Adrenalin bağımlısıyım

"Adrenalin benim için bağımlılık, vazgeçmem mümkün değil."

1.08.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Adrenalin bağımlısıyım



Bu sözler, 18 yıllık rallici olan Martı Konteyner Genel Müdürü Erdal Tokcan'a ait. Tokcan, gerçekten de adrenalin bağımlısı. En son Boğaziçi Rallisi'nden birincilikle döndü. Geçen yıl 37 günlük Pekin to Paris rallisinde dünyayı doğudan batıya geçti. Şimdiki hedefi ise 2015'teki Alaska - Patagonya Klasik rallisine katılmak. Tokcan, bu konudaki iddiasını da her fırsatta dile getiriyor ve "Bu kez Kuzey Kutbu'ndan Güney Kutbu'na gideceğiz" diye konuşuyor.Motor sporlarıyla ilgilenen herkes Erdal Tokcan'ı iyi tanır. 18 yıllık rallici olan, ulusal ve uluslararası çapta birçok yarışa katılan, adrenalini hayatının başköşesine koyan bir isim. "Adrenalin benim için bağımlılık" derken hiç de şaka yapmıyor. Öyle ki yarışmadığı 5 aylık dönemde rüyalarına kadar girmiş ralli yarışları. En son geçtiğimiz ay Avrupa Ralli Şampiyonası'nın Türkiye ayağı olan Boğaziçi Rallisi'nde birincilik kazandı. Geçen yıl ise 37 günlük Pekin to Paris rallisinden ikincilik kupasıyla geri döndü. Otomobil aşkının 7 yaşında başladığını söyleyen Martı Konteyner Genel Müdürü Erdal Tokcan ile Kavacık'taki ofisinde buluştuk. Motor sporlarını, bağımlısı olduğu adrenalini ve sporun hayatına kattıklarını paylaştı.

Capital: Motor sporları ne zamandan beri hayatınızda?
- Aslında otomobil sevdası diye bakarsak 6-7 yaşımdan beri hayatımda. Küçükken kendime tahta arabalar yapardım. Tekerleklerini yapamadığım için de babam tornacıda yaptırırdı. Çok küçük yaşlarımdan beri otomobil tutkum vardı. Sırf otomobil ve motor merakım nedeniyle makine mühendisi oldum.

Capital: Hep motor sporları mı yaptınız? Şimdiye kadar ne tip organizasyonlarda bulundunuz?
- Evet, genelde motor sporları yaptım. Tabii başka hobilerim de var. Golf oynarım. Ama ralli biraz daha ağır basıyor. Klasik ralliyle başladım, sonra historic ve normal rallilere geçtim. Historic rallinin konsepti şu: 30 yaşından eski ralli arabaları bu kategoride yarışıyor. Bu arabaların üzerindeki bütün teknolojilerin, otomobilin üretildiği tarihte dünyada var olması lazım. Yani 67 model bir otomobile 1975'te çıkmış bir teknolojiyi koyamıyorsunuz.

Capital: En son hangi yarıştaydınız? Nasıl geçti?
- En son Boğaziçi Rallisi'nden birincilikle döndüm. Avrupa Ralli Şampiyonası'nın Türkiye ayağıydı. Kendi kategorim olan historic rallide birinci oldum.

Capital: Tüm yarışların ayrı yeri vardır ama en etkilendiğiniz, sizi en çok zorlayan hangisiydi?
- En zor olanı geçen yılki Pekin to Paris rallisiydi. Çok zorlu bir parkurdu ve çok uzun sürüyordu. Tam 37 gün sürdü. Çöllerden geçiyorsunuz, çadırlarda yatıyorsunuz, yol yok... En önemlisi servis hizmeti yok. Pekin to Paris çok önemli bir yarış. 104 yılda 4'üncü defa organize edildi ve ilk kez geçen yıl Türkiye'den bir ekip katıldı. 26 ülkeden 106 araç vardı. 1967 model Ana-dol ile yarışı ikinci olarak bitirdik. Bu yarış şu açıdan da benim için anlamlıydı. Bu yarışa katılmamızı bir sosyal sorumluluk projesine çevirdik. Sponsorluk gelirleri son kuruşuna kadar Toplum Gönüllüleri Vakfı'na, üniversite öğrencilerine burs olarak gitti. Bunun yanı sıra bir de SMS kampanyası başlatıldı. Kampanya halen sürüyor. 4555'e "burs" yazıp gönderdiğinizde 10 TL bağış yapmış oluyorsunuz.~

Capital: Mutlaka çok ilginç deneyimleriniz olmuştur. En ilgincini paylaşır mısınız?
- Yine Pekin to Paris'ten bir anımı anlatayım. Yunanistan'da yarışın bitmesine 4 gün kalmıştı. Yağmurda Halkidiki Yarımadası'nda dağdan iniş etabındayız. Oradan dönerken öyle bir kaydık ki herhalde uçurumasantim kala durdu araba. Yüreğimiz ağzımıza geldi. Ertesi sabah yine çok benzer bir inişte, yine yağmurda aynı şekilde kaydık. Allah'tan karşımıza bir ağaç çıktı da ona çarpıp durabildik. Tabii radyatör, pervane paramparça oldu. Arabada macun vardı, hemen onu sürdük ve yola devam ettik. Feribotla İtalya'ya geçilecek. Oğlum Kerem'i aradım. "Hemen Serdar Bostancı'nın atölyesine git, yedek radyatörü kap, ne yapıp et sabah feribotu karşıla" dedim. Hakikaten de sabah feribot yanaşırken Kerem elinde radyatörle rıhtımda bizi bekliyordu. Hemen radyatörü taktım, teşekkür edip elini sıktım, yola devam ettik. Birkaç kilometre sonra bir gariplik hissediyorum, düşündüm, "Ya ben yabancı gibi oğlumun elini sıktım" dedim. Çocuğu bir aydır görmüyorum, telaştan öpmemişim bile... Sonra aradım, "Oğlum kusura bakma sana sarılmadım bile" dedim. O da "Evet baba benim de biraz garibime gitti" dedi. Çok güldük bu duruma. Öyle bir telaştı yani.

Capital: Peki bu sporda edindiğiniz deneyimler iş hayatınıza ne gibi artılar kazandırıyor?
- Öncelikle takım ruhu katıyor. Çok süratli karar verme yeteneği ve sakinlik kazandırıyor.

Capital: Hız, adrenalin sizin için ne ifade ediyor?
- Bağımlılık. Mesela son yarış, geçen yıl aralık ayında başlayıp ocak başında bitmişti. Yeni sezon mayısta başladı. O 4,5-5 ay ne yapacağımı şaşırdım. Hiç rüya gören bir insan değilimdir. 5 ay boyunca geceleri araba sürdüğümü, sürekli gaza bastığımı gördüm. Rüyalarıma kadar girdi.

Capital: İlgilendiğim golf gibi hobiler de var demiştiniz?
- 7 yıldır golf de oynuyorum. Golf, motor sporlarından tamamen farklı. Motor sporlarında ter var, hız var, sıcak var, adrenalin var. Golfte ise doğa, oksijen ve yürüyüş var. Bir de strateji... Aslında bu iki spor birbiriyle çok bağdaşmıyor. Biri çok heyecanlı ve aktif, diğeri tam tersine son derece sakin. Golf tamamen bireysel, kararlarınızı tek başınıza alıyorsunuz. Motor sporlarında ise arabanın yürümesini sağlayan şey ekip olmak. Farklılar ama bence birbirlerini tamamlıyorlar.

Capital: Peki tüm bu hobilere nasıl vakit ayırıyorsunuz? Bir yarış oluyor ve 37 gün gidiyorsunuz...
- Evet çok vakit alıyor ama sonuçta şirkette iyi ve oturmuş bir ekibim var. 40 yıl çalıştıktan sonra 40 gün işi bırakıp gidemiyorsam, bir yerlerde yanlış yapmışım demektir. Yarışa giderken sormam bile kapıdan çıkar giderim. Herkes tembihlidir, yangın çıkmadıkça beni aramazlar. Zaten herhangi bir hobisi olan yönetici, bu hobisine daha fazla zaman ayırabilmek için iş hayatında daha esnek olmak zorunda. Olay tamamen zaman yönetimiyle ilgili. Ofisteki zamanımı ne kadar randımanlı kullanırsam, ne kadar verimli olursam, hobime o kadar daha fazla vakit ayırabilirim.

Capital: Önünüzde hangi yarışlar var?
- 2015 yılında Alaska - Patagonya Klasik rallisine katılacağım. Bu da Pekin to Paris gibi uzun soluklu bir ralli. Pekin to Paris, dünyanın doğusundan batısına yapılıyor. Alaska-Patagonya ise Kuzey Kutbu'ndan Güney Kutbu'na... Yine klasik bir araçla katılacağız.~

"Terk edilmiş Anadol'la ikincilik kazandım"
EN PAHALI OTOMOBİL
Pekin to Paris'te yarıştığım otomobil 1967 model bir Anadol'du. ilk senenin üretimi. Ümraniye'de belediye otoparkında terkedilmiş şekilde bulduk. Sonra sahibini araştırdık, satın aldık. Restorasyonu 1,5 yıl sürdü. Aldığımız fiyatın 160 katını arabaya harcadık. Türkiye'nin en pahalı yerli arabası oldu. Çünkü tüm parçaları birebir orijinaline sadık kalınarak elde üretildi. Daha sonra o Anadol'u Bernar Nahum'un oğlu Claude Nahum satın aldı. Kendisi Cenevre'de yaşıyor ve klasik otomobil müzesi var. Bence çok anlamlı bir yere gitti çünkü Anadol markası Bernar Nahum'un projesiydi.
HER CUMARTESİ SANAYİDEYİM
Yeni otomobiller maalesef ilgimi çekmiyor. Çünkü ben mekanik kaldım. Mekanik bir otomobilin her şeyini yapabilirim. Tamamen sökerim, tekrar takarım. Bunun apayrı bir zevki var. Mesela cumartesi günlerim sanayi mahallesinde geçer. Ustalarla birlikte. Ellerin yağlanması lazım. Ama yeni bir arabayı açıyorsunuz, sadece plastik bir kapak var. Altındaki elektroniğin ne olduğu belli değil. Klasik otomobili kullanıyorsunuz, onunla bütünleşiyorsunuz. Ama yeni otomobili sadece sürüyorsunuz. Aradaki fark bu.

Otomobil aşkım nasıl başladı?
İLK ARABAM
Ben 6-7 yaşındayken annemin bir arkadaşı yurtdışından bana bir oyuncak araba getirmişti. Klasik bir Mercedes. O zamanlar hiç böyle oyuncaklar yok tabii. Çılgına dönmüştüm. Onun parçalarını söküp çıkarıyorum, tekrar takıyorum, gece onunla uyuyorum. Yıllarca en değerli oyuncağım oldu. Sahip olduğum ilk gerçek oyuncaktı. Sonra bir şekilde kaybettim.
EN DEĞERLİ HEDİYE
Tam 50 yıl sonra 5-6 yıl önce Almanya'da bir yarışa gittim. Avrupa eski ralli şampiyonu Hollandalı bir hanımla tanıştım. Adı Lisa'ydı. Onu bir ay sonraki klasik rallimize davet ettim. Geldi, yarıştı sonra ülkesine döndü. Bir yılbaşı haftası bana bir paket geldi. Açtığımda inanamadım. ilk oyuncağım paketin içinde...
50 YILLIK OYUNCAK
Hemen aradım, "Son model bir Mercedes alsan bu kadar sevinemezdim, bu benim ilk oyuncağım" dedim. Meğer bu oyuncak o yıl koleksiyonerler için sadece 200 adet tekrar üretilmiş. O da hiç bilmeden jest olsun diye bana göndermiş. 50 yıl sonra otomobil aşkımı başlatan ilk oyuncağıma tekrar kavuşmuştum.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz