Dört Ülkeye Odaklanalım

Umut Oran / TGSD Başkanı   Umut Oran, TGSD’nin yeni başkanı... Temsil ettiği sektör için oldukça iddialı konuşuyor. Her şeye rağmen büyümenin ve ihracat artışının devam ettiğine dikkat çeki...

1.04.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Umut Oran / TGSD Başkanı

 

Umut Oran, TGSD’nin yeni başkanı... Temsil ettiği sektör için oldukça iddialı konuşuyor. Her şeye rağmen büyümenin ve ihracat artışının devam ettiğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin, Avrupa’nın tekstilde 1, hazır giyimde ise 2 numaralı tedarikçisi olduğunu söylüyor. Ancak, gelecek için de uyarılarda bulunuyor. Ona göre, tekstil ve hazır giyim sektörleri dış pazarda hedef ülkelere odaklanmalı. Oran, “Amerika, Japonya, Çin ve Hindistan, hedef pazar olabilir” diyor ve acil stratejiler oluşturulması çağrısında bulunuyor.

 

Türkiye’nin ekonomik bunalım yaşadığı 2001’de, tekstil ve hazır giyim en çok bel bağlanan sektörlerin başında yer alıyordu. Ancak, hazır giyimde beklentiler gerçekleşmezken 2000’e benzer bir tablo yaşandı. Sektörün ihracatı yüzde 0.5’lik bir artışla 7.4 milyar dolara ulaştı.

 

Tekstil sektöründe ise durum biraz daha iyiydi. Tekstil ihracatı yüzde 10’luk bir artışla 2.8 milyar dolara yükseldi. Bu artış, Amerika kotalarının erken dolması ve üreticilerin Doğu Avrupa pazarına kumaş ihraç etmeye başlamasıyla sağlandı.

 

Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin(TGSD) 39 yaşındaki yeni başkanı Umut Oran, 2002’de de 2001 rakamlarının yakalanacağını tahmin ediyor. Ona göre, devletin koyduğu düşük ihracat hedefleri ihracatçının moralini bozuyor.

 

2005 yılında dünyadaki bütün kotaların kalkacağı konuşuluyor. Kotaların kalkmasıyla Uzakdoğu ülkelerinin Türk üreticilerin hakim olduğu Avrupa pazarlarına girmesi bekleniyor. Bu da Türk üreticilerin pastadan aldıkları payın azalması anlamına geliyor. Dolayısıyla, 2005’e kadar Türk üreticilerin yeni pazarlara girmesi gerekecek. Umut Oran Amerika, Çin, Hindistan ve Japonya’yı hedef pazarlar olarak gösteriyor. Ona göre, 2005’e kadar özellikle Amerika pazarıyla ilgili sorunların giderilmesi gerekiyor.

 

Tekstil ve hazır giyimin daha atacağı çok adım olduğunu söyleyen Oran, iki sektörün geleceğin yapı sektörlerinden biri olacağını savunuyor. Umut Oran, “ Türkiye’nin bu sektöre ihtiyacı var. Özellikle sosyal patlamalara supap görevi görüyoruz” diyor.

 

Domino Tekstil’in Yönetim Kurulu Başkanı Umut Oran, TGSD’nin yeni başkanı olarak hazır giyim sektörünü, hedef pazarları ve geleceğe yönelik tahminlerini Capital’e anlattı:

 

Hazır giyim sektörü 2001’i nasıl geçirdi?

 

Dünyada terör ve sosyal nedenlerden dolayı zaten bir sıkıntı yaşanıyordu. Türkiye ise tarihinin en kötü dönemini geçirdi. Ancak, Türkiye’nin ihracatı ilk kez 31 milyar doları aştı. Kamuoyunda 30 milyar doları geçemeyiz gibi bir düşünce hakimdi. Ekonomik krizin yaşandığı ülke için önemli bir başarıydı.

 

2001’de hazır giyim sektörü olarak yerimizde saydık. Mevcut pozisyonumuzu korumaya çalıştık. 2000’de 7.4 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirmiştik. 2001’de de bu rakamı yakaladık. Tekstil sektöründe ise yüzde 10’luk bir artışla 2.8 milyar dolara ulaşıldı.

 

Tekstildeki artışın nedeni neydi?

 

Buradaki artışa, Doğu Avrupa ülkelerine konfeksiyona yönelik kumaş gönderilmesi neden oldu. 2001’de Amerika kotaları çok erken bitti. Dolayısıyla, buradan gelecek siparişlerin bir kısmı Bulgaristan, Romanya, Polonya, Macaristan, Kazakistan gibi ülkelere kaydırıldı. Kumaş ihracatındaki artış tekstile büyüme olarak döndü.

 

Oyuncu sayısında azalma yaşandı mı?

 

1990’lı yıllardan beri ihracatçının aleyhine işleyen kur makası politikası var. Girdiniz ile çıktınız arasında kur makasından dolayı zarar ediyorsunuz. Bu olumsuzluğa, ardı arkası kesilmeyen krizler de eklendi. Bütün bunlara ek olarak dünya piyasalarında giderek artan bir rekabet söz konusu.

 

Türkiye özellikle 1996’da Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması yaptıktan sonra pazarlarını açtı. Avrupa ülkeleriyle eşit şartlarla rekabet etmeye başladı. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin 3’üncü ülkelere uyguladığı ticaret politikalarını da uygulamak zorunda kaldı. Yani son 10 yılda çok ciddi bir elemeden geçtik.

 

2001’de de sektörde doğal bir ayıklama oldu. Küçük oyuncular yok olurken, büyük oyuncular ayakta kaldı. Küçük atölyeler hala var, ama bunlar büyük oyunculara entegre oldular. Dünyanın şartlarını uymak zorunda kaldılar. Onlar da sigortalı işçi çalıştırmaya başladılar. Çünkü, müşterilerden de gelen bir baskı var.

 

Nasıl bir baskı?

 

Müşteriler, mal aldıkları firmalardan teknik ve sosyal bazı şartnameler istediler. Yani ihracat yapan tekstil ve hazır giyim firmaları, hem teknik hem de sosyal olarak teftişten geçiyor. İşçi primlerinden vergilere kadar kontrol ediyorlar. Koşulların dünya standartlarında olmasını istiyorlar. Ciddi bir baskı var.

 

Amerika gezisi çok konuşuldu. Amerika pazarı için ne kadar yol alındı?

 

Gümrük Birliği anlaşmasına baktığınız zaman, bazı konuların iyice incelenmediğini görüyoruz. Uzun vadeli hesaplar yapılmamış. Bugün Türkiye’nin uyguladığı ticari politikaların son derece liberal olduğunu görüyoruz. Hatta Amerika’dan bile liberal. Gayri safi milli hasılaları 20-30 bin dolar olan ülkelerin politikaları uygulanıyor. Türkiye’nin ileriye dönük gerçekçi stratejileri yok.

 

Amerika pazarı ile 1990’lı yılların ikinci yarısından beri ilgileniyoruz. Çünkü, sürekli kota problemi yaşıyoruz. Son üç senedir pantolonda çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkıyor. 2005’ten sonra kotaların kalkacağı konuşuluyor. Kotalar kalkarsa, Türkiye’nin hakim olduğu Avrupa pazarlarına rakiplerimiz hakim olacak. Meksika, Çin, Endonezya ve Sri Lanka gibi ülkeler Avrupa Birliği ülkeleriyle anlaşma yaparak pazarları tanımaya başladılar. Kotalar kalkınca pazarlara tam olarak girecekler.

 

Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?

 

İşçilik gibi bazı konularda onlarla rekabet edebilmemiz zor. Onlar devlet tarafından da destekleniyorlar. Dolayısıyla, pazarlarımızdan pay alacaklar. Şimdiden 2005 sonrası için bazı hedef pazarlar seçmemiz gerekiyor.

 

Hangi pazarlar hedef olabilir?

 

Amerika, Japonya, Çin ve Hindistan, hedef pazar olabilir. Amerika gerçekten dünyanın en büyük pazarı. Türkiye birinci hedef olarak burayı seçmeli. Bu ülkeyle olan ilişkilerimiz geliştirilmeli. Körfez Savaşı sırasında Amerika’ya çok ciddi tavizler verildi. Gümrük Birliği yüzünden en liberal gümrük vergisi uygulayan ülke olduk. Bu anlaşmayla yüzde 8-9 civarında vergi uyguluyoruz. Amerika ise yüzde 30 vergi alıyor.

 

Türkiye, Amerika’ya kota uygulamıyor, onlar bize uyguluyor. Eğer çeşitli politik nedenlerden dolayı Amerika’ya ciddi katkılarda bulunuyorsak, o zaman Türkiye’nin de bazı avantajlarının olması gerektiğini düşünüyorum. Amerika’nın kota ve yüksek vergi uygulamalarını kaldırması lazım.

 

2001’de pantolon kotası hemen bitince sektörde bir uzlaşma oldu. İlk kez bir konuda güç birliğine gidildi. Bu pazara yönelik çalışmalarımız sürüyor. Yakın zamanda bunların meyvelerini almayı umuyoruz. Alınamazsa, demek ki Amerika vermek istemiyor. Dolayısıyla, iki ülke arasındaki ilişkinin tekrar düşünülmesi gerekiyor.

 

Bahsettiğiniz diğer pazarlarda durum nedir?

 

Çin, çok büyük bir ülke. Aynı şekilde Japonya’da önemli. Bundan 10 yıl önce Japonya ile çalışmalarımız oldu. TGSD olarak Çin ve Japonya pazarını iyice inceleyip hedef pazar olarak belirleyeceğiz. Tekrar bu pazarlara girmeye çalışacağız.

 

Sektörünüzün geleceğinin uzun vadede tehlikede olduğuna ilişkin görüşler var. Siz tehlike görüyor musunuz?

 

Bu bir stratejidir. Türkiye’nin geleceğin yıldız sektörlerini seçmesi gerekiyor. Tekstilin beni de cezbeden, bu kadar yoğun bir çalışmaya iten, sivil toplum örgütlerinde de aktif olarak yer almamı sağlayan bir özelliği var. Tekstilin sosyal anlamda önemli bir konumunun olduğunu düşünüyorum. İstihdam yaratıyorsunuz, yatırım yapıyorsunuz, ülkenize katkıda bulunuyorsunuz.

 

Türkiye’de kişi başına düşen gelir 2 bin dolarlarda. Bölgeler arasında, hatta şehirler arasında ciddi bir dengesizlik var. Genelde sanayiler büyük şehirlerde odaklanmış durumda.

 

Anadolu’da sanayi yok, iş yok, aş yok. Türkiye’nin elindeki sektörlere baktığımızda, güçlü olunmaya çalışılan otomotiv, beyaz eşya, demir çelik, elektronik var. Bunlar büyük yatırımlar. Bu sektörlerde Anadolu’ya yatırım yapmak için ciddi bir alt yapıya ihtiyaç duyuluyor. Ama tekstilde mutlaka büyük yatırım olması gerekmiyor. Çok kolay hareket edebilen bir sektör.

 

Bir strateji işi dediniz. Neyi kastediyorsunuz?

 

Bir bina yapıyorsunuz, içine 100 makine koyuyorsunuz. Yer değiştirmeniz gerektiğinde 100 makinenizi başka bir binaya çok kolay bir şekilde nakledersiniz. Ciddi alt yapılar gerekmiyor. İnsanları kolay yetiştirebiliyorsun. 3 ay içersinde sıfırdan gelmiş insanlara kalite kontrolü, ütülemeyi, paketi öğrettik. Olayın bu boyutuna bakmak gerekiyor.

 

Elinizde böyle bir sektör var. Belli bir noktaya gelmiş, dünya ile rekabet etme şansını yakalamış. Dolayısıyla, bu sektörü kullanarak Anadolu’daki işsizliği önleyip oradaki insanların sosyal hayata katkısını artırabilirsiniz. Ben yönetici olsam sektörü bu şekilde kullanırdım. Akıllı politikalar uygulanırsa bu sektör çok daha uzun yıllar devam edebilir.

 

Ayrıca, ülkenin geri kalmış bölgelerine ekonomik anlamda hareket kazandırılabilir. İstanbul’da askeri ücretli geçinemez, Bolu’da geçinebilir, Şırnak’ta para biriktirir.

 

Sektörünüzün rekabet gücünü korumak için neler yapmak gerekiyor?

 

Şu anda Türkiye dünya markalarına kapasite satıyor. Katma değerli ürün üretmek için marka yaratmanız gerekiyor. Kendi modanızı, kendi markanızı oluşturmanız lazım. Bu hemen olabilecek bir şey değil. Bir süreç işi.

 

Çok güçlü bir alt yapımız var. Yan sanayiimiz güçlü. Dünyada bu kadar entegre başka bir üretim merkezi yok. Gümrük Birliği'nden sonra yabancı markaların Türkiye’ye gelmesiyle yerli markalarımız da belli bir düzeye ulaştılar. Markalarını geliştirip yabancı markalarla rekabet etmeye başladılar. Kısa vadede yerli markalarımızın ve üretim sanayimizin ortak projelerle dünya pazarlarına girebileceğine inanıyorum. Süreç başladı. Türkiye moda yaratma, birtakım marka ve zincirleri satın alma sürecine de girdi.

 

İki sektör bütün olumsuzluklara rağmen nasıl bir noktaya ulaştı?

 

Tekstil ve hazır giyim sanayisi önemli bir yere geldi. Bugün tekstil ve hazır giyime baktığımız zaman Türkiye’de üretimin, istihdamın ve ihracatın yüzde 35-40’ını sağladığını görüyoruz. Dünyanın 5’inci büyük pamuk tüketicisiyiz, 6’ıncı büyük pamuk üreticisiyiz. Tedarikçiler arasında tekstilde Avrupa 1’incisi, hazır giyimde ise Avrupa 2’incisiyiz. Hazır giyimde dünya 6’ıncısıyız.

 

Sektörün uzun vadede potansiyelini nasıl görüyorsunuz?

 

Euroteks’in bir çalışması var. Pan Avrupa ve Akdeniz’in dahil olduğu bir kümülasyona biz de dahiliz. Bu 700 milyon kişi yapıyor. Pan Avrupa kümülasyonunda tekstil ve hazır giyim ithalatta birinci konumda. Yani en çok ithalatın yapıldığı sektörler. İhracatta 4’üncü, genel ticarette 3’üncü durumda. Yani bu ülkelerde bile sektörümüz ilk 3’lerde.

 

Dünyadaki hazır giyim tedarikçilerine baktığımızda Çin, Amerika, Fransa, Almanya, Meksika, Türkiye geliyor.  Dolayısıyla, tekstil ve hazır giyimin geleceğin yapı sektörlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Gideceği daha çok yol var. Gelişmiş ülkeler bu sektörü iyi kullanıyorlar. Ayrıca, Türkiye’nin bu sektöre ihtiyacı var. Özellikle sosyal patlamalara bu sektör supap görevi görüyor. Bunun değerlendirmesi gerekiyor.

 

2002 için nasıl hedefler belirlediniz?

 

Açıkçası ben pek bir hedef koyamıyorum. Krizdeki bir ülkenin ihracat sektörü 31 milyar dolar yaptı. Önümüzdeki dönem için devletin koymuş olduğu hedef rakamın 32 milyar dolar olduğunu görüyoruz. En büyük problem burada. Demek ki alacağı tedbirler ihracatçıyı desteklemeyecek. Bu moral bozuyor. Bence bu hedef 40 milyar dolar olmalıydı. Dolayısıyla bu konjonktürde bir şey söylemek için falcı olmak gerekiyor. Ancak, tekstil ve hazır giyim sektörü olarak 2001’deki rakamlara tekrar ulaşacağımıza inanıyorum.

 

“POLYESTER ÜRÜNLERDE ZAYIFIZ”

 

Rekabetçi olmak için hangi ürünleri üretmek gerekiyor?

 

Trend neyse zaten ona göre üretim yapılıyor. Bugün pantolon çok talep gördüğü için ağırlıklı olarak üretiliyor. Pamuklu ve sentetik her şeyi üretiyoruz. Ancak, Türkiye sentetik ürünlerde biraz zayıf. Uzakdoğu ile özellikle polyester ürünlerde rekabet edemiyoruz.

 

Bunun dışında teknik tekstile daha fazla önem vermemiz gerekiyor. Uçak koltukları, hastane malzemeleri, yanmaz itfaiye ürünleri yapılmalı. Bunlar katma değerli ürünler.

 

Entegrasyon anlamında eksikliklerimiz var mı?

 

Tekstilde elyaf olarak giriyor kumaş olarak çıkıyor. Hazır giyimde ise kumaş olarak giriyor ürün olarak çıkıyor. Entegrasyonumuz iyi sayılır. Ama, tekstil terbiyede bazı zayıf yanlarımız var. Bunu geliştirmek gerekiyor.

 

Sektörümüzde her şey sürekli değişiyor. Bu değişime paralel olarak zaten üretim birimleri yenilenmeli. Hızlı değişen modaya ayak uydurmamız şart. Standart bir ürün yapamazsınız, trende uymak zorundasınız. Genel olarak entegrasyonumuz iyi ama. Araştırma geliştirmeye daha önem vermeliyiz.

 

“2002 DENİMİN YILI OLACAK”

 

Hazır giyim ürünlerinde trend ne yönde?

 

Denim çok popüler. 2001’de denimde çok ciddi bir patlama oldu. Şu anda denimle çok oynanıyor. Değişik yıkamalar, boyamalar yapılıyor. Bu artışın 2002 sonlarına kadar devam edeceğine inanıyorum. Ondan sonra yavaş yavaş gündemden düşecek. Dolayısıyla, 2002 de denim yılı olacak.

 

Bunun dışında spor giyime de yoğun bir talep var. Genel olarak baktığımızda ise pazarlarda trendin hem moda hem ucuz olan ürünlerden yöne değiştiğini gözlüyoruz. Özellikle hazır giyimde moda ve tüketim amaçlı bir talep söz konusu. Ucuza alınacak, moda olacak ve çabuk tüketilecek ürünler popüler.

 

Bu trend hangi pazarda görülüyor?

 

Bundan 10 yıl önce Avrupa ve Amerika arasında çok ciddi bir trend farkı vardı. Ama artık fark kalmadı. Zaten bugün Avrupalı firmalar da, Amerika’da başarılı. Eskiden Amerika, alakasız renkler ve büyük çiçekler isterdi. Avrupa’da ise bu ürünler tutulmazdı. Bugün ise trend moda olan günlük kıyafetlere döndü. Bir anlamda pazarlar buluştu.

 

“GÜÇ BİRLİĞİNE GİTMEK GEREKİYOR”

 

GÜÇ BİRLİĞİ YAPACAĞIZ: Amerika gezisinde sektörle ilgili bütün kuruşlar güç birliği yaptı. Eğer birlikte hareket edersek, çok şey yapabileceğimizi anladık. Tekstil ve hazır giyim sektörlerindeki örgütler yıllardır güçlerini birleştiremedikleri için gereken politikaları izleyemediler. 2002 için sektöre yönelik yapacağım en önemli işlerden biri bu birliğin devam etmesini sağlamak olacak.

 

DERNEK ÖNCÜ OLACAK: TGSD’nin bir sivil toplum örgütü olarak çok önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Türkiye’de TGSD gibi 25 yılı geride bırakmış aktif bir örgüt yok. Sektörü önemsiyorum. Çünkü, toplam ihracatın yüzde 35’ini gerçekleştiriyor. Sektörümüzün Türkiye için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Bugüne kadar sektörü geliştirmek için derneğimiz öncü rol oynadı. Dünyada ve Avrupa’da önemli çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar önümüzdeki dönemde de sürecek. Kısa vadede yapmak istediklerimiz arasında International Apparel Federation’ı (IAF) tekrar Türkiye’ye getirmek bulunuyor. Bu federasyonun başkanlığını almayı planlıyoruz. Ayrıca, kongrenin burada yapılmasını sağlayarak hem Türkiye’nin hem de sanayimizin tanıtımına katkı da bulunmak istiyoruz.

 

VERİMLİLİK İÇİN ÇALIŞACAĞIZ: Tekstil ve hazır giyim sektörü kalitede belli bir seviyeye geldi. Mal teslimatını 6-8 hafta arasında gerçekleştiriyoruz ki bu iyi bir rakam. Ancak, verimlilik konusunda yol alınması gerekiyor. Dernek olarak üstünde duracağımız önemli konulardan biri bu olacak. Fabrikalarımızın daha verimli çalışmaları ve kapasitelerini daha verimli kullanabilmeleri için çalışacağız.

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz