Ekonominin Kimyası Değişiyor

Bir süredir değişimin işaretleri alınıyordu aslında. Reel ekonomide başlayan yeni tercihler, teknolojideki müthiş atak bunu destekliyordu. Ancak, uygulanan istikrar politikasının yarattığı güven ha...

1.05.2000 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Bir süredir değişimin işaretleri alınıyordu aslında. Reel ekonomide başlayan yeni tercihler, teknolojideki müthiş atak bunu destekliyordu. Ancak, uygulanan istikrar politikasının yarattığı güven havası, ekonominin kimyasındaki değişimi hızlandırdı. Para piyasalarından reklama, sanayi yatırımlarından yönetime, her alanda inanılmaz bir dönüşüm yaşanıyor. Yeni ekonomi konseptiyle açıklanabilecek bu gelişmenin bütün hızıyla devam etmesi de bekleniyor.

Aslında son günlerde ekonomide yaşadığımız değişimi, teknolojiye, moda deyimiyle internetin hayatımıza etkisiyle açıklayanlar da var. Gelişmeyi tam olarak analiz edemeyen bu kesime göre, değişimin arkasında internetin ekonomiye yaptığı müthiş etki var. Bu görüşü destekleyenler, “yeni ekonomi” rüzgarını sadece bu etkiyle açıklamakla yetiniyorlar.

İşin doğrusu haklılık payı yok değil. Ancak, ABD’de başlayan, oradan dünyaya yayılan bu akımın arkasında sadece internet ve teknolojinin etkileri yok. Özellikle ABD’deki yeni ekonomi düzenini, makro ekonomi politikaları da destekliyor. Bu konuya en iyi açıklamayı, ünlü ABD’li ekonomist Paul Romer getiriyor. Romer’a göre, ABD’de ekonominin “kimyasını” değiştiren gelişmeleri sadece teknolojiyle sınırlı tutmak doğru değil. Romer, “Yeni ekonomi tartışılırken pek çok kişi ekonomik yaşamın çok farklı iki yönünü birbiriyle karşılaştırır. Bunlardan biri teknolojik değişimdir” diyor.

Paul Romer, değişimi destekleyen en önemli etkenin, makro ekonomik politikalar olduğunu söylüyor. Romer bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Ekonomik yaşamın ikinci önemli bölümü ise istikrar politikalarıdır. Hükümetler istikrara engel olan iki kuvvete karşı savaş verebilmek için özel kurumlar oluşturur. Bu iki kuvvet işsizlik ve enflasyondur. Bunlara karşı savaşan kurumların en önemlisi ise merkez bankalarıdır. ABD’de son 20 yılda görülen en şaşkınlık verici gelişme, ABD Merkez Bankası’nın (FED) uyguladığı istikrar politikasının perormansında görülen düzelmeydi. Buna bağlı olarak şirketlerin büyümesi artık daha uzun sürüyor. İşsizlik oranı düşük. Enflasyon oranı da daha düşük ve istikrarlı...”

ABD’deki değişimin içyüzü

Ünlü ekonomist Romer’in analizi, ABD’de yaşanan değişimi açıklıyor. Gerçekten de ABD’de bir yandan teknolojide inanılmaz gelişme yaşanıyor, diğer yandan da makro ekonomi cephesinde büyüme ve işsizlik oranındaki azalışa, enflasyon oranındaki düşüş eşlik ediyor.
ABD’deki değişim görmek için teknolojinin ekonomiye etkisine bakmak yeterli aslında.  Amerikan Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan, “The Emerging Digital Economy” (Gelişen Dijital Ekonomi) adlı rapordu, bu gelişmeye dikkat çekiliyor.

Raporda göre, 1993 yılında ABD ekonomisinin yüzde 6’sı, teknoloji sektörlerinden sağlanıyordu. Bu oran istikrarlı artışla, 1999 yılında yüzde 8.2’ye yükseldi. 2000 yılında ise yüzde 9’u geçmesi bekleniyor.

Reelekonomide yaşanan bu gelişme, bir yandan para piyasalarını etkiler, borsayı yukarı taşırken, diğer yandan da insan gücüne de etkide bulunuyor. Yeni gelişen sektörler, beraberinde kendi işgücünü yaratıyor, ortaya yeni meslekler de çıkarıyor.

Romer’in analizi ve Türkiye

Ünlü ekonomist Paul Romer’in, ABD ekonomisi için çizdiği tablonun Türkiye’ye benzerlikleri de çok aslında. Türk ekonomisindeki “kimya değişimi”ni ortaya koyan bu değişimi ortaya çıkaran en önemli gelişme, koalisyon hükümeti tarafından ortaya koyan orta vadeli istikrar paketi oldu. IMF’nin de desteklediği ve enflasyonu yenmeyi amaçlayan bu paket, Türkiye’de değişimin kıvılcımını da yaktı. Teknoloji cephesinin de katkısıyla, para piyasalarından reel ekonomiye, reklamdan işgücüne, ekonomide inanılmaz bir değişim yaşanmaya başlandı.

Piyasalar yeniden yapılanıyor

Değişime öncülüğü ise yıllarca Türkiye’de ekonominin işleyişini şekillendiren “enflasyon-faiz” ikilisi yaptı. Düşme eğilimine giren enflasyona paralel olarak aşağı çekilen faiz oranları, bir anda beklenmedik gelişmelere neden oldu. Para piyasalarını yakından izleyen uzmanlarla yaptığımız analizler sonucunda bu değişimleri şu şekilde saptadık:

• Enflasyon oranının yüzde 20’li düzeylere çekileceğinin hedeflenmesi, beraberinde yatırım hesaplarının yeniden gözden geçirilmesini getirdi. Repo ve bono gibi enstrümanlar gözden düşerken, hisse senedi ve yatırım fonunun yıldızı yükseldi.

• Piyasada kar marjları iyice daraldı. Bir zamanlar yıllık yüzde 30 düzeyinde olan marjlar, yüzde 3’lere geriledi. Bu nedenle bankalar artık yüzde 0.5’lik marjların da peşine düştü.

• Dövizde spekülasyon sona erdi. “Nisanda devalüasyon var”, “Eylülde dövize talep artar” gibi spekülatif beklentilerin önü kesildi. Şimdi Mart 2001’e kadar döviz sepetinin değeri gün gün biliniyor.

• Kredi piyasası canlandı, oranlar aylık bazda yüzde 2.65’e kadar geriledi. Vade ise konut kredilerinde 10 yıla çıktı. Ortalama ise 18 aya tüketici kredisi kullanılabilir.

Reel cephedeki tercihler

Yeni ekonominin yükselen yıldızı, teknolojiye dayalı işler, medya ve hizmet sektörü olacak. ABD’de başlayan bu eğilim, kendini son dönemde Türkiye’de de hissettiriyor. Bir süredir internet alanında yaşanan yoğun yatırım atağı, büyük grupların katılımıyla doruk noktasına çıktı. İnternet yatırımlarına, ön��müzdeki dönemde medya yatırımlarının da eşlik etmesi bekleniyor. Turk.net’i satın alan Sabancı Holding, medya alanına yatırım yapacağına ya da stratejik ortaklığa gideceğini açıkladı. Doğuş Holding ise internet yatırımının yanı sıra, medya için startını çoktan verdi.

Ancak, Türkiye’de “ekonominin kimyasının” değiştiğine yönelik en güçlü işaretler, ekonomist Güngör Uras’ın da belirttiği gibi, GSM ihalesinde alındı. Değişimin işaretini iyi yorumlayan Uras, “Bunu sadece bir ihale olarak görmemek gerekir” diyerek, değişime dikkat çekiyor.

Ata Yatırım’ın yaptığı araştırma, Türkiye’de önüzdeki dönemde teknolojiye, telekomünikasyona yönelik yatırımların artacağını ortaya koyuyor. İMKB’deki şirketler arasında telekomünikasyon sektörünün ağırlığını analiz eden Ata Yatırım uzmanları, şu anda bu sektörün yüzde 2 düzeyinde olan payının, önümüzdeki dönemde yüzde 29’a yükseleceğini belirtiyorlar.

Öncelikler değişmeye başladı

Bir zamanlar Türkiye’de büyük gruplar için ağır sanayi yatırımları yapmak modaydı. Dev tesisler, çimento fabrikaları, prestij unsuru olarak görülürdü. 1980’de tekstil, konfeksiyon ve gıdanın yıldızı parlamaya başladı. Ardı ardına tekstil tesisleri kuruldu.

