Refahın ekonomik kriterleri

Gayrisafi yurtiçi hasıladan daha iyi bir başarı kriteri var mı?

1.02.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Refahın ekonomik  kriterleri
Para her şey değildir. Ancak ulusal başarının ölçülmesinde uzunca bir süredir kullanılan hemen hemen tek şeydir (elbette bir de spor müsabakaları var). II. Dünya Savaşı'ndan bu yana geçerli olan en belirgin ölçüm, önceleri gayrisafi milli hasıla (GSMH) denilen sonrasında ise gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYIH) olarak değiştirilen, bir ekonominin dolar cinsinden ekonomik çıktısıdır Bu aslında eskiden kullanılan bir ölçüm olan askeri zaferlere göre sıralanmaya kıyasla iyi bir ilerlemedir. GSMH ile GSYİH çağı bugün yaşam standartlarında ve refahta devasa bir global artış ile tanımlanmaktadır. Aslında şu anda GSMH'nin de başı dertte. Ekonomistler ve ulusal liderler bugünlerde bir ülkenin durumunu giderek diğer türden ölçümler ve hatta "mutluluk" gibi esnek terimlerle ölçmekten bahsetme eğiliminde. Bir yıl önce Fransa başkanı Nicolas Sarkozy tarafından görevlendirilen ve Amartya Sen, Joseph Stiglitz ile Jean-Paul Fitoussi isimli ekonomistlerce yönlendirilen bir ekip tarafından yapılan 2009 tarihli GSYİH'ye alternatifler başlıklı araştırma global bir sarsıntı etkisi yarattı. Onun ardından 2011 Ekim'inde dünyanın en zengin uluslarının kulübü olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) kendi üye ülkelerindeki "refah" hakkında "Yaşam Nasıl?" başlıklı raporu gelmişti. 2007'den bu yana her yıl özel Legatum Enstitüsü, ekonomik ve diğer göstergelerden oluşan sofistike bir karışım olan Global Refah Endeksi'ni yayınlıyor. İngiltere başbakanı David Cameron'un ulusal refahı ölçmekle ilgili planları açıklayarak kopardığı büyük gürültüyle birlikte artık tek tek uluslar da bu oyunun bir parçası olmaya başlıyor. Aslında GSYİH'ye onlarca yıldır meydan okunuyor. Bunu Birleşmiş Milletler'in İnsani Gelişme Endeksi ve Bhutan Krallığı'nın ne GSYİH'nin ne de GSMH'nin ama GUM'ın yani "gayrisafi ulusal mutluluğun" maksimumlaştırılması gerektiği yönündeki ısrarında da görüyoruz. İş hayatındaki herkesin bildiği üzere ancak ölçebildiklerinizi yönetebilirsiniz. Bu yüzden GSYİH'nin yerine başka bir şey koymakla ilgili tartışmalar her ne kadar biraz havada kalıyor olsa da onun önemli döngülerde giderek artan saygınlığı ekonomik politikalar üzerinde gerçek bir etki yaratabilir. Ayrıca genel başarının ölçülmesi için yeni ölçümler kullanılması gerektiği konusunda artık bazı icra kurullarında da benzer tartışmalar yaşanıyor. Bu yüzden bu hareketin nerede başladığını ve nereye doğru gittiğini keşfetmek gerçekten zahmete değer.

Ana fikir

II. Dünya Savaşı'ndan bu yana ulusal başarının başlıca ölçütü önce gayrisafi milli hasıla ardından da onun yerini alan gayrisafi yurtiçi hasıla olmuştur. Bugün ise hükümetler ve kâr amacı gütmeyen gruplar, ilerlemenin değerlendirmesini yapacak alternatif ölçümler geliştirmeye çalışıyor. GSYİH üç temel neden yüzünden eleştirilmektedir. Birincisi, onun kendi terimlerinde bile kusurlu olmasıdır: Örneğin karşılığında para ödenmeyen ev işleri gibi pek çok ekonomik faaliyeti dikkate almamaktadır ve alabildiğine geniş karmaşık sistemleri tek bir rakamla temsil ettiği için kaçınılmaz olarak çarpıktır. İkincisi, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliği kaale bile almamasıdır. Sonuncusu da el altındaki mevcut eğitim seviyeleri, ortalama yaşam süreleri ve benzeri göstergeler ile refahın ekonomik çıktı analizlerinden çok daha iyi ölçülebileceği gerçeğidir.~


Mutluluk hesabından GSYİH'ye
Bu hikaye, 1781 yılında bir eylemin ahlaklı olup olmadığını onun ürettiği mutlulukla ölçen, fayda felsefesini kuran ve bir İngiliz olan Jeremy Bentham ile başlar. O zamanlar, düşünürlerin karar verme ve yaşam hakkında din tabanlı kuralların yerine rasyonel ve bilimsel kaideleri koymaya çalıştıkları aydınlanma çağıydı. Bentham ise herhangi bir eylem için 12 üzüntü (duygusal acı, sakarlıktan kaynaklanan acı gibi) ile 14 sevinci (dostluk sevgisi, varlıklı olmaktan kaynaklanan memnuniyet gibi) dengeleyerek bir tür mutluluk hesabı yapılabileceğini ileri sürüyordu. Her ne kadar temel fayda fikri çok tuttuysa da Bentham'ın ona yaklaşımı pek rağbet görmemişti. Memnuniyetin ve üzüntünün insandan insana farklılık göstermesi yüzünden hesaplanma işi hem çok zor hem de çok meşakkatliydi. Bu kavramın en ateşli savunucuları olan ekonomistler ise onun yerine insanların ihtiyaçlarını ve arzularını somut olarak ifade etmeye odaklanmışlardı: Yani onların nelere para harcamaya hazır olduklarına... Bu araştırma, Paul Samuelson'un refah ekonomisini sadece matematiksel terimlerle açıklama çabalarıyla 1930'larda kendi zirvesine çıkmıştı. Hemen hemen aynı sıralarda ABD'li ekonomist Simon Kuznet ile İngiliz ekonomist Richard Stone, içinden GSMH ile GSYİH'nin türetildikleri ulusal muhasebe sistemleri üzerinde çalışıyorlardı. Aslında onlar fayda ile ilgilenmiyorlardı; temel hedefleri politika yapıcılar için finansal krizler ve savaşlar sırasında ekonomiyi daha kolay yönetmelerini sağlayacak modeller yaratmaktı. Ancak sıradan bir ölçüm kombinasyonu yani ekonomistler arasında her şeyi harcama alışkanlıklarının açıklayacağına dair inanış ve ekonomistlerin etkisi ile prestijlerindeki artış çok güçlüydü. 1940'larda henüz yeni kurulmuş Uluslararası Para Fonu tarafından GSMH kavramı ekonomik büyümenin temel göstergesi olarak benimsenmiş ve yıllar içinde başarının ve refahın tek ifadesi haline gelmişti. Orijinal amacı yani kısa vadeli ekonomik dalgalanmaları ölçmek bakımından GSYİH'nin yakın bir gelecekte miladının geleceğini söylemek pek doğru olmaz. Hatta giderek güçlendiği bile söylenebilir: Burada temel tartışma konusu ABD Merkez Bankası ile diğer merkez bankalarının kriz zamanlarında sadece enflasyona değil ama GSYİH artışına da odaklanıp odaklanmayacağına duyulan kuşkular hakkındadır. İnsan kısa vadeli getiri ve götürülerin ilerisine baktığında işler çok daha karmaşıklaşmaktadır. Robert F. Kennedy 1968 yılındaki başkanlık seçimi kampanyasındaki bir konuşmasında, "Bizim gayrisafi milli hasılamızın içinde ... hava kirliliği ve sigara reklamları ile otoban kazalarına koşan ambülanslar da vardır" demişti. "Onun içinde insanların kolaylıkla kırdığı kapılarımız için özel kilitler ve kaçabildikleri hapishaneler de vardır. Onun içinde kaotik yerleşim alanı genişlemeleriyle kızıl çam ormanlarının yok edilişi ve doğa harikalarımızın birer birer kaybedilmesi vardır... Ancak gayrisafi milli hasılamızın içinde çocukların sağlık bakımı, eğitim kalitesi ve oynadıkları oyunlardan aldıkları haz yoktur." Her ne kadar Kennedy'nin bu eleştirisi zamanında çok ilgi görmemişse de o günden sonra çok meşhur olmuştur ve GSYİH hakkında yapılan eleştirilerin hemen hepsini çok iyi ifade ettiği için bu şöhreti fazlasıyla hak etmiştir. Burada üç önemli adım şunlar olmuştur:

(1) GSYİH, kendi terimleriyle bile hatalı bir ölçümdür;
(2) Ne sürdürülebilirliği ne de devamlılığı dikkate alır;
(3) İlerleme ile kalkınma başka ölçümlerle çok daha iyi ölçülebilir. Şimdi gelin bu hususların detaylarına bir bakalım.

Ölçüm hatası.
GSYİH'nin derlenmesi pek çok tercih yapılmasını gerektirir ve en mantıklı tercihler bile çarpık sonuçlara yol açabilir. İstatistikçiler satılan ve satın alınan mallar ile hizmetleri yani piyasa fiyatıyla kolaylıkla değerlendirilebilenleri her zaman değeri tahmin edilmesi gereken ekonomik faaliyetlere tercih eder. Para ödenmeyen ev içi çalışma gibi şeyler her ne kadar büyük bir ekonomik değere sahip olsalar da bu hesaplamaların dışında tutulur. İçinde sağlık bakımı provizyonlarının da olduğu hükümet programları boş zamanların değerlendirilmesi olarak görüldüklerinden genellikle burada temsil edilmezler.~
Oysa bu antitahmin ön yargısı tutarsızdır. Zira bugün ev sahiplerinin evlerine henüz sahip olmadıkları halde ödemek zorunda oldukları tahmini bir vergi olan "farazi kira getirisi", Birleşik Devletler'in GSYİH'sinin yaklaşık yüzde 10'unu oluşturmaktadır. GSYİH'nin gereksizliğinin kaçınılmaz bir başka bileşeni de 1980'ler ile 1990'ların başlarında GSMH kavramının terk edilmesiyle ortaya çıktı. GSMH hesaplamasında bir ülkenin vatandaşlarının dünyanın her yerinde kazandıkları gelir dikkate alınıyordu. Global ticaret ile yatırımlar arttıkça bu ölçüm, her geçen gün istihdam ve endüstriyel üretim gibi yurtiçi göstergelerin tespit edilmesini zorlaştırıyordu. Bu anlamda sadece yurtiçi üretimi dikkate alan GSYİH kavramına geçiş mantıklıydı. Ancak bu değişiklikle pek çok ülkenin büyüme yörüngeleri de değişmişti. Yığınla doğrudan yabancı yatırımı çeken gelişmekte olan ulusların GSYİH'leri GSMH'nin olması gerekenden çok daha hızlı büyümüştü ancak bu yatırımların kârlarının çoğu doğrudan çok uluslu kurumların cebine girdiğinden bu ülkeler sözde elde ettikleri bu gelirlerden nemalanamamıştı.

EN YÜKSEK GELİRLİ ÜLKELER
BM'nin 2011 İnsani Gelişmişlik Raporu'na göre kişi başına gelir bazında ilk 10 ulus..
1- KATAR
2- LİHTENŞTAYN
3- BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
4- SİNGAPUR
5- LÜKSEMBURG
6- KUVEYT
7- NORVEÇ
8- BRUNEİ
9- HONG KONG
10- AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

Sürdürülebilirlik.

Kennedy'nin yorumunda açıkça ortaya konulduğu üzere GSYİH, bir ulusun refahını artıran ekonomik faaliyetler ile ulusal zenginliklerini (kızıl çam ormanlarının yok edilmesi) kemirenleri birbirinden ayırt edemez ve sonuçta ortaya maliyetlerini kimsenin hesaplayamayacağı (ambulanslar) ıslah edilemeyecek felaketler veya gelecekte temizleme maliyetleri (hava kirliliği) çıkar. Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini (çevresel açıdan) ölçmek için elbette tahminlere gerek duyulur. Yeşil GSYİH denilen kavramın önde gelen savunucularından biri olan Joseph Stiglitz, sürdürülebilirlik tahminlerinin artık GSYİH'ye dahil edilen tahminlerin bazıları kadar spekülatif olduklarını düşünmüyor. Bana geçenlerde, "Kaynak tüketimi ile sürdürülebilirliğin bazı yönlerinin bu hesaplamaya katılması bugün çok kolay bir iş" demişti. Enerji tüketimi veya hava kirliliğinin takip edilmesinin çok da zor olmadığı doğrudur. Ancak buradaki politikalar olağanüstü tuzaklarla doludur. Clinton yönetimi iktidara geldiği ilk günlerde ABD GSYİH'sini ölçen kurum olan Ekonomik Analizler Dairesi'ni yeşil bir GSYİH geliştirmeye zorlamıştı. Batı Virginia'lı bir meclis üyesi ise kendi eyaletindeki kömür madenciliği endüstrisinin bu kavramdan zarar göreceğinden korkarak bu çabayı engellemişti. Çin'deki yeşil GSYİH girişimi başlangıçta oldukça hızlı ilerlemiş ancak nihayetinde muhalifler tarafından rayından çıkarılmıştı.~

İNSANİ GELİŞMİŞLİK BAZINDA EN İLERİ ÜLKELER
BM, kendi bileşik insani Gelişmişlik Endeksi'nde yaşam kalitesini üç yönüyle ölçüyor: Sağlık ve ortalama yaşam süresi, bilgi ve gelir.
1- NORVEÇ
2- AVUSTRALYA
3- HOLLANDA
4- AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
5- YENİ ZELANDA
6- KANADA
7- İRLANDA
8- LİHTENŞTAYN
9- ALMANYA 10. İSVEÇ

Diğer ölçümler.

Hayatta pek çok şeyin değeri GSYİH hesaplarının içine tam olarak yansıtılamaz. Ancak onlar sağlık, eğitim, politik özgürlük ölçümleri gibi parametrelerle ölçülebilir. 1980'lerde Amartya Sen, GSYİH'ye giren "emtialar" ile girmeyen "kapasiteler"i birbirinden ayırmaya başlamıştı. Sen, birkaç yıl sonra üniversite günlerinden bir arkadaşı olan Mahbub ul Haq'ın liderliğini yaptığı bir projede bu fikrini pratiğe geçirme şansı bulmuştu. Sonuçta ortaya o güne kadar GSYİH'nin yerini alabilecek en başarılı çalışma çıkmıştı. Ul Haq 1970'li yıllarda Dünya Bankası'nda Robert McNamara'nın baş danışmanıydı. 1980'lerde Pakistan'da maliye bakanlığı yapmıştı ve 1989 yılında da BM Geliştirme Programı'na katılmıştı. Pakistan ile diğer yoksul ulusların sadece GSYİH ile ölçülen hızlı bir ilerleme kaydetmelerinin zorluğu karşısında öylesine şaşırmıştı ki derhal Sen ve birkaç önde gelen ekonomistten yardım alarak kalkınmanın daha iyi takip edilebileceği bir projeye girişmişti. Bu grup, zaten dünyanın her yerinde el altında olan ortalama yaşam ömürleri ve eğitim seviyesi verilerini GSYİH kavramının içine katmaya karar vermişti. Ve Ul Haq'ın bir katkısı olan bu çaba ile rakamları birleştirerek ülkelerin sıralanmasına olanak sağlayan basit bir endeks yaratmışlardı. Sen, 2010 yılında BM Kalkınma Progra-mı'nda verdiği bir söyleşide o günleri şöyle hatırlıyordu: "Mahbub'a 'Bak sen karmaşık gerçeklikleri GSYİH gibi tek bir rakama indirgemenin bayağılık olacağını bilecek kadar zeki bir insansın' demiştim. O da ardından bana geri dönerek 'Amartya sen çok haklısın. İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) gerçekten genel bir ölçüm olur. Ben senden bana en az GSYİH kadar genel ama daha iyi şeyleri ölçen bir endeks yaratmamda yardımcı olmanı istiyorum' demişti."  1990 yılında yayınlanan ilk İGE'de, ABD kişi başına GSYİH sıralamasında Japonya, Kanada, Avustralya ve birkaç Avrupa ülkesinin ardından kendisine ancak 10'uncu sırada yer bulabilmişti. Bu sıralamada ayrıca Sri Lanka, Vietnam ve Çin'in başı çektiği birkaç ülke de yaşam standartlarını ekonomik ağırlıklarının çok daha üzerinde baskı altında tutan ülkeler olarak tanımlanmıştı. Bugün gelişim döngülerinde İGE artık baskın bir ölçüm haline geldi. Her ne kadar temel endeks çok da fazla değişmemiş olsa da yıllık İnsani Gelişmişlik Raporu'nda artık sürdürülebilirlik ve gelir dağılımı gibi diğer farklı ölçümlere de yer veriliyor. En son çıkan raporda ABD, İGE sıralamasında dördüncü durumda ancak halen "eşitsizliğin giderilmesi" endeksinde kendisine 23'üncü sırada yer buluyor. Bugün İGE'den, Heritage Vakfı'nın Ekonomik Özgürlük Endeksi ve daha önce bahsi geçen Legatum Refah Endeksi gibi refahı çeşitli boyutlarda ölçen Transparency International'ın Yozlaşma Duyumları Endeksi gibi tek tek sırlamaların yapıldığı sayısız endeksler üretiliyor. Artık yeterince istatistik bilgisi ve boş zamanı olan herkes kendi önceliklerine uygun ulusal sıralamalar yapabiliyor. Aslında OECD'nin web sitesinde yeterince istatistik bilgisi olmayanlara bile kendileri için hangi göstergelerin en önemli olduğu sorularak ardından uygun bir ülke sıralaması yapılabiliyor (Benimkinde birinci sırada Avustralya çıkmıştı).~

Mutluluğun ölçülmesi
Bir "umumi" endeks oluşturmak için veri setleri üzerinde işlem yapmanın bir diğer alternatifi de onları temsil etmenin daha iyi yollarını bulmaktır. 1990'ların sonlarında Hans Rosling gelişmekte olan dünyada tıp stajyerliği yapmasının ardından onlarca yıl geçtikten sonra İsveç'in Karolinska Enstitüsü'nde global sağlık üzerine ders vermeye başlamıştı. Şahit olduğu ilerlemenin karmaşık hikayesini yazmakta zorlandığı için her ikisi de sanatçı olan oğlundan ve üvey kızından yardım istemişti. Ortaya daha sonra Google tarafından satın alınan ve farklı göstergelerin zaman içinde nasıl değiştiğini canlandıran bir yazılım çıkmıştı. Rosling'in çılgın spor spikerliği canlandırmalarıyla dolu bu ürün beklenmedik bir şekilde GSYİH sıralamalarına müthiş bir alternatif olmuştu. Ne kadar müthişti? Rosling'in 2006 yılındaki TED konferansında yaptığı konuşma, çevrim içinde 3,8 milyon kere izlenmişti. Bugün ekonomik ve diğer verilerin tek bir rakam veya sıralı bir liste yerine bir göstergeler panosunda daha iyi temsil edilebileceği fikri halen uzmanlar ve politika yapıcılar tarafından ciddiye alınmıyor. Sarkozy'nin 2009 tarihli GSYİH alternatifleri raporunda 78 defa "pano" kelimesi geçiyor. Ancak pano nosyonu kamuoyunun bilincinde henüz oturmamış durumda. Onların asıl akıllarında kalan ve Sarkozy'nin raporunda 29 kere kullanılan kelime ise "mutluluk". Bu belki de hiç şaşırılmaması gereken bir durum. Sonuçta mutluluk Jeremy Bentham'ın zamanında maksimumlaştırmaya çalıştığı bir şeydi. 1950'lerde ve 1960'larda psikologlar ve sosyologlar onun rakamlarla ifade edilip edilemeyeceği konusunu tekrar açmışlardı. O zamanlar kamuoyunun nabzını tutmakta en önemli ölçüm olmaya yeni yeni başlayan kamuoyu anketleri bu çabanın en bariz aracıydı. Ekonomist Richard Easterlin, mutluluk tartışmasını kendi uzmanlık alanına taşıyarak 1974 tarihli araştırmasında ulusal mutlulukla ilgili kamuoyu anketlerinin sonuçlarının kişi başına gelir rakamlarıyla pek de uyuşmadığına işaret etmişti. Aynı ülkede yaşayan zengin insanlar genellikle yoksul olanlardan çok daha mutluydu. Ancak zengin ülkelerin illa da fakir ülkelerden daha mutlu olmaları gerekmiyordu ve belirli bir noktadan sonra gelirdeki artış zaman içinde mutluluğu artırmıyordu. Easterlin adıyla anılan bu paradoksun diğer ekonomistlerin de dikkatini çekmesi için bir hayli uzun bir süre geçmesi gerekmişti. Ancak psikolojik araştırmaları ciddiye alan davranışsal ekonominin yeni yeni serpilip budaklanmasıyla birlikte mutluluk ve refah hakkında yapılan araştırmalarda resmen bir patlama yaşandı. Bu eğilimin ardındaki asıl ateşleyici güç ise 1970'lerde iktidara geldikten kısa bir süre sonra gayrisafi mutluluk hakkında konuşmalar yapmaya başlayan eski kral Jigme Singye Wangchuck'ın yaşadığı Bhutan örneğiydi. 1987 yılında Financial Times'ın kendisiyle yaptığı bir söyleşi sayesinde Bhutan'a göç edenlerin mutlulukları hakkında dünyaya uzun bir mesaj göndererek ve kralı sonunda GUM'ı kalkınma göstergeleri ve kamuoyu anketleriyle ölçülebilecek yeterince somut şeyleri de kapsayacak konuları içerecek şekilde değiştirmeye ikna ederek dünyanın kendi görüşleri çerçevesinde gözünü açmasını sağlamıştı. Mutluluk araştırmalarına artan ilgi aynı zamanda Easterlin paradoksunun da yeniden ele alınmasına yol açmıştı. Betsey Stevenson ve Justin Wolfers isimli ekonomistler, onlarca yıllık anket sonuçlarını tekrar değerlendirdikten sonra bu paradoksun en azından zengin ülkelerdeki insanların fakir uluslardan daha mutlu olmadıkları kısmının aksini ispat ederek 2008 yılında manşet olmuşlardı. Onlar artan gelirin zaman içinde mutluluğun da artmasını sağlayamayacağı iddiasını toptan çürütememişti. Ancak ortaya koydukları kanıtlar suyun bulanmasına kesinlikle yetmişti. Bu arada diğer araştırmacılar da insanlara kendi yaşamlarından ne kadar hoşnut olduklarını soran mutluluk anketleri ile belirli zamanlardaki duygusal durumlara odaklananlar arasına mesafe koymaya başlamıştı. Bunlardan birincisi doğrudan gelire bağlıyken ikincisi ise değildir. Davranışsal ekonominin öncülerinden psikolog Daniel Kahneman, uzunca bir süredir ekonomist Alan Krueger (Obama'nın şimdiki Ekonomik Danışmanlar Konseyi'nin başkanı) ile birlikte ABD'de "ulusal zaman hesapları" yaratılması için çalışıyor. Bunlar ileride İşgücü İstatistikleri Dairesi'nin 2003 yılından beri yaptığı zaman kullanımı anketleri ve ekonomik değer ile belki de mutluluk ölçümleri ile birleştirilecekler. Bu kavram refah araştırmasına kendine has hesaplama doğruluk paylarını uygulayacak ancak farklı rakamlar dakikalar kullanacak. Daha da önemlisi ise çıkar gruplarının ona muhalefet etmeleri için hiçbir nedenlerinin kalmaması.~

EŞİTSİZLİKLERİN GİDERİLDİĞİ İNSANİ GELİŞMİŞLİK BAZINDA EN İLERİ ÜLKELER

Bu BM sıralamasında eşitsizlik seviyeleri insani Gelişmişlik Endeksi'nde ölçülen üç yön ile hesaplanıyor.
1- NORVEÇ
2- AVUSTRALYA
3- İSVEÇ
4- HOLLANDA
5- İZLANDA
6- İRLANDA
7- ALMANYA
8- DANİMARKA
9- İSVİÇRE 10.SLOVENYA

GERÇİ EKONOMİK ANALİZLER DAİRESİ'NİN

(BEA) kat etmeye istekli olduğu yolun da bir sınırı var. Birkaç BEA çalışanı tarafından yapılan 2010 tarihli bir araştırmada GSYİH'nin kapsamının genişletilmesiyle ilgili her çabada "piyasa dışı ve piyasaya yakın eylemlerin ekonomik yönlerine odaklanılması ve bu gibi etkileşimlerin refah etkilerinin ölçülmemesi gerektiği" sonucuna varılıyordu. Hatta bir de şu uyarıyı yapıyorlardı: "Hesapların kapsamının bu şekilde genişletilmesinin mevcut GSYİH hesaplarının sürdürülmesi, güncellenmesi ve geliştirilmesi için gerekli fonlara sekte vurmayacak şekilde yapılmaları çok önemlidir." Para mutluluğu satın alamaz. Ancak belki onu ölçme yeteneğini satın alabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz