Esin Gökan / Toros Gübre Genel Müdürü Esin Gökan, Toros Gübre’nin genel müdürü. Aynı zamanda Tekfen Holding’in başkan yardımcısı. Kimya mühendisi olan Gökan, tam 27 yıldır Tekfen Grubu’nda. Öğren...
Esin Gökan / Toros Gübre Genel Müdürü
Esin Gökan, Toros Gübre’nin genel müdürü. Aynı zamanda Tekfen Holding’in başkan yardımcısı. Kimya mühendisi olan Gökan, tam 27 yıldır Tekfen Grubu’nda. Öğrencilik yıllarında yaz aylarında çalıştığı grupta en tepeye kadar yükselmeyi başardı. Üstelik gübre gibi kadınların pek tercih etmediği alanda... Neredeyse eliyle kurduğu fabrikasını bugünlere taşırken, aynı zamanda bir iyi bir de anne olmayı başardı...
Toros Gübre, inşaat sektörünün devlerinden Tekfen Holding’in ana omurgalarından biri. Geçtiğimiz yıl 250 milyon dolar cirosu olan şirket, yüzde 25’lik pazar payı ile aynı zamanda sektörün lideri. Tekfen Holding’in yeni stratejilerinde önemli bir yere sahip olan Toros Gübre’nin başında ise sektöründe pek de rastlanmayan bir kadın yönetici bulunuyor. Toros Gübre’nin genel müdürü olan Esin Gökan, aynı zamanda Tekfen Holding’in Başkan Yardımcısı.
Esin Hanım’ın Tekfen’de çalışmaya başlaması, bundan yaklaşık 30 yıl öncesine dayanıyor. Gökan’ın Tekfen’e girmesine, babasının Feyyaz Berker ile Robert Kolej’den arkadaşlıkları vesile olsa da, herhalde o zamanlar hiç kimse sekreter hanımlara yardım eden bu genç kızın bir gün holdingin yönetiminde yer alacağını düşünmemişti.
Amerikan Kız Koleji’nde okuduğu yıllarda yaz tatillerini boş geçirmemek için Tekfen Holding’te çalışmaya başlayan Gökan, Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni de, yine Tekfen bursu ile tamamlamış. Okul bitince de Tekfen’den teklif gelmiş. “Kozmetik firmasında çalışmak gibi bir idealim yoktu” diyen Esin Hanım için gübre sektörü de sürpriz olmuş.
Petro-kimya hayalini kuran Gökan, Tekfen’e, inşaat sektöründe çalışmak istemediği için ilk önce pek sıcak bakmamış. Öğrencilik yıllarında Tekfen’de olmasının altında ise Petkim’in İzmir’deki müteahhitlik işlerini yapan Tekfen’de çalışarak bu şirketle bir tanışıklık olur düşüncesi yatıyor. Ancak, Tekfen’in gübre işine girmesiyle, Esin Hanım da Toros Gübre’ye mühendis olarak alınmış. Esin Gökan ile mühendislikten genel müdürlüğe uzanan öyküsünü ve Toros Gübreyi konuştuk.
İş hayatınıza ilk nerede başladınız?
Ben kimya mühendisiyim. 1973 senesinde Tekfen’e katıldım. Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. O zaman Tekfen gübre işine girmek istiyordu ve fabrikanın yapılması daha teşvik belgesi aşamasındaydı. Oradan başlayarak fizibilite çalışmasından makinelerin alımına kadar, bütün müsaade raporları, dış alımlar her şeyi birlikte yaptık. Yani sıfırdan başlayarak buraya kadar geldim.
Ben ilk girdiğimde Toros Gübre daha kağıt üzerindeydi. Bu şirketin bütün gelişmelerini yaşadım. Şimdi de Türkiye’deki ilk 500 şirketin arasında yer alıyor. O bakımdan hem mesleki tatmin açısından hem de böyle bir yere gelmekten açık söylemek gerekirse gurur duyuyorum.
Tekfen’da çalışmaya başlamanız nasıl olmuştu?
Burası benim ilk işim ve 27 yıldır burada çalışıyorum. Daha Amerikan Kız Koleji’nde okurken Tefken’de yaz aylarında çalışmaya başladım. O zaman Tekfen’e girmiştim. Babam, Feyyaz Bey’in Robert Kolej’den abisi oluyordu. Ben de yaz aylarını boş geçirmeyeyim diye, sekreter bir hanıma yardımcı olmak üzere girdim. Sonra ortamı da sevince her yaz gelmeye başladım.
Tekfen, üniversite tahsilimi yapabilmem için bana burs verdi. Açıkçası Tekfen’den çıkınca, ben orada devam edebileceğimi düşünmedim. Çünkü, ben yazın çalıştığım sırada Tekfen bir inşaat şirketiydi. Ben üniversitede okurken gübreye yatırım yapmaya karar vermişler. “Gel başla” dediler. Ben de, “bir kimya mühendisi olarak nerede başlayacağım, sizde bana göre iş yok ki” dedim. “Yok, inşaat için değil biz gübreye girdik. Sen gel” dediler. Öyle başladım.
Gübre sektöründe çalışmak hiç aklınızda yoktu herhalde?
Ben petro kimya sektöründe çalışmak istiyordum. O zaman da İzmit’te, Petkim ve İpraş vardı. Tekfen de bu şirketlere müteahhitlik hizmeti veriyordu. Belki de tanışıklık falan olur diye düşünmüştüm. Yoksa gübre sektöründe olmayı hiç düşünmedim. Aslında, Türkiye gübre sektörünü hiç bilmiyordum. Ama kozmetik sektöründe çalışmak gibi bir idealim de hiç olmadı. Burada her şeye sıfırdan başladım.
Şirketteki ilk göreviniz neydi?
İlk görevimde kendi mezun olduğum unvanı taşıdım. Bu yıllarca da sürdü. Ondan sonra proje mühendisliği yaptım. Ama unvanımla hiç kısıtlı hissetmedim kendimi. Yani unvanımın yanı sıra, bazen patron gibi, bazen genel müdür gibi hareket ettim. İş ne gerektiriyorsa onu yaptım. Hiçbir çekincem olmadı. Açıkçası yönetimde beni o bakımdan hiç kısıtlamadı her zaman destekledi.
Yıllarca da genel müdür yardımcılığı yaptım. Hemen genel müdür olmadım. İlk önce daha çok teknik kısımdan sorumlu olarak genel müdür yardımcılığı yaptım. Sonra kıdemli genel müdür yardımcılığı yaptım. 1991 yılında da genel müdür oldum. Geçen sene de Tekfen’de başkan yardımcısı oldum. Tekfen yeniden yapılanma ile dört ana gruba ayrıldı. Bunlardan bir tanesi de tarımsal sanayi grubu, onun başında da başkan yardımcısı olarak ben bulunuyorum.
Bu sektörde kadın olmak daha mı zor?
Zor demek pek doğru değil. Aslında hiçbir şeyin kolay olduğunu söylemek mümkün değil. Kadın olmaktan dolayı zorluklar diye düşündüğümde ailem ve kızım var. Kızımı zaten Toros Gübre ile beraber büyüttüm. Anneanne yardımıyla.
Kızım doğmadan önce ben Toros’a girmiştim. Benim işim hep öncelikli oldu. Her zaman ailemin önündeydi. Seyahat etme kısıtlamalarım yoktu. Açıkçası, ben kadınım, bu işi yapmam diye hiç bakmadım. Hiç cinsiyet ayırımım olmad��. İşimin gerektirdiği ne ise onu yaptım.
Kadın olarak da tabii seyahat etmek ücra köşelerde bulunmak biraz zordu. Bir de 27 yıl oldu. Öncesini düşündüğümde, şu anda Ceyhan’da bulunan tesislerimize ben ilk gittiğimde, orada bir tane yörük çadırı vardı. Otel dahi yoktu. Sürekli Adana’ya gidip geliyorduk.
Onun dışında zevkli bir iş. 24 senedir evliyim. Fedakarlık yapmak gerekiyor. Ben kendimden çok fedakarlık yaptığımı söyleyebilirim. Birazda iletişim kurmakta zorluk çekmiyorum.
Türkiye’de çok enteresan bir şey var. Bir kişi eğer işini iyi biliyorsa ve işini iyi yapıyorsa ona herkes saygı duyuyor. Bilhassa bu Anadolu tüccarında var. Yani bayilerimiz bana çok daha mesafeli davranıyorlar. Bazen de abla gibi görüyorlar. Bölge müdürlüklerimizde hiç zorluk çekmiyoruz.
Tarımda çok muhafazakar bir toplum var. Ama bir kadın olarak çok büyük bir problem görmüyorum. Çiftçiye gittiğiniz zaman çiftçi zaten bilgili iseniz sizi dinliyor. Yine bildiğini yapıyor ama hiç değilse dinliyor.
Başladığınız günlerden bu yana Toros Gübre nasıl büyüdü?
Toros, ilk kurulduğunda Tekfen içinde küçük bir şirketti. Bir tane fabrikası vardı. 1980 yılında ilk fabrika açıldı. İlk fabrikamızın kurulması da, Türkiye’nin en kötü zamanlarına denk geldi. Doların hızla arttığı, Türkiye’nin kredi açısından hiç itibarının olmadığı devirlerden geçtik. Çok zor günlerde fabrika kuruldu ama kurulduktan sonra da en hızlı gelişen biz olduk.
Sektörde en son kurulan şirketiz. Burada tabii Tekfen’in hedeflerinin de önemi var. Bu nedenle yatırımlarımızı da ona göre yaptık. Her zaman gelişmeye açık bir stratejimiz oldu. Ayrıca, Tekfen Grubu da gübre sektöründen kazandığını yine bu sektöre yatırdı. Kazanılan para holdingin başka işlerinde kullanılmadı. Belki holdingin diğer işlerinden kazandığı para Toros Gübre’de kullanılmıştır. Hep büyümeyi hedefleyerek, bu sektörde belli bir yere geldik. Son zamanlarda da tamamen hizmet verme odaklı olduk.
Bayiler ve bölge müdürlükleri ile çalışıyorsunuz. Bu ağdan biraz bahseder misiniz?
Bizim Toros Gübre ve Kimya Endüstrisi diye asıl ana bir şirketimiz var. Bu şirket, fabrikaları olan, üretim yapan şirket. Toros Gübre Zirai İlaç ve Pazarlama diye bir başka şirketimiz daha var. Bu da Toros Gübre’nin ürettiği ya da sattığı tedarik ettiği malları, bayiler vasıtasıyla çiftçiye satan bir kuruluş. Bizim şu anda 850’yi aşkın bayimiz var. Türkiye çapında bu kuruluşa bağlı bölge depolarımız, bölge müdürlüklerimiz var. Bu bizi gübre sektöründe gerek üretici gerek pazarlamacı olarak yer alan diğer kuruluşlardan ayıran en büyük özellik.
Bizim gibi her tarafta bölge deposu olan ve her tarafa hizmet götüren başka bir kuruluş yok. Onun için biz daha farklı satabiliyoruz. Daha fazla etkinliğimiz var. Çünkü biz bu işe para da harcıyoruz. Bölge müdürlüklerimizde toplam 100’ü aşkın personel var. Bunların çoğu satış temsilcisi. Bunun ötesinde de biz son beş yıldır müşteri odaklı çalışmaya gayret ediyoruz. Müşteri odaklı derken de bizim bir uzantımız olan bayilerin direkt müşterimiz olan çiftçiye en iyi şekilde hizmet vermesini amaçlıyoruz. Direkt müşterimizi de çiftçi olarak görüyoruz.
Toros Gübre’nin sektördeki yeri ne?
Toros sektörün lideri konumda. Pazar payının neresinden bakarsanız yüzde 25 ile 30 arasına sahip. Bayi teşkilatı çok önemli tabii burada. Toros, altyapısı ile birbiri ile ilintili teşkilatları ile önemli bir güç. Bizim üçüncü şahıslara da hizmet verdiğimiz büyük bir limanımız var.
Adana ve Mersin’de iki tane fabrikamız var. Birinin kapasitesi 600 bin ton. Diğerinin ki de 660 bin ton. Bu kapasiteyi de piyasanın durumuna göre yüzde 70-80 mertebesinde kullanabiliyoruz.
Gübre çok mevsimsel bir ürün. Yani, azotlu gübreyi senenin şubat mart biraz da nisan aylarında satabilirsiniz. Onun dışındaki bütün aylarda üretip stok yapmanız lazım. Eğer yüksek miktarda satabilmek istiyorsanız, bu organizasyonu da işletebilmek için güçlü bir finansmanınızın olması gerekiyor. Ürettiğiniz gübreyi belli yerlere taşıyıp depolayacaksınız. Böyle bir sektörde yer alıyoruz. Fosfatlı gübreyi de eylül ekim aylarında satabiliyoruz. Diğer aylarda çok az kullanılır. Onun içinde biz mayıs ve haziran aylarında üretim yapıp onu stoklamaya başlıyoruz.
Yoksa aylık kapasitelerimiz hiçbir zaman Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaz. Bunun için bu altyapıları yani depolama, taşıma, yükleme, boşaltma bütün bunlar çok önemli etkenler. Bizim avantajımızın çoğu da orada yatıyor. Güçlü finansmanla da tabii bunları bağdaştırıyoruz.
Toros Gübre’nin cirosu ne kadar?
Aslında her yıl ortalama 300-325 milyon dolar civarında ciromuz oluyor. 2000 yılında 250 milyon dolardı. Fakat 1999’dan beri gübre piyasası çok düştü. Bütün dünyada hammaddeler, mamul madde fiyatları çok düştü. Bunun içinde bizim limanımızdan olan gelirimiz de var. O da 15-16 milyon dolar seviyesinde.
Şirkette genel müdür olduktan sonra nasıl stratejiler belirlediniz?
Genel müdür oldum diye değil ama değişen konjonktür karşısında gelişmemiz gerektiği inancıyla birtakım değişiklikler yaptık. Bir kere alt yapımızı bilgisayar ortamında çok geliştirdik. Coğrafi olarak dağınık bölgelerde olduğumuzdan dolayı birbirimizi bilgisayar ortamında görecek hale geldik. Ona bir yatırım yaptık. Bütün sistemimizi kurumasal işleyişle birleştirdik. Yani biz, Ceyhan’da yüklenen bir kamyonun faturasını hemen kesebiliyoruz.
Herkes bunu aynı anda görebilir. Müşteri odaklı çalışmak bizim için önemli. Son zamanlarda konjonktürün getirdiği değişiklikler için yenilikçi olmak gerekiyor. Bunları yapmaya çalışıyoruz.
Ekim ayında konuşsaydık, yeni yatırım projeleriniz için neler söylerdiniz?
Biz halka açılmayı düşünüyorduk. O da borsanın çökmesinden dolayı askıya alındı. Büyüme stratejilerimiz bu yöndeydi. Tabii bu halka açılma özelleştirme ile de ilgiliydi. Yani halka açılıp oradan elde edeceğimiz geliri özelleştirmeye ve büyümeye sarf edecektik. Şimdi bunların hepsi askıya alınmış durumda. Bekle gör politikası izliyoruz. Şu anda gübre sektöründe yatırım yapmayı düşünmüyoruz.
Tekfen’in bu sektöre bakışı nasıl?
Gübre, bugün Tekfen’in kilit sektöründen bir tanesi. Tarımsal sektörü Tekfen’in ana omurgalarından biri olarak değerlendirebiliriz. Bir diğeri de müteahhitlik. Tekfen İnşaat sektör açıldığında projeler alıyorsa biz bu bünyede yüzde 30 oluruz. Ama hiç almayabilir aynı oranda oluruz. Ama manevi olarak baktığınızda yüzde elli elli diyebiliriz.
Türkiye’de gübre sektöründe yatırım fazlalığı var mı?
Fosfatlı gübrede yatırım fazlalığı var. Fabrikalarda yüzde 60-70 kapasite kullanılıyor. Türkiye’nin ihtiyacından daha fazla üretim kapasitesi var. Bu sektörde rekabet çok keskin. Gübrede rekabet sadece fiyatta oluyor. Çünkü, sattığınız mal aynı mal. Şirketler lojistik yatırımları ile fark yaratabiliyorlar. 114 milyon lira ise bende 114 milyon liraya satıyorum. Rekabetim 112’ye iniyorsa mecburum iki saat sonra fiyatımı indiriyorum. Aksi taktirde hemen piyasanın dışında kalabilirim.
“ÇİFTÇİLERİ EĞİTE EĞİTE BİTİREMİYORUZ”
Çiftçiyle yönelik eğitim programlarınız var mı?
Çiftçiyi eğitmek için çeşitli programlarımız var. Üreticileri belirli bir yörede toplayıp, onlara nasıl tohum kullanmaları gerektiğini, verimlerinin niye düşük olduğunu, nasıl gübreleme yapmasını, nasıl sulama yapmaları gerektiğini anlatıyoruz. Fakat Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde 45’i hala çiftçi. Bu oran o kadar çok ki eğite eğite bitiremiyorsunuz.
Bir ikincisi de çiftçilik bir meslek değil. Meslek olmadığı içinde, babadan kalan ufacık yerler karın doyurmak için ekilip biçiliyor. Onun için de verim çok fazla önemsenmiyor. Çiftçinin çok az bir kesiminin büyük arazileri var. Bu işe hala meslek olarak bakıyorlar. Daha çok iyi diyalog içindeyiz. Biz çiftlikleri idare etmeyi düşünmüştük. Büyük çiftlik sahiplerinin topraklarını alıp bir şirket olarak işletme fikrinden yola çıkarak Ama talep gelmedi. Ne zaman ki Türkiye’de çiftçi nüfusu azalır.
Çiftçilik meslek haline gelirse, o zaman verim artar. Bunu sosyal durumla birlikte düşünmek lazım tabi. Amerika’da nüfusun yüzde 2’si 3’ü çiftçi. Dolayısıyla orada meslek olarak algılamak mümkün. Yani orada toprak sahibi çiftçiyim diyor. Bu işi profesyonelce algılıyor.
“2001 YILI ÇOK ZOR GEÇİYOR”
Yeni yatırım projeniz var mı?
Geçen sene özelleştirmede yer aldık. Türkiye’de büyümek bizim stratejimiz. Çünkü, dünyada herkes birleşiyor. Artık hiçbir ülkede 100 tane gübre şirketi yok. Ayrıca Türkiye’nin hammaddesi de yok. Yani hep dışardan almaya mahkumsunuz. O bakımdan ne kadar büyürseniz dışarıdaki devlerle o kadar rahat rekabet edebilirsiniz. Dünyaya baktığınız zaman Türkiye o kadar çok büyük bir pazar değil. Türkiye’de 5 milyon ton fiziki gübre tüketiliyor.
İGSAŞ’ın özelleştirmesine girdik. Ancak, Rekabet Kurulu bunu engelledi. TÜPRAŞ’da da Özelleştirme İdaresi aldığı fiyatları beğenmedi. Onun için tekrar ihaleye çıkabilir. İhaleye çıkıldığı zaman yine o günün şartları içinde yer almak isteriz. Kendi bünyemizde yeni yatırım planlarımızı ise askıya aldık.
Kötü bir süreçten geçiyoruz. İçe dönüp ne gibi tasarruflar yapabiliriz ona bakıyoruz. Bu sene ki bütçemizin en belirgin stratejisi bu. Yatırım yapmayı hiç düşünmüyoruz. Ancak sizinle bu sohbeti ekim ayında yapsaydık böyle konuşmayacaktım. 2001 senesinin zor olacağını tahmin ediyorduk ama bugün çok zor olduğunu görüyoruz. Kuraklık ve çiftçinin alım gücü bizi çok etkiliyor. Gübre şu ana kadar bizim beklentilerimizin çok altında satıldı.
“SEKTÖR İÇİN ÖZELLEŞTİRME GEREKLİ”
Alım satımlar var. Gübre sektörü önümüzdeki yıllarda nasıl şekillenecek?
Bu değişimler sektör için olumlu tabii. Biz bütün hammaddelerimizi dışardan alıyoruz. Devlette bu işten ne kadar elini eteğini çekerse özel sektör o kadar güçlü olur. Özelleştirmeler inşallah gerçekleşir. İllaki Toros alsın anlamında demiyorum ama genelde özelleştirme gübre sektöründe çok gerekli. Devletin artık gübre üretmek işine girmemesi lazım. Böylece her zaman devletin elini hisseden sektör çok daha sağlam bir yapıya oturur. Gerek fiyatlarda gerek alımlarda bir devlet şeyi var.
Biz tarz olarak ondan mümkün mertebe kaçmaya çalışıyorsak da bu pek mümkün olmuyor. Devletin çok popülist yaklaşımları olabiliyor. O zaman siz tamamen dışarıda kalabiliyorsunuz. Tarıma girdide desteleme var. Onu da bizim üzerimizden veriyor. Bunun kalkması lazım. Yani çiftçinin desteklenmesini tabii ki istiyoruz. Ama gübre üzerinden desteklenmemeli diye düşünüyoruz. Çiftçiler gübre üreticilerinin üzerinden desteleniyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?