40'ından sonra değiştim

Kayı Holding CEO’su Prof. Dr. Alpaslan Korkmaz ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiden öne çıkan başlıklar şöyle...

2.10.2018 11:59:000
Paylaş Tweet Paylaş
40'ından sonra değiştim

Özlem Aydın Ayvacı

[email protected]

Kayı Holding CEO’su PROF. DR. ALPASLAN KORKMAZ, her ayın neredeyse yarısını işi nedeniyle yurt dışında geçiriyor. Ama bu tempodan şikayetçi değil. Aksine seyahat hobisine bu sayede daha fazla zaman ayırabiliyor. Kırk yaşına kadar önceliğinin sadece iş olduğunu söyleyen Korkmaz, değiştiğini ve kendine daha fazla zaman ayırdığını belirtiyor. Korkmaz, gün içindeki denge formülünü ise şöyle açıklıyor: “İnsanoğlu her gün iç bahçesine gitmeli, kendisiyle buluşmalı. Ben gün içindeki içe dönüşümü bir film izleyerek, meditasyon yaparak, spor yaparak ya da güzel bir manzaraya dalarak gerçekleştirebiliyorum.”

Alpaslan Korkmaz, Kayı Holding’in CEO’su. İsviçre’de doğup büyüyen Korkmaz, aynı zamanda Neuchatel ve Koç üniversitelerinde ders veren bir profesör. Korkmaz’ı daha önce T.C. Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın (TYDTA) kurucu başkanı olduğu dönemden de hatırlıyoruz. Korkmaz,  inanılmaz yoğun bir yaşam sürüyor. Her ayın neredeyse yarısını yurt dışında geçiriyor. Grubun Avrupa, Asya ve Afrika’daki işleri nedeniyle çok fazla seyahat ediyor. Ama Korkmaz, bu tempodan şikayetçi değil. Aksine hobilerinden biri olan seyahate bu sayede daha fazla zaman ayırabiliyor. Daha fazla ülkeyi yakından tanıyabiliyor. Antropoloji ve linguistikle özel olarak ilgilenen Korkmaz, gezdiği her coğrafyayı özellikle bu açılardan da inceliyor. Hindistan’ı dünyanın en büyüleyici ve tezatlıklarla dolu ülkesi olarak yorumluyor ve “Afrika, Hindistan ve Güney Doğu Asya ülkelerini mutlaka görmelisiniz” diyor. Hayatında spora da önemli yer ayıran Korkmaz şöyle konuşuyor: “Spor gençliğimden beri yaptığım, tempomuzdan, seyahatlerden dolayı ayakta kalmamı, fit olmamı sağlayan en önemli faaliyetim. Tai boksta stres atma imkanım oluyor. Ayrıca dövüş anını idare eden stresli anları da idare edebilir.” 40 yaşına kadar önceliğinin sadece iş olduğunu belirten Korkmaz, değiştiğini ve kendine ve önceliklerine daha fazla zaman ayırdığını da söylüyor. Kayı Holding CEO’su Prof. Dr. Alpaslan Korkmaz ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiden öne çıkan başlıklar şöyle:

 “FARKLI KÜLTÜRLERİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM” 

“İşim dolayısıyla çok seyahat ettim. Çok muhtelif kültürlerle de buluşma, onları tanıma fırsatını yakaladım. Antropolojiye ilgi duyuyorum. Dil bilimle ilgiliyim. Bu nedenle gittiğim her yere bu gözle de bakıyorum. İş seyahatlerim sırasında fırsat bulursam oranın kültürel, tarihsel, dini özelliklerini anlamaya çalışırım. Örneğin Hindistan çok derin bir kültüre sahip. Binlerce yıldan süzülerek bugüne gelen inanılmaz bir derinliği var. Ancak aynı zamanda çok muhtelif farklı gelişimleri de mevcut. Hindistan’da onlarca lisan ve din var. Bu insanlar o lisanda birbiriyle anlaşamaz. Bir Yunanlı ile bir Bask arasındaki kültürel bağla bile alakası yok. Biz Hintli deyip geçiyoruz ama aralarında inanılmaz farklar var. Çok farklı kültürler, çok derin, eski kutsal diyebileceğimiz dini gelenekleri var. Onları anlamakta güçlük çekiyoruz. Oraya gittiğiniz zaman empatiyle bakıp anlamaya çalışmakta fayda var. 

GANJ’DA ŞOK EDEN MANZARALAR 

Ganj Nehri, Hintliler için kutsal. Dolayısıyla onun suyunda yıkanmak, onun suyunu içmek müthiş bir arınma imkanı veriyor. Hatta reenkarnasyonları azaltıyorsunuz, o çarktan çıkıp bir daha reenkarnasyona tutulmama şansı yakalıyorsunuz. Onun yanında bedenleri yakmak çok önemli. Hindu geleneklerinde bedenler yakılır, kül olur. Ganj Nehri’nde 100 metre aralıklarla küller nehre savrulurken 100 metre ileride yıkanan insanlar görürsünüz. Bazen bedenler tamamen yanmadığı halde nehre atılır ve biraz ileride o nehrin suyunu içen, yıkanan insanları görünce bir tuhaf olursunuz. Bunlar insanı şok eden görüntüler. Tabii ki kültürleri yargılamamak, anlamak için çaba sarf etmek gerekiyor. 

BANGALOR VE KERALA DENEYİMİ 

Bir de Hindistan’ın Bangalor diye bir şehri var. Dünya yazılımının merkezi. Olağanüstü yazılım merkezleri var. Oradaki kampüslere girdiğiniz zaman kendinizi 22’nci asırda sanıyorsunuz. Ama o yazılım merkezlerinden çıktığınız anda şehirde insanların üzerinden yürümek durumunda kalıyorsunuz. Şehir içinde hayvanlar geziniyor. İnekler kutsal sayılıyor, maymunlar ve muhtelif hayvanlar insanlarla iç içe yaşıyor. Bu, oradaki insanlar için şoke edici bir durum değil. Bunun yanında tavsiye edebileceğim olağanüstü büyülendiğim Kerala bölgesi var. Burası dünyada ayurvedanın merkezidir. Dünyada en olağanüstü doğa manzaralarını, rengarenk kuşları, meyveleri, sebzeleri ve eski Moğol da denen Kuzey Hindistan nüfusunu orada görürsünüz. Eski şehirlerde, eski sarayları var ve bu sarayların kurucuları eski Türk medeniyetleri. Burada Kuzey Hindistan kültürü hakim. Kelimelerden tutun gıdaya kadar bu kültürü yoğun şekilde hissedersiniz. Bir Türk’ün birden bu kültür bana göre diyebileceği unsurları da yakalayabilirsiniz. Yine olağanüstü bir mimari, olağanüstü imparatorluk kalıntıları var. Hindistan, çok keyif aldığım ama aynı zamanda şok yaşadığım her zaman mutlu olmadığım ama oradan ayrıldığımda bir çizgi çizip “Çok enteresan bir tecrübeydi” dediğim bir yer. 

TUAREGLERLE SAHRA

Gerçekten çok seyahat ediyorum. Kayı olarak Cezayir’de büyük bir yoğunluğumuz var. Cezayir kültürü de enteresan. Her şeyden önce bir kısmı Akdeniz havzasının bir kısmında olan Sami etkisi diyebileceğimiz Arap etkisinde. Etnik grupları ise Berberi. Arap olduklarını kolay kolay kabul etmezler. Çoğunluğu da Arap değildir. Tunus ve Fas da böyledir. Etnik kökenleri sadece Arap değildir. Araplar, İslamiyet’in yayılmasıyla beraber özellikle deniz kıyısındaki şehirlere zamanla yerleşmiş. Orada müthiş bir Osmanlı etkisi ve sevgisi var. Türk olduğunuzu bilirlerse kendi ailelerindeki birkaç kuşak önceki Türk atalarından bahseder ve bu onlar için onur kaynağıdır. Malum Osmanlı’dan sonra Cezayir koloniyel sömürgecilik yaşamış. Fransızlarla nefret ve sevgi ilişkileri var. Çok enteresan bir ülke, farklı kültürler üst üste yaşayabiliyor. Cezayir’in arkası dağlardan oluşur. Orada Berberilerin gücü var. O dağların arkasından indiğinizde Sahra Çölü’nü görüyorsunuz. Ve orada da mavi adamlar dediğimiz Tuaregler yaşıyor. Kayı olarak Cezayir’in en güney noktalarında Nijer ile Libya sınırında Tuareglerin yaşadığı alanlarda binalar yaptık. O insanlarla çölde bulunmak olağanüstü bir tecrübe. Tuareglerde erkekler kapanır, kadınlar daha açıktır. Onlar da müslümandır ama dine farklı bir yorum getirmişler. Tuareglerle çok güzel bir tecrübe yaşayabilirsiniz. 

ÇÖLDE HİÇLİĞİ ANLIYORSUNUZ

Çölde yaşam gerçekten inanılmaz bir deneyim. Çölün ortasında yoksunluk duygusunu, tevazuyu, bir hiç olduğunuzu çok ciddi manada idrak ediyorsunuz. Bir gecede bir hiç olduğunuzu anlıyorsunuz. Düşünsenize yıldızların altında eziklik yaşıyorsunuz. Bu kadar yıldız hiç görmemişsinizdir, yıldızlarla, gökle-arz arasındaki sınırı kaçırıyorsunuz. Çöle iş için gittiğiniz zaman çok uzun değil iki gün kalıyorsunuz. Ben çöl tecrübesini özel seyahatlerimde yaşadım. Birkaç kez 4-5 gün Sahra’da kaldım. Cezayir turistik imkanları vermiyor, ülke kapalı bir ülke. Ama ben yine de Cezayir’e gittim. Orada tur beklentiniz olmasın, tanıdıklar mutlaka olmalı. Bunu çok profesyonel ve turiste yönelik sunan Fas ve Tunus var. Sahra’nın en büyük kısmı ise Cezayir’de. 

~

ORTA ASYA İLGİM

Türk tarihine, özellikle Orta Asya Türk tarihine meraklıyım. Kayı olarak Sibirya’da otellerimiz var. Şehrin adı Krasnoyarsk. Moğolistan’ın kuzeyinde, Baykal Gölü’ne 350 km mesafede. Baykal Gölü şu anda dünyada ya birinci ya da ikinci en büyük tatlı su rezervi. Krasnoyarsk, 1 milyon nüfusa sahip. Eyalet 4 milyon kişiye tekabül ediyor. Toplam eyalet büyüklüğü alan olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin dört misli. Dünyanın en büyük alüminyum tesisi burada. Ayrıca uranyum, altın, gaz ve somon balığı anlamında zenginler. Yer altı zenginlikleri ve sanayisi olan bir şehir. Moskova’dan beş saatlik uçuşla ulaşabiliyorsunuz. Sibirya da çok enteresan bir tecrübe. Kışın -45 dereceye yazın 35-40 dereceye varan sıcaklık geçişleri var. Müthiş bir ısı farkı bu. Orada iki büyük Türk boyu yaşıyor. Bir tanesinin Türkçesi aşağı yukarı anlaşılır gibi, bir tanesi farklı. Kendilerini Kırgızların ataları olarak nitelendiriyorlar. Oraya gittiğimde çıkıp yarım gün köyleri kasabaları geziyorum, insanlarla sohbet ediyorum. Kültürlerini öğrenmeye çalışıyorum. Türk kültürleriyle bağları var. Onlar da bunu biliyor. Bu deneyimi Kazakistan’da da yaşayabilirsiniz. 

UZAK DOĞU SPORLARINI SEVİYORUM 

Haftada üç kez Tai boks yapıyorum. Karatede kara kuşağım var. Gençlik yıllarımda şampiyonluklarım var. Spor, hayatta disiplin sağlıyor. Uzak Doğu sporları ciddi bir hayat disiplini veriyor. Hem bedeninize hitap ediyor hem de saygı, sevgi, kanun ve kaidelere riayet etmeyi öğretiyor. En nihayetinde karate hocalarımız ‘Mücadeleye girmeniz için rakibe ihtiyaç var, rakipsiz mücadele olmuyor ama en büyük rakip içinizdeki rakip’ derlerdi. Karatede simgesel olarak bir şeyle mücadele ediyorsunuz ama aslında kendinizle mücadele ediyorsunuz. Karateyi her zaman böyle gördüm. Uzun yıllar karate yaptım. 5 yıldır enerjimi boşaltma ihtiyacı duyduğum için Tai boksa başladım. Bu sporda diz, dirsek, yumruk, ayak, tekme hepsi var. Antrenmanı olağanüstü kardiyo ve dayanıklılık antrenmanıdır ve müthiş stres atma imkanı veriyor. Hocam bulunduğum spor salonuna geliyor ve onunla haftada iki sefer boks yapıyorum. Haftada bir kez de fitness yapmaya çalışıyorum. Spor gençliğimden beri yaptığım, tempomuzdan, seyahatlerden dolayı ayakta kalmamı, fit olmamı sağlayan en önemli faaliyetim. Sporsuz yaşam düşünemiyorum. Tai boksta stres atma imkanım oluyor. Bir de dövüş anını idare eden bir kişi stresli anları da idare edebilir.

 BÜYÜK BULUŞMAMIZ 

40 yaşımızdan sonra çocukluk arkadaşlarımla bir grup oluşturduk. İki yılda bir en azından 4-5 gün birlikte oluyoruz. Geçmişteki güzel günleri hatırlayıp güzel bir buluşma yapmayı hedefledik. İlk büyük buluşmamız 4-5 yıl önce Güney Afrika’da bir safari planıyla gerçekleşti. Her şeyi bir arkadaşımız organize etti, biz de plana dahil olduk. Safari olağanüstü bir tecrübe çünkü doğanın içinde yaşıyorsunuz ve şunu öğreniyorsunuz: Siz aslında o doğada bir misafirsiniz, hiçbir şey sizin değil. Bu bana çok güzel bir öğreti gibi geldi. Orada acizliğimizi görüyoruz. Bir filin gücünü düşünün ve sonra etrafınızda 40 fil olduğunu hayal edin. O filin alfa erkeğinin yanınıza gelip 50 cm mesafede size sinyal verdiğini düşünün. “Alanıma girdin” dediğini hayal edin. O zaman kendinizi bir hiç olarak görüyorsunuz. O fil o anda müdahale etse hiçbir şansınız yok. 

BEŞ BÜYÜKLERİ GÖRDÜM 

Güney Afrika’da filleri, aslanları gördük. Beş büyükleri gördüm. Leopar ve çitalar dünyada en hızlı koşan hayvanlar. Ayrıca sırtlanları ve inlerini de gördük. Sırtlanlar müthiş bir koku salgılıyor. En enteresan bilgiyse şu: İstatistiki olarak insanoğlunu en fazla öldüren hayvan su aygırı. Nehirlerde balık tuttuk, bu arada timsahları gördük. Güney Afrika Kruger Parkı ve çevresi olağanüstü zengin. Ben her seferinde büyüleniyorum. Buna çocukluk ruhu da diyebilirsiniz. “Aa ben bunu zaten biliyorum, görmüştüm” diyemiyorum. Gerçekten büyüleniyorum. Safariye kaç sefer gittiğimin bir anlamı yok. Doğanın içinde her seferinde yeniden büyüleniyorum. 

KENYA SAFARİSİ

Bu yıl Kenya’da iş seyahatim sırasında safari gezisi de yaptım. Burada zürafaların zarafetini gördük. Gergedanları gördük. Dünyada azalan, beyaz ve siyah olmak üzere iki türü olan bir hayvan. Her iki türünü de gördük. Rehber şunu anlattı: Bir gergedan boynuzundan dolayı 500-800 dolar para kazandırıyor. Bu nedenle insanlar para için onları avlıyor. Bu hayvanlar yok olma pahasına avlanıyorlar ve artık parklarda silahla korunuyorlar. Siyah gergedan beyazına göre daha agresif. Çok yaklaşırsanız önce uzaklaşır, sıkışırsa üzerinize gelir. Beyaz gergedan hiçbir zaman insana saldırmaz, her zaman uzaklaşır. Ayrıca çok güzel kuşlar gördük. Kuyruğu kendisinden üç misli uzun kuş vardı. Karşı cinsi etkilemek için dans ederek uçuyordu. 

HEDEFTEKİ COĞRAFYALAR

Hayalimde bir coğrafya daha var, o da Arjantin. Arjantin’in güneyi çok farklı manzaralara sahip. Devasa yüzeyler, arka planda dağlar beni oraya çekiyor. Bir de Orta Asya’yı öz kültürümle bağ oluşturduğu için çok seviyorum. Türkistan’dan başlayıp Özbekistan’a, Buhara’ya kadar gitmek istiyorum. Endonezya, Malezya, Singapur, Tayland ve elbette Hindistan. Bu bölgelere gittim. Kültürlerini keşfetmeyi çok seviyorum. Doğaları da müthiş… Kesinlikle bu coğrafyalar görülmeli. Son yıllarda buralara iş amaçlı gittim ama yılda dört beş gün kendime ayırıyorum ve dünyayı keşfetmeye gidiyorum. Dünyayı keşif planımı ikiye ayırıyorum. Birincisi şehirler keşfi. Buna çocuklarımla birlikte gidiyorum ya da doğa keşfim var. En son çocuklarımla Maldivler’i keşfettik. Maldivler’de dalışı hayatında bir kere mutlaka herkes yapmalı. Gerçekten olağanüstü bir tecrübe. Sadece şnorkelle bile her şeyi görüyorsunuz. Köpekbalıklarıyla yüzüyorsunuz, yunuslar, müren balıkları, rengarenk balıklar, her şeyi görüyorsunuz ve her şey doğanın içinde olağanüstü güzel.

~


SAFARİDE UNUTAMADIKLARIM

FİLİN UYARISI 
Güney Afrika safarisi esnasında yaşadığım şu tecrübemi unutmuyorum: Fil geldi, bizi uyardı, kulaklarını salladı ve o rüzgarı hissettim. Fil bana yakın durmuştu, herkes suskundu, benim rengim değişti. File 50 santim mesafede duruyordum, fil birinci sinyali verdi, durduk. 2-3 dakika geçti bir daha sinyal verdi ve bir daha kulaklarını salladı. Fil o an “Git yoksa üçüncü ihtardan sonra müdahale edeceğim” diyor.
OLAĞANÜSTÜ TECRÜBE İkinci müdahalede ayrıldık, usulca kritik mesafeden uzaklaştık. Bu olağanüstü bir tecrübe. Aslanların arasında doğal ortamlarında o hayvanları görebilmek insana şunu öğretiyor: Doğamızı ciddi şekilde korumamız gerekiyor. Bu müthiş bir hediye, bunu çarçur edemeyiz.
BİR KEZ MUTLAKA Bunun bir sonraki nesillere kalmasını istiyorsak üzerimizde mesuliyet var. Bazı hayvanlar yok oluyor. Biz onların alanlarını istila ediyor, onlara yaşam hakkı tanımıyoruz. Bu duyguyu yaşamak, hayvanların doğal ortamını görebilmek için imkanı olan herkese hayatında bir kere safari tavsiye ediyorum.



“AJANDAMIN DEĞİŞMEYEN TEK MADDESİ”

ÇOCUKLARIM İSVİÇRE’DE
Ben doğma büyüme İsviçreliyim. Çocuklarım orada okuyor, oğlum lisede, kızım ortaokulda. Olmazsa olmaz kurallarımdan biri belirlenmiş zamanlarda çocuklarımla vakit geçirmek. Bu ajandamın değişmeyen maddesi. Çocuklarımı çok özlüyorum.
40’TAN SONRA DEĞİŞTİM İş-yaşam dengesine gelirsek bunun bir formülü yok. Herkes kendi formülünü bir şekilde oluşturmalı. Ama öncelikler önemli. 40 yaş öncesine göre önceliklerimi değiştirdim. Sanırım olgunlaşıyorum. Kırk yaşından önce daha yoğun çalışıyordum ve aile daha arka plandaydı. Dolayısıyla aslında çok dengeli bir yaklaşım değildi. Zamanla bunun dengelenebileceğini öğrendim.
ENERJİ TOPLAMA FIRSATI Siz kendinize mutluluk için ne kadar zaman ayırırsanız ve enerji toplama fırsatı verirseniz, o kadar daha verimli oluyorsunuz. Eskiden sadece işe zaman ayırmanın doğru olduğunu düşünüyordum. Yine yoğun bir iş tempom var ama spor da yapıyorum. Yılda birkaç kez farklı yerlere gidip keşfetmeye çalışıyorum.



HERGÜN KENDİMLE BULUŞUYORUM

İÇE DÖNÜŞ
İnsanoğlu her gün iç bahçesine gitmeli. Yoğun olsak bile o yoğunluktan bir şekilde kurtulabilmek için insanın kendisiyle buluşması gerektiğini düşünüyorum. O karanlığın sizi yenmemesi gerekiyor. Ben gün içindeki içe dönüşümü bir film izleyerek, meditasyon yaparak, spor yaparak ya da güzel bir manzaraya dalarak gerçekleştirebiliyorum. Bir çocuğun tebessümünü yaşamak lazım.
KIZILDERİLİ RİTÜELİ Mesela Kızılderililerin av seremonilerinde şöyle bir ritüelleri var. Avlarını yakaladıktan sonra köylerine girmeden önce avcılar duruyor, atlarından inip bir saat oturuyorlar. Sakinleşmek ve sükunete kavuşmaya çalışıyorlar. Ondan sonra köylerine giriyorlar. Beyazlar bunu anlamıyormuş.
RUH VE BEDEN DENGESİ “Av bitti köyünüze girsenize” dediklerinde Kızılderililer “Hayvanı yakalamak için agresifleştik. Ruh ve beden ayrıldı şimdi oturup onların eşleşmesini, ruh ve bedenin dengeye kavuşmasını bekliyoruz” diyorlar. Bundan sonra evlerine girdiklerini söylüyorlar. Bence bu çok bilgece bir yaklaşım. Arada ruh ve bedeni dengelemek iyi gelebiliyor. Bu her zaman seyahat etmekle değil, iç seyahatlerle de oluyor. Bu bir yolculuk hiçbir zaman formülü buldum diyemiyorsunuz.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz