Boyner CEO’su Çamurdan: Hayatın derinliğine hakim olmaya başladım

Boyner Büyük Mağazacılık CEO’su Eren Çamurdan, zamanı doğru yönetmenin ve dengenin önemine inanıyor. “Yaş ilerledikçe hayatın derinliğine hakim olmaya başladım” diyor...

14.12.2023 16:28:020
Paylaş Tweet Paylaş
Boyner CEO’su Çamurdan: Hayatın derinliğine hakim olmaya başladım

Boyner Büyük Mağazacılık CEO’su Eren Çamurdan, hayatta her şeyin dengede ilerlemesi gerektiği görüşünde. Bu dengeyi sağlamak içinse odaklı çalışmaya özen gösterdiğini belirtiyor. Zamanı doğru yönetmenin mesaiden daha önemli olduğunun altını çizen Çamurdan, “Kendim, işim ve ailem arasındaki üçgeni doğru oluşturmaya gayret ediyorum. İlişkiler dengesini doğru kurabildiğim için de kendimi çok daha sağlıklı hissediyorum” diyor.

CEO Life Dergisi Güz sayısından

Özlem Bay / [email protected]

Yaşı ilerledikçe hayatın derinliğine hakim olmaya başladığını düşünen Çamurdan, “Artık daha sakin kalmayı önemsiyorum. Robert De Niro bir söyleşisinde ‘Hayatta her şey iyi mi gidiyor, sakin ol. Bazı şeyler kötü mü gidiyor, yine sakin ol’ diyor. Bekleyerek, düşünerek yapılan her işin daha verimli olduğunu düşünüyorum” diye ekliyor.

Çamurdan için ‘film tutkunu’ demek yanlış olmaz. Boş zamanlarının büyük kısmını film izleyerek geçiriyor. Çevresindekilere film ve dizi önerisinde bulunmayı da çok seviyor.  ‘Esaretin Bedeli’, ‘Castle’, ‘Missing’ ve ‘Marton Man’ en sevdiği filmler listesinde başı çekiyor. Geç yaşlarda başlamış olmasına rağmen tenis konusunda da oldukça iddialı Çamurdan. Öyle ki geçtiğimiz aylarda lisanslı tenisçi olup, ilk resmi turnuva maçına çıkmış bile.

Boyner Büyük Mağazacılık CEO’su Eren Çamurdan, CEOLife’ın sorularını şöyle yanıtladı:

Yoğun bir tempoda çalıştığınızı tahmin ediyoruz. Bir gününüz nasıl geçiyor biraz anlatır mısınız?

Oldukça yoğun bir tempoda çalışsam da alışkanlıklarımdan vazgeçmemeye, aileme ve kendime vakit ayırmaya özen gösteriyorum. Rutin olarak erken saatte uyanıyorum ve çocuklarım okula gitmeden önce onlarla vakit geçiriyorum. Sabahları evin hareketli halini seviyorum ve bu anlara eşlik etmeye önem veriyorum. Neredeyse hafta içi her gün sabahları spor yapıyorum bazen tenis oynuyorum. Güne sporla ve çocuklarımla başlamak bana enerji veriyor. Tüm enerjimi topladıktan sonra da işe gidiyorum. Gün içinde yoğun bir tempom var. Ayda bir veya iki kere yurt dışında birtakım lansmanlara, koleksiyon sunumlarına veya toplantılara katılıyorum. Sahada olmayı ve sahadaki çalışma arkadaşlarıma temas etmeyi de çok önemsiyorum. Bunun için ayda birkaç günümü çalışma arkadaşlarımla beraber İstanbul’daki veya şehir dışındaki mağazalarımızı ziyaret etmeye ayırıyorum.

İşle aile arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

İş hayatımda da aile yaşamımda da aynı kalmaya özen gösteriyorum, hayatın samimiyet ve gerçek ilişkiler üzerine kurulduğuna inanırım. Hayattaki bütün ilişkilerin, tıpkı doğadaki gibi dengesi var. Ben de bu dengeyi çok iyi kurduğumu düşünüyorum. Denge tahtasının bir tarafında olan iş arkadaşlarıma ailemin, ailemeyse işimin çok önemli olduğunu belirtiyorum. Hangi taraf ağırlaşırsa bir yerde denge bozuluyor. Bunu kariyerimin ilk 15 yılında son derece yoğun çalışıp gecemi gündüzüme katarak iş ve aile dengesini tam oturtamamış biri olarak söylüyorum. Son 10 yıldır da bu dengeyi kurmakta büyük bir aşama kaydettiğimi düşünüyorum.

İş için sık seyahat eder misiniz? Bu seyahatlerinizde gezmeye de vakit ayırır mısınız?

İşim gereği sıklıkla seyahat ediyorum. Son dönemlerde kısa seyahatlerden çok keyif almaya başladım. Gittiğim şehirlerde işim gereği mağaza gezmeyi seviyorum. Bu ziyaretler sırasında mağazacılık alanında trendlerin neler olduğuna dair farklı uygulamaları gözlemleme fırsatım oluyor. Elbette hikayesi olan tarihi yerleri gezmeyi ve o hikayeleri dinlemeyi de seviyorum. Ancak, kısa seyahatlerimde vakitsizlik nedeniyle zamanımı uzun uzun müze gezmeye ya da turistik gezi yapmaya ayıramıyorum. Ama bulunduğum şehrin ruhunu anlayabileceğim, ziyaret ettiğim yeri yakından tanımamı sağlayacak kısa programlara katılmaya çalışıyorum. 

Bugüne kadar sizi en çok etkileyen neresi oldu? Hangi yönüyle sizi etkiledi?

Yurt içinde Güneydoğu yani Mardin, Midyat, Gaziantep ve Şanlıurfa beni son derece etkiledi. Hatta bu seyahatimi tekrarlamak ve daha da Doğu’ya gitmek istiyorum. Medeniyetlerin kuruluşu, ortaya çıkışı, Göbeklitepe’nin dünya çapındaki ünü, oradaki hikayeler ilgimi çekiyor. Antakya’ya yakın bir bölgede uzun süre yaşadım. Farklı medeniyetlerin aynı bölgede bir arada yaşaması ve yeşermesi, birbirlerine gösterdikleri saygı son derece etkileyici. Böylesi bir zenginliğin ülkemizde olması beni mutlu ediyor ve gururlandırıyor. Buraların dünyaya örnek kültürler olduğunu düşünüyorum. Yurt dışındaysa beni en çok etkileyen yerlerden biri Floransa. Bu kadar küçük bir şehre sığdırılmış tarihi zenginlik ve bu mirasın korunma biçimi bana çok etkileyici geliyor.

Film izlemeyi sevdiğinizi biliyoruz. Dijital film platformları da çok gözde. Son dönemde buralardan takip ettiğiniz bir dizi, film öneriniz var mıdır?

Öyle çok ki! Çevremde de bana sorduklarında film ve dizi önermeyi çok severim çünkü tam bir film tutkunuyum. Son dönemin popüler dizilerinden ‘Last Of Us’ı öneririm. Artık bir klasik olan ‘Sherlock’ dizisini de çok seviyorum. En son izlediklerim arasında bir Türk yapımı olan ‘Bozkır’ var. Harlan Coben'in ‘Shelter’ adlı eserinin dizisi de favorilerim arasında.  Robert Redford’un 1975 yapımı ‘Akbaba’nın Üç Günü’ adlı bir filmi var. Çok beğenerek izlediğim bu filmin dizisi de yayına girdi bugünlerde. Bu diziyi de önerebilirim. Gene 1976 yapımı, Dustin Hoffman’ın rol aldığı ‘Marathon Man’ de sevdiğim filmlerden biri.

Boyner Dynamic Fest ile sporun günlük hayatta rutin haline gelmesi için ilham verdiniz. Etkinliği gerçekleştirme konusunda size ilham veren ne oldu? 

Hayata geçirdiğimiz projelerden koleksiyonlara, kampanyalardan iş birliklerine kadar spor ve aktif yaşamı Boyner deneyimine dahil ediyoruz. Aktif yaşama dair var olan kabiliyetimizi çok daha gelişmesi beklenen bir alanda farklı bir deneyim sunarak Boyner Dynamic mağazalarıyla zenginleştirmeye karar vermiştik. Hatta geçtiğimiz yıl açtığımız Boyner Dynamic mağazaları da bunun göstergesi oldu. Boyner Dynamic mağazalarımızda şu an 50’yi aşkın marka ve 4 binden fazla ürün sunuyoruz. Aktif spor ve deneyim odaklı bu mağaza konseptimiz koşu takımımız Boyner Dynamic Team’e de ismini verdi.  Ne mutlu ki, Boyner Dynamic Team şu anda 100’ü aşkın koşucusuyla düzenli olarak koşu programları düzenleyen, maratonlarda yer alan bir takım haline geldi. Boyner Dynamic Fest’in ilhamıysa hem yaptığımız bu çalışmalar hem hayatın dinamik halinden aldığı deneyim tutkumuz oldu. Boyner Dynamic Fest hem Boyner mağazalarında bulunan spor ve outdoor kategorisindeki güçlü konumumuzun hem hayatın dinamik halinden beslenen deneyim tutkumuzun yansıması.

Sporla aranız da iyi. Ne kadar süredir hangi spor dallarıyla ilgilisiniz?

İlkokuldan üniversite sona kadar lisanslı olarak basketbol ve futbol oynadım. Üniversiteden sonra ne yazık ki yoğun iş hayatından dolayı sporu sürdüremedim. Ancak son 5 yıldır düzenli olarak fitness yapmaya özen gösteriyorum. Pandemiden önce hayatıma kattığım, “Keşke çocukken başlasaydım” diyerek pişmanlığını yaşadığım tenisse şu an hayatımda önemli bir yere sahip. Tutkuyla ve büyük bir özveriyle tenis oynuyorum. Geç yaşta başlamış olsam da geçmişten gelen sporcu altyapım tenisi çabuk öğrenmemi sağladı. Geçtiğimiz aylarda lisanslı tenisçi oldum ve çok kısa zaman önce ilk resmi turnuva maçıma çıktım. Çalışma saatlerimi ayarlayabildiğim tüm turnuvalara katılmayı düşünüyorum.

“SON 5 YILDA 40 KİLO VERDİM”

“AKŞAMLARI HAFİF YİYORUM” Yemek yemeye çok düşkünüm ve 5 yıl öncesine kadar fit olmaktan uzak kilolardaydım. Son 5 yılda 40 kilo vererek bugünkü kiloma ulaştım. Şu anda bu halimi korumaya çalışıyorum. Yemek yemeyi hala çok seviyorum ama hem spor yapmaya hem dengeli beslenmeye dikkat ediyorum. Özellikle akşamları hafif yemeye çalışıyorum, hatta bazen pas geçiyorum. Favori yemeğimse balık. Her gün balık ve deniz mahsulü yiyebilirim. Sevmemin ötesinde beslenme düzenime de uyuyor. Bu nedenle gönül rahatlığıyla balık tüketiyorum.

“KAHVALTI YAPMIYORUM” Bazı uzmanlar doğru olmadığını söylese de 25 yıldır hafta içi güne kahvaltısız, sadece kahveyle başlamayı tercih ediyorum. Öğlen ve akşam yemeğimi erken yemeye özen gösteriyorum. Hatta bazen toplantılarım uzuyorsa akşam yemeği için bir ara veririm. Özellikle 18.00-18.30 arasında akşam yemeğimi yer ve işlerime kaldığım yerden devam ederim.

“DETOKSLA ARINIYORUM” Ara öğünlerimde ceviz veya badem gibi sağlıklı alternatifleri tercih ediyorum. Öğleden sonraları bitki çayı içerim. Farklı bitki çaylarını denemeyi seviyorum. Kilo verme sürecimden kalma bir alışkanlık olarak detoksu da vücudun temizlenmesi ve arınması açısından doğru buluyorum. Yılda birkaç defa detoks yapıyorum.

“TOPLANTILARDA FİLMLERDEN ALINTI YAPARIM”

“DERİNLİĞİ GÖRÜRÜM” Film izlemeyi çok seviyorum. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla sohbet ederken bana, “Aynı filmi seyrediyoruz ama sen başka bir detay görüyorsun, filmle ilgili hiç düşünmediğim, aklıma gelmeyecek örnekler veriyorsun. Ben filmi seyretmiştim ama yakalayamamışım sen söyleyince tekrardan seyrettim” dedi. Gerçekten de her filmde çoğu kişinin göremediği bir derinlik görüyor, bir mesaj çıkarmaya çalışıyorum. Şirket toplantılarımızda da sıkça filmlerden alıntılar yapıyor, örnekler veriyorum.

ESARETİN BEDELİ En favori filmim “Esaretin Bedeli”. Filmde haksız yere suçlanmış birinin bambaşka bir ortama uyum sağlamak zorunda bırakılması ve bunu başarması beni etkilemişti. Uyum sağlaması ve sonrasında yeni bakış açıları geliştirerek, kendi kurallarıyla kendine yeni bir çözüm yolu yaratmasını çok sevmiştim.

CASTLE VE MISSING Az bilinen bir film olmasına rağmen bir diğer favori filmim ise Robert Redford’un “Castle” filmi. Ordunun başındaki efsane bir komutanın hapishanede geçirdiği süreç ve diğer suçlu askerleri organize etmesi, liderlik anlamında beni çok etkilemişti. En son yurt dışı seyahatimde izlediğim bir filmi ilginç buldum. Filmin ismi “Missing”. Olağan akışta başlayıp teknolojiyle neler yapılabildiğini gösteren ve sonu da etkileyici biten bir filmdi.

“POLİSİYE KİTAPLAR BEYNİ AKTİF TUTUYOR”

HAYAT DERSLERİ Kitapları beni alıp başka dünyalara götürebilmesinden dolayı çok seviyorum ve tabii ki buradan hayat dersleri çıkarıyorum. Ne yazık ki son iki yıldır kitap okuma tempomdan rahatsızım, önceden çok daha tempolu okurdum. Beyni aktif olarak çalıştırması yönünden polisiye okumayı seviyorum. Favori yazarlarımdan biriyse John Verdon. Verdon’un ezberleri bozan ve klasiğin dışında yaklaşımını oldukça beğeniyorum.

TANRILAR OKULU Son okuduğum kitap John Verdon’ın Tepenin Laneti. Şu sıralar Stefano D'Anna’nın Tanrılar Okulu’nu tekrar okuyorum. Teknoloji ve dijital dünyayla bu kadar iç içe olduğumuz bir dönemde kitabı halen basılı okumayı tercih ediyorum. Geçen gün, dijital dünyaya doğan kızım Beren ile bir sohbetim de bu konuda beni motive etti. Beren’e “Sana dijital kitap okunabilen uygulamalardan alsak mı?” diye sorduğumda bana “Baba her şey dijital zaten, kitabı elinde tutmak, kitabın sayfa kokusunu almak çok daha güzel” dedi. O kadar haklı ki, bazı şeyleri tadında bırakmak gerek.

COLDPLAY KONSERİ Fırsat buldukça konserlere de giderim. Mayıs ayında Barcelona’da gerçekleşen Coldplay konseri unutamayacağım bir deneyim olarak hafızamda yer aldı. 80 bin kişinin şova dahil olduğu olağanüstü bir konserdi. Katılan herkese dağıtılan, müziğin ritmine göre ayarlanan ışıklı bilekliklerle katılımcılar ister istemez şovun bir parçası haline geldi. Özel bir deneyim sunması bakımından konserden son derece keyif aldım.

“TENİSTE HER ŞEY DENKLEM ÜZERİNE KURULU”

NEDEN SALLANIYORLAR? Tenisçilerin oyun esnasında çok kez sallanma hareketi yaptığını hiç fark ettiniz mi? Uzun ve yoğun bir şekilde oyuna odaklandıkları için kaslarını rahatlatma gereksinimi duyuyorlar. Bunu da iş hayatına çok benzetiyorum. Çalışırken de rahatlamak gerekiyor.

MATEMATİK Tenisi matematiğin en çok çalıştığı sporlardan biri olması açısından da seviyorum. Ayağın ve vücudun duruşu, raketin tutuluşu, raket ve topun buluşma anındaki açı gibi her şey bir denklem üzerine kurulu. Doğru bakış açısı ve duruş tenis maçını kazanmanızı sağlıyor.

“FELSEFESİNİ SEVİYORUM” Tıpkı iş hayatındaki doğru bakış açısının sizi çok daha iyi ve farklı yerlere götürebildiği gibi küçük bir hamle de başarısızlığa götürebiliyor. Bu anlamda tenisin felsefesini ve matematik gerektiren bir odak sporu olmasını seviyorum.

* CEO LİFE DERGİSİ GÜZ SAYISINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz