Çalışma alanları genişledi, Avrupa Birliği süreciyle yurtdışına açıldı.
Hareketlenen Anadolu sermayesiyle üyelerinin profili değişti, yeni kuşak
patronlarla gençleşti... TÜSİAD Başkanı ÜMİT BOYNER, "Dünya nasıl
evriliyorsa TÜSİAD da öyle evriliyor" diyor. Bundan 20 yıl önceki
ekonomi yönetimi yöntemlerinin geçerliliğini kaybettiğini söylüyor.
Dinamizmi canlı tutmak gerektiğine işaret eden Başkan, "Dünya
ekonomisinde yaşanan dalgalanma küreselleşme sancısıdır. Mal
piyasalarında gerçekleşen süreç, mali piyasalarda kendini gösterecek.
Türkiye bu ortamda gözünü uzun vadeden ayırmamalı. Şirketler de
verimliğe odaklanıp inovasyona, teknolojiye yatırımı sürdürmeli" diye
konuşuyor.
Yumuşak inişe meydan verilmeli"
Avrupa'nın borç krizi, ABD'nin notunun düşürülmesi, küresel resesyon
derken ! dünya yeni bir krizin eşiğinde. Türk Sanayicileri ve İşadamları
Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner bu tabloyu, "2008'de yapılması
gerekenler yapılmadığı için başa döndük" şeklinde yorumluyor. Yaşananın
bir "küreselleşme sancısı" olduğunu söylüyor.
"Dünyada mal piyasalarında küreselleşme nispeten yaşandı ama mali
piyasalarda böyle bir düzenleme yok. 2008 yılında finansal kriz, bunun
sonucu olarak karşımıza çıktı. Bunu gelişmiş dünya ekonomileri, merkez
bankaları aracılığıyla bertaraf etmeye çalıştı. Oysa daha farklı bir
eşgüdüm içinde hareket etmeleri gerekiyordu" diye konuşuyor. Boyner,
Türkiye'nin ise uzun vadeli düşünmesi gerektiği görüşünde. "Karar
vericilerin ağzından ne çıktığı önemli. İstikrarlı ve uzun vadeli bir
duruş gerekiyor" değerlendirmesini yapıyor. 2001'den bu yana gerek kamu
maliyesi yönetimi gerek para politikalarıyla Türkiye'nin önemli yol kat
ettiğini söyleyen Boyner, iş dünyasının da direnç kazandığına işaret
ediyor. Türkiye'de özel sektörün cesur ve atak olduğunu, yatırım
iştahının yüksek olduğunu vurgulayan Başkan, "Yeni dönemde verimlilik
konusunu düşünmek gerekiyor. Aynca inovasyona, eğitime, teknolojiye daha
fazla kaynak ayıran şirketlerin daha kalıcı ve daha rekabetçi
olabildiğini görüyoruz" diyor. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ile global
ekonominin yönünü, Türkiye'nin önündeki fırsat ve tehditleri, Türk iş
dünyasının yeni rota-sıyla TÜSİAD'ın çalışmalarını konuştuk:
Capital: Son global dalgalanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya ekonomisi yeniden bir krizin eşiğinde mi?
- 2008 kriziyle birlikte dünyada halının altına süpürülmüş birçok
problem su yüzüne çıktı. Aslında içinde bulunduğumuz dönemde
küreselleşmenin sancılarını yaşıyoruz. Dünyada bütün yönetişim yapıları
reforma uğramak zorunda. Bu kadar ciddi bir küreselleşme varken eski
usullerle dünyayı yönetmek mümkün değil. Bugün geldiğimiz noktada ikinci
bir dip yaşandığını düşünmüyorum. 2008'de yapılması gerekenleri
dünyanın ertelemesinden dolayı başa döndük. Bugün 2 problem yaşanıyor.
Dünyada mal piyasalarında küreselleşme nispeten yaşandı ama mali
piyasalarda para piyasalarında böyle bir düzenleme yok. Bunun da sonucu
2008'de bir finansal kriz olarak karşımıza çıktı. Bunu gelişmiş dünya
ekonomileri, merkez bankaları aracılığıyla bertaraf etmeye çalıştı. Bu
da bir önlem fakat bundan ziyade gelişmiş ülkelerin daha farklı bir
eşgüdüm içine girmesi gerekiyor. Para politikalarının ötesinde, kamu
maliyelerine dönmeleri ve kamu açıklarını kapatmaya yönelmeleri lazım.
Amerika'nın da AB'nin de yapması gereken bu. Oysa kriz parasal
genişlemeler yoluyla çözülmeye çalışıldı. Merkez Bankası politikaları
refah politikaları üretemez. Geçici önlemlerle dünyanın içinde bulunduğu
sıkıntıları çözemeyeceğimiz ortada.~
Capital: Bundan sonraki süreçte neler göreceğiz?
- Geçtiğimiz 3 yıl içinde G20 platformunun geldiği nokta yetersiz. Bu
nedenle bu yıl kasım ayındaki G20 toplantısını, bu başa dönüşü bertaraf
etmek adına, ülkelerin daha eşgüdümlü çalışmak yönünde kararlar alacağı
bir platform olarak görüyorum. Amerika parasal genişlemeyi sürekli devam
ettiriyor ama ne işsizlik ne büyüme sorununuhalledebiliyor. Avrupa'nın
verimlilik problemi var. Almanya dışındaki ülkeler rekabet gücünü
kaybeder hale geldi. AB'nin de kendi içinde Türkiye'nin yaptığı gibi
sanayi politikalarına ve verimliliklerini nasıl artıracağına bakması
gerekiyor. Avrupa Birliği'nin istikrar fonunun tekrar güçlendirilmesi de
şart. Bunun için bir siyasi irade ortaya konulmalı. Biz TUSİAD olarak
G20'de Türk iş dünyasını temsil ediyoruz. Geçtiğimiz yıl Kore'de
düzenlenen G20 toplantısına da Türk iş dünyasını temsilen katıldık ve
orada da söyledik; verimlilik konuşuyorsak sadece hükümetler değil
mutlaka iş dünyası da karar süreci içinde yer almalı. Dolayısıyla
G20'nin iş dünyası ayağı olan B20 toplantılarının, G20'nin vereceği
kararlara daha fazla rehber olabilmesi açısından, bu yılın çok önemli
olduğunu düşünüyorum. Rezerv para üreten ülkelerin tahakkümü azalmak
zomnda. Bu zaman alacak ve kolay olmayacak. Hem demografik nedenlerle
hem doğal kaynakların nerede olduğuyla bağlantılı olarak Doğu'ya doğru
bir rezerv kayması var. Batı'nın bunu iyi öngörüp kendini yeniden
yapılandırması gerekiyor.
Capital: Bu süreçte Türkiye nasıl etkileniyor? Türkiye yeni dönemde nasıl bir strateji ile hareket etmeli?
- Türkiye kamu maliyesi ya da kamu açığı konusunda çok büyük bir başarı
elde etti. Bugün pek çok ülkede kamu borcu problemi varken Türkiye
bütçesinde dengeleri koruyabildi. Para politikalarında fiyat istikrarını
öne koyan bir politika izledik. Bu da önemli bir başarı... Türkiye'nin
önümüzdeki dönemde en fazla üzerinde durması gereken şey, bütün bunları
muhafaza ederek verimlilik politikalarına yönelmesi olacak. Başbakan
Erdoğan başkanlığında yapılan son ekonomi değerlendirme toplantısının
ardından açıklanan önlemlerde de görüldüğü gibi mikro reformlar çok
önemli. Türkiye'nin rekabet gücünü artırmaya yönelik, yatırım ortamını
iyileştirecek mikro reformlara yönelmesi gerekiyor. Kamu maliyesinde bir
konsolidasyon olabilir. Daha geniş tabana yayılmış bir vergi
reformuyla, kayıt dışı ekonomiyle mücadele politikalarıyla daha iyi bir
noktaya gelinebilir. Bütün bunların ivedilikle hayata geçirilmesi
gerekiyor. Dışarıdaki şartlar ne olursa olsun biz kendi içimizde yeni
sanayi stratejimizden gözümüzü ayırmamalıyız. Dışarıda kriz oldukça,
aynen Ba-tı'da olduğu gibi para politikalarıyla kısa vadede krizi
bertaraf etme baskısı olabilir. Dur kalk döngüsüne Türkiye çok dikkat
etmeli ve uzun erimli politikaları benimsemeli. Türkiye'de, Batı
ekonomilerinde olmayan çok önemli bir şey var; o da tüketici, özel
sektör güveni. Bu güveni kaybetmemek lazım.
Capital: Ekonomide önce "soğutma" süreci yaşandı, ardından tekrar
düşük faizle büyütme dönemine geçildi. Siz bu kısa dönemde alınan
kararları nasıl yorumluyorsunuz?
- Biz ciddi bir ısınma olduğuna TÜSİAD olarak inanmadık ama alınan
önlemlerle belli kontroller sağlandı. Yani buna kontrollü büyüme
diyebiliriz. Diğer yandan Türkiye gözünü uzun vadeden ayırmamalı. Kısa
vadede çok dışsal etken var, bizim burada alabileceğimiz tedbirler bir
yere kadar. Türkiye finansal sektörüyle, merkez bankasının deneyimiyle,
kamu maliyesinin geldiği noktada kısa vadeli çözümlerle idare edecek bir
ülke değil. Başbakan, "Kriz psikolojisine teslim olmayacağız" diye bir
söz kullandı. Çok önemli. Bu anlamda Türkiye'yi daha dirençli ve
dayanıklı görüyorum. Ama tabii ne olursa olsun karar vericilerin
ağzından ne çıktığı önemli. İstikrarlı ve uzun vadeli bir duruş
gerekiyor. Bence 2001'den itibaren çok yol aldık. Türkiye'nin kamu
maliyesi yönetimi, para politikası yönetimi Türkiye'yi çok önemli bir
eşiğe taşıdı. Finansal sektör dünyada örnek gösterilebilecek bir
seviyeye geldi. Bütün bunların ve tabii enflasyon yönetiminin de
yarattığı bir güven ortamı var. Bunu muhafaza edip verimliliği artırarak
dışarıdaki rekabet gücümüzü de artırmaya yönelirsek bence gerçekten
örnek bir ülke olabiliriz.~
Capital: Türk iş dünyası mevcut konjonktürden nasıl etkileniyor?
- Türkiye'de özel sektör gayet cesur ve atak. Yatırım iştahı var.
Borçluluk oranlarına her zaman dikkat ediliyor. Ancak diğer yandan tabii
özel sektörün de kendi içinde verimlilik politikalarını düşünmesi
lazım. Gümrük Birliği Türkiye'nin özel sektöründe büyük bir değişim
yaratmıştır, çünkü rekabet ortamı bir anda değişmiştir. İnovasyona,
eğitime, teknolojiye daha fazla kaynak ayıran şirketlerin daha kalıcı ve
daha rekabetçi olabildiğini görüyoruz. Bu gerçek artık çok net önümüzde
duruyor
Etkinliğimiz daha da artacak Capital: Bu yeni dünyada TÜSIAD kendine nasıl bir rol biçiyor?
- Yatırım ortamını iyileştirme konusunda çok önemli çalışmalarımız var.
Bu konuda hem şimdiki hükümetle hem geçmiş hükümetlerle çok yakın
çalıştık. YOİKK yatırım ortamını iyileştirme koordinasyon kurulunda çok
aktif bir üyeyiz ve bütün çalışma gruplarına destek veriyor, katkı
sağlamaya çalışıyoruz. Sanayi strateji belgesinin hazırlanmasında aktif
rol aldık. Burada iş dünyası örgütlerine düşen, yatırım ortamını daha
şeffaf, daha yatırım dostu hale getirebilmek için hükümetlere politika
yapma konusunda destek verebilmektir. Diğer taraftan Türkiye de artık
büyük ve küreselleşmiş bir ekonomi. Bu nedenle bizim gibi örgütlerin
dünyadaki bu yeni düzlemin oluşmasına katkı sağlaması gerekiyor. Bu
açıdan TÜSİAD'ın G20'deki görevini çok önemsiyorum. Yönetişim ile ilgili
bir çalışma grubunun yönetiminin Türkiye'ye verilmesi enteresan bir
gelişme. Bu fırsatı da iyi değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum.
Capital: TÛSİAD'ı gelecekte nerede görüyorsunuz? Yeni dönemde daha etkin olacağını söyleyebilir miyiz?
- Türkiye'de etkinlikten ne anlaşılıyor emin değilim. Güç ya da
etkinlik, bunlar göreceli kavramlar. Kurumun 40 yıllık geçmişine
bakarsanız TÛSİAD hep evrilmiş bir dernek. Çalışma alanlarını
genişletmiş, komisyonlarını genişletmiş, AB süreciyle birlikte kendini
dışarı açmış bir kurum. Bence yeni dönemde Türkiye'nin önemi dünyada
arttıkça TÛSİAD'ın da Türkiye'nin bağımsız, gönüllü bir iş örgütü, bir
sivil toplum kuruluşu olarak etkinliği artacaktır. TÛSİAD dünyanın
yeniden yapılanması sürecinde Türk iş dünyasının sesi ve temsilcisi
olacaktır. Bence etkinlik; yapıcı bir şekilde politika yapım sürecine
katkı sağlayabilmektir ve bu katkıyı da aktif olarak eyleme
dönüştürebilmektir. Neticede üyelerimiz istihdam ve katma değer yaratan,
Türkiye için yatırım yapan şirketler. O nedenle yeni döneme,
Türkiye'nin geleceğine hiç şüphesiz katkı sağlayacağız.
Capital: Peki TÛSİAD'ın organizasyonunda, yönetiminde ve faaliyetlerinde bir değişim olacak mı?
- Dünya nasıl evriliyorsa, Türkiye de TÛSİAD da öyle evriliyor.
Konjonktürel olarak bakarsanız, son 4-5 yılda Türkiye gerçekten
dünyadaki konumunu farklılaştırdı. Türkiye fırsatlar olan bir ülke ve
bunu kullanmalı. Biz de çalışma alanlarımızı buna göre yeniden
tasarlıyoruz.
Capital: Son yıllarda TÛSİAD bünyesinde Anadolu-İstanbul sermayesi ayrımı yapılıyor. Siz buna katılıyor musunuz?
- Bu önemli bir dinamik... Türkiye'de 2001 krizinden sonra İstanbul
dışında da üretim merkezlerinin öne çıktığı, Anadolu'da geçmişe göre
daha fazla mobilasyonun sağlandığı bir ortam oluştu. Anadolu
sermayesinde bir hareketlenme oldu. Türkiye'nin demokratikleşmesi
açısından, Türkiye'deki rekabet ortamının daha rekabetçi hale
gelebilmesi ve bölgesel kalkınmışlık farklarının giderilmesi açısından
ben bunu çok değerli buluyorum. Tabii ki İstanbul'un önemi yadsınamaz
ama bugün örneğin Gaziantep'in, Denizli'nin ya da Kayseri'nin öne
çıkması çok güzel. Burada TÜSİAD farklı bir sermayeyi temsil ediyor veya
başka bir sermayeyi başka birileri temsil ediyor diye bakmanın yanlış
olduğunu düşünüyorum. Sermayenin coğrafyası yok. Türkiye'deki değişime
paralel olarak Anadolu'daki bu mobilizasyonun etkilediği TÜSİAD'ın üye
profilinde farklılık oldu. İstanbul dışındaki kurumlardan daha fazla üye
almaya başladık. Kaldı ki TÜSİAD'ın kurulduğu günden itibaren
bakarsanız zaten ilk üyelerimiz Anadolu'dandır. İstanbul neticede
Anadolu'nun oluşturduğu bir çekim merkezi. Ama bu bölgesel yoğunluktan
çok sermayenin daha fazla Türkiye'ye yayılıyor olmasını çok önemli bir
gelişim olarak görüyorum ve bu devam etmeli diye de düşünüyorum.~
Capital: TÜSİAD değişime nasıl bakıyor? Üyeler arasında fikir ayrılıkları oluyor mu?
- Biz çok göz önünde, şeffaf bir derneğiz. Fikirlerimizi çok açık
söylüyoruz. Ancak konular bazında fikir beyan ediyoruz, taraflar bazında
değil. Bu her zaman çok kolay anlaşılamayabiliyor. Hiçbir zaman
konjonktürel olmadık. Durumsal değil, ilkesel pozisyon almaya
çalışıyoruz. Bu STK'nın başkanı olarak benim görevim yaptığımız
eylemlerle, hazırladığımız fikir ve vizyoner projelerle anılmamızı
sağlamak. Değişimi yönetemeyen hiçbir kurum ayakta kalamaz. TÜSİAD'ın da
MÜSİAD'ın da Turkonfed'in de siyasi partilerin de mutlaka değişimleri
yönetmesi, hatta değişimlere liderlik etmesi gerekiyor. Her kurumda
farklı düşüncede olanlar vardır. Bugün 600 üyesi olan ve 3 bin kuruluşu
temsil eden bir dernekten söz ediyorsak zaten prototip, tüm fikirleri
aynı olan bir insanlar grubundan bahsedemeyiz. Burada önemli olan
liderliği ortaya koymaktır. Yönetime verilen görev budur. Tabii ki
üyelerimizle sürekli istişare etmeliyiz ama zaman zaman da bir adım öne
çıkmamız gerekebiliyor.
Güç, artık kârdan gelmiyor
Güç bence etkinliktir, ulaşabildiğiniz kitlelerde yarattığınız etkidir, ürettiğiniz katma değerdir. Üyelerinin profiline
baktığınız zaman, TÜSİAD bugün, kamu için çalışanları dışarıda tutarsak
Türkiye'deki kayıtlı istihdamın yüzde 55'ini oluşturuyor. Türkiye'de
yaratılan katma değerin yüzde 80'ine yakınını TÜSİAD üyeleri üretiyor.
Enerji dışında iç ve dış ticaretin de yüzde 75'ini yine TÜSİAD üretiyor.
Bu açıdan baktığınızda bu kendi başına bir güç olarak algılanabilir.
BÜYÜK KÂR VE CİRO GÜCÜ TEMSİL ETMEZ
Tek tek kurumlara bakarsak, şirketlerin değerlerini ölçerken sadece
ürettiğiniz kâr, çalıştırdığınız insan sayısı değil toplumda
yarattığınız değer de çok önemli. Ben gücü böyle tanımlıyorum. Güçlü iş
insanlarını da bu şekilde tanımlamak lazım. Artık sadece kâr etmek iyi
iş yapmak anlamına gelmiyor. Bugün toplumsal alanda değer yaratmış
şirketlerin, kurumların, STK'ların çok daha güçlü olduğuna, daha sürekli
olabileceğine inanıyorum.
GÜÇ TANIMI GELECEKTE NASIL DEĞİŞECEK? TÜSİAD 40 yıllık bir kurum. Çok farklı konjonktürlerden geçti. Biz
kendimizi dünyadaki bu değer anlayışına uyduramazsak biz de sürekli
olamayız. Evrim ve değişim sürekli olmak zorunda. Bundan 20 yıl önce
ekonomi yönetiminde gördüğümüz birtakım yönetim anlayışlarının bugün
artık geçerli olmadığını görüyoruz. Belki daha da farklı bir yere
gideceğiz. Önemli olan bu dinamizmi bünyede canlı tutabilmek.
DEĞERLERİNE VE VERİMLİLİĞE SAHİP ÇIKAN GÜÇLENİR
Sahip çıkmamız gereken temel değerler vardır. Bunlar içinde
değişmeyenler olacaktır. Örneğin ben şeffaflığın değişmemesi gerektiğini
düşünüyorum. Kapalı, ticaretin duvarlarla engellendiği veya düşünce ve
ifade özgürlüğünün kısıtlama altına alındığı bir değerler silsilesi beni
çok ürkütüyor. Bunların da yine konjonktürel olduğunu düşünüyorum. Bu
kadar küreselleşmiş bir dünya bir şekilde zaman zaman bu tip sıkıntılar
yaşasa bile bunların üstesinden gelecektir. Yarattığı verim ve değere
odaklanmış kurumlar sürekli olacaktır, konjonktürel birtakım
değişikliklerle özdeğerlerinden vazgeçen kurumlar değil.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?