Ekonominin 2001 yılında hız keseceğini, daha geçen yılın ortasından görmek mümkündü. Uygulanan politikalar da bunu gerektiriyordu. Ancak, kasım ayında yaşananlar, bir anda beklentileri değiştirdi, ...
Ekonominin 2001 yılında hız keseceğini, daha geçen yılın ortasından görmek mümkündü. Uygulanan politikalar da bunu gerektiriyordu. Ancak, kasım ayında yaşananlar, bir anda beklentileri değiştirdi, kriz ve durgunluk senaryolarını artırdı. İçinde bulunduğumuz konjonktürü, “durgunluk” bir yana, kriz olarak da değerlendirenler var. Üstelik hiçbir bilimsel analize ihtiyaç duyulmadan. Belki Türkiye böyle bir sürece girecek. Ancak, büyüme rakamlarını, reel dünyadan gelen sinyalleri iyi değerlendirmek gerekiyor...
Türkiye´de ekonominin durumundan yakınmak neredeyse adet halini aldı. Ekonomideki büyüme hızının yüzde 6-7´yi bulduğu yıllarda bile, satışların azlığından yakınan işadamlarına rastlamak mümkün. İşlerin gerçekten kötü olduğu dönemlerde piyasalardan nasıl feryatlar yükseldiğini ise söylemeye bile gerek yok.
Geçen kasım ayında yaşadığımız mali krizden bu yana iş dünyasında yine böyle bir ortam var. Sanayici, esnaf ve tüccar hep bir ağızdan ``Batıyoruz'' diye feryat ediyor. Faizlerin yükselmesi nedeniyle satışların iyice durma noktasına geldiğinden bahsediliyor. Hükümetten duruma bir çare bulması isteniyor ama istikrar programı uygulaması nedeniyle Ankara´nın elinden pek fazla bir şey gelmiyor.
Geçen yıl yüzde 6 dolayında büyüdüğü tahmin edilen ekonominin şu sıralarda durgunluğa girdiği konusunda neredeyse herkes hem fikir. Ekonomistler, faizlerin yükselmesinin ekonomiyi kaçınılmaz olarak durgunluğa sokacağını varsayıyor. Piyasalardan gelen feryatlar da ``İşte! Durgunluk başladı'' diye yorumlanıyor.
Durgunluk teşhisi doğru mu?
Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, ekonominin hızlı büyüdüğü yıllarda bile esnaf, tüccar ve sanayicinin şikayetlerine rastlanabiliyor. Nitekim büyüme hızının yüzde 6´yı bulduğu tahmin edilen 2000 yılında bile otomotiv, beyaz eşya, dayanıklı tüketim dışındaki sektörlerden gelen feryatlar kesilmedi.
Öte yandan 1995-97 döneminde, yüksek reel faizlere rağmen ekonominin hızlı büyümeyi başardığını da biliyoruz. Bu nedenle ekonomideki durum hakkında bir teşhiste bulunabilmemiz için gözle görülür, elle tutulur göstergelere ihtiyacımız var.
Esasında durgunluk teşhisine dayanak olarak kullanılan iki gösterge var ama bunlar çok sağlam değil. Bunlardan birincisini aralık ayında sanayi üretiminin gerilemesi, ikincisini ise ocak ayında otomobil satışlarının düşmesi oluşturuyor. Ancak, aralık ayında sanayi üretiminin düşmesinde uzun bayram tatilinin de etkisi var. Otomobil satışlarının ise geçen yılki rekordan sonra bu yıl düşüş göstermesi normal.
Teşhis için henüz erken
Ekonominin durumu hakkında bir teşhis koyabilmek için biraz daha beklemek gerekiyor. Önümüzdeki birkaç ayda imalat sanayi kapasite kullanım oranı, sanayi üretimi, otomotiv satışları, beyaz eşya satışları, dayanıklı tüketim malı satışları bir arada izlendiğinde ekonomideki durum hakkında fikir yürütmek mümkün olacak.
Ekonomideki duruma kesin bir teşhis koymak için ise daha uzun bir zamana ihtiyaç var. Çünkü, kesin teşhis için en az dört çeyrek dönemdeki büyüme oranlarını görmek gerekiyor.
Bu teşhiste büyüme oranının yüzde 2´nin altına düşüp düşmemesi önem taşıyor. Türkiye´de nüfus artış hızı yüzde 1.5 dolayında olduğundan, büyüme hızının yüzde 2´nin altına düşmesi kalkınmanın durması anlamına geliyor. Çünkü, büyüme hızı nüfus artış hızının altında kaldığında kişi başına milli gelirde artış olmuyor.
Ekonomide yol kazası
Ekonominin büyüme oranının sadece bir çeyrek dönemde yüzde 2´nin altına gerilemesi, “yol kazası” veya “darboğaz” olarak tanımlanıyor.
Darboğaz, herhangi bir üretim faktöründeki geçici sıkıntı nedeniyle ortaya çıkıyor. Bu sıkıntı döviz yokluğu nedeniyle üretimde kullanılan hammadde ve ara mallarının ithalatının durması şeklinde olabileceği gibi, faizin yükselmesi nedeniyle işletme sermayesi temininin zorlaşması şeklinde de ortaya çıkabiliyor. Alınan önlemler sıkıntıyı giderme konusunda başarılı olur ve büyüme kısa sürede rayına oturursa, yaşananlar bir yol kazası olarak kabul ediliyor.
Kasım ayında yaşadığımız mali krizden sonra faizlerin yükselmesi, ekonomide darboğaz tanımına uygun bir ortam yarattı. Eğer birkaç ay içinde faizler düşer ve ekonomi yılın ikinci çeyreğinden itibaren yeniden büyümeye başlarsa, bu yaşadıklarımıza yol kazası teşhisini koyabileceğiz.
Durgunluk nasıl olur?
ABD´de yılın iki çeyreğinde büyüme oranı sıfıra yaklaştığında bir durgunluktan ya da resesyondan söz ediliyor. Avrupa ülkelerinde ve Türkiye´de ise durgunluk teşhisi, büyüme oranının üç çeyrek dönemde yüzde 2 ile yüzde -1 arasında kalması halinde konuyor.
Durgunluk genelde yüksek reel faizler nedeniyle tüketim ve yatırım kararlarının ertelenmesinden kaynaklanıyor. Reel faizlerin yükselmesi paranın tüketim veya yatırım yerine Hazine bonosu, repo, mevduat gibi faiz geliri getiren tasarruf araçlarına yönelmesine yol açıyor. Tüketim ve yatırım durunca doğal olarak üretim de geriliyor. İşletmelerin vardiya sayısını azaltması veya bazı bölümlerini kapatması nedeniyle çok sayıda çalışan işsiz kalıyor.
Ekonomide şu anda yaşanan sıkıntı sonbahar aylarına kadar sürerse, o zaman yaşadıklarımızı durgunluk olarak adlandıracağız. Bahar ve yaz aylarında durumun düzelmesi halinde ise ekonomi durgunluğa düşmeden bu badireyi atlatmış olacak.
Durgunluk derinleşirse...
Ekonomide kriz veya depresyon terimi ise büyüme oranının en az dört çeyrek dönemde negatif değerler alması halinde kullanılıyor. Krizler genelde durgunluğun derinleşmesiyle ortaya çıkıyor. Alınan önlemler durgunluğu aşma konusunda başarılı olmadığında, ekonomi durgunluktan krize yuvarlanıyor.
1994 yılında olduğu gibi, ekonomi yönetiminin vahim hataları nedeniyle krizin aniden bastırması da mümkün olabiliyor. 1999 yılında yaşadığımız gibi, bazen büyük doğal felaketler gibi dışsal faktörlerin de ekonomideki durgunluğu krize dönüştürdüğü görülebiliyor.
Şu anda ekonomide yaşanan sıkıntı sonbahar aylarında bile giderilemezse, o zaman kriz teşhisi koymamız söz konusu olacak. Böyle bir durumda 2001 yılı büyüme oranı eksi çıkacak ve hem toplam hem de kişi başına milli gelirimiz azalacak.
DURGUNLUK VE KRİZ KRONOLOJİSİ
1988-89 DÖNEMİ: Faiz oranlarının yükselmesiyle başlayan bu durgunluk, 1988´in üçüncü çeyreği ile 1989´un ikinci çeyreği arasındaki dört çeyrek dönemi kapsıyor. 1988´in ikinci çeyreğinde yüzde 3.2 olan büyüme oranı, üçüncü çeyrekte yüzde 1.5´e düşmüştü. İzleyen üç çeyrek dönemde ise büyüme oranı negatif olarak gerçekleşti.
1991 DURGUNLUĞU: Körfez Krizi´nden kaynaklanan bu durgunluk, 1991 yılının dört çeyrek döneminde yaşandı. 1990 yılının son çeyreğinde yüzde 7.9 olarak gerçekleşen büyüme oranı, izleyen iki çeyrek dönemde negatif oldu. 1991´in üçüncü çeyreğinde yüzde 3.4´lük büyüme yaşandı ama son çeyrekte ekonomi tekrar küçüldü.
1994 KRİZİ: Zamanın başbakanı Tansu Çiller´in 1993 sonunda giriştiği faiz düşürme operasyonundan kaynaklandığı yolunda görüş birliği var. Hazine ihalelerinin iptaliyle boşta kalan para dövize yönelince, faizleri yüzde 300´ün üzerine çıkarmak şart olmuştu. Bu hata, büyüme oranının 1994´ün dört çeyrek döneminde de negatif olmasına yol açtı.
1998-99 DÖNEMİ: Asya ve Rusya krizleri ile uygulanan istikrar programının etkileriyle 1998´in ikinci yarısında başlayan durgunluğun, 17 Ağustos 1999´daki büyük deprem yüzünden derinleşmesiyle ortaya çıktı. 1998´in son çeyreği ile 1999´un son çeyreği arasındaki 15 aylık süreyi kapsıyor. 1998´in son çeyreğinde yüzde 0.6´ya düşen büyüme oranı, 1999 yılının dört çeyreğinde ise negatif olmuştu.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?