Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 2001 öncesinde başka türlü bir bankacılık vardı. İnternet bankacılığı gelişmemiş, operasyon ağırlıklı şubelerde yürüyordu. Çalışanların önemli bölümü operasyonda görev yapıyor, merkez küçük bir ekiple çalışıyordu. Pazarlama kadroları sınırlıydı. Outsource edilen iş neredeyse yoktu. Segmentasyon yapılmıyor, CRM, score card gibi uygulamalar kullanılmıyordu. İhtisaslaşma yoktu.
Giderlerin gelirlere oranı yüzde 100’e yaklaşırken hacimler de bugünkünden çok küçüktü. Şube başına 20 milyon TL’den az mevduat düşerken toplam kredilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 20’nin altındaydı. Toplanan mevduatın ancak yüzde 30’u krediye dönüşüyor, özkaynakların ve aktiflerin kârlılığı negatif seyrediyordu. Yani bankalar verimsiz çalışıyordu…
Bankacılık sektörünün yapıtaşlarını değiştiren 2001 krizi, yıllar içinde bu tabloyu da değiştirdi. 2003 ve sonrasında hızla gelişen sistemde verim, kaba bir hesapla 2 kat arttı.
Bankacıların verimi izlemek için kullandıkları en önemli rasyolardan biri olan gider/gelir oranı, 2001’den 2009 sonuna geçen zaman zarfında yüzde 40’ın altına düştü. Şube ve çalışan başına aktif, mevduat, krediler, kâr gibi değerlerde müthiş artışlar oldu. 2002’den 2009 sonuna kadar şube başına kredi tutarı dolar bazında 5,7 kat, çalışan başına kredi tutarı yaklaşık 6 kat artış gösterdi. Şube başına çalışan sayısı sektör genelinde hala yüksek olsa da 2001’de 20’ye yaklaşan rakam, bugün sektörün önde gelen özel bankalarında 12-15 aralığına gerilemiş durumda. BANKALAR NE YAPTI?
Geçtiğimiz 10 yıldaki verim artışının en temel nedeni, bankaların gelecekte düşük enflasyonla birlikte kâr marjlarının azalacağı öngörüsüyle hareket etmeleri oldu. Sistemi yeniden inşa eden yapısal düzenlemeler de zemini hazırladı.
Önce bankalar gider takibi yapmaya başladı. 2006’dan itibaren pek çok bankada gider yönetimi birimleri kuruldu. Ardından teknoloji projeleri başladı. Teknoloji şirketleri bankalara, 2000 öncesi yıllara göre daha agresif pazarlama yaparak yeni ürünlerin satışını artıran uygulamalar sağladı.
Müşteri profillerine ve ihtiyaçlarına yönelik ürün ve hizmet sunma imkanı veren segmentasyon çalışmaları başladı. Alternatif kanallara yatırım hız kazandı. İnternet, telefon, çağrı merkezi gibi şube dışı kanallarda sunulan ürün ve hizmetler çeşitlenirken kullanımı da önemli artış gösterdi. Pek çok bankacılık işlemi bu kanallara kaydı.
Bu arada şubeleşme hız kesmedi. Şube sayısı, sektör genelinde yıllık ortalama yüzde 15’lere varan oranda düzenli olarak arttı. Bazı bankalarda bu oran yüzde 30’ları bulurken şube başına çalışan sayısı azaldı. Global kriz nedeniyle 2009’da düşen talep, sektörde büyümenin hızını kesti ama bankaların verimlilik çalışmaları durmadı. RAKAMLAR NE GÖSTERİYOR?
2003’ten bu yana bankaların verimliliklerine işaret eden göstergelerde büyük iyileşme var. 2003 yıl sonu ile 2010 Haziran sonu verilerinden yola çıkarak hesapladığımız bazı göstergelerde, sektörün son 7 yılda verimini 2-3 kat artırdığı görülüyor. Örneğin 2003 sonunda 950 bin TL düzeyinde olan şube başına kâr rakamı, 2010 Haziran sonunda 1 milyon 250 bin TL düzeyine yükseldi. Çalışan başına kâr tarafında da rakam, 40 bin TL’den 60 bin TL’ye çıktı.
Şube ve çalışan başına aktif büyüklük tarafında ise artış 2 katı aşıyor. 2003 sonunda şube başına aktif toplamı 42 milyon TL iken bu rakam 2010 Haziran sonunda 93 milyon TL’ye ulaştı. Kredilerde çok daha hissedilir bir artış var. 2003 sonunda şube başına kredi miktarı 12 milyon TL düzeyindeyken bu rakamın yılın ilk çeyreği sonunda 47 milyon TL’yi bulduğu görülüyor.~
Çalışan başına kredi hacminde de 2003’ten bu yana önemli iyileşme var. 2003 sonunda 570 bin TL düzeyinde olan çalışan başına kredi hacmi, 2010 Haziran sonunda 2,5 milyona ulaştı. Çalışan başına mevduatta da rakamın 1 milyon 300 bin TL’den 3 milyon TL’ye ulaştığı görülüyor. Bu rakamlar bankacılık sektörünün geneline ait. Yani dev kamu bankalarının rakamları da dahil. Sadece büyük ölçekli özel bankalara baktığımızda çok daha yüksek rakamlara ulaşıldığı görülüyor. Örneğin Akbank’ta bugün çalışan başına kredi hacmi 3,5 milyon TL, çalışan başına mevduat (müşteri mevduatı) ise 4,3 milyon TL.
Verimlilik anlamında önemli bir gösterge olan operasyonel maliyetlerin aktiflere oranına baktığımızda 2003’te yüzde 3,9 olan rakamın, 2009 sonu itibarıyla 2,7’ye gerilediği görülüyor. Akbank Genel Müdür Vekili Hakan Binbaşgil, Akbank’ta bu oranın 2,2 düzeyinde olduğuna dikkat çekiyor. DÜNYADA TABLO NASIL?
Avrupa’da bazı verimlilik rasyolarına bakıldığında Türkiye’de bankaların bugün ulaştıkları mertebenin hala yetersiz olduğu açık. Hakan Binbaşgil, BDDK’nın verilerinden yola çıkarak şu rakamlara dikkat çekiyor:
“Çalışan başına aktif büyüklüğü açısından Türkiye 12 bin 656 Euro olan AB27 ortalamasının altında yer alıyor. Şube başına nüfus ve çalışan başına nüfus rakamları incelendiğinde ise AB ortalamaları sırasıyla 149 ve 2,1 olup Türkiye rakamları bu verinin üzerinde yer alıyor.”
Türkiye şube ve çalışan başına kredilerde AB’ye ve Avrupa Para Birliği’ne üye ülkelere göre çok daha hızlı büyüyor. Ancak burada da bu ülkelerin verimlilik düzeylerinin oldukça gerisinde bulunuyor. Yapı Kredi yetkilileri, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“2008 sonu rakamlarına göre çalışan başına kredilerde, AB ve Avrupa Para Birliği üyelerinin ortalaması 5,5-6 milyon Euro aralığında. Türkiye’de 900 bin Euro aralığında, yani altıda birine yakın seyrediyor. Şube başına krediler de benzer ülke gruplarında 70-80 milyon Euro civarındayken, Türkiye’de neredeyse dörtte birine yakın düzeyinde bulunuyor. Aynı farklılık, daha az olmakla birlikte mevduatla ilgili verimlilik göstergeleri için de geçerli.”
Şekerbank Genel Müdürü Meriç Uluşahin ise karşılaştırmalı rakamları farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Kredilerin GSMH’ye oranının AB ortalamasının yaklaşık dörtte biri olduğuna işaret eden yönetici şöyle devam ediyor:
“Buradan, sektörün kredi hacminin artacağını, GSMH arttıkça bunun etkilerinin bankacılık sektöründe daha hızlı olacağını söyleyebiliriz. GELECEK PLANLARI
ING Bank Genel Müdürü Selami Özcan, bankacılık sektöründe verimliliğe yönelik arayışların, yeni dönemde etkin teknoloji kullanımı ve bir kısım bankacılık hizmetlerinin outsource edilmesiyle devam edeceği görüşünde. Etkin teknoloji kullanımının, operasyonların daha verimli yönetilmesi anlamında, bankalara önemli rekabet avantajı sağlayacağını söyleyen Özcan, “Örneğin şubelerinde kağıt kullanımını minimize etmiş bankalar, etkin teknolojiyi kullanırken aynı zamanda müşteriye sunulan hizmetin sürat ve kalitesi de yükseliyor” diyor.
Bankacılar gelecek planlarını istikrarlı büyüme, azalan faiz ve düşük tek haneli enflasyon ile kişi başına düşen milli gelirin artacağı öngörüleri ışığında yapıyor. Yeni dönemde bankaların önceliğinde hizmetlerin çeşitlendirilmesi olacak. Akbank Genel Müdür Vekili Hakan Binbaşgil, azalan marjların bir sonucu olarak, bankaların artan rekabet ortamında kârlılıklarını sürdürebilmek için verimi artırmaları ve operasyonel maliyetleri azaltmaları gerektiğini söylüyor. “Dolayısıyla outsourcing artacak. Bankacılık hizmet dağıtımında teknolojiyi buna bağlı olarak CRM’i etkin bir şekilde kullanan bankalar başarılı olacak” diye konuşuyor. ~
HSBC Stratejik Planlama Bölüm Yöneticisi Evren Altıok’a göre operasyonel kârlılık yaratabilmek, uzun vadede bankaların en önemli önceliği olarak kalacak. Sektörde sermaye piyasalarından elde edilen kârlar hariç tutulduğunda, ana iş kollarından yaratılan kârlılığın hayli düşük olduğuna dikkat çeken Altıok, iyileştirmek içinse şu reçeteyi veriyor:
“Bundan sonra faizlerin bu kadar hızlı düştüğü bir ortam daha yaşamayacağız. Dolayısıyla bankalar artık verimliliğe daha da fazla yönelerek sinerji yaratmak durumunda. Dağıtım kanalları ve hizmetlerde daha fazla işbirliği görebiliriz. Önümüzdeki dönemde sektör, gelirlerini artırmada zorluk yaşayacak. Dolayısıyla bankacılık sektörü giderlerini ne kadar etkin kontrol ederse etsin, gelirlerini artıramadığı sürece verimliliğini yükseltmede zorlanacak.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?