Para politikasında son durum

Merkez Bankası, ocak ayının son gününde yayınladığı 2012'nin ilk Enflasyon Raporu'nda bu yıl sonuna ilişkin enflasyon tahminini önemli ölçüde yükseltti.

1.03.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Para politikasında son durum
Ekonominin nabzı nasıl atıyor görmek için görsele tıklayın

Daha önce yüzde 5,2 olan 2012 yıl sonu enflasyon tahmini bu raporda yüzde 6,5'e çıkarıldı. 1,3 puanlık bu revizyonun temel gerekçesi raporun 114'üncü sayfasındaki bir paragrafta şöyle anlatılıyor: "Tahminler oluşturulurken enflasyonun yüzde 5'lik hedefe 2013 yılının ortalarında ulaşacağı bir görünüm baz alınmıstır. Bunun temel sebebi, yıl sonunda enflasyonun yüzde 5 olan hedefe getirilmesi için gereken parasal sıkılaştırmanın oldukça güçlü ve kapsamlı olması gerekliliğidir. Böyle bir parasal sıkılaştırma, bir yandan iktisadi faaliyette ciddi bir yavaşlamayı beraberinde getirebilecek, öte yandan TL'de yaratabileceği hızlı değerlenmeyle büyüme kompozisyonunda bozulmaya ve finansal istikrara ilişkin kaygıların ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Bu nedenle güncel tahminler üretilirken enflasyonun hedefe ulaşma süresinin bir yıldan daha uzun bir zaman alacağı bir çerçeve esas alınmıştır. Öte yandan, önümüzdeki dönemde risk iştahının belirgin şekilde iyileşmesi ve gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının tekrar hızlanarakTürk lirasmdaki değerlenmenin baz senaryodaki varsayımlara kıyasla daha güçlü olması durumunda enflasyonun hedefe daha erken ulaşması mümkün olabilecektir."

BÜYÜMEYE DESTEK
Bizim bu paragraftan anladıklarımızı üç cümleyle özetleyebiliriz. Öncelikle, bu paragrafta Merkez Bankası, isterse para politikasını iyice sıkıp enflasyonun yıl sonunda yüzde 5'lik hedefe yaklaşmasını sağlayabileceğini ama bunun büyüme açısından maliyetinin çok yüksek olabileceğini söylüyor. Bu nedenle de bu yıl enflasyondan biraz fedakarlık edip büyümeye destek vereceğini belirtiyor. Fakat dışsal koşullara bağlı olarak Türkiye'ye sermaye girişi artar, TL değerlenir ve bu da enflasyonun hedefe bu yıldan yaklaşmasını sağlayabilirse, buna da engel olmayacağını ima ediyor. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, daha önce, 2011'de enflasyonun hedefi ikiye katlaması üzerine yaptığı açıklamalarda da enflasyonu ekonomideki yumuşak inişe kurban ettiklerini söylemişti. Bu durum geçen yıl biraz öngörülmedik bir şekilde gerçekleşmiş ve büyük ölçüde ağustos ayından itibaren küresel finans piyasalarının karışmasından kaynaklanmıştı. Bu yıl ise Merkez Bankası Enflasyon Raporu'ndaki açıklamasıyla daha en baştan enflasyonu büyümeye yine kurban edebileceğini açık açık söylemiş bulunuyor.

FİİLİ PARA POLİTİKASI FAİZİ YÜZDE 7,5 DOLAYINA İNDİ
Merkez Bankası'nın "fiili para politikası faizi" bu yılın başlarında bir ara yüzde 12'ye kadar dayanmıştı. Son bir ayda ise bu faiz oranı epeyce geriledi ve yüzde 7,5 dolayına indi. Merkez Bankası'nın para politikası faizi resmi olarak 1 hafta vadeli repo borç verme faizi olarak görünüyor ve bunun da oranı geçen yılın ağustos ayından bu yana yüzde 5,75 düzeyinde bulunuyor. Fakat geçen ekim ayından bu yana bu oran gerçek para politikası faizi olma özelliğini yitirmiş bulunuyor. Bunun nedenini de Merkez Bankası'nın kurlardaki yükselişi dizginlemek için likidite politikasında yaptığı değişiklik oluşturuyor. Merkez Bankası, bu yeni stratejisi çerçevesinde piyasaya 1 hafta vadeli repo kanalından yaptığı fonlamayı azaltmış ve bankaları gecelik piyasadan fon bulmaya zorlamıştı. Merkez Bankası'nın gecelik piyasadaki borç verme faiz oranı yüzde 12,5'i bulduğu için de toplam fonlama faizi yükselmişti. Merkez Bankası, geçen yılın sonundan itibaren bir de 1 ay vadeli repo ihaleleri düzenlemeye başladı ve bu yolla da toplam fonlama faizini etki altına aldı. Fiili para politikası faizi diye işte Merkez Bankası'nın çeşitli kanallardan piyasaya verdiği likiditenin ağırlıklı ortalama faizine diyoruz. Merkez Bankası'nın bu yeni stratejiyi yürürlüğe koyduğu ekim ayı ortalarında para politikası faizi fiili olarak önce 1 puandan biraz fazla yükselip yüzde 7 dolayına çıkmıştı, Fakat Merkez Bankası bu uygulamayı fazla sürdürmemiş ve kasım başında yeniden yüzde 5,75'lik resmi para politikası faizine dönüş yapılmıştı. Ancak döviz piyasasında işler karışınca kasım ayının ortalarında bu strateji çok daha sert bir uygulamayla geri döndü ve fiili faiz oranı yüzde 8 dolayına çıktı. ~
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Merkez Bankası'nın kurlara topyekün savaş açtığı bu yılın başlarında ise fiili para politikası faizi yüzde 12'ye kadar tırmanmıştı. Fiili para politikası faizi şu anda yılbaşındaki düzeyinin epey altında ama ekim ayı öncesindeki duruma da dönülmüş değil. Fiili faiz halen resmi para politikası faizinden 2 puan kadar yukarıda, Önümüzdeki dönemde bu oran biraz daha düşebilir ama Merkez Bankası henüz eski statüye dönmeye pek niyetli gibi görünmüyor. Gecelik piyasadan yaptığı fonlamaya 20 Ocak'ta son verdi ama 1 ay vadeli repo ihalelerini sürdürerek fiili faizi resmi faizden yüksek tutmaya devam ediyor.

MECBURİ SIKILAŞTIRMA
Merkez Bankası'nın neden bu tercihi yaptığını anlamak zor değil. Bu yıl Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentileri o kadar kötü ki, para politikasını bunu tamamen göz ardı ederek uygulamak pek olası görünmüyor. Her ne kadar hükümetin bu yılki büyüme hedefi yüzde 4 olsa da ekonomik kamuoyundaki beklentiler genelde yüzde 2-3 civarında kalıyor. Hatta ocak ayında IMF Türkiye'ye ilişkin büyüme tahminini yüzde 0,4'e kadar düşürdü. Bazı iktisatçılar ve kurumlar, en önemli pazarımız olan Avrupa'nın resesyona girmiş olması nedeniyle Türkiye'nin de resesyona girmesini neredeyse kaçınılmaz olarak görüyor. Avrupa'daki resesyonun sadece ihracatımıza zarar vererek değil, dış finansman kaynaklarını kurutarak da Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyeceği tahminleri yapılıyor. Esasında böyle bir ortamda para politikasının çoktan gevşetilmeye başlaması gerekirdi. Ancak kur artışları yüzünden geçen yılın son aylarında enflasyonda yaşanan tırmanış Merkez Bankası'nın elini kolunu bağladı. Enflasyonun çift haneye kadar çıkıp kontrolden çıkma belirtileri göstermesi üzerine, Merkez Bankası kur artışlarını dizginlemek için olağanüstü bir çaba harcadı. Döviz satışları bunun için yeterli olmayınca sonunda piyasaya verdiği TL likiditeyi de kısmak zorunda kaldı. Bu da piyasa faizlerini yükselterek en ihtiyaç duyduğu bir anda büyümenin desteksiz kalmasına yol açtı.

TEMKİNLİ GEVŞEME

Şimdi ise yılbaşından bu yana küresel finans piyasalarında işlerin tersine dönmesiyle kurların düşüşe geçmesi sayesinde, Merkez Bankası'nın enflasyon konusunda eli biraz rahatlamış durumda. Bu rahatlığı da büyümeye destek vermek için kullanmaya çalışıyor. Nitekim son bir ayda "fiili para politikası faizini" epeyce aşağıya çekmiş bulunuyor. Burada fiili para politikası faizinin ne olduğunu açıklayalım. Merkez Bankası, geçen ekim ayına kadar piyasayı esas olarak 1 hafta vadeli repo kanalıyla fonluyor ve bunun faizi de resmi para politikası faizini oluşturuyordu. Bu faiz ise yüzde 5,75'di. Fakat kurlardaki yükselişin önünü döviz satışlarıyla kesemeyince ekim ayı ortalarında strateji değiştirdi ve 1 hafta vadeli repo ile yaptığı fonlamayı azalttı. Bu durum karşısında bankaların yüzde 12 faizle gecelik piyasadan likidite temin etmeye çalışmaları ise toplam fonlama faizinin yükselmesine yol açtı. Fiili para politikası faizi diye işte bu toplam fonlama faizine diyoruz. Fiili para politikası faizi bu yılın başlarında yüzde 12'ye kadar tırmanmıştı. Fakat döviz piyasasının sakinleşmesiyle ocak ayı ortalarından itibaren Merkez Bankası'nın yeniden haftalık repo ile fonlamaya ağırlık vermeye başlamasıyla fiili para politikası faizi hızla düştü. Biz bu yazıyı yazarken fiili para politikası faizi yüzde 7,5 dolayındaydı. Fiili para politikası faizindeki bu düşüş yavaş yavaş piyasa faizlerine de yansımaya başladı. Piyasa faizlerinin önemli bir göstergesi olan ikinci el piyasadaki gösterge tahvil faizi geçen yılın son aylarında çift haneye yükselmişti. Son bir ayda ise yeniden tek haneye indi. Bankaların kullandırdığı tüketici kredilerinin faizlerinin de ocak ayı ortalarında zirveye çıktıktan sonra çok yavaş da olsa düşmeye başladığı görülüyor. Örneğin ihtiyaç kredilerinin yıllık faizi 13 Ocak'ta yüzde 20,1'e kadar çıktıktan sonra 10 Şubat'ta yüzde 19,5'e inmişti. Merkez Bankası, önümüzdeki dönemde haftalık repo fonlamasını daha da arttırarak fiili para politikası faizini resmi para politikası faizine biraz daha yaklaştırabilir. Ayrıca halen ağırlıklı ortalama olarak yüzde 12,5 civarında olan TL mevduatlara uygulanan zorunlu karşılık oranlarını düşererek de para politikasını gevşetebilir.~

MERKEZ, ENFLASYON TAHMİNİNİ 1,3 PUAN YÜKSELTTİ
Merkez Bankası, 2012 yılının ilk Enflasyon Raporu'nu 31 Ocak'ta yayınladı. Bu raporda 2012 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 6,5 (yüzde 5,1-7,9 aralığının orta noktası). 2013 yıl sonu enflasyon tahmini ise yüzde 5,1 (yüzde 3,3-6,9 aralığının orta noktası) olarak açıklandı, Bu iki yıla ilişkin yıl sonu enflasyon hedefleri yüzde 5 iken, önceki tahminler ise 2012 için yüzde 5,2 ve 2013 için de yüzde 5 düzeyindeydi. 2013 yıl sonu enflasyon tahminindeki revizyon önemsiz bir düzeyde ve yeni tahmin de hedefle uyumlu. Buna karşılık bu yıla ilişkin enflasyon tahmininde 1,3 puanlık yükseliş söz konusu, Üstelik yeni tahmin hedeften de bir hayli uzak, Gerçekleşme tahmin aralığının üst sınırına yakın çıkarsa, hedefin etrafındaki 2 puanlık belirsizlik aralığı da aşılmış olacak. Esasında son Enflasyon Raporu'nda enflasyonu etkileyen talep ve maliyet koşullarına ilişkin olarak yapılan varsayımlar önceki rapora kıyasla çok fazla değişiklik göstermiş değil. Fakat geçen yılın son aylarında kurlarda yaşanan yükseliş yüzünden 2012'ye önceki raporda öngörülenden 2 puan kadar daha yüksek bir enflasyonla giriş yapıldığı için, enflasyonun yıl sonunda düşebileceği düzey de yükselmiş bulunuyor. Merkez Bankası, ekonomide sert fren beklentileri nedeniyle para politikasını çok fazla sıkmak istemediği için de bu yıl enflasyonun hedeften biraz yüksek olmasını kabullenmiş görünüyor. Merkez Bankası'nın son enflasyon tahminleri ekonomik kamuoyundaki beklentilere de daha yakın düşüyor. Birçok iktisatçı ve kurum zaten bu yıl sonuna ilişkin önceki tahmini pek inandırıcı bulmamış ve genelde yüzde 7-8 arasında tahminler yapmıştı. Merkez Bankası'nın ayda iki kez düzenlediği Beklenti Anketi'nde çıkan yıl sonu enflasyon tahminlerinin ortalaması Enflasyon Raporu'nun yayınlanmasından hemen önce yüzde 7,2 düzeyindeydi. Hemen belirtelim ki Enflasyon Raporu'nun yayınlanmasından ve dolayısıyla Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon tahminini 1,3 puan yükselttiğini açıklamasından sonra da bu beklenti değişmedi. Şubat ayının ilk Beklenti Anketi'nde yıl sonu enflasyon tahminlerinin ortalaması yine yüzde 7,2 olarak çıktı. Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon tahminini yükseltmesine rağmen ekonomik kamuoyundaki beklentilerin aynı seviyede kalması, bu yeni tahminin inandırıcı bulunduğunu düşündürüyor, Tabii bu gelişmede geçen yıl enflasyonu azdıran kurların ocak ayında gerilemeye başlamasının da etkisi var. Ayrıca ocak ayı enflasyonunun korkulduğu kadar yüksek çıkmaması ve Merkez Bankası'nın son enflasyon tahminleriyle uyumlu olması da beklentileri olumlu etkiledi gibi, Ocak ayında enflasyon yüzde 0,56 çıkarak geçen yılki seviyesini (yüzde 0,41) biraz aştı ama olumsuz hava koşullarına rağmen mevsim normallerinin (yüzde 0,8 dolayı) altında kaldı. Yıllık bazda da çok az yükselerek yüzde 10,4'ten yüzde 10,6'ya çıktı. Bizim hesaplarımız, enflasyon hep ocak ayındaki gibi seyrederse mayıs ayında tek haneye inilmesinin ve de yıl sonunda yüzde 6 civarının görülmesinin mümkün olduğunu gösteriyor.~

SANAYİYE GÖRE EKONOMİDE BÜYÜME SÜRÜYOR
2012'ye ekonomide sert fren beklentileriyle girdik ama şu ana kadar bu beklentiyi doğrulayacak bir gelişme yok. Büyümenin en önemli öncü göstergesi olan sanayi üretiminde kasım ayında mevsimsel düzeltilmiş olarak yaşanan büyük düşüş bizi endişelendirmişti, Ancak yüzde 2,2'lik bu düşüşün üzerine aralık ayında yüzde 2,7'lik bir artış gelince durum değişti, Aralık ayındaki bu gelişme sonrasında mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretiminde dördüncü çeyrekte yaşanan artış yüzde 3,6'yı buldu, Önceki üç çeyrek dönemin de üzerinde olan bu artış ise dördüncü çeyrekte ekonominin büyümeye devam ettiği sinyalini veriyor. Türkiye'de sanayi üretimindeki değişim ile ekonominin genelindeki büyüme arasında güçlü bir ilişki var. Yandaki grafikte gördüğünüz bu ilişki bize sanayi üretiminin yükseldiği dördüncü çeyrekte ekonominin genelinde de büyüme yaşanmış olması gerektiğini söylüyor. Dördüncü çeyrekte özellikle ekim ayında gözlemlediğimiz iç talepteki geçici kıpırdanma da bu görüşümüzü destekliyor. Ayrıca reel ihracat yerinde sayarken reel ithalatın düşüş göstermesi nedeniyle dördüncü çeyrekte net ihracatın da büyümeye katkısı pozitif çıkacak gibi, Yalnız kasım ayından itibaren iç talep yeniden durgunlaştığı için dördüncü çeyrekteki sanayi üretiminin bir kısmının stoklara gitmiş olması ihtimali var. Sonuç olarak, dördüncü çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'da (GSYİH) yüzde 1,5 civarında bir büyümenin yaşanmış olduğunu tahmin ediyoruz. Ham sanayi üretimi verilerine bakıldığında ise yıllık bazdaki yükselişin aralık ayında yüzde 3,7'ye indiği görülüyor. Buna karşılık dördüncü çeyrekteki yıllık yükseliş yine de yüzde 6,4'ü buluyor. İlk çeyrekte yüzde 14,4'ü bulan bu oranın giderek gerilemesine rağmen yine de yüksek bir seviyede kalması ekonomide sert değil yumuşak bir iniş olduğuna işaret ediyor. Sanayi üretimindeki yıllık bazdaki yükselişle ekonominin genelindeki yıllık bazdaki büyüme arasında da yakın bir ilişki var. Bu ilişki de bize dördüncü çeyrekte ekonomide yıllık bazda yüzde 5-6 arasında bir büyümenin yaşanmış olabileceğini gösteriyor. 2011 yılının genelinde ise sanayi üretimi yüzde 8,9 artış gösterdi. 2010    yılında sanayi üretimindeki artış çift haneli ve yüzde 13,1 düzeyindeydi, 2010 yılında yüzde 9 olan ekonominin genelindeki büyüme ise 2011 'de yüzde 8,5 dolayında çıkacak gibi görünüyor. 2011'in milli gelir verileri 2 Nisan'da açıklanacak. Öte yandan elimizdeki az sayıda verinin ekonominin 2012'ye de yumuşak iniş eğilimiyle girdiğini gösterdiğini belirtelim, İç talepte yavaşlama sürüyor gibi ama dış talepte henüz korkulduğu gibi bir daralma yok. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) öncü gösterge niteliğindeki verileri. Avrupa'daki resesyona rağmen ihracatta performansın fena olmadığını gösteriyor, Küresel finans piyasalarının sakinleşmeye başlaması nedeniyle Türkiye'ye sermaye girişi de yeniden yükselmeye başladı gibi. Bu şartlar altında ekonomide sert iniş ihtimali giderek gündemden çıkacağa benziyor.