İlaçtaki Aileler

Karpuzcu Ailesi, İbrahim Ethem Ulagay, Feridun Ferik, Eczacıbaşı, Kurtsan ve diğerleri... Genel kanının tersine,Türkiye’de çok köklü bir ilaç endüstrisi var. Genelde ailelerin hakim olduğu yerli il...

1.10.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Karpuzcu Ailesi, İbrahim Ethem Ulagay, Feridun Ferik, Eczacıbaşı, Kurtsan ve diğerleri... Genel kanının tersine,Türkiye’de çok köklü bir ilaç endüstrisi var. Genelde ailelerin hakim olduğu yerli ilaç şirketlerinden bazılarının yüzyıllık geçmişleri var. Bir bölümü eczane, bir kısmı da laboratuar olarak iş yaşamlarına başladılar. Ancak, zamanla imalathane, derken fabrika kurarak yabancı devlerin karşısına çıktılar.

 

Herkes kullandığı ilaç nedeniyle konuya bir miktar hakimdir. Kutularındaki yazılardan, ilaçların kullanımını gösteren bölümlerini okuruz. Genelde akıllarda kalan ise ilaçların büyük ölçüde yabancı şirketler tarafından üretildiğidir. Bu nedenle de ilk düşünülen Pfizer, Novartis, Aventis, Abbott, Merck Sharp Dohme gibi yabancı kökenli şirketlerdir. Oysa, madalyonun öbür yüzü çok farklı...

 

İlaç sektöründe tam anlamıyla yerli şirketlerin öncülüğü var. Bazıları eczane, bir bölümü de laboratuar olarak iş hayatına atılan girişimciler, sektörün gelişimine önemli ölçüde katkıda bulundular. Özellikle de 1950’lerden sonra... 1900’lü yıllarda temelleri atılan kuruluşlar, 1950’lerden sonra imalata yöneldiler, 1960’larda ise ardı ardına fabrikalarını kurdular.

 

Abdi İbrahim, İ. E. Ulagay, Mustafa Nevzat ve Eczacabaşı... Liste daha da uzuyor. Bu gruplar, 1900’lerde küçük atölyelerde başlattıkları girişimlerini, sonraki yıllarda basit ilaçların üretimiyle geliştirdiler. Ardından Gripin, Ali Raif ve Dr. F. Frik’in öncülük ettiği şirketler kuruldu.

 

İkinci Dünya Savaşı, aslında Türk ilaç sanayi için biraz dönem noktası rolünü de üstlendi. Bu tarihten önce Türk ilaç şirketlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Savaş’ın çıkmasıyla birlikte, önce dünya devi Bayer Türkiye’yi terk etti. Savaşın etkisi bununla da kalmadı. Sonra Türkiye için önemli bir pazar olan Almanya’dan ilaç ithalatı durduruldu. İşte ortaya çıkan bu boşluk, Türk girişimcilere de büyüme şansı sundu. Şirketler, bazı basit ilaçların üretimiyle, imalat sanayine adım atmaya başladılar.

 

Bugün Türkiye İlaç İşverenleri Sendikası’na üye 52 şirket bulunuyor. Bunlardan önemli bölümünün üretimleri var, bir kısmı ise temsilcilik yapıyor. Üye şirketlerden 22’si yerli sermayeye ait. Ancak, bu sayfada bir araya getirdiğimiz 13 şirketin Türk ilaç sanayinde çok önemli yeri var.

 

“Türkiye’nin en eskisi”

 

İbrahim Ethem Ulagay İlaç Sanayi’nin öyküsü, adeta Türk ilaç endüstrisinin de tarihi gibi... İlaç sektörünün en eskisi olan şirketi, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’ni bitiren Kimyager Doktor İbrahim Ethem Bey 1903’de özel bir laboratuar olarak kuruldu.

 

Fatih’de küçük bir odada kurulan laboratuar, 1909’da meydana gelen Çırçır yangınından sonra, Çemberlitaş’a taşındı. Üstelik bu kez tahlillerin yanı sıra ilaç üretimine de girdi. Böylece Türkiye’nin ilk ilaç fabrikası olma ünvanı da elde etti.

 

Çemberlitaş’taki küçük fabrikasında basit ilaçlar üreten şirketin hayatında iki dünya savaşının da önemli rolleri oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında ampul ithalatının durmasıyla ilk ciddi krizini yaşadı. Ancak, bu kriz, fabrikada bulunan cam borulardan ampul çekilmesi suretiyle aşıldı. Ardından Cumhuriyet’in ilanını izleyen yıllarda fabrika hızla gelişti.

 

İkinci Dünya Savaşı bu kez şirkete olumlu yansıdı. Çünkü, savaş nedeniyle Almanya’dan ithalat durunca, İbrahim Ethem Bey’e büyük hamleler yapma olanağı doğdu. Örneğin, o dönemde ilaç üretiminin sadece yabancılara ait olduğuna inanları hayrete düşürdü ve Vitabiol B adlı ilk yerli vitamin ilacı çıkardı.

 

1943’te, İbrahim Ethem Bey’in vefat etmesi üzerine yönetim, eşi ve çocuklarına geçti. Aynı yıl, Topkapı tesislerinin temeli atıldı. Bütün bunlar olurken, yabancı firmalar da piyasadaki egemenliklerini artırmaya başlamışlardı.

 

1958’deki devalüasyon, şirketi işletme sermayesi sıkıntısına düşürdü. Bu da pazarın yüzde 10’na sahip olan şirketi bir yol ayrımına getirdi. Sermaye ortağı bulmakta zorlanan firma, bu büyük krizi 1966’da Deva Holding’le yüzde 50 ortaklığa giderek aştı. 1980’e kadar devam eden bu ortaklık, Deva Holding’in hisselerinin başka bir gruba satılması ile yön değiştirdi.

 

Yeni ortaklığın ilk yıllarında, şirket yeniden yapılanma sürecine girerek tesislerinde yatırıma yöneldi. 2000’de İtalya’nın lider ilaç firması, Menarini Grubun şirket hisselerinin büyük çoğunluğunu İbrahim Ethem’in kurduğu Türkiye’nin ilk ilaç firması uluslararası bir kimlik kazandı.

 

“Doğa” çaylarıyla büyüdü

 

Daha çok doğa kaynaklı ürünlerin üretiminde iddialı olan Drogsan’ın kuruluşu, 1950’li de Konya’nın Ermenk ilçesinde kurulan küçük bir eczaneye dayanıyor. Şirketin kurucusu Nevzat Karpuzcu, Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Ermenek’de bir eczane açarak iş hayatına atıldı. Dört yıl sonra da Konya’da Selçuk Ecza Deposu’na ortak oldu. 1960’ların başında ise işlerini Konya’dan Ankara taşıdı.

 

Nevzat Ecza Deposu’nu 1962’de kuran Karpuzcu, 1975’de Drogsan Doğa Kaynaklı İlaç Hammadeleri’ni kurarak üretime yöneldi. Çocukları Emin, Mustafa Karpuzcu ve Faika Uslu ile birlikte çalışan Nevzat Bey, doğa çaylarına ise 1998’de girdi. Doğadan Bitki ve Meyve Çayları kısa sürede sektördeki boşluğu doldurdu, sektörde dikkatleri üzerine çekti. Bunun üzerine, 1998 yılında İsviçre kökenli MKT Holding ile yarı yarıya ortak oldu. Bu ortaklık şirketin bitki ve sağlık çayları segmentindeki pazar payını yüzde 30’lardan 48’e çıkardı.

 

Drogsan İlaç Genel Müdürü Mustafa Karpuzcu, “Nevzat Bey’in kurduğu şirketi kardeşlerimle beraber yönetiyoruz. Nevzat Bey’de hala işlerle ilgileniyor. Dört yıl önce girdiğimiz bitki ve meyve çaylarında önemli bir Pazar payına ulaştık” diyor.

 

Eczaneyle yola çıkmıştı

 

Eczacılık eğitimi alan Niyazi Bey, 1955 yılında Kocamustafapaşa’da bir dükkan tutup, eczane açmaya karar verdiğinde, İstanbul’daki eczane sayısı sadece 100 idi. Bir arkadaşıyla ortaklaşa eczane açan Niyazi Bey, böylece bugünkü Kurtsan Grubu’nun temelini de atıyordu. Üstelik fazla sermayesi de yoktu.

 

İlaçları, Şark Merkez Ecza Deposu’nun kredi açmasıyla sağlamıştı. O yıllarda hazır ilacın pek bulunmadığını belirten Kurtsan İlaçları Yönetim Kurulu Başkanı Niyazi Kurtsan, iş hayatına atılışının öyküsünü şöyle anlatıyor: “Şurupları, hapları, merhemleri eczanede yapıyorduk.

Üretim hakkımız da elimizde kalıyordu. Kısa sürede çok yararlı işler yaparak ilk sermayemizi oluşturduk. Üç yıl sonra da ortağım ayrıldı. Bu dönemde Eczacıbaşı yurtdışından aldığı krediyle Levent’te çok büyük bir ilaç fabrikası kurmuştu. İlaç sanayisi hızla gelişiyor, yerli ve yabancı fabrikalar birbiri ardına üretime geçiyordu. Ottan, kökten, çiçekten ilaç yapma dönemi yavaş yavaş kapanıyordu.

 

O noktada ilk kararımı verdim. Küçük çapta seri üretime geçmem gerekiyordu. Benim büyük ilaç firmalarıyla ortaklık kurup lisans alacak, makineler getirip fabrika kuracak bilgi, çevre ve sermayem yoktu. Hizmeti nasıl sürdürecektim? Bitkilerden elde edilecek etken maddelerle raf için küçük, standart, uzun süre dayanabilecek hazır ilaçlar geliştirmeye karar verdim. Bu fikir beni başarıya götürdü.”

 

Niyazi Bey için esas dönüm noktasını, 1985 yılında Merter’de kurduğu fabrika oluşturdu. İşler büyüdü, bitkisel hammadde ağırlıklı öksürük pastillerini geliştirip piyasaya sürdü. Ardından, şampuan, krem, losyon gibi bitkisel kozmetik ürünleri geldi. Kızları Meltem ve Deniz Kurtsan’ın ardından, Eczacılık Fakültesi mezunu eşi Meral Hanım da işlerin büyümesinde önemli bir rol oynadı..

 

Bugün Kurtsan Şirketler Grubu’na bağlı Kurtsan Medikal Kurtsan İlaçları’nda Meltem Kurtsan, Otacı İlaç Kozmetik’te Deniz Kurtsan, eczanede ise Meral Kurtsan iş başında...

 

Bayer’den doğan şirket

 

Alman ilaç devi Bayer, 1940’lı yıllardan beri uluslararası bir şirket olarak faaliyet gösteriyor. Bu nedenle dünyanın dört bir yanında yatırımları var. Bu dev, Türkiye’ye ise İkinci Dünya Savaşı’ndan önce girdi. Ancak, savaşın çıkmasıyla birlikte, Türkiye’deki yatırımını bırakmak zorunda kaldı. İşte bu karar, o dönemde Bayer’de çalışan Dr. Feridun Frik’e kendi şirketini kurma şansını verdi.

 

Dr. F. Frik, İlaç Sanayi’nin temelleri bu ilginç tesadüfe dayanıyor. Şirketin Kurucusu Dr. Feridun Bey, 1929-1945 yıllarında Bayer firmasının Türkiye Mümessilliğinde İlmî Büro Şefi olarak görev yapıyordu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye’yi terk etme kararı alan Bayer yetkilileri, şirketi Dr. Feridun Frik’e emanet etme kararı alıyorlardı.

 

Savaştan sonra ise Dr. Ferik’in iş hayatı yeni bir yön kazanıyor. 1947 yılında da Bayer Türkiye Mümessilliği’nin verilmesiyle birlikte, Dr. Feridun Frik Şirketi doğdu. O unutulmaz dönemi, Dr. F. Frik İlaç’ın genel müdürü Erol Frik şöyle anlatıyor:

 

“Birleşik Alman İlaç Fabrikaları’nın kurucu ortağı olarak çok büyük katkılarına karşın, yabancı sermayenin sömürü politikalarını reddettiğimiz için, ilişkilerimiz daha sonraki yıllarda sona erdi. 1964 yılında da daha sonra Solvay Pharma olan Kali Chemie, Latema ve Smith Kline & French şirketleri ile çalışmaya başladık. Hala ailenin üçüncü kuşağı, Dr.F.Frik İlaç Sanayii’nin kendi ilaçlarını ve Solvay lisanslı ilaçların imal ve ithalatını yapıyor. 1998 yılında bir yönetim değişikliğine gittik. Son 5 yılda da kutu bazında yüzde 20 büyüme kaydettik.”

 

Türkiye’nin en büyüğü

 

İlaç sektörünün devlerinden Eczacıbaşı İlaç’ın kuruluşu Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. Ancak, imalata, bugünkü anlamda ilaç sektörüne girişleri, Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucusu Başeczacı Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın en büyük oğlu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın girişimleriyle oldu. Robert Koleji bitirdikten sonra uzun süre yurtdışında kimya eğitimi alan Nejat Bey Türkiye’ye 1930’ların sonlarında döndü.

 

Nejat Bey, doktorasını tamamladıktan sonra İzmir’de babasının eczanesinde çalışmak ve laboratuarın sorumluluğunu üslenmek yerine, öğrendiklerini uygulayabileceği yeni alanlara yönelmek istiyordu. Sanayici olma planları ile İstanbul’a yerleşen Eczacıbaşı, işe İkinci Dünya Savaşı günlerinde gereksinim duyulan ürünleri imal ederek başladı. O dönemlerde başlıca vitamin kaynağı olan balıkyağını, İngiltere’den küçük paketçikler içinde getirttiği kristalize Vitamin D ve Vitamin A’yı rafine yağın içerisine belirli ölçülerde karıştırarak imal ediyordu. Savaşın ortadan kaldırdığı bir başka ürün olan çocuk mamaları ise yine Nejat Bey’in girişimiyle üretilmeye başlandı.

 

Bu ilk girişimler, 1950’ler Türkiye’sinde hem ilk modern ilaç fabrikasının, hem de ilk modern seramik sağlık gereçleri fabrikasının kuruluşuna öncülük edecekti. İstanbul Levent’te 1951 sonlarında temeli atılan ilk modern Türk ilaç fabrikası, 23 Kasım 1952’de açıldı. Eczacıbaşı İlaç, birbirini izleyen ek yatırımlar sonucunda Türkiye’nin en güçlü ilaç kurumlarından biri haline dönüştü. 

 

Gripin’i yaratan aile

 

Marka olmaktan çıkıp neredeyse ürünün adı yerine geçen bazı ürünler vardır. Selpak, Tursil ve Orkid gibi... Çoğunlukla pazara sunulan ilk ürün olmalarından kaynaklanan bu durum, yıllar geçse de etkisini kaybetmiyor. Artık o marka, ürünün kimliğine bürünüyor. İşte bir dönemin efsane markası olan, bugün de yaygın olarak kullanılan Gripin de bunlardan biri... Ağrı kesici ilaçlar için kullanılan bu markanın da ilginç bir öyküsü ve arkasında büyük bir aile var.

 

Gripin’in kuruluşu Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar dayanıyor. Eczacı Necip Avni Akar,  o zaman ki adıyla İstanbul Eczacı Mektebi’nden mezun olduktan sonra 1927’de “Necip Avni İtriyat Fabrikası”nı kurarak “Necip” markasıyla diş macunu üretmeye başladı. Ardından da 1931’de ikinci bir diş macunu markası “Radyolin”in üretimine start verdi. Gripin adı verilen ağrı kesicinin ruhsatı ise 1935 yılında alındı.

 

Necip Bey’den sonra işlerin başına geçen Necip ve Cemil Akar kardeşler, Radyolin ve Gripin markasını etkili bir şekilde tanıttılar. Güçlü reklam kampanyalarına imza attılar, özellikle 1970’lerde önemli markaları arasında yer aldılar.

 

İki kardeşin ortaklığı 1950 yılında sona erince, Cemil Bey Radyolin’i, Necip Bey ise Gripin’i alarak yollarına devam etti. Çağaloğlu’nda bir Gripin Laboratuarı kuran Necip Bey, ilacın üretimini burada sürdürdü. Eczacı olan Necip Akar, ilaç yapımından sonra temizlik maddesi üretimine de girdi. “Puro” tuvalet sabunu, “Fay” temizlik tozu gibi ürünlerle bu sektörde de yerini alıyor. Bir deniz kazasında vefat eden Necip Bey’den sonra yönetime kızı geçiyor. Şu anda şirketin yönetiminde pek ortalarda görünmeyen, basına konuşmayan Türkan Özsezen bulunuyor.

  

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz