Kara, demir, deniz ve havayollarıyla seyahat eden insan sayısı sürekli artmaya devam ediyor. Araştırmacılar da yolcuların ve malların taşınmasını çok daha etkin ve daha az enerji yoğun bir hale getirmek için tasarlanmış geniş bir çözümler yelpazesi keşfetmekle meşgul.
Bu karayolu, derin bir çukurun içine doğru kıvrılmadan önce arada bir yükselerek sık ormanlığın tam kalbini delerek uzanarak geçip gider. Düzgün bir kaplaması olan yüzeyi, aradaki boşluklardan fırlamış yabani otlar olmasaydı, daha geçen hafta yapılmış sanılabilirdi. Burası bir zamanlar Avrupa'nın en işlek karayollarından biriydi, ancak günümüzde dikkat çekecek kadar sakin. Oysa birazcık hayal gücü yardımıyla çıplak taşlar üzerinde uygun adım yürüyen yüzlerce sandaletli ayağın sesini duymak mümkün. Bu yolun yüzeyi daha yakından incelendiğinde, sayısız kağnı arabasının büyük tekerleklerince bırakılmış izler halen görülebilir. Via Raetia, bin 500 yıldan uzunca bir süredir herhangi ciddi bir trafik görmedi. Eskiden Romalı lejyonerler, kuzey İtalya'dan Brenner geçidini kullanıp Alpler'i geçerek bugün Bavyeralı bir şehir olan Augsburg'a ulaşabilmek için 400 kilometrelik bu yolu yürüyerek kat ederdi. Onların hemen ardından ise tüccarlar, egzotik mallar ve Roma İmparatorluğu'nun dört bir köşesinden gelen çeşitli medeniyet nimetleri gelirdi.
Via Raetia, Roma'nın geniş karayolları sistemi içinde yer alan pek çok anayoldan biriydi. 80 bin kilometreden fazla uzunluğuyla, bu gösterişli karayolu ağı aslında Roma'nın emperyal gücünün bel kemiğiydi. Aynı zamanda Avrupa'nın pek çok bölgesine ve hatta daha da uzaklarına refah ve medeniyet de götürmüştü. Gerçekten de bu bir hayli modern karayolları sistemi nihayetinde insanlar, mallar ve bilginin kendisi açısından yepyeni bir mobilite boyutu kazandırmıştı.
Her ne kadar Roma İmparatorluğu zamanın sisleri içinde çok uzun bir süre önce sırra kadem basmış olsa da karayolları ağı günümüze kadar hayatta kalmayı başarabilmiştir. Bunlardan bazıları Romalı mühendisler tarafından öylesine mükemmel planlanmış ki günümüzde bile bazı otobanlar halen aynı güzergahları kullanıyor. Günümüze kadar hayatta kalan bir diğer şey ise mobilitenin farklı insanları ve kıtaları birbirine daha da yakınlaştıran bir disiplin olduğudur. Verilerin ve sermayenin dünya genelinde serbestçe dolaşmasının yanı sıra küreselleşmenin arkasındaki en önemli itici güçlerden biri de fiziksel mobilitedir.~
Bu itici güç, global nüfus artışı ve yükselen refah seviyesi ile mobilite talebini desteklediği müddetçe, güç kazanmaya devam edecek. McKinsey danışmanlık şirketinin yaptığı bir araştırmaya göre, son 40 yıl içinde global ulaştırma pazarı dörde katlanmış. Sadece 2010 yılında bile insanların ve malların taşınması için harcanan para miktarı toplamda 6,4 trilyon doları bulmuş. Bu rakam global nüfus bazında kişi başına yaklaşık 1.000 Eu-ro'ya tekabül ediyor. Bu arada Dünya Enerji Konseyi'nin (WEC) tahminlerine göre, 2050 yılına gelindiğinde yollarda gezen araba sayısı 2010 yılına kıyasla 2 veya 3 kat daha fazla olacak. Benzer şekilde, ulaştırma sektörünün neden olduğu CO2 salımının da bu alanda önemli bir teknolojik ilerleme kaydedilmez ve düzenleyici bir müdahalede bulunulmazsa, bugünkü seviyesinin yüzde 80 oranında üzerine çıkacağı tahmin ediliyor. WEC uzmanları, şayet dünya mobilitede bu gibi bir artışı sürdürülebilir kılmak istiyorsa, o zaman her iki önerinin bir kombinasyonunun şart olduğuna inanıyor.
Washington D.C.'deki Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nden Holger Dalkmann'a göre, sürdürülebilir mobilitenin anahtarı, her şeyin ötesinde kentsel alanların akıllıca kullanılmasında yatıyor. "Erişilebilirlik ve çevre kategorileri üzerinde düşünüyor olmamız gerekir. İnsanlar artık gitmek istedikleri yerlere sıkıntı çekmeksizin ve gereksiz zaman alıcı seyahatlere katlanmaksızın ulaşmak istiyor. Bizim de kendi şehirlerimizi öyle farklı bir şe-
kilde tasarlamamız gerekiyor ki, istediğimiz zaman yürüyerek, bisikletle ve toplu taşımayla her yere gidebilelim" diyor.
Her şey için tek bir bilet. Siemens Altyapılar & Şehirler Sektörü'nden mühendisler de benzer bir yaklaşım içinde. İnsanların şehrin her tarafında bilet yerine geçen tek bir akıllı kart ile gezebilmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Bu sayede yerel toplu taşımacılığın cazibesinin ve etkinliğinin artacağı fikrindeler. Tıpkı bir kredi kartına benzeyen bu plastik biletin içinde bir radyo frekanslı kimlik tanımlama (RFID) çipi var. Farklı toplu taşımacılık türlerinde, farklı operatörlerde ve hatta farklı ağlarda bile geçerli. Aynı zamanda bilet ücretini de doğru bir şekilde otomatik olarak hesaplayabiliyor. Yolcular herhangi bir araca binip indiklerinde, bu kartla iletişim kuran okuyucu ünitelerden kendi kartlarını geçiriyor. Sonuçta, her bir yolcunun güzergahını tespit etmek ve doğru bir şekilde ücretlendirmek mümkün oluyor. Gelecekte bu gibi kartlar otoparklarda, araba kiralama şirketlerinde ve hatta bisiklet paylaşma sistemlerinde bile kullanılabilir. Avusturya, Viyana'da Siemens'in de katıldığı ve "Testfeld Telematic" olarak bilinen bir araştırma projesi, kentsel alanlarda hızlı mobiliteyi desteklemek için benzer bir şekilde tasarlanıyor. Burada 45 kilometre uzunluğundaki birtest güzergahına sensörleryerleştiriliyor. Asfaltın veya trafik lambalarının içine saklanan bu sensörler sürekli olarak trafikteki durumu gözlemliyor. Toplanan veriler otomatik olarak bir kontrol merkezine gönderiliyor ve oradan da test araçlarına naklediliyor. Bu arabalar gelen tüm verileri toplayıp grafik bir ekrana gönderen özel tür bir navigasyon cihazıyla donatılmış durumda. Ne zaman bir araba herhangi bir trafik lambasına yaklaşıyor olsa, ekranda dijital bir hız göstergesi beliriyor ve eşliğinde bir kadın sesiyle "Saatte 50 km hızla yeşil ışıkta geçeceksiniz" veya "Kırmızı ışık yeşile dönmek üzere" gibi uyarılar veriyor.~
Araç sürücüsü kendi arabasının hızını uygun bir şekilde ayarlayarak bütün lambalardan yeşil yanarken geçebiliyor ve böylece çok daha hızlı yol alabiliyor. Bu projenin bir başka hedefi de trafiği çok daha güvenli ve çevre dostu kılacak yöntemleri araştırıp bulmak. Burada potansiyel geliştirme alanlarından biri de sensörlerin, arabaların ve kontrol merkezinin gerçek zamanlı olarak birbirleriyle haberleşmelerini sağlayan bir veri ağı kurulması çabası. Bu sayede trafikle ilgili bilgilerin kalitesi daha da artırılmış olacak. Çünkü birbiriyle haberleşen sensör ve araç sayısı ne kadar artarsa genel verilerle ilgili resim de o kadar net olacak.
Yeraltından giden ticari kargo. Otomobil trafiğinin akışını hızlandırmanın yanı sıra bir başka hedef de ticari malların ulaşımını daha hızlı ve daha etkin hale getirmektir. Siemens ve bir lojistik şirketi olan DHL, ortaklaşa yürüttükleri bir projede, Çin'in doğu sahillerinde yer alan Ningbo'daki bir soruna odaklanıyor. Yaklaşık 6 milyon nüfuslu bu şehir nefes kesici bir hızla büyüyor ve kavşaklarda trafik sıkışıklıklarına çok sık rastlanıyor. Ningbo şehir merkezinde ortalama hız saatte 20 kilometrenin altında ki bunun nedeni kısmen ticari mal sevkiyatı trafiğinin giderek artan hacmi. Siemens ve DHL tarafından geliştirilen çözüm ise kentsel konsolidasyon merkezlerini temel alıyor. Bu merkezler, şehirdeki tüm perakendecilere gönderilecek ticari malların ilk toplandığı ve ardından semt veya sokak bazında toplu şekilde gönderildikleri depolar.
Siemens araştırmacıları bu çözüm sayesinde birtaşla iki kuş vuracaklarına inanıyor. Bu sayede hem kamyon kapasitesinin verimliliğini artırmış hem de yeni yollar yapılmasına gerek kalmaksızın trafik hacmini azaltmış olacaklar. Lojistik uzmanları, ticari malların nakliyatını radikal bir yeniden düşünme sü-recinetabi tutuyor. Burada önerilerden biri, ticari malların nakliyatını şehrin dört yanına yayılmış metro sistemi üzerinden yapmak. Geleceğe yönelik bir başka seçenek ise köşe başlarına ve büyük sitelere birer buzdolaplı istasyon yerleştirmek ve insanların taze gıda gibi satın aldıkları kalemleri oralardan alabilmelerini sağlamak. Ningbo gibi büyük bir şehre gelene kadar ticari mallar genellikle ulaştırmada kilometrelerce yol kateder. Ancak giderek artan bir hacimde, yolculuklarını devasa bir yük gemisinde denizde noktalıyor olacaklar.
Uluslararası Denizcilik Örgütü'ne göre, dünya genelindeki nakliyat hacminin günümüzden 2020 yılına kadaryüzde 60 oranında artacağı tahmin ediliyor. Bunun sonucunda CO2 salımı da yüzde 72 oranında artabilir. Araştırmacılar, nakliyattaki bu hacim artışının çevreye ve iklime aşırı yük olmasını engellemek için yük gemilerini çok daha etkin kılmanın yollarını bulmaya çalışıyor.
Örneğin Danimarkalı deniz nakliyatı şirketi Maersk ile Güney Koreli gemi yapımcısı Daewoo tarafından yakında lansmanı yapılacak Triple E sınıfı devasa yük gemisi, oldukça etkin bir makine dairesiyle donatılacak. Siemens tarafından sağlanan bu sistemin kilit bileşenleri arasında sıcak motor egsoz gazlarını elektriğe dönüştürecek sofistike teknolojiler var. Siemens mühendislerine göre, bu sayede yakıt tüketiminde yüzde 12'den fazla tasarruf edilmiş olacak. Bunun dışında nakledilen konteyner başına düşen CO2 salımı da Asya ile Avrupa arasındaki güzergahtaki endüstri ortalamasının yüzde 50 altında olacak.~
Sürdürülebilir nakliyat aslında Norveç'teki Siemens mühendislerinin de dikkatini çeken bir konu. Siemens, Fjellstrand'daki bir gemi yapım şirketiyle ortaklaşa dünyanın ilk elektrikle çalışan arabalı vapurunu geliştiriyor. 80 metre uzunluğundaki bu deniz taşıtının 2015 yılında hizmete girmesi ve Lavik ile Oppedal arasındaki Sognefjord güzergahında çalışması bekleniyor. Elektrikli makine dairesi ve Norveç'in yeşil yakıt karışımı sayesinde bu feribot ne karbondioksit ne is salımı yapıyor olacak. Bu feribot, akülerini durduğu limanlarda yeniden şarj edecek. Bu süreç yerel elektrik şebekesine aşırı yük getirebileceğinden, her feribot limanına ayrıca bir tampon görevi görecek lityum iyon akü de yerleştirilecek.
Romalılar 2 bin yıldan uzun bir süre önce kendi karayolu ağlarını inşa ederken benzer özgünlükte ve sürdürülebilir çözümler geliştirmişti. Kum ve çakılın hassaslıkla ayarlanmış bir karışımının üzerine iri taneli çakıl taşının döküldüğü ve ardından kaldırım taşlarının döşendiği Roma yolları inanılmaz derecede sağlamdı. Bugün Brenner geçidindeki otoban, istikrarlı bir şekilde artan Alpler'in trafiği formunda küreselleşmenin yüküne katlanabilmekte. Via Raetia ise ziyaretçileri hala cezbediyor. Burada biraz durup yeterince uzun süre kulak kabartırsanız mazide kalmış bir çağı karakterize eden sesleri duyabilirsiniz, uygun adım yürüyen ayakların çıkardığı gürültüleri ve yorgun düşmüş yürüyüşçülerin hırıltılı solukalıpverme seslerini... Florian Martini
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?