Şimdi ise öncelikler değişiyor, yatırımlar farklılaşıyor. Batı’dan gelen eğilimlerin etkisiyle, telekomünikasyon, medya, internet ve hizmetler sektörüne yatırım yapılıyor. Bu arada Türkiye’nin ihtiyacı nedeniyle, enerji alanına ilgi duyuluyor.

Şimdiden ekonomiyi şekillendirmeye başlayan bu eğilim, Capital’in tahminine göre önümüzdeki 5 yılda kendini iyice hissettirecek. Buna göre, 1998 yılı itibariyle Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nın yüzde 23.6’sını imalat sanayi oluşturuyor. İkinci sırada ise yüzde 21.3 ile ticaret, üçüncü sırada ise yüzde 13.6 ile tarım sektörü yer alıyor. Ardından, içinde internet, bilgisayar ve telekomünikasyonun da yer aldığı ulaştırma-iletişim yer alıyor.

Capital, 2005 yılında tarımın payının yüzde 10 düzeyine gerileyeceğini, buna karşılık ulaştırma-iletişimin payının yüzde 17 düzeyine çıkacağını tahmin ediyor. Aynı dönemde, gelişen perakendecilik ve artan hizmet yatırımlarına parelel olarak, “ticaret”in payı da yüzde 25 düzeyine çıkabilecek.

Oyunun yeni kuralları

İş dünyasındaki gelişmeleri yakından izleyenler, “oyunun kurallarının” yeniden yazıldığının da tanığıdırlar.  Son dönemde gözlenen ve oyunun kurallarının değiştiğini gösteren yenilikler şöyle sıralanabilir:

• Rekabet anlayışı değişti. Artık büyük holdingler başta olmak üzere şirketler, tek başına değil, “Ortaklaşa rekabeti” (Co-opetition) tercih ediyor.

•  Bir zamanlar çok sayıda sektöre girip, onlarca şirket kuran holdingler, şimdi grup içi evliliklere gidiyor, iyi bildiği “core business” işlere yoğunlaşıyor.

• Bütün işi şirket bünyesinde yapmak anlayışı terk ediliyor. Bunun yerine, dışa iş yaptırma olarak bilinen, “outsourcing” yöntemine başvuruluyor. Bu da yeni iş fırsatları yaratıyor.

• Geçmişte büyük grupların şirketleri operasyonlarını bağımsızo larak yapar, birbirinin sinerjisinden yararlanmazdı. Şimdi, grup içinde sinerji en üst düzeyde kullanılıyor, “çapraz satış-cross selling” konsepti uygulanıyor.

• Şirketler teknolojiyi daha fazla kullanıyor, internette ticarete yöneliyor. İletişimde geleneksel yöntemleri terk edip, e-mail gibi araçlara başvuruyor. Türkiye’yi kapsamasa da, Datamonitor’un Avrupa’da yaptığı bir araştırma, iş dünyasında e-mail’in kullanılma oranının yüzde 5 olduğunu ortaya koyuyor. 3 yıl sonra ise bu oranın yüzde 18’e ulaşacağını belirtiyor.

EKONOMİST GÖZÜYLE DEĞİŞİMİN ANALİZİ

Gazeteci-ekonomist Güngör Uras, GSM ihalesinden sonra, Dünya gazetesindeki köşesinde, ekonomideki köklü değişim ve bunun sonuçlarını inceliyor. “GSM ihalesindeki fiyatların değil, değişimin gözlenmesi gerekir”diyen Uras’ın değerlendirmesi şöyle:

“Bugüne kadar Türkiye’ye gelen en büyük yabancı sermaye yatırımları, otomotiv sanayiine ve lastik sanayiine gelen yatırımlardır. Bunların da hiçbiri bir defada gelmemiş, hiçbiri bu boyuta ulaşmamıştır.

Hangi ulustan olursa olsun, ne amaçla olursa olsun, bir yabancı yatırımcının Türkiye’ye 3 milyar dolarlık bir yabancı sermaye yatırımı için gelmesi çok önemli bir gelişmedir.

Gene dikkat buyurunuz... Yabancı sermaye klasik mal ve hizmet üretimi için gelmiyor. Çimento fabrikası, televizyon fabrikası yapmak için gelmiyor. Yeni ekonomi denilen, ekonominin en önemli uğraş konularından biri haline gelen iletişim-bilgi teknolojisi için geliyor. Bu gelişme bizim de gözümüzü açmalı.

Artık dünya ekonomisi büyük bir değişim içinde. Türkiye bu ekonomik yapıda kendine biçtiği ‘don-gömlek’ üretimi ile, silah alımı ve yapımı ile mi yaşayacak, yoksa Türkiye de bu yeni ekonominin gerçeklerini kavrayıp, kendine yeni ekonomiye uyum stratejisi mi belirleyecek.  Cep telefonu ihalesinde belirlenen fiyatların, kim aldı, kim kaybettinin ötesindeki boyutu budur.”

PARA PİYASALARINDA NELER DEĞİŞİYOR?

Kentbank Hazine Koordinatörü Bora Böcügöz, ekonomide yaşanan değişim sonucu, para piyasalarında yaşananları, Capital’e şöyle değerlendirdi:

DEĞİŞİM BAŞLIYOR: Para ve Sermaye Piyasaları’mızın dünyadan izole olmasına yolaçan “yüksek enflasyon” ve “yüksek nominal faiz” kısır döngüsü 2000 yılı başından itibaren uygulanmaya başlayan  “Enflasyonu Düşürme ve Mali İstikrarı Sağlama Programı“ ile kırılmaya başlamıştır. Program en önemli etkisini para piyasalarında faizlerin hızlı düşüşü ile göstermiştir. Yaşanan değişim finansal kurumları ve bu kurumlarda çalışan profesyonelleri de etkilemiştir.

VOLATİLİTE AZALDI: Türkiye’deki en önemli piyasa olan Devlet İç Borçlanma Senetleri’ndeki nominal faizlerin çok hızlı bir şekilde düşmesi, bu piyasadaki volatiliteyi ve karlılığı azaltmıştır. “Piyasa Yapıcılığı” sistemi ile birlikte piyasalardaki aktif kurum sayısının bir miktar azalması ve piyasanın daha homojen ve istikrarlı bir yapıya kavuşması beklenmektedir.

KUR RİSKİ AZALDI: TCMB’nın uyguladığı kur politikasının, 18 aylık bir süre için “kur sepeti” değer kaybını belirlenen bir orana sabitlemesi ile azalan kur riski, TL cinsinden reel getirilerin de düşmesine yolaçmıştır. Önümüzdeki dönemde kamunun azalan borçlanma ihtiyacı, özel sektörün piyasaya girmesini ve tahvil ihraçlarının gündeme gelmesini sağlayabilir.

TRADER GÖZDEN DÜŞÜYOR: Mali sistemimizdeki değişen dengeler finansal kurumların aktivite alanlarını ve yönetim stratejilerini yeniden değerlendirmeleri sonucuna yol açmıştır. Bankaların fon yönetimi birimleri de bir yeniden yapılandırma döneminden geçmektedirler. Bu bağlamda geçmiş yıllarda örneğin iyi bir trader olmak en önemli unsurken, artık iyi bir “aktif-pasif yöneticisi olmak”, “risk yönetimi”, “bilgi birikimi” gibi faktörler ön plana çıkmaktadır. Tl, Döviz ve Devlet İç Borçlanma Senetleri alım/satım birimlerinden ibaret olan fon yönetimlerinde artık (müşteriye doğrudan hizmet verebilen) “Hazine pazarlama birimleri” büyümekte, Risk Yönetimi, Uluslararası Sermaye Piyasaları, Araştırma Birimleri kurulmaktadır. Önümüzdeki dönemde bunlara Vadeli İşlemler, Tahvil İhraç/Sekuritizasyon ve Türev Ürünler Birimlerinin  eklenmesi beklenmektedir. 

KAR MARJLARI AZALDI:Yaşanan bu değişim sürecinin doğal sonucu olarak para piyasalarındaki kar marjları azalacaktır. Yeni pazarların oluşturulması, ürün çeşitlendirmesi, dış piyasalara açılım ve artacak işlem hacimlerinden sağlanacak komisyon gelirleri ise azalan kar marjlarının yerini bir ölçüde alacaktır. Yine birleşme ve devralmalar yoluyla yaşanacak konsolidasyon para piyasalarında önümüzdeki yılların gündemindeki en önemli gelişme olacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz