“Rota değiştikçe ruh yenileniyor!”

İDO Genel Müdürü Dr. Murat Orhan için deniz, sadece bir iş alanı değil aynı zamanda bir yaşam felsefesi, içsel bir yenilenme kaynağı. Gününün büyük bir kısmını teknede geçiren Orhan, doğayla yaşamı, bahçecilik tutkusunu, seyahatlerini ve aile zamanlarını iş hayatının yoğun temposuyla harmanlıyor.

18.08.2025 16:57:290
Paylaş Tweet Paylaş
“Rota değiştikçe ruh yenileniyor!”

İDO Genel Müdürü Dr. Murat Orhan’ın denizle kurduğu bağ, yıllar içinde bir meslekten çok bir yaşam biçimine dönüşmüş. “Her yolculuk bir keşif, her geçiş bir yenilenme” diyen Orhan, iş temposunun arasında zamanını doğada geçirmeye, toprakla uğraşmaya, ailesiyle seyahat etmeye ve kültürel birikimini zenginleştirmeye özen gösteriyor. Bahçecilikten yüzmeye, halk müziğinden halk danslarına kadar pek çok alana ilgisi olan Orhan, denizden ilham alan yaşam tarzını sade ama anlamlı alışkanlıklarla şekillendiriyor. 

Özlem Bay / [email protected]
Fotoğraflar: Gökhan Çelebi
CEO Life / Bahar 2025

İDO’nun “Martı” adlı teknesinde bir araya geldiğimiz Orhan, denizle kurduğu güçlü bağ üzerinden sadece denize değil işe, hayata ve kendine dair bakışını da tüm içtenliğiyle paylaştı:

İşiniz hep denizde. Peki deniz sizin için ne ifade ediyor?

Deniz benim için her şeyden önce özgürlüğü ifade ediyor. Ufku olmayan, engin ve sınırsız bir alan... Tıpkı hayaller gibi; umut verici ve yenileyici. Her gün beni yeniden etkileyen bir tutku. Aynı zamanda çok şey öğreten bir alan. Disipliniyle, belirsizliğiyle insanı geliştiriyor. İş dünyasında da denizde olduğu gibi rota çizmek gerekiyor. Çünkü her zaman bir fırtına ihtimalini göz önünde bulundurmak zorundasınız. Deniz de bana cesareti, sabrı ve yön bulmayı öğretti diyebilirim. Deniz işletmeciliği benim için sadece bir iş değil bir yaşam biçimi, ilham kaynağı ve özgürlük alanı. Denizde rotalar sık sık değişebilir. Hava, akıntı, şartlar değişirken insanın içindeki yön duygusu, denize bağlandığı ruh da değişen koşullardan edindiği deneyimlerle sürekli yenilenir. Bu yüzden ben hep şuna inanırım: Rotalar değiştikçe ruh yenilenir…

Peki bu bağ size nasıl bir yenilenme sunuyor?

Sürekli hareket halindeyken değişen manzaraları izlemek, her seferinde yeni bir görüntüyle karşılaşmak bana huzur veriyor. Karayla deniz arasındaki geçiş, sanki günlük hayatın yoğunluğundan çıkıp sakinliğe açılan bir kapı gibi geliyor. Her sefer yeni bir başlangıç aslında. Rota değişse de deniz, her seferinde beni farklı duygulara götürüyor; bazen sorumluluk hissi, bazen bağlılık, bazen de sonsuzluk duygusu yaşıyorum.

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Güne erken başlayanlardanım. Çocukluğumda “erken kalkan yol alır” sözü sık sık tekrar edilirdi, o alışkanlık hala devam ediyor. Güne mutlaka sağlıklı bir kahvaltı ve güzel bir kahveyle başlarım. Ofise gitmeden önce de deniz kenarında yaklaşık 5 kilometre yürürüm. Bu, hem zihinsel olarak toparlanmamı hem de güne enerjik başlamamı sağlar.

Ofise geldiğimde önce günü planlarım. Toplantılar, şirket gündemine dair öncelikler, ekiplerin sorumluluk alanları… Hepsini gözden geçirir, gerekli yönlendirmeleri yaparım. Onay bekleyen işler varsa onları tamamlarım. Gün içinde yoğun bir tempo oluyor ama her günün ritmi birbirinden farklı. Günde en az 8 saat ofis işleriyle geçiyor. Bazen akşamları da iş yemekleri ya da toplantılar oluyor. Ofisimizin deniz kıyısında olması büyük bir avantaj. Nefes almak istediğimizde kahvemizi alıp manzaraya karşı kısa bir mola verebiliyoruz. Bu da yaratıcı düşünmek için çok iyi bir ortam yaratıyor. İşimizin en keyifli taraflarından biri diyebilirim.

Peki beslenmenize dikkat eder misiniz? Gün içinde uyguladığınız beslenme rutinleriniz var mı?

Ediyorum elbette. Hızlı tüketim alışkanlıkları ve paket gıdalardan uzak duruyorum. Rutin olarak “aralıklı oruç” sistemini uyguluyorum. Şeker ve gluteni mümkün olduğunca azaltmaya çalışıyorum; beslenmem daha çok beyaz et ve sebze ağırlıklı. Gün içinde çay ve kahve tüketimim fazla. Buna karşılık yeterince su içmeye de özellikle dikkat ediyorum. Asitli içecekleri hiç tüketmiyorum. Sigara kullanmıyorum ama zaman zaman bir puro içtiğim oluyor, o kadar.

Sporla aranız nasıl?

Haftanın 6 günü mutlaka açık havada yürüyüş yapıyorum. Yüzmeyi de çok severim; özellikle yaz aylarında her gün en az 45 dakika yüzerim. Hem bedenimi hem de zihnimi yenileyen bir aktivite benim için. Son zamanlarda ilgimi çeken bir diğer spor ise golf oldu. Ülkemizde bu alanda gerçekten çok iyi sahalar var. Hatta yurt dışından sadece bu sahaları deneyimlemeye gelen özel bir kitle olduğunu da biliyorum. Belek zaten bu işin başkenti sayılıyor. İstanbul’da da az sayıda ama güzel golf sahaları var. En son yaptığımız tatilde golf oynama fırsatım oldu. Yemyeşil sahada, huzurlu bir ortamda yürüyerek yapılan bir spor olması ve konsantrasyon gerektirmesi beni çok iyi hissettirdi. Hem keyifli hem de dinlendirici bir deneyimdi diyebilirim.

Peki müzikle ilgilenir misiniz? Çaldığınız bir müzik aleti var mı?

Bir enstrüman çalmıyorum am çok küçük yaşlardan beri hem Türk sanat müziği hem de halk müziğine ilgi duyuyorum. Sesim çok iyi olmasa da çok geniş bir repertuvara sahibim. Türk Sanat ve Halk müziği kategorisinde en az 100 şarkıyı ezbere bilirim. Eğlence anlarında muhakkak şarkılara eşlik ederim.

Sanatın başka alanlarına da ilginiz var mıdır?

Üniversite yıllarımda ve sonrasında belirli bir süre halk danslarına ilgim vardı. Folklor grubunda uzun yıllar oynadım. Fakat, iş ve özel hayatın getirdiği sorumluluklar artınca hobilerime yeterli zaman ayıramamaya başladım. Hala halk dansları topluluklarını izlemekten keyif alırım. Gençlik yıllarımı hatırlattığı için ben de yeri hala özeldir. Ayrıca kendi çapımda küçük bir tablo koleksiyonum mevcut. Önemli sergileri ziyaret eder, etkilendiğim eserleri satın alırım. Küçük bir koleksiyonum da var. En son Sabahattin Camcıoğlu’nun ‘Sonsuzluk Arayışı’ tablosunu satın aldım, evimin baş köşesini süslüyor şu an.

Seyahatte favori rotalarınız hangileri?

Her yeni rota yeni macera ve kazanımlara yol açan bir deneyim benim için. Birçok insan gibi ben de yeni yerler görmeyi, yeni kültürler tanıyıp yeni lezzetler tatmayı çok severim. Biri 14 yaşında, şu sıralar LGS ’ye hazırlanan, diğeri ise 21 yaşında Bilkent Üniversitesi’nde işletme okuyan iki kızım var. Her fırsatta kızlarım ve eşimle güzel anılar elde etmek için seyahat ediyoruz. İDO olarak 2024 yılı Nisan ayıyla birlikte Yunan Adaları’na deniz otobüslerimizle seferler başlattık. Ailece bizim de seyahat etmekten keyif aldığımız, eşsiz doğası ve güzellikleri arasında kaliteli vakit geçirdiğimiz Yunan adaları “vazgeçilmez yerler” listemizin başında yer alıyor. Tertemiz denizi ve muhteşem lezzetleri ile de Yunan adalarını çok severim. İspanya’da Sevilla da sevdiğim destinasyonlardan. Müzeleri, şarap bağları, ahenkli dili, kendine has mimarisi ve sanat kokan sokakları ile Fransa da sevdiğimiz seyahat rotlarından.

Son dönemlerde size en fazla keyif veren şey nedir?

“Toprakla uğraşmak” diyebilirim. Eski Foça’da küçük bir yazlık evimiz var. Yazlıkta doğayla baş başa olmayı seviyorum. Toprakla uğraşmaktan, ekip biçmekten, toprakta bir şeyler yetiştiğine şahit olmaktan inanılmaz derecede keyif alıyorum. Kış aylarında da sık sık Ege’ye giderim. Yalnız seyahat ettiğimde balık mezatlarını, balık pazarlarını ziyaret ederim. Organik meyve, sebze alışverişi yaparım. Foça’nın o sakinliğinde kendimi akışa bırakmak bana adeta terapi gibi geliyor. Her şeyi dalından yiyebilmek, insana bambaşka bir mutluluk veriyor. Bahçede meyve ağaçları ve sebzeler yetiştirmenin yanı sıra çiçeklerle uğraşmak, doğanın renklerine yakından tanıklık etmek, son zamanlarda bana en çok keyif veren deneyimlerden biri oldu.

Neler yapıyorsunuz bahçenizde?

Her yıl ilk iş olarak çiçek ekerim. Bahçemin renkleri ve düzeni beni motive eder. Yabani otları temizlemekten de geri kalmam. Özellikle meyve ağacı fideleri dikiyorum. Çeşitliliğe önem veriyorum; farklı türlerde ağaçlar yetiştirmek hoşuma gidiyor. Son zamanlarda ise ilgim daha çok aşılamaya kaydı. Gerçekten çok ilgi çekici bir süreç. Aynı ağacın farklı dallarından farklı meyveler toplamak inanılmaz heyecan verici. En son dut ağacımıza aşılama yaptım. Şimdi aynı ağaçta hem mor hem de beyaz dut yetişiyor. Görüntüsüyle de lezzetiyle de özel bir ağaç oldu. Dut meyvesini çocukluğumdan beri çok severim; ağaçlara tırmanıp yediğimiz günleri hatırlatıyor. Dalından koparıp yemek apayrı bir keyif. O yüzden bu yeni hobiyi en sevdiğim ağaçla denemek istedim. Dutun ayrıca sembolik bir anlamı da var benim için; onun “öğretisi” ayrı bir yerde duruyor.

Nedir o kıymetli öğreti?

Dut toplayanlar iyi bilir; lekesi ele, dudağa, kıyafete bulaşır ve kolay kolay çıkmaz. Ama zamanla öğrendiğim çok ilginç bir şey var: Kara dutun bıraktığı lekeyi çıkaran tek şey, dut yaprağıdır. Hatta bazen bir başka taze dutun suyu da o lekeyi silebilir. Hayat da biraz böyle değil mi? İnsan kırıldığı yerden güçleniyor. Yaralandığı duyguyla iyileşiyor. Kalpte açılan boşluğu, yine benzer bir duygu dolduruyor. Kendi gölgesinden kaçan insan, dönüp dolaşıp yine kendine geliyor. Bazen içimizde açılan yaraları, sadece o yarayı açan şeyin bir başka hali iyileştirebiliyor. Yani dert neyse, derman da orada aslında. Hayat da dut gibi; tatlı ama iz bırakıyor. O izleri silmek için de bazen yeniden o tadı almamız gerekiyor; korkmadan, farkında olarak… Lekeye rağmen, lekenin içinden geçerek.

İş, özel hayat dengesini nasıl kuruyorsunuz?

Evliyim ve iki kız babasıyım. Kızlarımla aramız çok iyidir. Anneleriyle çözemeyeceklerini düşündükleri bir konuyu genelde gelip benimle paylaşırlar. Ancak buna rağmen, iş-özel hayat dengesi konusunda ideal bir denge kurabildiğimi söyleyemem. Bu konunun ne kadar hassas olduğunu da her geçen yıl daha fazla hissediyorum.

Yoğun bir çalışma tempom var ve aileme yeterince vakit ayıramadığım zamanlar oluyor. Bu da zaman zaman içimde bir üzüntü yaratıyor. Özellikle yaz aylarında Foça’daki yazlığımızda ailece vakit geçirmeye özen gösteriyorum. Ama tatilde bile günün belirli bir bölümünü işe ayırmam gerekiyor; onay süreçlerinin sağlıklı işlemesi ve şirketin işleyişinin aksamaması için.

Hiçbir şey düşünmeden tam anlamıyla tatil yapabilmem için telefonumu tamamen bir kenara bırakmam gerek ama bu, pratikte pek mümkün olmuyor. Elbette teknolojinin çok büyük avantajları var; her an, her yerden ulaşılabilir olmak büyük kolaylık. Ama bu durum, çoğu zaman iş-özel hayat sınırlarını da bulanıklaştırıyor. Yoğunluğum nedeniyle ne yazık ki çocuklarımın bazı özel anlarını, gelişim dönemlerini kaçırdığımı da söylemeliyim. Bu noktada en büyük destekçim eşim. Kariyerinde fedakarlık yaparak çocukların gelişimine kendini adadı. Onların eğitiminden sosyal hayatlarına kadar birçok konuda büyük bir titizlikle ilgileniyor ve beni de bu anlamda tamamlayan bir denge sağlıyor.

“Günümün neredeyse tamamı denizde geçiyor”

DENİZDE YEMEK KEYFİ

İş dışında da deniz hep hayatımda. Zaman zaman arkadaşlarla olta atar, kasa kasa çinekop tuttuğumuz günler olur. Bazen de tekneyle balığa çıkarız. Haftanın stresini atmak için denize açıldığımız, gün batımını izlediğimiz ve arkadaşlarımızla, ailelerimizle yemekler organize ettiğimiz anlar da oluyor. Günlük hayatımın büyük kısmı teknede geçiyor. Hatta uykuyu saymazsak neredeyse tamamı deniz üstünde diyebilirim. Bu durumdan da hiç şikayetim yok. Aksine, deniz bana iyi geliyor; hem huzur buluyorum hem de kendimi yenilenmiş hissediyorum. Suyun gücünden ilham aldığım bir alan benim için.

BİYOÇEŞİTLİLİĞİ KORUMAK

Denizler sadece bizim değil, tüm insanlığın ve canlıların ortak mirası. Hem geçim kaynağımız hem de bambaşka bir yaşama açılan çok önemli bir kapı, deniz. Bu yüzden temizliği, doğal güzelliği asla kaybolmamalı. Her dalgasında binlerce canlıya ev sahipliği yapan bu ekosistemin korunması, sadece biz denizle iç içe yaşayanların değil, herkesin sorumluluğu. Biyoçeşitliliği korumak, gelecek nesillere yaşanabilir denizler bırakmanın tek yolu.

YEŞİL İSKELE

İDO olarak denizlere karşı büyük bir sorumluluk hissediyoruz. “Yeşil İskele” isimli bir proje başlattık geçen yıl. Bu konuda ilgili ekip arkadaşlarım sertifikalandırma süreçleri için çalışmalarına devam ediyor. Süreç tamamlandığında, tüm işletmelere örnek bir proje olması açısından ilan ediyor olacağız. Bunun yanı sıra yedi iskelemizde ‘sıfır atık’ yönetmeliği kapsamında sertifika almaya kazandık.

“Fenerbahçe kongre üyesiyim”

FENERBAHÇE TUTKUSU

Fenerbahçe kongre üyesiyim. Hafta sonlarımız hep Fenerbahçe ile geçiyor. Tüm süreçleri her an takip ediyoruz. Bunca yoğunluğum arasında Fenerbahçe maçlarını asla kaçırmıyorum. Fenerbahçe yüzümüzü güldürürse o haftamız daha enerjik, dinamik ve eğlenceli geçiyor. Tersi durumları ise yönetmeyi öğrendik.

FUTBOL GEÇMİŞİ VAR

Futbola ilgim çocuk yaşlardan beri hep vardı. Uzun yıllar futbol oynadığım oldu. Geçirdiğim talihsiz bir sakatlık nedeniyle futbol kariyerime devam edemedim maalesef. Bu rağmen futboldan hiç kopmadım sıkı bir izleyici olarak tüm maçları izlemeye özen gösteriyorum.

YURT DIŞINDA MAÇ

Yurt dışında gittiğim bir maçta ilginç gelen bir deneyimimi paylaşmak isterim. Stadın turnikelerinden geçince girişte bekleyen polislerin önünde durup üzerimi aramaları için kollarımı kaldırdım. Polis neden bunu yaptığımı sordu. Arama yapmadıklarını anlayınca şaşırdım tabii. Tel örgülerin olmadığı, kimsenin agresif tavır sergilemediği bir ortamda keyifli bir maç izledik. Umarım ülkemizde de futbol keyfi bu seviyelere evrilir.

Üç favori Yunan adası

MİDİLLİ

Midilli en çok sevdiğim Yunan adalarının başında geliyor. Midilli, antik çağdan günümüze birçok yazar, filozof ve şair yetiştirmiş bir yer. Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun en ünlü denizcilerinden Barbaros Hayrettin Paşa’nın doğduğu yer. Müzeleri, antik tiyatrosu, küçük şirin sahil kasabaları ve antik mimari yapısı, şifalı suları ve birbirinden farklı kuş türüne ev sahipliği yapan eşsiz bir ada. Ouzo üretim yeri olması sebebiyle en kaliteli ouzoları bulabileceğiniz, birbirinden güzel deniz ürünleri ve fıstık reçeli ile en iyi Yunan makaronunun adresi diyebilirim.

SAMOS

Samos da büyük ve keyifli adalardan biri. Berrak tertemiz suları ve yemyeşil doğası, zeytinlikleri, eşsiz lezzetteki şarap bağları ile tatile değer olan adalardan. Ulaşımı kolay ve aktivite adalarına da yakın olması önemli bir avantaj. Tabii ünlü matematikçi Pisagor’un memleketi olduğunu da eklemem gerek.

LEROS

Bakir koyları, otantik köyleri, ünü sınırlarını çoktan aşmış tavernaları ve orta çağdan kalma tarihi yapılarıyla Leros, doğal dokusunu korumayı başarmış bir ada. Bu adada favori plajlarım Agia Marina ve Vromolithos. Manzarasıyla büyüleyici, lezzetleri şahane olan Dimitris o Karaflas favori restoranlarımdan biri. Zorbas Taverna ailemle keyifli vakit geçirdiğim bir yer. Son olarak cömert sunumları ve samimi ortamı ile etkileyici bir restoran Argo’dan da bahsetmesem olmaz

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz