da ben açıklayacağım.
Artı, bir konsorsiyum kurarak, Kahramanmaraş ve Adıyaman elektrik dağıtım ihalesini aldık. Akadaş´ın en büyük ortaklarından biridir. Buranın da teslimatını, devrini alacağız. Bu şirket de 2000 yılında faaliyete geçecek.
Yabancı ortaklık olacak mı?
Hayır, bunun için gerek görmüyoruz. Kahramanmaraş´ın 5-6 büyük kuruluşunun ortaklığıyla kurulmuş bir şirkettir. Ve biz bu bünyeyi tutmayı düşünüyoruz. Elden çıkarmayı düşünmüyoruz.
Yeni ortaklıklar olacağını söylediniz. Bu Arsan için de söz konusu olacak mı?
Bizim şu anda görüşme halinde olduğumuz firma yok. Ama üretim bağlanması konusunda görüştüğümüz firmalar var. Yani, adamlar bizden üretim taahhüdü istiyorlar. Uzun vadeli kontrat yapmak isteyen bir sürü şirket var. Çalıştıklarımız da var, bizim kapasitemizi bağlamak istiyorlar.
Bu kuruluşlar, Türkiye´yi yatırım yapmak için ``Riskli ülke'' olarak görüyorlardı. Ama riskli ülke olmaktan çıktı, güvenilir bir ülke konumuna geçti.
Önümüzdeki dönemde ihracat rakamı için koyduğunuz hedefler nedir?
1999´u yaklaşık 40 milyon dolarlık ihracat ile kapattık. Bu yıl bu rakamın 50 milyon doları aşıp, 50-60 milyon dolar arasında gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
Grubun stratejisinde büyüme alanı olarak sadece tekstil mi var?
Değil, örneğin elektrik dağıtım yatırımı bizim için çok önemli. Farklı bir sektörde yatırım yapıyoruz. Elektrik dağıtımı konusunda, önümüzdeki dönemde, sektörel gelişmelerin, birleşme ve ortaklıkların olacağı düşüncesindeyim. Ve Akadaş´ın bunun muhakkak bir parçası olacaktır.
Fakat, biz bir tekstil grubuyuz. Kendi sektörümüze konsantre olmaya devam edeceğiz. Kendi sektörümüzde en iyilerden biri olmayı hedefliyoruz. Çok fazla dağılmak istemiyoruz.
Tekstil çok önemli bir sektör. Maalesef, son iki yıldır Türkiye´de tekstilin imajı çok düştü. Çünkü, sektörümüzde sıkıntıya giren şirketler oldu, kredibilitesi düştü. Oysa bugün Türkiye´nin lokomotif sektörüdür. Dünyada, internet şirketleri öne geçti ama tekstil bugün hepimizin giydiği ve giymeye devam edeceği çok önemli ciddi bir sektördür. Yani, burada hiçbir zaman düşme olmaz, artış olur. Ve biz de dünyada, stratejik ülkelerden biriyiz. Ve bu konumunu daha iyi kullanması lazım. Ve biz de burada bir rol almaya çalışacağız.
Arsan bünyesindeki şirketlerde harka arz söz konusu mu?
Biz Arsan´ın halka arzını 1998 yılında yaptık. Ama maalesef gelişmeler bizim istediğimiz ölçüde olmadı. Çünkü, borsada tekstil sektörüne negatif bakış vardı. Ve tekstil kağıtlarının hiçbirinin performansı beklendiği gibi olmadı. Ve şirketlerin hepsi, değerlerinin beşte, onda biri civarında. Hala de öyledir.
Benim bu yüzden şu anda hiçbir tekstil şirketinin önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde rahatlıkla halka arz yapabileceğini düşünmüyorum. Borsanın tekstil şirketlerine maalesef fazla güveni yok. Güveni olmaması da iki yıllık içerisinde tekstil sektöründe yaşanan krizdir. Ama bunun 3 yıl içerisinde çok farkedeceğini ve tekstil şirketlerinin, çok k^arlı ve ciddi performansı olan şirketler haline geleceğini düşünüyorum.
''YABANCI YATIRIMCILAR TEKSTİLE AKIN EDECEK''
Yabancı yatırımcıların, şirketlerin tekstil sektörüne ilgisi nasıl? Bu konuda ne öngörüyorsunuz?
Ben şunu görüyorum: 2000 yılında Türkiye´ye tekstil konusunda çok yabancı yatırımcı gelecek. Bugün Amerika´da cirosu 20-30 milyar dolara ulaşan, tamamen pamuklu tekstil üretimi satan firmalar var. Hiçbirinin üretimi yok. Bunların hepsinin üretimi Uzakdoğu ülkelerine dayanıyor. Ve birçoğu istikrarsızdır.
Burada Türkiye´nin çok büyük avantajı var. Bunlar gittikçe Türkiye´ye yöneldi ve ofisler kurdu. Ve birçoğu ile görüşüyorum, hepsi de çok büyük hedefler koymuş durumda: Bu sene 500 milyon dolar, gelecek yıl 1 milyar dolara kadar Türkiye´den mal almak isteyen firmalar var.
Şimdi bu şirketler mecburen gelip Türkiye´de üreticilerini ve kendi üretimlerini garanti altına almak zorunda oldukları için üretim ayakları için burada -önümüzdeki 3 yıl içinde bu çok gözükecek- Türk şirketleriyle ortaklık kuracaklar. Tekstil gittikçe globalize olacak. Çünkü, artık Avrupa´da tekstil üretimi yok, Amerika´daki tekstil üretimi Türkiye ile rekabet edemiyor. Türkiye´nin burada çok önemli bir konumu var. Bir Uzakdoğu ülkesi gibi değiliz. Kalitemiz yüksek.
İkincisi, çok kısa sürede teslimat yapma gücümüz var. Uzakdoğu´dan üç ayda gelen malı, biz buradan, özellikle Avrupa´ya 15-20 günde mal yüklenebiliyor. Bu çok büyük avantajdır. Bir de Avrupalı bir ülke konumundayız. Zaten Türk tekstilinin ismi iyidir. Bir Uzakdoğu gibi değil, ``Made in Turkey'' iyi bir şeydir. O yüzden ben önümüzdeki üç yılı Türk tekstil sektörünün gerçekten altın yılları olacaktır diye düşünüyorum.
''AVRUPA´DA BİZİ ZORLAYACAK ÜLKE YOK''
Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün Avrupa´daki yeri nedir? Hangi ülkeler bizi zorlayabilir?
Bir de şunu görmek gerekiyor; Bugün Avrupa´da artık üretim yok, tekstil sanayi diye birşey kalmadı. Bugün Türkiye, Avrupa´nın tekstil devidir. Bu tartışılmaz. Tekstil üretiminde Avrupa´da hiçbir ülke Türkiye ile başedemez. Bunun altını çizerek söylüyorum. Türkiye, Avrupa´nın tekstil devidir.
Bizim tekstilde en büyük zaafiyetimiz pazarlamadır. Biz kendi markamızı yaratamamış bir ülkeyiz. Yani, Avrupa´daki tekstil üretiminin çok büyük bir yüzdesini üretmemize rağmen, halen kendi markası olmayan tek ülkeyiz. Bugün Avrupa´da tekstil üretimi yok, ama markaları var, pazarlama organizasyonları var. Türkiye´nin kısa zamanda başarması gereken budur. Konfeksiyon sektöründe bitmiş mamulde, pazarlama olarak büyük bir dezavantajımız var.
Türkiye´yi bu alanda zorlayacak kim var?
Avrupa´da zorlayacak bir ülke yok. Bizim çok büyük üretim avantajımız var. Bizim yaptığımız üretim yatırımları hep en son teknolojiyle gerçekleştirilmiştir. Bu iplikten baskıya, örmeden boyaya aynıdır. Bu teknolojiler Türkiye´de çok gelişmiştir. Dünyanın en ileri teknolojisi Amerika´da vardır, bir de Türkiye´de.
Yatırımlar boşa gitmedi.
Kapasite olarak hatalar yapıldı. Mesela, open-end´te gereksiz kapasite yatırımı yaratıldı. Oysa yapılan yatırımlar belirli oranlarda dokumaya, konfeksiyona ya da bir miktar pazarlamaya yapılsaydı, daha doğru olacaktı. Gereksiz yere iplikte open-end´te kapasite 4 misli yükseldi. Sektör 2-3 yıldır onun sıkıntısını çekiyor. Yatırım yapıldı ama pazarlama hiç düşünülmedi. Herkes yatırım yaptı, satış ayağı ise zayıf kaldı. Şimdi ise yavaş yavaş oturuyor.
İPLİKTE TÜRKİYE´NİN ANALİZİ
Dünyadaki diğer rakipler konusunda ne diyeceksiniz?
ÇİN-HİNDİSTAN: Pamuk ağırlıklı iplik konusunda rakiplerimiz belli: Çin, Pakistan ve Hindistan. Geri kalan Uzakdoğu kökenli malların bir kısmı sentetik karışımıdır. Bunun dışında Türkiye´nin ciddi bir rakibi yok. Pakistan ve Hindistan´da kullanılan pamuk kalitesi, Türkiye´nin çok altındadır. Fiyatları düşüktür ama pamuk standartizasyonu yoktur, pamuk kalitesi düşüktür. Oradan gelen mal istikrarsızdır ve bu yüzden düşük kalitelidir.
TÜRKİYE´YE RAKİP OLAMAZLAR. Türkiye´de üretilen open-end ipliğin kalitesi, neredeyse orada üretilen penye ipliğine eşittir. Bu bazda düşünüldüğü zaman oraların da Türkiye için büyük korku olmadığını görüyorsunuz.
Zaten fiyatlarda çok anormal farklılıklar yok. Oradan ithalat yapmaya yarayacak fiyat farklılığı yok. Hatta, uzun bir süre yok.
RAKİBİZİM, YİNE KENDİMİZ: Bence tekstilde Türkiye´nin en büyük rakibi yine kendisidir. Biz birçok pazarda, kendi kendimizle rekabet ederek, fiyatları bu seviyelere düşürdük. Kendi kendimizle rekabet etmekten dolayı, birçok firma mecburen kalitesiz mal üretmek zorunda kaldı, düşük fiyattan dolayı. Aynı müşteriye gidip birbirimizi kırarak fiyat düşürüyoruz. Bugün halen Türkiye´ye geldiğinde, yabancılar, ``Uzakdoğu´da şu fiyatta bu mal var demek yerine, yan fabrikada şu mal şu fiyata var, sen onun altına in'' diyordu.
PAZARLAMA ZAYIF: Tekrar ediyorum, bizim tekstilde çok önemli bir gücümüz var. Biz bunu maalesef iyi kullanamadık, pazarlama çalışmalarımız çok zayıf oldu. Ve hep kendi ayağımıza kendimiz bastık.
''DÜNYA TEKSTİL DEVLERİYLE İNTERNETTE REKABET EDEBİLİRİZ''
Çok güncel olan internet, e-ticaret konusu sizi yakından ilgilendiriyor mu?
Evet, çok yakından ilgilendiriyor. Şahsen çok ilgim var ve devamlı olarak takip ediyorum. Fakat, bizim sektörümüzde şu anda biz hammadde üreticiyiz. Ama, konfeksiyon üretimi oluştuktan sonra bugün internette GAP ile benim aramda hiçbir fark yok. GAP´ın, dünyada en iyi, stratejik noktalarda mağazaları var, ama internette onun ile benim mağazam aynı. İnternet o kadar önemli ki, perakandecilik ve tekstilde. Bunu çok Türk şirketlerinin çok akıllıca kullanmaları gerekiyor.
Bugün GAP gibi, yıllık cirosu 10 milyar doları geçen tekstil, konfeksiyon şirketiyle biz mağaza açarak rekabet etme şansımız sıfır. Onun mağazalarına ulaşmak için milyarlarca dolarlık yatırım gerekiyor. Ama internette onun mağazasıyla benim mağazam, çok az bir yatırımla eşit olabilir. Fırsat eşitliği yaratıyor. Türk şirketlerinin bunu çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Tüketiciye yönelik olmadığımız için sitemiz sadece tanıtıma yönelik. Bizim için erken ama buna biran önce girmesi gereken şirketler var. Ve bunu ulusal bazlı düşünmeleri gerekiyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?