Tehlike var mı?

Krediler, mevduattan hızlı artıyor ki 2014’te kredi/mevduat oranı yüzde 122’yi gördü. Bu oranla bankacılık tehlikeli bir sınıra mı yaklaştı? Genel müdürler ve danışmanlar, bu oranı Türkiye için yönetilebilir buluyor. Global likidite sürdükçe bu oranın daha da artacağını, hatta yüzde 200’e çıkacağını düşünenler bile var. Ancak ekonomi yönetimi, bu oranın aşağı çekilmesi için tedbirler alıyor. Bu tedbirlerle kredilerin uzun vadeye yayılması, bankaların maliyetini yükseltecek. Danışmalara göre bankaların kredi verme iştahı kesilebilir. Bu da özel sektörün banka dışı kaynak arayışını artıracak.

28.09.2015 14:56:280
Paylaş Tweet Paylaş
Tehlike var mı?
Türkiye’de mevduat artış oranı, kredi artış oranının temposuna yetişemiyor. Bunun sonucunda da kredi/mevduat oranı, son 10 yılda yüzde 55’ten 2014 sonunda yüzde 122’e kadar yükseldi. Bu yıl mayıs ayı verilerine göre sektörde kredi/mevduat oranı yüzde 118’lere ulaştı. Bu, bankaların topladıkları her 100 TL mevduata karşılık 118 TL kredi verdikleri anlamına geliyor. Her ne kadar 2015’te hızlı artış eğilimi bir nebze kırılmış gibi görünse de ekonomi yönetimi, bu alanı pür dikkat izliyor. Mayıs ayında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Mevduatın yüzde 122’si kadar bir kredi hacmi oluştu ve hemen tedbir almak zorunda kaldık” dedi. Böylece ekonomi yönetimi, bankaları daha çok özkaynak ve mevduata yönlendirirken daha az ve uzun vadeli dış borçlanmayı teşvik ediyor. Bankacılık uzmanları, sistemin sağlığı açısından kredi/mevduat oranının yakından takip edilmesi gerektiğinde hemfikir. Oliver Wymann bankacılık uzmanı Lale Dağlı Ertok, “Son 3 yıl yüzde 100’ün üzerine çıkan bu oran, hem mevduat yarışını kızıştırıyor hem bankaları dışarıdan borçlanmaya yöneltiyor” yorumunda bulunuyor. EY Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Başkanı Selim Elhadef de burada asıl kırılmanın 2011 sonrasında gerçekleştiğine, bu tarihten itibaren bankaların mevduat dışı kaynaklara daha fazla yöneldiğine dikkat çekiyor.
YÖNETİLEMEZ Mİ?
Bank Pozitif Genel Müdürü Hasan Akçakayalıoğlu’na göre 120’ye tırmanan bu oran, uluslararası standartlarda aşırı yüksek veya alarm verici bir seviyede değil. Ancak, Akçakayalıoğlu, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ekonomi için enflasyon, cari açık gibi yapısal sorunlar çözülmeden kredi/ mevduat oranının mevcut seviyelerini aşmamasının doğru olacağını düşünüyor. Bu oranın yükselmesinin temelinde tasarrufların düşük olması yattığından, ekonomi için kırılganlık yaratıyor. TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, “Gelişmekte olan ve tasarruf alışkanlığı olmayan ülkelerde, bankalar kontrollü olarak kredi mevduat oranlarını yüzde 100’ün üzerinde tutabiliyor. Böylece olumlu anlamda daha fazla kaynak kredi olarak ihtiyaç sahiplerine kazandırılırken aksi tarafta bankaların bilanço yönetiminde esneklikleri azalıyor” diyor. Leblebici, sektörde kredi/mevduat oranının orta vadede bugünkü seviyelerinde dalgalanmasını bekliyor ve ekliyor: “Bu oran yönetilemez bir oran değil. Örneğin 2004-2008 arası AB ülkelerinde ortalama kredi mevduat oranı yüzde 120-125 arasındaydı.”. Albaraka Türk Genel Müdürü Fahrettin Yahşi, burada asıl tehlikeyi şu sözlerle vurguluyor: “Bugünkü tabloda bankacılık sisteminde şimdilik önemli bir risk yok desek de bankaların kaynak sıkışıklığı yaşaması durumunda likidite sorunu ortaya çıkabilir.”
~
ORAN ARTABİLİR Mİ?
Tüm bankacılar ve danışmanlar, teorik olarak kredi mevduat oranının daha da yükselmesinin mümkün olduğunu ve dünyada örnekleri bulunduğunun altını çiziyor. Selim Elhadef, bu noktada 2014 sonunda kredi/mevduat oranı yüzde 144 olan Brezilya’yı örnek olarak veriyor. Elhadef, “Bankacılık sistemine fon sağlamak konusunda istekli ve yeterli birikime sahip mevduat dışı kanallar mevcut olduğu sürece mevcut durum sürdürülebilir” diyor. Danışman Burhan Karaçam, mevduat tarafında gidecek alan olmaması nedeniyle bu oranın önümüzdeki dönemde daha da artacağını öngörüyor: “Kredi/ mevduat oranında kesin bir üst limit yok, yurtdışından gelecek kaynağa bağlı olarak bu oran daha da artar. Dünyada likidite bolluğu devam ederse mevcut koşullarla oran yüzde 200’e de çıkabilir.” Ancak burada da ING Bank Başekonomisti Muhammet Mercan, FED’in faiz artışı sürecinin başlamasıyla küresel likiditenin yeniden dengeleneceğine ve Türkiye dahil gelişmekte olan ülke bankalarının fonlamada maliyet artışlarıyla karşılaşacaklarına karşı uyarıyor. Eski bankacı ve danışman Mehmet Sönmez, kredi/ mevduat oranında özel bankalar, yabancı bankalar ve kamu arasında bir fark olacağının altını çiziyor: “Kamu bankaları kredi/mevduat oranında 2012 sonlarına kadar çok tedbirli davrandı ve oran yüzde 75’leri geçmedi. Yerli sermaye ağırlıklı özel bankalarda yüzde 100 seviyelerindeki bu oran uzun yıllarca değişmedi. Yabancı bankalarda ise bu oran yüzde 120 ve üstü olarak ilerler. Bu mantıkla önümüzdeki d��nemde kamu bankalarını diğer bankalara göre kredi verme konusunda daha aktif göreceğiz.”
BANKALAR NE YAPACAK?
Zaten şöyle bir gerçek de mevcut. Hiçbir zaman mevduatın yüzde 100’ü de kredilere aktarılamıyor. Zorunlu karşılıklar sonrası mevduatların reel olarak ancak yüzde 87-88’i civarı kredileri fonlayabiliyor. Bu ortamda bankaların mevcut kredi/mevduat oranıyla nasıl bir kredi politikası izleyecekleri merak ediliyor. Selim Elhadef, bankaların krediportföylerini büyütürken genel risk iştahlarının düşük olmasını doğal karşılıyor. “Fonlama maliyetleri ve yeniden fiyatlama riskleri de dikkate alındığında, şirketlerin bankalardan borçlanma maliyetleri bir miktar artabilir” diyor. Fahrettin Yahşi de “Bu oranın Merkez Bankası tarafından yakından takip edilmesi ve ek tedbirlerin alınması gerekebilir” uyarısında bulunuyor. Son dönemde ekonomi yönetiminin kısa vadeli kredilerin uzun vadeye alınması tedbirini getirmesini ise TSKB Genel Müdürü Özcan Türkakın, şöyle yorumluyor: “Türk bankaları hem vade uyumluluğu hem maliyeti nedeniyle ağırlıklı olarak sendikasyon kredileri alıyor. Uzun vadeli kaynaklar ise sendikasyon kredileri kadar derin değil ve maliyetleri hiç şüphesiz çok daha yüksek. Bankaların bu geçişi ya kâr etmeden ya da kredi maliyetlerini yükselterek yapması gerekecek. Bu durum ileride kredilerin maliyetlerinin artmasına neden olabilir.” Karaçam’a göre de bu tedbirler bankaları zorlayacak ve uzun vadelerle kredi alma maliyetlerini artıracak.
~
YENİ BÜYÜME PLANLARI
Bankaların genel müdürleri ise mevcut tablonun kredi büyümelerinde sorun çıkarmayacağı düşüncesinde. TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, “Daha düşük maliyetli kanalları da kullanarak sunabildiğimiz rekabetçi mevduat oranları ve sermaye benzeri uzun vadeli fonlama kaynaklarıyla kredi büyümesinin devamlılığını sağlamayı amaçlıyoruz” diyor. Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, 2015’in ilk çeyreğinde 174 milyar TL kredi sağladıklarına dikkat çekerek, “Kredilerde stratejilerimizi ülkemizin önceliklerine göre oluşturuyoruz. Türkiye, ihracata dayalı bir büyüme modelini benimsedi. Bu sebeple banka olarak KOBİ’ler dahil tüm tüzel müşterilerimize özel ihracata dayalı büyüme modelini destekleyecek politikalar üretiyoruz” diyor. Albaraka Türk Genel Müdürü Yahşi, benzer bir yorumla “Kredi büyüme hızında sektör ortalamasının üzerindeyiz, dolayısıyla bizim kredi büyümesi gibi bir sorunumuz olmaz” diyor.
ÖNLEM ALMAK GEREKİR Mİ?
Alınan tedbirlerle artacak kredi maliyetleri nedeniyle özel sektörün, önümüzdeki dönemde banka dışı kaynaklara yönelmesi bekleniyor. Uzmanlara göre, burada da global likidite bol olduğu müddetçe şirketlerde finansman sıkıntısı beklenmiyor. Ancak bu likidite bolluğu dönemi sonrası özel sektör için kaynak bulmada sıkıntılı bir sürece girilebilir. Selim Elhadef, “Nakit akışı kuvvetli projeler üretebilen şirketlerin finansman açısından çok ciddi engellerle karşılaşacaklarını düşünmüyoruz. Diğer taraftan faizlerin ve genel sermaye piyasası koşullarının elverdiği ölçüde bankacılık dışı fonlama imkanları şirketler için cazip olacak. Büyük şirketler için tahvil ve halka arz piyasası etkin olabilir. Daha küçük şirketler için ise faktoring, leasing operasyonel kiralama gibi opsiyonlar geçerli olacak” diyor. Mehmet Sönmez ise “Önümüzdeki 5 yılda firmalarda leasing ve sermaye piyasaları aracılığıyla borçlanmanın en az 2 kat artacağını tahmin ediyorum” diyor. 
~
"Riskli projelerde sorun yaşanabilir"
Cem Köksal / Zorlu Holding Mali İşler Grup Başkanı
CİDDİ RİSK

 Katma değer yaratmadan büyüdüğümüzden tasarruflarımız ciddi düşük kaldı. Bankaların kredi verirken dış kaynağa bağımlı olması ciddi risk noktası. Global likidite bol oldukça, içerideki şirketlerde finansman sıkıntısı yaratması beklenmemeli. Ancak FED’in likidite daraltmaya geçtiğini unutmamak lazım. Şimdilik bu boşluğu Avrupa Merkez Bankası dolduracak gibi. Dolayısıyla kısa vadede şirketlerin kredi temininde bir sıkıntı yaşanmasını beklemiyorum. Likidite bolluğu döneminde hız kesen yapısal reformlar tamamlanmalı, yüksek katma değerli yatırımlar özendirilmeli. Aksi takdirde 3-4 yıl sonra tasarruflarımızın daha da gerilediği bir ortamda, global likidite daralmasıyla karşılaşırsak sıkıntılı bir sürece girebiliriz.
ÇÖZÜM YOLLARI
Bankacılıkta kârlılıkların gerilemiş olması, özkaynak gelişimini olumsuz etkileyecek. Bankalar yurtdışından bol ilave kredi alsa bile bunu krediye dönüştürmekte giderek zorlanacak. Bunun özel sektöre etkisi, yurtiçi bankalardan kredi temininin göreceli zorlaşması olacak. İyi projelere finansman bulmakta sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Daha çok, düşük getirili ya da riskli projelerde sorun yaşanabilir. Bu durumda yurtdışı tahvil ihracı önem kazanır. Ancak bu oldukça zor bir süreç. Yurtiçi tahvil piyasası ise yeni ve gelişen bir alternatif ancak henüz oldukça küçük. Halka arz ve hisse satışı yaparak da ilave sermaye bulunabilir ama bu en pahalı kaynak. Şirketlere özkaynak açıkları yoksa ve yeni verimli bir projeye başlamıyorlarsa ilave sermaye finansmanını önermem.

"Daha da artması kırılganlık yaratabilir"
Hasan Akçakayalıoğlu / Bank Pozitif Genel Müdürü
2005 SONRASI OLUŞTU

Türkiye’de bankaların kredi ağırlıklı, yani reel bankacılığa odaklı çalışması nispeten 2005 sonrasında yaşanan yeni bir durum. 2005’e kadar bankaların en büyük kredi borçlusu devletti. Tek haneli enflasyonla kredi portföylerine odaklı büyüme dönemi başladı. 2012’ye kadar krediler mevduat kaynağıyla fonlanabiliyordu. Ardından yüzde 100 oranı aşıldığı için artık kredi portföyünü büyütmek için kesin dış kaynağa ihtiyacı var.
ABD DİKKAT EDİYOR
Aslında güçlü performansa sahip ekonomiler ve gelişmekte olan ekonomilerde kredi/ mevduat oranı, en fazla Türkiye’nin bugünkü seviyelerinde. AB genelinde 2013’te bu oran yüzde 113’tü. ABD’de ise yüzde 100’un altında gidiyor. ABD’de bu oranın yüzde 100’ü aşmaması gerektiği yönünde bir anlayış var.
YAPILAN İSABETLİ
Türkiye’de bu oranın daha yukarı çıkması, kırılganlıkları artıracak bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle iyi takip edilmesi ve hızlı yükselme olmaması tercih edilmeli. Kredi/mevduat oranını indirmek gibi bir hedeften çok, kredi portföylerinin aşırı hızlı büyümesine karşı önlemler alındığını görüyoruz. Bu isabetli bir uygulama. 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz