Ekonomide son iki yılı resesyon tartışmalarıyla geçirdik. Bu tartışma 2007 yılının ikinci yarısında ABD’de mortgage piyasasında patlayan krizle birlikte başlamıştı. 2008 yılına girerken bu krizin A...
Ekonomide son iki yılı resesyon tartışmalarıyla geçirdik. Bu tartışma 2007 yılının ikinci yarısında ABD’de mortgage piyasasında patlayan krizle birlikte başlamıştı. 2008 yılına girerken bu krizin ABD’yi bir resesyona sokup sokmayacağı tartışma konusuydu. Daha sonra ABD’deki resesyonun dünyaya yansıyıp yansımayacağını tartışmaya başladık. 2008 yılının ikinci yarısında dünya ekonomisinin resesyona girmesiyle tartışmanın bu kısmı sona ererken bu kez resesyonun ne zaman biteceği tartışması başlamıştı. Önceleri resesyonun 2009 yılı ortasında biteceği tahminleri yapılırken, küresel ekonomiden sürekli kötü haberler gelmesi üzerine bu tarih bir ara 2010 yılı ortasına kadar atılmıştı. Fakat bu yıl bahar aylarından itibaren durum tersine döndü ve bu kez küresel ekonomiden sürekli iyi haberler gelmeye başladı. Bunun sonucunda şimdi resesyon tartışmasında yeni bir aşamaya girmiş bulunuyoruz. Şimdi tahminler resesyonun sona ermekte olduğunu gösterirken gözler resesyon sonrasında ne olacağına odaklanmış durumda. Genel beklenti resesyon sonrasında dünya ekonomisinin yavaş bir büyüme dönemine gireceği yönünde ama kısa zamanda yeni bir resesyonun kapıyı çalacağını düşünen “çift dip” tahmincileri de bulunuyor.
Dünya ekonomisi için çizdiğimiz bu tablo aşağı yukarı Türkiye ekonomisi için de geçerli. ABD’deki resesyonun dünyaya yansıyıp yansımayacağı tartışılırken elbette Türkiye’de işin içindeydi. Bu yansıma gerçekleştikten sonra resesyondan ne zaman çıkacağımızı da biz de tartıştık durduk. Yalnız Türkiye’de ekonomideki büyüme gelişmiş ülkelerdeki genel uygulamadan farklı bir şekilde hesaplandığından, resesyona bu ülkelerden daha geç girdiğimiz ve çıkışta da onları gecikmeli olarak izleyeceğimiz gibi bir algılama var. Fakat Türkiye’deki büyüme gelişmiş ülkelerdeki gibi hesaplandığında bizim de resesyona bu ülkelerin çoğuyla aynı zamanda girdiğimiz görülüyor. Bu hesap şu anda da tıpkı onlar gibi resesyondan çıkmakta olduğumuzu gösteriyor.
Hesap Farklılığı
Bu hesap farklılığının nereden kaynaklandığını kısaca açıklayalım. Ekonomik serilerin çoğunda olduğu gibi Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da da (GSYİH) mevsimsellik denen olgu görülür. Hava koşullarının elverişsiz olması tarım, ticaret, ulaştırma gibi bazı sektörlerde kış aylarında faaliyet hacminin yaz aylarına göre daha düşük olmasına yol açar. Bu nedenle bir üç aydan diğerine ekonominin faaliyet hacminin nasıl değiştiğini hesaplamaya kalktığımızda gerçeği yansıtmayan sonuçlar karşımıza çıkar. Bunu bertaraf etmenin basit bir yolu, gerçekte önceki üç aya göre faaliyet hacminin nasıl değiştiğiyle ilgilendiğimiz halde, karşılaştırmayı geçen yılın aynı üç aylık dönemiyle yapmaktır. Türkiye’de büyüme oranları işte bu şekilde hesaplanıyor. Burada tam istediğimiz karşılaştırmayı yapmanın yolu ise verileri mevsimsel olarak düzeltmektir. Gelişmiş ülkelerde istatistik kurumları bu mevsimsel düzeltmeyi yaptığından büyüme oranları önceki üç aylık döneme göre hesaplanabiliyor.
Normal zamanlarda bu hesap farklılığı çok fazla önem taşımıyor. Fakat resesyon sırasında büyümede doğru hesabı yapmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Resesyonla mücadelede para ve maliye politikalarının ne zaman devreye sokulacağı konusunda en doğru kararı verebilmek için resesyona giriş ve çıkış zamanlamasını da doğru olarak tespit edebilmek gerekiyor. Bunun farkına varan Türkiye İstatistik Kurumu da (TÜİK) sonunda bu yıl mevsimsel düzeltme konusuna el attı ama henüz sadece sanayi üretimi verileri mevsimsel olarak düzeltiliyor. Milli gelir verileri hala ham haliyle yayınlanıyor.
Büyüme Başladı
Bu nedenle milli gelir verilerini biz kendi imkanlarımızla mevsimsel olarak düzeltme yoluna gittik. Bizim yaptığımız mevsimsel düzeltme ikinci çeyrekte ekonomide büyümenin yeniden başladığını gösteriyor. Biz ikinci çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş GSYİH’de önceki üç aylık döneme göre büyümeyi yüzde 6,8 olarak hesapladık. Mevsimsel düzeltme yöntemleri belli bir hata payını içerdiği için ikinci çeyrekte ekonominin kesinkes bu oranda büyüdüğünü söyleyemeyiz tabii. Fakat başka kurumların yaptığı hesapların da ikinci çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş olarak ciddi bir büyümeye işaret ettiğini görüyoruz. Mesela Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) yaptığı hesap da ikinci çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş olarak yüzde 5,5’lik büyüme olduğunu gösteriyor. Fortis Ekonomik Araştırmalar’ın hesaplaması da ikinci çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş olarak yüzde 4,9’luk büyüme olduğu sonucunu veriyor.
Mevsimsel düzeltilmiş verilere baktığımızda ikinci çeyrekteki bu büyümenin dört çeyrek dönem süren bir küçülmeden sonra geldiği görülüyor. Mevsimsel düzeltilmiş verilere bakılırsa, Türkiye resesyona TÜİK’in hesapladığı büyüme oranlarının gösterdiği gibi 2008’in son çeyreğinde değil ikinci çeyreğinde girmiş durumda. Bu yılın ikinci çeyreğinde büyümenin yeniden başlaması ise halihazırda resesyondan çıkmış olabileceğimize işaret ediyor. Bu konuda kesin konuşmak için üçüncü çeyrek döneme ilişkin milli gelir verilerini görmemiz gerekiyor. Bu konuda genel kabul görmüş kriterler mevcut değil ama resesyona giriş aşamasında ekonominin iki çeyrek üst üste küçülmesini beklediğimiz gibi resesyona çıkış aşamasında da iki çeyrek üst üste büyümesini beklememiz gerektiğini düşünüyoruz.
Üçüncü Çeyrek Tahmini
Ekonominin üçüncü çeyrekteki performansına ilişkin ilk veriler ise biraz karışık bir tabloya işaret ediyor. Tüketimde vergi indirimlerinin de etkisiyle bahar aylarında gördüğümüz toparlanma, bu indirimlerinin önemli bölümünün geri alınmasıyla üçüncü çeyrekte yerini yeniden zayıflamaya bırakmış durumda. Fakat üretimdeki toparlanma yavaşlayarak da olsa sürüyor gibi görünüyor. Bu gelişmede geçen yılın sonu ile bu yılın başlarında eritilen stokların yerine konulmaya başlamasının etkili olduğunu düşünüyoruz. Ekonominin üçüncü çeyrekteki performansını tam olarak tahmin edebilmek için biraz daha veriye ihtiyacımız var. Fakat şimdilik tahminimiz epey yavaşlayarak da olsa mevsimsel düzeltilmiş büyümenin üçüncü çeyrekte de sürdüğü yönünde. Yani Türkiye ekonomisindeki resesyonun artık sona ermiş olduğunu tahmin ediyoruz.
Fakat resesyondan sonrası biraz sancılı olacak gibi görünüyor. Dördüncü çeyrek döneme ilişkin tahminlerimiz de mevsimsel düzeltilmiş olarak çok düşük bir büyümeye işaret ediyor. Hükümetin ekonomiye olan güveni bir türlü tamir edemediği bir ortamda iç talepte ve yatırımlarda ciddi bir canlanma yaşanması çok zor. Dünya ekonomisinde de büyümenin düşük kalması bekleniyor ki bu da dış talebin Türkiye’deki büyümeye katkısını sınırlayacağa benziyor. Bu şartlar altında ekonomide hızlı büyüme oranlarına geri dönmek hemen mümkün olacak gibi görünmüyor.
Bu arada TÜİK’in hesapladığı büyüme oranlarına göre ise resesyondan çıkışın ancak yılın son çeyreğinde mümkün olacağını belirtelim. GSYİH’de geçen yılın aynı dönemine göre büyümenin pozitif hale gelmesi ancak son çeyrekte mümkün olacak gibi görünüyor. Tabii bu resesyondan çıkış zamanlamasını doğru olarak yansıtmıyor. TÜİK’in de artık milli gelir verilerini mevsimsel olarak düzeltmeye başlaması gerekiyor.
OECD ’ye Göre Resesyondan Çıkış Başladı
Dünya ekonomisinden özellikle de gelişmiş ülkelerden son dönemde gelen toparlanma sinyallerinden sonra, uluslararası kuruluşlar geçen ay büyüme tahminlerini bir kez daha gözden geçirmek gereğini duydu. Bu kuruluşlardan biri olan OECD’nin tahminlerine, üçer aylık dönemlere ilişkin de tahminde bulunması ve de böylece bizi resesyondan çıkışın zamanlaması konusunda bilgilendirmesi nedeniyle önem veriyoruz. Normalde yılda iki kez yayınladığı Economic Outlook (EO) raporuyla tahminlerini açıklayan OECD bu yıl biraz fazla mesai yapmak zorunda kaldı. OECD, haziran ayında yayınladığı 2009’un ilk EO raporundan önce mart ayında geçici tahminlerini yayınlamıştı. Yıl sonuna doğru yayınlayacağı 2009’un ikinci EO raporundan önce de geçen ay geçici tahminlerini açıkladı.
OECD’nin mart ayında yayınladığı ilk tahminlerde gelişmiş ülkelere ve dolayısıyla dünya ekonomisine resesyondan çıkış için 2010’un ilk çeyrek dönemine randevu veriliyordu. Haziran ayında yayınlanan EO raporunda ise resesyondan çıkış randevusunun bir çeyrek öne alındığını görmüştük. Geçen ay yayınlanan son tahminler ise resesyondan çıkış tarihinin yine bir çeyrek öne yani 2009’un üçüncü çeyreğine alındığını gösteriyor. Bu da halihazırda dünya ekonomisinin resesyondan çıkmakta olduğu anlamına geliyor.
Yandaki grafikte OECD’nin üç büyük ekonomi için yaptığı üçer aylık büyüme tahminleri yer alıyor. Bu tahminler, ABD ve Euro Bölgesi’nde küçülmenin artık sona erdiğine, üçüncü ve dördüncü çeyreklerde büyüme görüleceğine işaret ediyor. Japonya’nın ise yılın ikinci çeyreğindeki sürpriz büyümeden sonra üçüncü çeyrekte de büyüme göstereceği tahmin ediliyor. Japonya’da yılın son çeyreğinde yeniden küçülme beklense de, bu tahminler üç büyük ekonomide de resesyonun artık sona erdiğini ifade ediyor.
Yalnız dünya ekonomisinin beklenenden önce resesyondan çıkmakta olmasına rağmen geleceğe yönelik beklentilerin hala tam olarak iyimserleşmediğini belirtelim. Dünya ekonomisinin resesyondan çıktıktan sonra hemen eski hızlı büyüme oranlarına dönemeyeceği, bir süre yavaş büyümeyle yetinmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor. Ayrıca resesyondan çıkışın bugüne kadar görülmemiş ölçüde gevşek para ve maliye politikalarıyla sağlanması nedeniyle, bu politikaların sıkılmaya başlaması halinde ne olacağı da merak konusu. Para ve maliye politikalarının zamanından önce sıkılmaya başlaması halinde resesyonun geri döneceğini savunan iktisatçılar merkez bankalarını ve hükümetleri acele etmemeleri konusunda uyarıyor. Ancak gevşek para ve maliye politikalarının enflasyonda ve kamu borcunda yükseliş yaratma şeklindeki maliyetleri nedeniyle eninde sonunda bu politikaları sıkma zamanı gelecek. Önümüzdeki aylarda tartışmalar bunun zamanlaması konusunda yoğunlaşacak gibi görünüyor.
Ekonomideki Küçülme Vites Küçülttü
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH), 2009’un ikinci çeyrek döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7 oranında küçülme gösterdi. İkinci çeyrekteki küçülme ilk çeyrekteki küçülmenin yaklaşık olarak yarısı düzeyinde gerçekleşti. İlk çeyrekte küçülme oranı yüzde 14,3 seviyesindeydi. Bu arada ikinci çeyrekteki küçülmenin bizim yüzde 8,5 ve piyasaların yüzde 8 dolayında olan beklentisinden düşük çıktığını da belirtelim.
Milli gelir verilerinin ayrıntıları incelendiğinde, küçülmenin ikinci çeyrekte vites küçültmesinde tüketimdeki toparlanmanın etkili olduğu anlaşılıyor. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 10,2’yi bulan hanehalkı tüketimindeki düşüş ikinci çeyrekte yüzde 1,2’ye geriledi. İlk çeyrekte ekonomideki küçülmeye 7,3 puanlık katkıda bulunan hanehalkı tüketimindeki düşüş ikinci çeyrekte ise sadece 0,8 puanlık katkıda bulundu. İkinci çeyrekte tüketimde yaşanan bu toparlanmada mart ayında başlayan vergi indirimlerinin önemli etkisi oldu.
İkinci çeyrekte küçülmenin vites küçültmesini sağlayan bir başka faktör ise stoklardaki erimenin hız kesmesi. İlk çeyrekte stoklardaki erime küçülmeye 7,3 puanlık katkı yapmıştı. İkinci çeyrekte ise stoklardaki erimenin küçülmeye katkısı 3,6 puana geriledi.
İkinci çeyrekte özel sektör yatırımlarındaki düşüşün neredeyse aynen devam ettiği görülüyor. Özel sektör yatırımlarındaki düşüşün ilk çeyrekte 7,6 puan olan ekonomideki küçülmeye katkısının ise ikinci çeyrekte ancak 6,4 puana inebildiği dikkati çekiyor. Yani ikinci çeyrekteki küçülmenin çok büyük bir kısmı özel sektör yatırımlarındaki düşüşten kaynaklanıyor.
Kamunun tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışın ise epey hız kesmekle birlikte devam ettiğini görüyoruz. Fakat ekonomideki payı düşük olan bu harcamalar büyümeye topu topu 0,3 puanlık bir pozitif katkı yapabiliyor.
Mal ve hizmet ithalatındaki düşüşün mal ve hizmet ihracatındaki düşüşten daha hızlı olması nedeniyle net ihracatın ise büyümeye pozitif katkı yapmaya devam ettiği görülüyor. Fakat ikinci çeyrekte mal ve hizmet ithalatındaki düşüşte hız kesme görüldüğünden net ihracatın katkısı ilk çeyrekteki kadar yüksek değil. Net ihracatın büyümeye pozitif katkısı ilk çeyrekte 6,8 puanı bulurken ikinci çeyrekte 3,6 puana düştüğü hesaplanıyor.
Sektörel büyüme hızlarına baktığımızda ise ikinci çeyrekte temel sektörlerden sadece tarım ve finans sektörlerinde büyüme yaşandığını görüyoruz. İmalat sanayiindeki küçülmede önemli ölçüde hız kesme var. Ticaret ve ulaştırma-haberleşme sektörlerinde de küçülme hız kesmiş durumda. İnşaat sektöründeki küçülmenin ise biraz daha hızlanarak devam ettiği dikkati çekiyor.
Orta Vadeli Program’da Güven Unsuru Eksik
Normalde haziran ayında açıklanması gereken Orta Vadeli Program (OVP), üç aylık bir gecikmeden sonra nihayet geçen ay açıklandı. Bu gecikme, IMF ile yürütülen programın sona ermesinden sonra, esasında rutin bir program olan OVP’nin yeni ekonomi programı olarak ikame edilmeye çalışılmasından kaynaklandı. Hükümetin gelecek üç yıllık döneme ilişkin temel ekonomik hedeflerini içeren OVP, büyük ölçüde gerçekçi bir şekilde hazırlanmış gibi görünüyor. Fakat hükümetin ekonomide son üç yılda kaybettiği güveni yeniden kazanmasına yardımcı olacak mali kural gibi bir unsura yer verilmemiş olması, OVP’yi yeni ekonomi programı olarak kabul ettirme hevesine engel olacağa benziyor.
OVP’nin büyük ölçüde gerçekçi bir şekilde hazırlanmış olduğunu düşünmemizin nedeni, bu yıla ilişkin gerçekleşme tahminleri ile gelecek üç yıla ilişkin hedeflerin çoğunun ulaşılabilir düzeyde olduğu izlenimini vermesi. Mesela daha önce yüzde 3,6 düzeyinde olan 2009 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) küçülme tahmininin şimdi piyasaların beklentisi düzeyinde olan yüzde 6’ya yükseltildiğini görüyoruz. Ekonomi resesyondan çıkma belirtileri gösterdiğine göre 2010 yılındaki yüzde 3,5’lik büyüme hedefi de makul. Sonraki iki yıla ilişkin büyüme hedefleri de Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızının üzerinde olmadığından şu an için ulaşılamaz gibi görünmüyor.
İşsizlik oranına ilişkin hedefler konusunda da benzer şeyleri söyleyebiliriz. Geçen yıl yüzde 11 düzeyinde olan işsizlik oranının bu yıl yüzde 14,8’e sıçraması bekleniyor ki bu bizim tahminlerimizle uyumlu. Önümüzdeki iki yılda işsizlik oranında ciddi bir düşüş öngörülmemesi de Türkiye’nin demografik gerçeklerine uygun. Ülkemizde her yıl işgücü piyasasına yeni girenlerin sayısı potansiyel büyüme hızımızla yaratılan istihdama yakın olduğu için maalesef kriz dönemlerinde sıçrayan işsizliği bir daha eski seviyesine çekmek pek mümkün olmuyor. Bu açıdan işsizlik oranına ilişkin hedeflerde sadece 2012 yılında öngörülen düşüş biraz iyimser görünüyor.
Dış ticarete ve enflasyona ilişkin hedeflere söylenebilecek fazla bir şey yok. Bu hedeflerin tutması dünya ekonomisindeki gelişmelere çok daha bağımlı. Bu hedefler şu anda dünya ekonomik kamuoyunda hakim olan küresel ekonominin önümüzdeki birkaç yılda yavaş bir hızla büyüyeceği beklentisine uygun olarak hazırlanmışa benziyor. Bunda da eleştirilecek bir şey yok. Tabii bu beklenti gerçekleşmez de dünya ekonomisi beklenenden hızlı bir büyüme gösterirse bu hedeflerde şaşma olabilir. Dünya ekonomisindeki hızlı büyüme emtia fiyatlarını yeniden yükselterek bir taraftan ithalat faturasını şişirerek cari açığa olumsuz yansırken diğer taraftan da enflasyonun ateşinin yükselmesine yol açabilir.
OVP’de kuşku yaratan hedefleri ise kamu maliyesine ilişkin olanlar oluşturuyor. Kamu maliyesine ilişkin 2009 yılı gerçekleşme tahminleri ekonomik kamuoyundaki beklentilere uygun. Burada bir sorun yok. Fakat önümüzdeki üç yıla ilişkin hedefler maliye politikasında çok az bir kısıntıya işaret ediyor. Geçmişte gevşek maliye politikalarından çok çektiğimiz için bu da ekonomik kamuoyu tarafından pek tatmin edici bulunmuş değil. Üstelik OVP’nin açıklanması sırasında, maliye politikasına güveni arttırmak için ekonomik kamuoyu tarafından talep edilen mali kuralın devreye girmesinin de 2011 yılına ötelendiği açıklanmış durumda. İşte bu da OVP’nin ekonomik kamuoyu tarafından yeni ekonomi programı olarak benimsenmesine engel olacak gibi görünüyor. Bu arada IMF ile ilişkiler konusunun hala muğlak kalması da OVP’nin şansını iyice azaltıyor.
Sanayi Üçüncü Çeyreğe İyi Başlamadı
İkinci çeyrekte dipten dönüş yolunda önemli bir mesafe alan sanayi üçüncü çeyreğe çok iyi başlayamadı. Sanayi üretimindeki düşüş temmuz ayında da hız kesmeyi sürdürdü ama bu hız kesme çok fazla olmadı. Ayrıca kapasite kullanım oranı verileri ağustos ayında da benzer bir durumun söz konusu olduğu sinyalini verdi.
Temmuz ayında sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 9,2 oranında düşüş gösterdi. Böylece sanayi üretimindeki düşüş sekiz aylık bir aradan sonra tek haneye inmiş oldu. Esasında haziran ayı verileri yayınlandığında da sanayi üretimindeki düşüşün tek haneye indiğini görmüştük. Fakat temmuz ayı verileri yayınlanırken yapılan revizyonla haziran ayı için daha önce yüzde 9,7 olarak açıklanan düşüş oranı yüzde 10,3’e yükseltildi. Yeni veriler temmuz ayında sanayi üretimindeki düşüşün haziran ayına göre sadece 1,1 puanlık bir gerileme gösterdiğini ifade ediyor.
Ağustos ayı kapasite kullanım oranı ise yüzde 69,7 olarak gerçekleşti. Bu oran temmuz ayındaki yüzde 72,3’lük oranın gerisinde kaldı. Böylece mart ayından bu yana hep önceki ayın üzerinde gerçekleşen kapasite kullanım oranı ilk kez düşüş göstermiş oldu. Esasında ağustos ayında kapasite kullanım oranının önceki aylara göre düşüş göstermesi mevsimsel eğilimlere uygun. Bazı sanayi kuruluşları her yıl ağustos ayında yıllık bakım ve toplu izin uygulamasına gidiyor ve bu da kapasite kullanım oranında düşüşe yol açıyor. Ağustos ayı kapasite kullanım oranını geçen yılın aynı ayı ile karşılaştırdığımızda ise 8,5 puanlık bir düşüş olduğunu görüyoruz. Kapasite kullanım oranındaki yıllık bazdaki düşüş temmuz ayında 9,6 puandı. Buradan kapasite kullanım oranındaki düşüşün hız kesmeye devam ettiğini anlıyoruz. Fakat bu hız kesme önceki aylarda gördüğümüz ölçüde değil. Bu da sanayi üretimindeki düşüşte ağustos ayında da yavaş bir toparlanma göreceğimizi düşündürüyor. Ağustos ayındaki kapasite kullanım oranı aynı ayda sanayi üretimindeki düşüşün yüzde 7-8 arasında çıkabileceğini ima ediyor.
Sanayi üretimindeki toparlanmanın yavaşlamasında ikinci çeyrekte ciddi bir toparlanma görülen tüketimde üçüncü çeyrekte yeniden zayıflama görülmesinin etkisi olabilir. Yılın ilk yarısında eriyen stokların yerine konulmaya çalışılması sanayideki toparlanmanın yine de belli bir seviyede devam etmesini sağlıyor. Fakat tüketimdeki zayıflama böyle devam ederse bir süre sonra sanayideki toparlanma da sekteye uğrayabilir.
Enflasyonda Ağustos Sürprizi
Ağustos ayında enflasyon yüzde 0,2 dolayındaki beklentilerin epey altında ve yüzde -0,3 olarak çıktı. Bu sürpriz büyük ölçüde gıda fiyatlarının mevsim normallerinin ötesinde bir düşüş göstermesinden kaynaklandı. Ağustos ayındaki enflasyon oranı geçen yılın aynı ayındaki enflasyon oranının (yüzde -0,24) bir miktar altında olduğu için yıllık enflasyonda da az da olsa düşüş yaşandı. Temmuz ayında yüzde 5,39 düzeyinde olan yıllık enflasyon ağustos ayında yüzde 5,33’e geriledi.
Fakat ağustos ayında yaşanan bu sürpriz gelişme enflasyonda yılın ikinci yarısı için öngördüğümüz yatay seyirde fazla bir değişiklik yaratmış değil. Yıllık enflasyon mayıs ayından bu yana dört aydır yüzde 5-6 arasında seyrediyor. Önümüzdeki dört ayda da enflasyonun bu aralıkta seyretmesini bekliyoruz. Çünkü ekim ayı hariç geçen yıl bu aylarda enflasyon mevsim normallerinin çok altında gerçekleşmişti. Bu yıl daha düşük oranların gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. Petrol fiyatlarının seyri ve kamu ürünlerindeki fiyat ayarlamaları gibi faktörler de bu yıl enflasyonu olumsuz etkileyecek yönde çalışıyor. Mesela elektrik fiyatlarına ekim ayının başından geçerli olarak yapılacak yüzde 10’luk zammın enflasyona 0,3 puan olarak yansıması bekleniyor.
İşsizlikte Toparlanma Belirginleşiyor
İşsizlikte zirveden dönüş olduğunu mayıs ayı verilerini değerlendirirken yazmıştık (Capital, Eylül 2009, Sayı 9). Geçen ay yayınlanan haziran ayı verilerinde bu zirveden dönüşün iyice belirginleştiğini gördük. Haziran ayında işsizlik oranı yüzde 13 olarak gerçekleşti. Mayıs ayında işsizlik oranı yüzde 13,6 seviyesindeydi. Normalde yaz aylarında işsizlik oranının yatay bir seyir izlemesi gerekirken, burada 0,6 puanlık bir düşüş yaşandığı görülüyor. Bu da işsizlikte mevsimselliğin ötesinde bir düşüş olduğu anlamına geliyor.
Nitekim yaptığımız mevsimsel düzeltme de bunu açıkça gösteriyor. Bizim yaptığımız mevsimsel düzeltmeye göre, işsizlik oranı nisan ayında yüzde 14,7’ye ulaşarak rekor kırdıktan sonra, mayıs ayında yüzde 14,5’e, haziran ayında ise yüzde 14,3’e düşmüş görünüyor. Benzer durum tarım dışı işsizlik oranında da söz konusu. Mevsimsel düzeltilmiş tarım dışı işsizlik oranının nisan ayında yüzde 18,1’e yükselerek rekor kırdıktan sonra, mayıs ayında yüzde 18’e, haziran ayında ise yüzde 17,6’ya indiği hesaplanıyor.
İşsizlikteki bu toparlanmanın en azından birkaç ay daha süreceğini tahmin ediyoruz. Sonrasında ne olacağı ise ekonomideki toparlanmaya bağlı. Ekonomideki toparlanma sürerse işsizlikte de yavaş bir düşüş eğilimi söz konusu olabilir. Fakat işsizliğin resesyon öncesindeki seviyesine inmesi kısa vadede mümkün görünmüyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?