Büyük tehdit

Aslında şu anda harekete geçmeyerek sera gazı krizinin gelecekteki maliyetlerinin katlanmasına izin veriyoruz. Üstelik gelecekte ortaya çıkacak sonuçların geriye dönüşü de olmayacak. İklim değişikliğinden kaynaklanan meydan okumalara çözüm bulmak için hem riskler acilen değerlendirilmeli hem ekonomik ve çevresel sonuçlar geri dönülemez bir hal almadan önce eyleme geçilmeli.

25.08.2015 14:51:300
Paylaş Tweet Paylaş
Büyük tehdit
İklim değişikliği, şirketler kadar hükümetler için de kısa vadeli düşüncelerin ve uzun vadeli sonuçların çarpıştığı bir alan. İklim değişikliğinden kaynaklanan meydan okumalara çözüm bulmak için hem söz konusu riskler acilen değerlendirilmeli hem ekonomik ve çevresel sonuçlar geri dönülemez bir hal almadan önce eyleme geçilmeli. Risk değerlendirme ve krizlerle ilgilenme üzerinde dikkate değer bir süre çalışmış biri olarak iklim değişikliğiyle 2008’in finansal krizi arasındaki benzerlikler karşısında şaşkına döndüm. Finansal krizi ortaya çıkarmak için yaptığımız yanlışların aynılarını, bugün iklim değişikliği konusunda da yapıyoruz. Aşırılıklar yaratıyoruz (2008’deki borçlar, şimdi ise ısı tuzağı yaratan sera gazları). Bizim devlet politikalarımız da son derece hatalı (O zamanlar ev kredileri için aşırı borçlanma teşvikleri vardı; bugün ise fosil yakıt kullanımına yönelik teşvikler var). Ancak sera gazı krizi, finansal balon sürecinde olduğu gibi kendisini ani bir patlamayla bir anda göstermeyecek. İklim değişikliği, çok daha sinsi ve acımasızdır. Çünkü birikerek çoğalma gibi bir özelliği var ve eylemlerimiz bugünkü durumu sadece daha da şiddetlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda katlanarak kötüleşmesine de neden oluyor. Gerçekten de bizim gelecekte bir iklim felaketi yaşanmasını engelleyecek kararlar almaktaki başarısızlığımız, 2008’de kredi krizini engellemekteki başarısızlığımızdan bile çok daha ciddi. Bizim bugün atmosfere saldığımız karbondiyoksit ve diğer türden sera gazları, orada yüzyıllar boyunca kalacak ve hükümetler son dakikaya gelinceye kadar bir facia yaşanmasını engelleyemeyecek. 
ŞİRKETLER İÇİN ANLAMI Bunun etkilerini şimdiden hissediyoruz. Örneğin New York sahilinin deniz seviyesinden yüksek bölgeleri, yani Sandy Kasırgası sırasında bu şehri mahveden fırtına patlamasına yol açan denizden yüksek yerleri, aslında on yıllar önce devlet ve özel sektörce alınan kararların bir sonucu. Peki geleceğe yönelik plan yapmaya çalışan şirketler ve yatırımcılar için bu durum ne anlama geliyor? Bu, kendimizi iklimimizin mevcut durumuna uyum sağlamak için para harcarken bile aynı zamanda gelecekte çok daha büyük bir maliyetteki uzun vadeli sonuçlara kilitleyen bugünkü riskler hakkında da karar veriyoruz anlamına geliyor. Bu riskleri daha iyi kavramak ve ABD ekonomisinin belirli sektörlerine maliyetlerini ölçmekle ilgili bir girişimde, Riskli İşler Projesi’ni tartışmak için eski New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg ve hem yatırımcı hem bir filantropist olan Tom Steyer ile bir araya gelmiştik. Hedefimiz, iklim değişikliğiyle ilgili standart bir risk yönetimi yaklaşımı oluşturmaktı. Bağımsız araştırmacılardan, süregelmekte olan mevcut sera gazı salımı yörüngesinin tarım, enerji ve gayri menkul gibi üç önemli endüstri açısından belirgin sonuçlarının bir modelini çıkarmalarını istedik. 
~
İÇ KARARTICI SONUÇLAR Sonuçlar gerçekten çok iç karartıcıydı. ABD ekonomisi, hafifletilmeyen iklim değişikliğinden dolayı çok sayıda ve çeşitli risklerle yüzleşiyor. Bunlar belirli bölgelerde orantısız bir şekilde önemliler ve sadece uzak gelecekteki on yıllara mahsus değiller: Örneğin kasırga faaliyetlerindeki değişikliklerle birleşen deniz seviyesindeki öngörülen değişiklikler yüzünden doğu sahili ve Meksika Körfezi boyunca kıyısal fırtınaların maliyeti, önümüzdeki 15 yıl içinde büyük bir ihtimalle yüzde 11-27 arasında artarak ortalama yıllık hasar tutarına, 3 milyar dolar ile 7 milyar dolar arasında değişen bir miktarda katkıda bulunacak. Bunun bu bölgelerdeki geliştiriciler, sigortacılar, tahvil derecelendiricileri ve ihraççıları bakımından çok önemli olası sonuçları var. Bu arada sözkonusu sahillerdeki mevcut mülk sahipleriyle şirketlerin görecekleri zarardan ise bahsetmeye bile gerek yok. Orta batı bölgesinde benim doğup büyüdüğüm eyalet olan Illinois de dahil olmak üzere bazı eyaletler mısır, soya, buğday ve pamuk gibi bizim en önemli tarım ürünlerimizin mahsul verimlerinde muhtemelen çok ciddi kayıplar yaşayacak. Çiftçiler ve tarım işletmeleri tarafında önemli uyum çabaları gösterilmediği için güney doğu, aşağı Great Planes ve orta batıdaki bazı eyaletler, bu yüzyılın sonunda aynı mahsuller için ortalama yıllık verimlerinde yüzde 50-70 arasında değişen kayıp riskiyle yüzleşecek. Güneyde yer alan eyaletlerde giderek ısınan hava koşulları yüzünden yazın büyük bir bölümü için dışarıda çalışmak neredeyse imkansız olacak. Örneğin Teksas’ta son 30 yıl boyunca 1 yıl içinde sıcaklığı 35 santigrad derecenin üzerinde olan ortalama 43 gün yaşanmış. Bu rakam gelecek 5-25 yıl arasında muhtemelen neredeyse 2’ye katlanarak 80 güne çıkacak ve yüzyılın ortasında 100 günü aşmış olacak. 
ÖZEL SEKTÖR VE RİSKLER Özel sektör açısından iklim riskiyle başa çıkmak ne demek? Bunun içinde kısa vadede ciddi miktarda uyum sağlamak var. Şirketlerin kendi tedarik zincirlerini ve fiziksel altyapılarını değişen bir iklimin kendine has özellikleri olan aşırı sıcaklık ve hava olaylarından kaynaklanacak bozuculuklara karşı korumak için destekleyici adımlar atması gerekiyor. Daha şimdiden büyük bir yeniden yapılanma programının bir parçası olarak giderek sertleşen hava koşullarına maruz kalan coğrafyalardaki birimlerini kapatarak, yerini değiştirerek veya güçlendirerek iklim riskine maruz kalma seviyesini azaltan Colgate-Palmolive gibi şirketlerin bu gibi uyum sağlayıcı çabalar içine girdiğini gözlemliyoruz. Şirketler, aynı zamanda artık iklim biliminin en son verilerine dayanan geleceğe yönelik altyapı yatırımları da yapıyor ve konuşlanma kararları da veriyorlar. Örneğin Shell, Kuzey Kutbu (2030-2050 arasındaki deniz buz durumunu öngören), Kuzey Denizi (2010-2020 arasındaki dalga durumunu öngören) ve tropik alanlar (2010-2030 arasındaki kasırgaların şiddetini öngören) gibi bölgelerdeki yeni büyük projeleri için gelecekteki iklim koşulları değişikliklerine yönelik araştırmalar yapması için özel danışmanları işe alıyor. Bu krizle ilgilenmek bakımından her ne kadar bu şirketler, çoğu hükümetten daha fazlasını yapıyor olsa da halen yapılması gereken çok iş var. İş alemi uyum göstermekten vazgeçemez. Geleceğin iklim risklerini en aza indirmemiz gerekiyor. Bu işin bir kısmını tek tek şirketler kendi başlarına yapabilir. Örneğin altyapı hizmetleri, şirketleri artan sıcaklıklarla birlikte gelecek enerji talebindeki artışı karşılamak için karbon tabanlı enerji kaynaklarını tercih etmek yerine yenilenebilir enerji tesisleri kurabilirler. İklim riskinin teşhir edilmesi ve finansal raporlamadaki eylemler de yönetimin ve yatırımcıların odağını keskinleştirecektir. Bize çok daha sürdürülebilir bir ekonomik gelecek için gerekli uzun vadeli ve istikrarlı bir politika çerçevesi oluşturulması için şirketlerin hükümetlerle birlikte çalışırken aktif bir rol üstlenmesi bile çok büyük bir adım olacaktır. 
~
GLOBAL MEYDAN OKUMA İklim değişikliği coğrafyasal sınır tanımayan ve engellenmesi küresel olarak tam saha pres gerektiren çok sayıda ülkenin ortak sorunudur. Ben burada çabaların, dünyanın en büyük ekonomileri, enerji kullanıcıları ve karbon salımcıları olan Çin ve ABD arasında sonradan global bir eyleme dönüşecek şekilde bir liderlik göstermek için yapacakları iki taraflı bir eylemle başlaması gerektiğine inanıyorum. Başkan Obama ve Başkan Xi’nin üzerinde anlaştıkları iklim sözleşmesi, bu çabalarda çok önemli ve övgüye layık bir adım. Açık konuşmak gerekirse Çin ile birlikte çalışmak, bizim iklim krizini çözmemizde tek gerçek ümit kaynağı olabilir. Bu bizim ülkelerimizin, özel sektörlerinin, hükümetlerinin ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlarının, eyleme geçmesini zorlayacak şekilde birbirlerini tamamlayarak birlikte çalışmalarını ve yeni teknolojiler kullanmalarını sağlayabilecek güçlü bir ortak çıkar alanlarından biridir. Burada en önemli meydan okuma, bizim bu ölçekte bir sorun etrafında anlamlı yollardan bir araya gelme hızımızdan kaynaklanacaktır. Ancak iyi haber şu ki bu gezegen üzerindeki hiçbir millet ABD kadar iyi inovasyon yapamaz ve yine hiçbir millet, yeni temiz enerji teknolojilerini Çin kadar hızlı ve ölçekli test edip hayata geçiremez. Burada ABD’de bizim şirket liderlerimizin ve kanun yapıcılarımızın sırf daha acilmiş gibi görünen meseleleri bahane ederek bu sorunu politik düzlemde göz ardı etmesi veya iklim değişikliğini ikinci derecede önemli meseleler sınıfına indirgemesi oldukça korkutucu ama bir o kadar da beklenmedik bir durum değil.
ÇİN’DEKİ KRİTİK SORUN Çin’in hava kalitesi, daha şimdiden bir kriz noktasına ulaşmış durumda ve bu hükümetin derhal eyleme geçmekten başka çaresi yok. Geçen yıl havadaki yıllık ortalama parçacık seviyesinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) maksimum olarak belirlediğinin 4 katı kadar olan ve hava kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaştığı 60 gün yaşanan Çin’de bir gün geçirin. Özellikle kötü günlerde, kirlilik seviyesi WHO’nun maksimum olarak belirlediğinin 20 katına kadar çıkabiliyor. Bu konuda Çinli liderlerin, eyleme geçmeleri için neden büyük bir baskı altında olduğuna hiç şaşmamak gerekir. Bu sorunun aciliyetinin bilincinde olan Başbakan Li Keqiang, kirliliğe karşı savaş ilan etti ve Çin’in çok daha sürdürülebilir bir çevreci rotada yol almasını sağlayacak yeni bir ekonomik reform planını başlattı. Sonuçta biz bu ülkenin liderleri arasında dikkate şayan bir politika değişikliği olduğunu görüyoruz. Örneğin bu ülke, kendi devlet memurları için sadece ekonomik performans ve sosyal istikrar değil ama aynı zamanda çevreci yönetim ve büyüme kalitesi kriterleri bazında da yeni performans göstergeleri tanımladı. Çin ayrıca sera gazı salımlarını fiyatlandırmaya yönelik adımlar da atıyor. Bugüne kadar 7 bölgesel pilot karbon piyasası kuruldu ve 2013 yılından bu yana bu ülke için bir model geliştirme hedefiyle faaliyet gösteriyorlar. Ayrıca 1 yıl içinde ulus genelinde bir sistem de kurulmuş olacak. Bunlar takdire şayan eylemler, ancak Çin, kendi ekonomisini dikkate değer çevresel maliyetlerle bunaltan aşırı hızlı büyümenin etkileri yüzünden büyük kayıplara uğruyor. Çin, bugün global salımların tümünden aldığı yüzde 30 civarındaki payla en hızlı büyüyen sera gazı salımcısı konumunda. Bu yüzden bu ülkenin liderlerinin ilk önceliği, kendi kirli hava sahalarını temizlemeye vermelerine hiç şaşırmamak gerekir. 
~
ABD LİDERLİK YAPMALI ABD için de karbon salımlarını frenleyici ve fiyatlandırıcı politikalar aracılığıyla sorunlarını artık çözmenin tam zamanı. Öncelikle çevremiz ve ekonomimiz bakımından oldukça riskli ve sonuçları son derece ağır olabileceğinden bu konuda liderlik yapmamız şart. Dahası kendi evimizdeki sorunlarımızı çözdüğümüzde, Çin’i ve diğer gelişmekte olan ülkeleri, bu krizi frenleyici zor ama gerekli adımları atmaya zorlamak için çok daha iyi bir pozisyonda olacağız. Çevremizin ve ekonomimizin içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında, iş aleminin hükümeti akıllı ve sürdürülebilir politika çözümlerini yasalaştırmak konusunda uyarmalarının da vakti geldi. Nitekim sonuçta politikacılar, kendilerini seçen kamuoyunun yanı sıra kendi eyaletlerindeki ve bölgelerindeki şirket liderlerini de dinler. Bu krizi görmezden gelme gibi bir lüksümüz yok. Bu tıpkı bizim devasa bir dağa doğru çarpacak şekilde yavaş çekimde uçarak yaklaşmamızı izlememiz gibidir. Çarpışmanın olacağı anı görebiliyoruz, ancak bu gidişatı değiştirmek için parmağımızı bile kıpırdatmıyoruz. Şimdi direksiyonu kırmanın tam vakti. 

NOT: Bu makale, Uzun Vadede Sermayeye Odaklanmak (FCLT) tarafından yayınlanmış bir kitap olan Uzun Vade Üzerine Perspektifler: Yarınların Güçlü Kuruluşlarını İnşa Etmek’ten alınmıştır. McKinsey&Company ile Kanada Emeklilik Fonu Yatırım Kurulu tarafından ortaklaşa kurulmuş bir girişim olan FCLT hakkında daha fazla bilgi almak için www.fclt.org sitesini ziyaret edebilirsiniz. 
Henry M. Paulson, Şikago Üniversitesi Paulson Enstitüsü’nün kurucusu ve başkanıdır. Aynı zamanda eski ABD Hazine Bakanı’dır ve Goldman Sachs’ta başkanlık ve CEO’luk görevlerinde bulunmuştur. 
DİPNOT 1 Riskli İşler Projesi, artan sıcaklıklar riskini değerlendirmek için ekonomideki belirli sektörlerin yanı sıra bölgesel bazda hem yüksek hem düşük olasılıklı sonuçları ve ekonomik neticeleri dikkate alan analizlere güvenmektedir. Bu maliyetlerin arasında yükselen deniz seviyesi ve artan kasırga faaliyetleri yüzünden sahil şeridindeki mülklerin kaybedilmesi, sıcaklık ve yağıştaki değişikliklere bağlı olarak tarım ürünleri rekoltelerinde görülen azalışlar ve kıtasal ABD’nin çoğundaki aşırı sıcak günlerde fevkalade artan elektrik talebi vardır. Bu araştırmada ayrıca sıcaklıkla ilgili ölüm ve emek üretkenliğindeki kayıp oranlarından kaynaklanan ekstra maliyetler olduğu da tespit edilmiştir. 
~
KAMUDA UZUN VADELİ DÜŞÜNMEK
HÜKÜMETLERİN SORUMLULUĞU
İklim değişikliği şirketler açısından sadece ekonomik bir sorun değil. ABD için de devasa bir finansal risk taşıyor. Hükümetin bu meselede uzun vadeli bir perspektif benimseme yükümlülüğü ve sunulucak her bir teşvikin de aynı sorumluluğu var. Doğal afet vurduğunda, hükümetler, vergi mükelleflerinin milyarlarca dolarını, afet yardımları, toparlanma ve mevcut altyapıları gelecekteki olaylara karşı korumak için harcayarak müdahalede bulunur. Aslında bu hükümetlerin yapmakla mükellef olduğu bir iştir. Ancak hükümetler, artık bundan sonra doğal afetlerin sayısındaki ve şiddetliliğindeki artışların altında yatan nedenleri görmezden gelme lüksüne sahip olamaz. 
ÇÖZÜM BULMALI İklim riskinin büyüklüğü göz önüne alındığında, böyle yapmakla sadece mali geleceğimizi tehlikeye atmış oluruz. Eğer bu gidişatı değiştirmezsek, büyük ölçekli hükümet müdahaleleri yüzünden ulusal bütçe açıkları giderek daha da açılacak ve başka kritik alanlara harcanabilecek kamuya ait paraların üstüne sifon çekilerek büyümeyle rekabet gücüne köstek olunacaktır. Onun yerine federal hükümetin öncelikle bu sorunun büyüklüğüyle uygun ölçekte sadece kamu sektörünün başa çıkabileceği temel araştırmalara ve yeni teknolojilere yatırım yaparak eylemsizliğin mali gerçekliklerine çözüm buluyor olması gerekir. 
ZORLAMAK LAZIM Hükümet aynı zamanda piyasanın kaynakları akıllı yatırımlara yönlendirmesine olanak sağlayacak politikalar da üretmek zorundadır. Örneğin karbonun üstüne bir fiyat koyarak yeni teknolojiler için gerekli bir inovasyon dalgasının başlamasının, verimliliklerin desteklenmesinin ve hem kurumsal hem tüketici davranışlarının değişmesinin önü açılabilir. Ne yazık ki bazen politikalar akıllı karar vermenin önünde engel olarak durabiliyor. Bu ülkenin dört bir yanında istihdam ve ekonomik fırsatlar yaratan iş dünyası liderleri için ayağa kalkıp, bizim politika yapıcılarımızı yaklaşmakta olan iklim balonunun patlamasını engelleyici önlemler almaya zorlamak işte bu yüzden kaçınılmaz. 

RAHATSIZ EDİCİ VERİLER
ERKEN GELEN RİSKLER
Riskli İşler Projesi’nde, iklim değişikliğinin sadece en net şekilde öngörülebilir etkilerine baktığımız için aslında muhafazakar bir yaklaşım benimsemiş oluyoruz. Ancak bizim dikkate almadığımız veriler, çok daha fazla boyutta rahatsız edici. Bilim insanlarının çoğu, iklim değişikliğiyle ilgili en önemli taşma noktasının kuzey ve güney kutuplarındaki buz dağlarının erimesiyle ortaya çıkacağına inanıyor. 10 yıldan daha kısa bir süre önce bilim insanları, Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzlarının erimesinin, bu yüzyılın sonunda buzsuz Kuzey Kutbu yazlarına neden olacağını öngörüyordu. Bugün ise sözkonusu buzlar, o derece hızlı eriyor ki bu gibi bir sonuç, 10-20 yıl içinde bile bir gerçeklik halini alabilir. 
EŞİKLER ŞİMDİDEN AŞILDI Daha da sıkıntı verici olan ise yapılan iki yeni araştırmanın en önemli eşiklerden birinin daha şimdiden aşıldığını gözler önüne sermesidir. Batı Kuzey Kutbu’ndaki buz dağları, artık erimeye başladı ki bu aslında bilim insanlarının yüzyıllarca süreceğini ve nihayetinde deniz seviyelerinde 4,5 metreyi bulan yükselmelerin yaşanabileceğini söylediği bir süreç. Ve bu erime süreci artık başlamış bulunuyor. Biz bilim adamlarının “fırınlanmış” diye tasvir ettikleri onun altında yatan dinamikleri bundan sonra geri alamayız. 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz