Orka Holding Yönetim Kurulu Üyesi Büşra Orakçıoğlu Biberoğlu mimari tasarım, tiyatro, müzik, sinema, resim gibi sanatın hemen hemen her dalıyla yakından ilgili.
Erkek giyim sektöründe Türkiye’nin global markalarını yaratan Orka Holding’in yönetim kurulu üyesi Büşra Orakçıoğlu Biberoğlu, sadece iş dünyasındaki konumuyla değil vizyoner bakış açısı, sanata olan tutkusu, sürdürülebilirlik konusundaki kararlılığı ve çok yönlü yaşam tarzıyla da dikkat çekiyor. St. Benoit Fransız Lisesi’nin ardından Koç Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitiren Orakçıoğlu Biberoğlu, lisans yıllarında UCLA’da siyaset bilimi, Parsons’ta tasarım yönetimi okudu. Pandemi sürecinde ise Sorbonne Üniversitesi’nde dijital pazarlama eğitimi aldı. Eğitim hayatı boyunca edindiği çok yönlü perspektif, kariyer yolculuğunda da belirleyici oldu. “Kendimi bildim bileli farklı alanlar beni hep heyecanlandırmıştır. Disiplinler arası yolculuk, analiz yeteneğimi ve yaratıcı düşünme kasımı geliştirdi” diyor.
Tuba İlze / [email protected]
Fotoğraflar: Gökhan Çelebi
CEO Life / Bahar 2025
Modaya çocuk yaşlarda adeta bir yaşam biçimi olarak adım atan Büşra Orakçıoğlu Biberoğlu, moda kültürünün içinde büyümüş bir isim. Orka Holding Yönetim Kurulu Üyesi Büşra Orakçıoğlu Biberoğlu ile günlük ritüellerinden yaşam felsefesine, iş dünyasındaki dönüşüm vizyonundan renk tercihlerine uzanan çok yönlü bir yolculuğu konuştuk:
Modayla ilişkiniz nasıl başladı?
Modaya olan ilgim çocukluk yıllarıma dayanıyor. Abim, kız kardeşim ve ben, babamız Halidun Orakçıoğlu ve amcamız Süleyman Orakçıoğlu sayesinde moda endüstrisinin tam ortasında büyüdük. Henüz altı-yedi yaşlarımdayken babamla uluslararası moda fuarlarına katılıyor, katalog taşıyor, fotoğraf çekiyor, notlar alıyordum. Moda bizim evimizde gündelik bir konu gibiydi; akşam yemeklerinde dahi yeni sezonlar, koleksiyonlar, markaların stratejileri konuşulurdu. Erken yaşta maruz kaldığım bu atmosfer, modayla ilişkimi bir meslekten ziyade yaşam biçimine dönüştürdü.
Sizi bu alanda en çok besleyen ilham kaynakları neler?
Moda çok katmanlı bir alan ve her şey ona ilham olabilir. Babamla doğa yürüyüşü bile bir renk geçişi veya kombinasyonu tasarım fikri doğurabilir. Sinemada bir ceket kalıbı ya da bir sahne ışığı bile esin kaynağı olabilir. Biz, küçük bir detaydan yola çıkarak bütünsel bir tasarıma ulaşabiliyoruz. Sanat ve spor alanındaki iş birliklerimiz de bu yaratıcılığı besliyor. Aynı zamanda teknolojiyle de çok iç içeyiz. Şirketimizde şu anda yapay zekayı kullanmayan ekip yok. Herkes bu alanda eğitim aldı. Benim doğrudan ilgilendiğim yaklaşık 20 farklı yapay zeka projesi var.
Kendi stilinizi nasıl tanımlarsınız? Moda tercihlerinizi etkileyen unsurlar neler?
Daha çok maskülen bir stile sahibim. Erkek giyim sektöründe çalışıyor olmamın da etkisiyle ceket[1]pantolon kombinlerini severim. Hafta sonları daha casual giyinsem de şıklık ve özen benim için çok önemli. Moda hem işim gereği hem kişisel zevkim olarak hayatımda özel bir yere sahip.
Renklerle nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Bu tercihler yaşam alanlarınıza nasıl yansıyor?
Renkler hayatımın her alanında benim için çok belirleyici. Defne yaprağı yeşili ve tereyağı sarısı beni mutlu eden tonlar. Evimizde bu renkleri dengeli bir şekilde kullanıyoruz. Her parça birbirinden farklı ama bir uyum içinde. Farklı yaşam alanları, farklı atmosferler sunuyor. Babamla ben biraz sıkılgan yapıya sahibiz. Evimde çeşitlilik ve renk geçişleri bana iyi geliyor.
Sanatın farklı disiplinleriyle yakından ilgilisiniz. Bu ilginiz yaşam alanlarınıza ve yatırım tercihinize nasıl yansıyor?
Mimari tasarım, tiyatro, müzik, sinema, resim. Sanatın her dalı, başlı başına modanın en güçlü ilham kaynakları arasında. Öte yandan sanatın bireysel gelişimden toplumsal refaha kadar geniş bir yelpazede toplum yapısına sunduğu faydalar tartışılmaz. Sanat; duyarlı, yaratıcı, eleştirel düşünebilen ve birbirleriyle sağlıklı iletişim kurabilen toplumlar oluşturmanın kilit unsuru. Bu anlamda Orka Holding olarak Damat Tween ve D’S damat markalarımızla sanatın güçlü destekçilerinden biri olmaktan gurur duyuyoruz. Gerek İstanbul Modern ile iş birliğimiz gerekse tiyatro alanındaki sponsorluklarımız bizlerin tasarım vizyonuna muazzam bir katkı sunuyor. Kişisel yaşamımda da eşimle sanata büyük ilgi duyuyoruz. Özellikle genç ve yükselme potansiyeli olan sanatçılar dikkat alanımızda. Takip ettiğimiz birkaç çağdaş sanat galerisi var; onların yönlendirmesiyle hem yatırım hem dekoratif amaçla evimize birkaç eser aldık. Henüz yolun başındayız ama zamanla küçük bir koleksiyon oluşturmak istiyoruz. Yurt dışına çıkmadan önce mutlaka gideceğimiz şehirdeki galerileri araştırırız, eşimle birlikte ziyaret ederiz. İstanbul’da da Contemporary Istanbul gibi platformları yakından takip ediyoruz. İstanbul Modern’e düzenli gideriz. Ben hem Rönesans’ı hem çağdaş sanatı çok seviyorum. Belki bu iki akımı bir arada seven fazla kişi yoktur ama farklı tarzlar arasında geçiş yapmaktan büyük keyif alıyorum. Sanatın her hali bana ilham veriyor ve bu nedenle hayatımın her alanına entegre etmeye özen gösteriyorum.
Modayla sanatı birleştirdiğiniz projelerinizde sizi en çok ne heyecanlandırdı?
Mert Demir’le iş birliğimiz müzik sanatına bizi çok daha fazla entegre etti. Milli Takım sponsorluklarımızla sporun farklı alanlarını, her bir alanın ne kadar büyük bir disiplin içerdiğini, bu durumun farklı kişilerdeki etkilerini, kısacası spor disiplini son derece kapsamlı bir düzeyde deneyimledik. İstanbul Modern ile de sanatın çocuklar başta olmak üzere her yaştan bireyleri nasıl geliştirdiğini, bilinçlendirdiğini ve dönüştürdüğünü yakından izleme şansı yakaladık. Global bir moda kuruluşu olarak tüm bu branşların birer paydaşı olmaktan çok mutluyuz ve çok büyük heyecan duyuyoruz.
Sürdürülebilirlik sizin için ne ifade ediyor? Orka Holding olarak bu alanda nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?
Moda bizim için yalnızca şık görünmek değil aynı zamanda sorumlu bir gelecek tasarlamak anlamına geliyor. Bu anlayışla sürdürülebilirlik ve döngüsel moda alanlarında uzun süredir aktif olarak çalışıyoruz. Damat Tween ve D’S Damat markalarımızla geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı, uzun ömürlü tasarımlar, kiralama ve 2. el iş birlikleri gibi birçok uygulamayı devreye aldık. Kaynakların verimli kullanımı, döngüsel tasarım ilkeleri ve etik üretim odağımızda. Hedefimiz, önümüzdeki yıldan itibaren koleksiyonlarımızın yüzde 90’ını geri dönüştürülmüş materyallerle üretmek. Giresun’daki Giteks ve Giysun üretim tesislerimiz bu vizyonun kalbinde yer alıyor. Tesislerimizde tamamen yenilenebilir enerji kullanıyor, yağmur suyu toplama sistemleriyle su tüketimini azaltıyor, bioenerji kaynağı olarak zeytin çekirdeğinden üretilen pellet kullanıyoruz. Sıfır Atık sistemini uyguladığımız bu tesisler ISO, GOTS, OEKO-TEX, GRS gibi birçok çevresel ve etik sertifikaya sahip. Ayrıca Milk Run sistemiyle karbon ayak izimizi azaltıyor, sadece iki ayda 213 bin ağacın korunmasına katkı sağlıyoruz.
Somut projeler ve iş birlikleri üzerinden sürdürülebilirlik yaklaşımınızı nasıl hayata geçiriyorsunuz?
Sürdürülebilirlik bizim için yalnızca üretim süreçleriyle sınırlı değil kültürel etkiyi de önemsiyoruz. Bu kapsamda farklı iş birlikleri ve sosyal sorumluluk projeleri geliştiriyoruz. Örneğin, “Davet Çok Elbisem Yok” platformuyla yaptığımız iş birliğiyle lüks erkek giyimini kiralanabilir hale getirerek sürdürülebilir moda için alternatif bir alan oluşturduk. LOG D ile yürüttüğümüz Milk Run sisteminde ise biyoplastik mühür, geri dönüştürülmüş kutular ve taşıma sistemleriyle hem lojistik verimliliğimizi artırıyor hem çevreye olan etkimizi azaltıyoruz.
İstanbul Modern ile gerçekleştirdiğimiz Eco Art Lab projesi ise sürdürülebilirliğe sanatsal bir boyut kazandırıyor. 12 yaş üzeri katılımcılara açık bu programda, ileri dönüşüm atölyeleriyle çevre bilincini sanat aracılığıyla yaygınlaştırıyoruz. Aynı zamanda tüketicilerimiz için ürün etiketlerinde yer alan QR kodlarla üretim süreçlerini şeffaflaştırıyor, sertifikalı organik ve geri dönüştürülmüş hammaddeler kullanarak çevreye duyarlı koleksiyonlar sunuyoruz. Tüm bu adımlarla sürdürülebilirliği hem üretimde hem toplumsal iletişimde bir yaşam kültürüne dönüştürmeye çalışıyoruz.
Bu yoğun temponun içerisinde günleriniz nasıl geçiyor?
Hafta içi oldukça yoğun bir tempom var. Sabahları 2,5 yaşındaki kızımla bir saat geçiriyorum. Birlikte hazırlanıyoruz ve onu okula bıraktıktan sonra yoğun iş günüm başlıyor. Gün boyu toplantılar, kararlar, projeler derken saat 17.00’de işten çıkıp tekrar evime, kızıma dönüyorum. Akşamları birlikte vakit geçiriyoruz. Sabahları eşimle birlikte yoga ve esneme egzersizleri yapıyoruz. Ayrıca her gün yarım saat yürüyüş yapmayı ihmal etmemeye çalışıyorum. Hafta sonları daha çok aile odaklı geçiyor, sık sık doğum günü organizasyonlarına katılıyoruz. Pazar sabahlarıysa genellikle annem ve babamla birlikte oluyorum. Aileyle vakit geçirmek, birlikte yürüyüş yapmak bana iyi geliyor.
“Moda sektöründe olmasaydım yemekle ilgili bir kariyer seçerdim”
ARTİZAN VE FÜZYON
Yemek yapmayı çok severim ve iyi yemek yaptığım söylenir. Yeni tarifler denemek, farklı malzemeleri bir araya getirerek yeni tatlar ortaya çıkarmak beni heyecanlandırıyor. Sürekli yemek programları izler, sevdiğim şefleri takip ederim. Yurt dışına çıktığımda gideceğim yerin mutfak kültürünü mutlaka önceden araştırırım. Özellikle artizan ve füzyon restoranlar ilgimi çeker. Çok iştahlı biri değilim ama mutfakta vakit geçirmek, yaratıcılığımı besleyen özel bir alan.
“ÜRETMEK HEYECANLANDIRIYOR”
Kızımın yemeklerini elimden geldiğince kendim hazırlıyorum. Kızım henüz 2,5 yaşında ama damak tadı şimdiden oldukça gelişmiş durumda. Acı, ekşi, baharatlı lezzetlere oldukça açık. Eşim de lezzetli yemeklere düşkün. Hafta sonları güzel bir restoran keşfetme fikrini seviyoruz. Eğer moda sektöründe olmasaydım, yemekle ilgili bir kariyer seçebilirdim. Bir şeyler üretmek beni heyecanlandırıyor.
“Seyahatler kişisel hazinemize zemin hazırladı”
İSKANDİNAV ÜLKELERİ
Genel olarak İskandinav ülkelerini çok beğeniyorum. Kopenhag ve Stockholm... Her iki şehir de yaşayış biçimleri ve vizyonları açısından beni çok etkiledi. Uzak Doğu’da bilhassa Japonya ve Seul, önümüzdeki dönemde seyahat rotalarımız arasında yer alıyor. Farklı şehirlerin gerek özel gerekse iş yaşamıma katkısını çok kıymetli buluyorum ve bu benim için gerçekten önemli.
“BABAM DESTEKLEDİ”
Bu alışkanlık aslında babam Halidun Orakçıoğlu’ndan geliyor. Çocukluğumuzda arkadaşlarımızla kafelere gitmek yerine yurt dışına seyahate çıkmamızı desteklerdi. Gerekirse tek başımıza, sırt çantasıyla yurt dışına gitmemize özgürlük tanırdı; yeter ki vizyonumuz gelişsin. Farklı kültürlerle tanışmak bizi geliştirdi ve kendi kişisel hazinemizi yaratmamıza zemin hazırladı.
PAHA BİÇİLMEZ
Yurt dışında gittiğimiz her ülkede, o toplumun yaşayış biçimi, sanat anlayışı, mağazaları, vitrinleri, açık alanları gibi tüm yerel yaşam örüntüleri bizim için paha biçilmez birer katma değerdi. Bugün, çocukken edindiğimiz bu deneyimlerin meyvelerini hem özel hayatımızda hem iş hayatımızda topluyoruz.
2025 yazında erkek stili
TONLARLA FARKLILIK
2025 yazında erkek giyiminde değişik tonlar yer alıyor. Bebek mavisi, gül kurusu ve yanık bordo gibi sofistike tonlar öne çıkıyor. Doğadan ilham alan bej ve beyazlar, beyaz pantolonlar sezonsuz bir kullanım alanı sunarak gardıropların demirbaşı olmaya devam ediyor. Genel olarak tonlarla farklılığımızı yansıtacağımız bir döneme giriyoruz.
MONOKROM ETKİSİ
Monokrom kombinasyonlar bu sezonun anahtar görünümlerinden biri. Tek renk üzerinden kurgulanan sade siluetler, dikkat çekici bir canlı renkle yapılan minimal vurgularla tamamlanıyor. Oversize kalıplar hala mevcut ama daha güzel kalıplı modeller ön planda.
YENİDEN ŞIKLIK
Giyinmek artık yalnızca estetik bir kaygı değil, kişinin kendine gösterdiği özenin bir dışa vurumu. Pandemiyle birlikte hız kazanan “rahatlık” trendi yerini yeniden şık giyime bırakıyor. Spor şıklık hala var ama artık daha rafine bir çizgide.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?