İki tekerde büyük keyif

Gülfem Çakmakçı ve Çetin Çakmakçı ile bisiklete duydukları ilgiyi ve bunun yaşamlarına kattıkları değeri konuştuk.

1.06.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
İki tekerde büyük keyif

Lenovo Türkiye Genel Müdürü Gülfem Çakmakçı, Ferroli Türkiye Genel Müdürü Çetin Çakmakçı’nın erkek kardeşiyle evli... Tüm aile çocuklarından itibaren bisiklet tutkunu... Her iki iş insanı da son 2 yıldır adrenalin dozu yüksek bisiklet keyfi yaşıyor. “İki Teker” adında bir kulübün üyesi olarak dağ bisikleti kullanan iki iş insanı, gruplarıyla birlikte ormanların bilinmeyen parkurlarını keşfediyor, hem iş hayatındaki dengeleri hem yaşamın keyfini harmanlayacakları bir deneyim yaşıyor.

Lenovo Türkiye Genel Müdürü Gülfem Çakmakçı ve Ferroli Türkiye Genel Müdürü Çetin Çakmakçı’nın akrabalık bağlarının dışında en önemli ortak noktaları bisiklete binmek, Ancak sözünü ettiğimiz bisiklet öyle deniz kenarında huzur bulmak için sakin sakin gidilen türden değil... Her ikisi de off road diye de bilinen dağ bisikletinin tutkunu. Üyesi oldukları “İki Teker” grubuyla birlikte zorlu parkurlarda kilometrelerce bisiklet kullanıyorlar. Kimi zaman uçurumdan düşüyor kimi zaman dağa tırmanıyorlar. Ağırlıklı Belgrad Ormanı olmak üzere Kaz Dağları gibi uzak noktalar da onların en sık tercih ettikleri parkurlar.

Bu işin sadece kondisyon değil çok büyük bir cesaret gerektirdiğini belirten Gülfem Çakmakçı, “Risk ve zevk almak da önemli. Çünkü gelenler, ‘Bu deli işi’ diyor” diye konuşurken, Çetin Çakmakçı da neden bisiklete bu derece tutkun olduğunu şöyle açıklıyor: “Risk almak, meydan okumak, konsantrasyonu sağlamak, bir takımın parçası olabilmek iş hayatı ile özellikle tepe yöneticiyseniz birebir örtüşüyor. O yüzden belki bu kadar adanmış bir şekilde bu işi yapmak bizi çekiyor.” Lenovo Türkiye Genel Müdürü Gülfem Çakmakçı ve Ferroli Türkiye Genel Müdürü Çetin Çakmakçı ile bisiklete duydukları ilgiyi ve bunun yaşamlarına kattıkları değeri konuştuk.~

Bisiklete olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
GÇ: Ben kendimi bildim bileli bisiklet üzerindeyim. Ağabeyi olan biriyim, o nedenle ağabeyimin peşinden bisikletle koşuyordum. Hatta genelde yeni bisikletler bana alınıyordu, ağabeyim sağ olsun ben binemeyeyim diye hepsinin selelerini yükseltiyordu. Ama ben o kadar inatçı ve iddialıydım ki o yüksek selelerde parmağımın ucu ile sürüyordum. Yani bisiklete binmem küçüklüğümde ağabeyimin yanında küçük ördek yavrusu şeklinde başladı. Daha sonra bisiklet hayatımda hep oldu. Şu anda kullandığım bisiklet biraz daha dağ bisikleti. Bu tarz bir bisiklete geçişim ve Belgrad Ormanı ile bütünleşmem ise 2010 yılında oldu.

ÇÇ: Yaş olarak Gülfem’den daha büyük olduğum için benim zamanımda Türkiye’de daha doğru dürüst bisiklet yoktu. Ancak bizim evde nereden geldiğini bilmediğim Peugeot 3 vitesli bisiklet vardı. O nedenle hayatımda hep bisiklet oldu. Önce Gülfem ve eşi Ufuk’un başladığı ve sonra benim başladığım bisiklet tamamen ayrı bir şey. O bir hayat tarzı. İnsanın iş hayatından sosyal hayatına, ev hayatından kendisine olan her şeyi etkileyen bir faktör. Hayat onun çizdiği yolda yürümeye başladı.

İki Teker grubuna nasıl dahil oldunuz?
ÇÇ: Gruba 2011 yılının başında başladık.

GÇ: Biz Zekeriyaköy’de oturuyoruz. Çetin de benim kayınbiraderim. Önce 2010 yılında yine bir arkadaş grubu ile daha küçük çiftlerle bisiklet turuna çıkmaya başladık. Daha düzgün, sakin, efendi efendi dağ bisikleti yapıyorduk. Belgrad Ormanı’nda buluştuğumuzda orada kasklı, çenelikli korumalı bir bisiklet grubu gördük ve onlarla konuşmaya başladık. Ne yaptıklarını, nerelere gittiklerini sorduk. “Biz öyle efendi efendi binmiyoruz, ağır işler yapıyoruz... ” dediler. O gruba dahil olmak istedik, bizi denediler ve kabul edildik.~

İlk tur nasıl geçti? Gerçekten zorlandınız mı?
ÇÇ: Evet. 45 derece yolu olmayan bir yerden aşağı doğru iniyorlar, sen de gruptan ayrı düşmemek, rezil olmamak için kendini o yokuştan aşağı atıyorsun. Bir yerlerin kırılıyor, çıkıyor... Ama grup tam donanımlı şekilde kıyafetlerini giydiği için sorun olmuyor. Biz de o ilk zorlu turun ardından gerektiği şekilde kıyafet giymeye başladık.

Ne gibi malzemeler gerekiyor?
GÇ: Tabii ki en önemlisi kask. Kask çeneyi ve yüzü koruyor. Dizlerimiz ve bileklerimiz için korumalar var. Eller için de eldivenler. Ormanda normal yürüyüş yollarından değil patikalardan gidiyoruz. Kimsenin bilmediği, bizim de zamanla öğrendiğimiz yüzlerce parkur var.

ÇÇ: Geçen gün, 15 yıldır ormanı bilen, orman işletmesinde çalışan bir arkadaşımın bile bilmediği yeni bir yer keşfettik.

Bugüne kadar çok büyük bir kaza oldu mu?
ÇÇ: Yaralanmalar hep oluyor. Örneğin benim kaburgam çatladı.

GÇ: Güvercin takla diye tabir edilen bir düşüş var. Ben de onu yaptım. Karda düşmek keyifli, sonuçta çok acımıyor. Ancak çamurda düşmek o kadar eğlenceli olmuyor. En korkunç düşüşümde karnıma gidon girmişti. Çok hızlı gidiyorduk, diken telinin önüme çıkması ile birlikte o dikenle beraber güvercin takla attım.

Bisiklette teknoloji çok sık değişiyor mu?
ÇÇ: Çok sık değişmiyor. Bisikletlerin çeşitleri var. Başlangıçta kullandığınız bisikleti bir süre sonra başkalarınınkiyle karşılaştırmaya başlıyorsunuz. Normal alimünyum bisiklete biniyorsunuz, 14 kilo. Ancak tamamı karbon bir bisiklet sadece 7-8 kilo. Bu durum uzun bir yokuşta çok ciddi bir fark yaratıyor. Onun için ikinci bisikleti alırken biraz daha üst modelini alıyorsunuz.~

Belgrad Ormanı’nın dışında başka nerelere gidiyorsunuz?
GÇ: Kaz Dağları’na gittik. Harika bir geziydi.

ÇÇ: Cuma akşamı minibüsle 12-13 kişi Biga’ya gittik. Akşam orada kaldık, sabah Kaz Dağları’na geçtik, ertesi gün yan parkurundan aynı şekilde dönüp arabaya binip İstanbul’a döndük. 35 kilometre bisiklet kullandık.

Çok yorucu olmuştur.
GÇ: Benim için çok eğlenceli oluyor. 12 erkek ve bir ben kadınım.

ÇÇ: Bizi ahlak abidesi haline getiriyor.

GÇ: Koşullar zorlu, etraf erkek, hepsi sürekli eğleniyor ve çılgın bir muhabbet var. O yüzden ben de çok eğleniyorum.

ÇÇ: Tüm gün 35 kilometre hiç durmadan yokuş çıktık. Ondan sonra da aynı 35 kilometreyi 20 dakikada indik.

GÇ: 35 kilometre yokuşu çıkarken sanırım psikolojik olarak bisikletimin vitesi bozuldu, ben minibüsle çıkmak durumunda kaldım. Aşağı inme yolunda başladım sürmeye ama yine çıkmak gerekiyordu. Grupta çok güçlü kuvvetli biri vardı Ahmet diye onun halatlarla bağladık, o şekilde yukarı çıktık...

ÇÇ: Grupta öyle insanlar var ki Gülfem’i halatla çekiyor, o halde bile ona yetişemiyoruz. Ona Sultan Ahmet diyoruz.

GÇ: Benim traktörü durdurup arkasına bisikletleri koyup bir kısmını traktörle çıkmışlığım da var. Bir
yandan çok eğlenceli bir yandan çok zorlu.~

Haftada kaç kere bu tür turlar yapıyorsunuz?
ÇÇ: Ben haftada 2 kere yapmaya çalışıyorum, Benim bir de motosiklet olayım var, bölüştürmeye çalışıyorum, Cumartesi günleri motosiklete, pazarları bisiklete biniyorum. Bazen hafta arası yazın perşembeleri 5 çayı diyoruz, yine o zaman da bisiklet kullanıyoruz ama her hafta bir kere biniyoruz.

GÇ: Ben ayda iki binebiliyorum, İlk binmeye başladığımızda yani bu gruba dahil olmadığımızda her hafta sonu biniyorduk ama şimdi 20 kilometre gidiyoruz, Güzel bir düşüş bile o travmayla beraber bütün günü zorluyor.

Erkeklerin arasında performansınız iyi sanırım?
GÇ: Fena değilim galiba. Kadınlar çok gelmiyor... Bir gelen bir daha gelmiyor...

ÇÇ: Benim tenis yapan arkadaşlarım var, bisiklete bindiğimizi duyunca gelmek istiyorlar ama bir daha görmüyoruz.

Sizce farklı bir kondisyon mu gerektiriyor?
GÇ: Sadece kondisyon değil, kondisyonun dışında çok büyük bir cesaret gerektiriyor.

ÇÇ: Bir sürü şeyi senkronize etmek gerekiyor. Son parkurda öyle yerler vardı ki bir yerden sonra toprak kalmayabilir sadece çalı çırpı arasında bisiklet kullanmanız gerekebilir. Saatte 15-20 kilometre hızla aşağı doğru gidiyorsunuz. Adrenalin de var...

GÇ: Cesaret ve risk almak çok önemli. Konsantrasyon, motivasyon çok önemli. Gerçekten zevk almak lazım çünkü gelenler, “Bu deli işi” diyor.~

Önümüzdeki döneme ilişkin farklı rotalara yönelik planlarınız var mı?
ÇÇ: Midilli Adası’na gidilecek.

GÇ: Kaz Dağları’na muhtemelen gidilir, çok heyecanlı geçmişti. Orada bir de çok soğuk akan akarsular var. Elbiselerimizle oraya girmiştik.

ÇÇ: Eski maden ocaklarının üzerinin çoğu su dolmuş şekilde pırıl pırıl. Çam ağaçlarının içinde hava 3 derece, su 9 derece zaten ter içindesiniz. Sıcak suya kıyafetle giriyorsunuz. Çıkıp tekrar bisiklete biniyorsunuz.

GÇ: Ama konforumuz devam ediyor. Özel minibüsler, bisiklet için özel araçlar, özel kahvaltılar yapılıyor... 2 Teker grubu çok keyifli bireylerden oluşuyor, hepsi iş insanı... O yüzden herkesin böyle bir bakış açısı var. Akşam yemekleri de çok keyifli.

ÇÇ: Zaman zaman akşamları buluşup milli maçları izliyoruz.

GÇ: Çılgın bir Whatsapp grubu oluştu. Sürekli oradan yazışıyoruz. Belgrad Ormanı ile çok içli dışlı olduğumuz için Belgrad Ormanı’nın temizliğinden kendimizi sorumlu hissediyoruz. Yılda iki kere, geçen yıl 3 kere çöp toplama aktivitesi yaptık. Sadece bisiklete binenler değil herkes katılıyor.

ÇÇ: Ormancı arkadaş da yardım etti, inanılmaz bir çöp dağı oluştu.

GÇ: İki Teker burayı temizlemiştir, siz de temiz tutun diye tabela da asıyoruz.  Bisiklet ve iş hayatının ortak yönleri

“BİZİ ÇEKİYOR”
ÇÇ: Risk almak, meydan okuma, senkronize olabilmek, konsantrasyonu sağlamak, bir takımın parçası olabilmek, zor durumlarla mücadele etmek tüm bunlar iş hayatı ile özellikle tepe yöneticiyseniz birebir örtüşüyor. O yüzden belki bu kadar adanmış bir şekilde bu işi yapmak bizi çekiyor.~
LİDERLİK RUHU
GÇ: Bana göre iş hayatında 4 tane değer var. Bunlar başarıyı ve liderlik ruhunu sağlayan şeyler. Birincisi güven, inanç, tutku ve netlik. Güven burada en önemli şeylerden bir tanesi. Hem kendine hem bisikletine güvenmen gerekiyor. İş hayatında da bu hem kendine güven hem ekibine güven şeklinde oluyor.

NETLİK ÖNEMLİ
GÇ: Hedeflerinize inanmanız gerekiyor. Çünkü yola çıktığınızda zorluklar, bisiklete binmek de iş hayatı gibi çok zorluklarla dolu, zorluklar ise vazgeçmeye neden olmuyor. Tutku da heyecan duyabilmek. Biz bu işi eziyet olsun diye yapmıyoruz. İş hayatı da aynı şey. Netlik de önemli. Nereye gideceğimizi net olarak ortaya koyuyoruz. Kontrolün sınırını öğrenmek
TAKIMI BOZAN UNSUR
GÇ: İş hayatında aşırı kontrol takım olmayı sağlamıyor. Aşırı kontrol bireyleri ve takımı bozan bir şey. Aynı şey bisiklet içinde geçerli, bisikleti aşırı kontrol etmeye çalışırsan temponu, lider olarak takımı kontrol etmeye çalışırsan ekibi bozarsın.
OTONOMİ GELİŞMELİ
Onun yerine otonominin gelişmesi lazım. Takımın da kendi içinde dünyası oluşuyor. Kontrolün sınırını öğreniyorsun. Ben güvercin taklayı aşırı şekilde freni sıktığımda atıyorum. Bisikleti çok kontrol etmeye çalıştığım zaman kendi hayatımda da iş ya da özel hayatta da aynı tepkiyi alıyorum. Atılıyor ve takımda da kabul görmüyorsunuz. Aynı şey. O çok entresan bir anlayış bence.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz