Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’la OM Pharma satın almasını ve gelecek planlarını konuştuk...
ABDİ İBRAHİM, 18 yıldır kesintisiz sektör lideri olarak, her zaman pazardan daha fazla büyümeyi başardı. Şirketin yönetim kurulu başkanı NEZİH BARUT’un yeni dönem hedefinde ise biyoteknolojide ilerlemek ve yeni molekül bulmak var. Barut, OM Pharma satın almasının bu hedeflere ulaşmaya katkı sağlayacağını düşünüyor. Mevcut konjonktürde aldığı bu önemli yatırım kararını hız ve cesaret reflekslerine bağlıyor ve “Biz bugüne değil, geleceğe yatırım yapan bir şirketiz” diye konuşuyor.
Şeyma Öncel Bayıksel
Kasım ayı sayısından
Abdi İbrahim, 18 yıldır ilaç sektörünün lideri. Bu yolculuğu sırasında ise kaptan köşkünde hep aynı isim yer alıyordu. Nezih Barut, işi devraldığı 1981 yılında şirketin 32’nci sırada olduğunu ve kendisinin pazar liderliğiyle ilgili konuşmalarının çok ciddiye alınmadığını söylüyor. Bugün Abdi İbrahim 60 ülkeye ihracatı, 3,6 milyar TL cirosu, 450 milyon kutu üretimi olan ve liderliğini ise ara vermeden sürdüren dev bir şirket. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’un yeni dönem hedefinde dünyanın ilk 100 şirketi arasına girmek var. Biyoteknolojik ürünlerde ilerlemek, yeni molekül bulmak, büyüyen alanlarda yenilikçi ürünler ortaya çıkarmak da planları arasında. Barut, bu planlara bir adım daha yaklaşmasını sağlayan OM Pharma satın almasının kendilerine büyük sinerji kattığını söylüyor. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’la OM Pharma satın almasını ve gelecek planlarını konuştuk:
Konjonktürel açıdan çok çalkantılı bir dönemde büyük bir yatırım yaptınız. Bu dönemde riskli değil miydi? Bu kararı nasıl aldınız?
OM Pharma, Avrupa ilaç sektörünün merkezlerinden birisi olan ve çok önemli ilaç devlerine ev sahipliği yapan İsviçre’de faaliyet gösteriyor. Köklü bir biyoteknoloji şirketi. Orijinal ilaç üretimi olan bir firma. Bunun dışında zaten yaklaşık 12 yıldır OM Pharma ile çalışıyorduk. Yine uzun yıllardır birlikte çalıştığımız Vifor’un yönetim kurulu başkanının da bu şirketin ortağı olması bizi teşvik etti. Tüm bunlar satın almanın riskini bizim açımızdan ölçülebilir ve kabul edilebilir hale getirdi. Biz bugüne değil geleceğe yatırım yapıyoruz. Ben de genel olarak çabuk karar alan biriyim ve bunun olumlu bir durum olduğuna inanıyorum. Şirketi de tanıdığımız ve 12 yıldır çalıştığımız için görüşmeleri başlattık. Tabii ki bu kararın arkasından hemen COVID-19’un gelmiş olması bir riskti. Sektörde şu anda bir küçülme var. Her ne kadar pandeminin ardından piyasada işlerin iyi gittiği düşünülse de bir büyüme söz konusu değil. Tam tersine şu anda insanlar hastaneye gitmek istemiyor. Dolayısıyla pazar küçülüyor. Ancak satın almayla ilgili önceden karar almıştık. Zaten biz bugüne değil, geleceğe yatırım yapıyoruz. Bu nedenle de kararımızdan vazgeçmedik. Hatta görüşmeler sırasında şirkete talip olan farklı alıcılar da çıktı. Daha iyi fiyat verdik ve şirkete sahip olduk. 5 yıl önce belirlediğimiz 4 ana stratejimizle de bu satın alma uyumluydu. Mevcut ve yeni ürünlerle toplam ilaç pazarından daha fazla büyümeyi ilk hedefimiz olarak belirledik. Bunu 18 yıldır kesintisiz sürdürüyoruz. Üretim hizmetlerinde ve uluslararası pazarlarda büyümek ise diğer ikisiydi. Son olarak da yurt dışında bir ilaç şirketi satın almak veya ortak olmak istiyorduk. Dolayısıyla OM Pharma gibi bir şirketi almak tanımladığımız ve yol haritamıza aldığımız bir stratejik hedefti.
Bu satın almanın size neler katacağını düşünüyorsunuz?
En çok üzerinde durduğumuz yatırım alanlarının başında biyoteknoloji geliyor. OM Pharma’nın da kimyasal ve biyolojik ilaçları var. Biyoteknolojik ilaçların dünyadaki pazar payı yüzde 30’a, Türkiye’de ise yüzde 24’e dayanmış durumda. Aslında Türkiye’de biyolojik ilaçlarla ilgili geç kaldık. Hindistan, Güney Kore, Arjantin, hatta Rusya biyoteknolojik ilaçlarda hızla ilerledi. Biz ise özellikle ruhsat alma stratejilerimiz nedeniyle maalesef bu pazarda büyüyemiyoruz. Bu ürünler ithal ediliyor. Kısacası ilaçta, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyümenin ana eksenini biyoteknolojik ilaçların oluşturduğunu düşünüyorum. Bu noktada OM Pharma’nın özellikle biyoteknoloji alanındaki potansiyeli ve bize bu alanda sağlayacağı know-how, bizi bu ortaklığa götüren önemli motivasyondu diyebilirim.
Bu yatırımın sizi içinde olmadığınız hangi pazarlarda ve alanlarda daha güçlü kılacağını düşünüyorsunuz?
OM Pharma, 55 ülkeye ürün satıyor. Biz de bu ortaklıkla ABD, Rusya, Latin Amerika ve Çin gibi büyük ve yeni pazarlarda bulunacağız. Yeni biyoteknolojik ürünlerle gireceğimiz bu pazarlara, Abdi İbrahim ürünlerini sunabilme imkanımız da olacak. Biz de onların olmadığı ülkelerde varız. Mesela Kuzey Afrika ülkelerinde biz varız, onlar yok. Orta Doğu da aynı şekilde. Onlar da bizimle birlikte buralara girecek. Dolayısıyla iyi bir sinerji var. Burada ulaştığımız ülke sayısından çok hacim önemli. Amerika, Çin ve Rusya dediğiniz zaman önemli büyüklüklerden bahsediyorsunuz. Bir de bu ülkelerde fiyat kontrolü olmaması da önemli.
“Orta ve uzun vadede ilk 100 ilaç şirketi arasına girmeyi ve kendi molekülümüzü bulmayı hedefliyoruz” demiştiniz. Bu hedeflerin neresindesiniz?
Aslında bundan 12 yıl önce 100 ilaç şirketinin içinde yer alıyorduk. Ancak hem Türkiye’deki ilaç fiyatlarının düşürülmesi hem TL’nin değer kaybetmesi nedeniyle bu yerde değiliz artık. O zamanlar, 900 milyon dolar olan ciromuza pazar payımız artmasına rağmen TL’nin değer kaybı nedeniyle yaklaşamıyoruz. Bunun yanında ilaçta almamız gereken fiyatları alamıyoruz. Şu anda kullandığımız kur maalesef 3,87 Euro. Bu, çok düşük. Yine de Abdi İbrahim karakter olarak zorluklar karşısında yılmayan bir şirket. Her zaman vurguluyorum, biz iddialı bir şirketiz. Ve iddialarımızdan biri de orta ve uzun vadede, üstelik bu sefer kalıcı bir şekilde dünyada ilk 100 ilaç firması arasında kendimize yer bulmak.
Molekül bulma anlamında durum nedir?
Molekül bulma çalışmalarımız gündemimizdeki önem ve önceliğini halen koruyor. Yeni bir molekül keşfiyle bu alanda da öncü olmak istiyoruz. 2017 yılında ABD’de Colorado ve Illinois Üniversiteleri ile bağlantı içinde olan Ocugen adlı bir start up şirkete ilk yatırımımızı yaptık. Bu girişimle yeni nesil ürünleri Türkiye’de üreterek tüm dünyaya ihraç etmeyi hedefliyoruz. Öte yandan, OM Pharma bünyesinde 250 milyon İsviçre Frankı (yaklaşık 2,2 milyar TL) gibi ciddi bir Ar- Ge bütçesini biyoteknolojik ilaçlar geliştirmek ve yeni molekül bulabilmek için harcayacağız.
Orta vadede rakamsal olarak bu satın alma size ne katacak? Hedef ne?
OM Pharma’yı Vifor şirketi aldığı zaman 250 milyon İsviçre Frankı ödeyerek aldı. Bizim verdiğimiz teklif 500 milyon İsviçre Frankıydı. Yani 12 yılda ikiye katlanan bir değer söz konusu. Bizim amacımız 7 yıl boyunca hiç kâr dağıtmamak. Önceden belirttiğim gibi 250 milyon İsviçre Frankı gibi ciddi bir Ar-Ge bütçesini biyoteknolojik ilaç geliştirmek ve klinik çalışmalar için harcayacağız. 7 yılın sonunda istenirse bu şirket halka açılacak. Bu süre sonunda tüm bu hedeflere ulaşırsak şirketin değeri 1 milyar İsviçre Frankı’na çıkacak. Bu hedef oldukça heyecan verici. Ayrıca Abdi İbrahim’e ait ürünlerin, İsviçre dahil tüm dünyada OM Pharma’nın bulunduğu pazarlarda satış ve pazarlama imkanlarının değerlendirilecek olmasının da toplam büyüklüğümüze önemli katkı sunacağına inanıyorum.
Önceden OM Pharma’da üretilen bazı ilaçların yeni dönemde Abdi İbrahim tesislerinde üretilmesi amaçlanıyor. Bu, üretim bakımından ne anlama geliyor?
Evet, OM Pharma’ya ait tüm kimyasal ürünler tesislerimizde üretilecek. Bunun yanında OM Pharma’nın bulunduğu, bizim henüz bulunmadığımız pazarlara erişimimiz olacak. Mevcut tesisimizde bugüne kadar yaptıklarımıza ilave olarak önümüzdeki iki yıl içinde 150 milyon dolar ilave yatırımla 2022 sonuna kadar yeni üretim tesisimizi devreye almayı planlıyoruz. Ayrıca OM Pharma’nın iki biyolojik ilacı var. Onları da Türkiye’ye ithal edeceğiz.
Biyoteknoloji alanında gelecek öngörünüz nedir?
İlaç sektörünün lideri olarak, biyoteknolojik ilaçları ülkemizde üretmeyi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Biyoteknoloji, Abdi İbrahim açısından son derece öncelikli bir faaliyet alanı. Bu anlayışımızın sonucunda, 2018’de 100 milyon dolarlık önemli bir yatırımımızı tamamladık ve AbdiBio’yu sektörün hizmetine sunduk. ABD’de yeni nesil biyoteknolojik ilaçlar üzerinde çalışan bir start up’a yatırım yaptık. Ülkemizde pazarda bulunan biyoteknolojik ürünlerin tamamına yakını ithal, bu ilaçlarla ilgili yıllık ithalat tutarımız 1,6 milyar dolar seviyesinde. Tamamen ithalata dayalı bir biyoteknolojik ilaç tedarik modeli ülkemiz için sürdürülebilir değil. Biyoteknolojik ilaçları ülkemizde üretmemiz, ithalatımızı azaltacağı gibi ihracatımızı da artıracak, cari açık üzerinde çift yönlü olumlu etki yaratacak.
Bu alana yatırımda geç kalınırsa bunun sonuçları ne olur?
Yıllardır ülke olarak biyoteknolojik ilaç trenini kaçırmamalıyız uyarısında bulunuyoruz. Maalesef, bugüne kadar, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun bir mevzuat oluşturulamadı. Bilimsellikten vazgeçmeden bu alanda kendini kanıtlamış Güney Kore, Hindistan, Arjantin örneklerindeki gibi kendi ülkemize özgü bir mevzuat hazırlanması, ilk etapta ülkemiz için üretime başlanması ve sonrasında da dünyaya biyobenzer ilaç ihracatı yapılması için büyük önem taşıyor. ABD ve Avrupa Birliği’nden dilimize çevrilen mevzuat, biyobenzer ilaçların ruhsatlandırılmasında yaşadığımız gecikme ve problemler bizi yavaşlatıyor.
Yeni pazarlara açılma stratejinizin bir parçası olarak yakından ilgilendiğiniz, gelecek gördüğünüz başka hangi alanlar var?
Önümüzdeki dönemde ilaç sektöründe hızlı büyüyen tedavi alanlarındaki odağımızı artıracağız ve güçlü portföyümüzü bu alanlarda zenginleştireceğiz. Biyoteknolojik ürünlerde Avrupa ve Körfez coğrafyalarında derinleşmeyi hedefliyoruz. Yeni molekül geliştirme çalışmaları odak alanımız olmaya devam edecek. ABD başta olmak üzere endüstrinin önemli ülkelerinde yeni nesil ilaçlar ve moleküller konusunda Ar-Ge çalışmaları yürüten ciddi potansiyele sahip start up’ları takip ediyorum. Tabii üretim hizmetleri alanı bizim için önceliğini ve önemini korumaya devam edecek. Bu alanda büyümeye devam ederek, başka global firmalar için de üretim yapmayı hedefliyoruz. Özellikle COVID-19 döneminde daha da yükselişe geçen tüketici sağlığı alanında bize rekabet avantajı sağlayacak ve rakiplerinden farklılaşan inovatif ürünler geliştirmek bir diğer öncelik alanımız. Abdi İbrahim olarak önümüzdeki dönemde fark yaratacağımızı düşündüğümüz alanlardan biri de ‘Değer Katılmış Eşdeğer İlaçlar’ kategorisi olacak. En basit haliyle bilinen molekülleri barındıran ancak yeni bir terapötik alan, yeni formülasyon ya da yeni dozaj şekli barındıran ilaçlar olarak tanımlayabileceğimiz bu segment, bir süredir üzerinde odaklandığımız alanlardan. Bu alanda da liderlik hedefimiz var. Mevcut ilaçlardan etkililik ve güvenlik anlamında daha üstün ilaçlar geliştirmeyi mümkün kılacak bu yolla, örneğin ruhsatlı iki farklı ilacın bir araya getirilmesi ile kombine ilaçlar üretebileceğiz. Bu alanda önemli mesafe kat ettik.
Yıl sonu ciro hedefiniz nedir?
18 yıldır liderliğini kesintisiz devam ettirmiş bir şirketten söz ediyoruz. Böyle bakınca zannederim ki krizlere karşı bir dayanma gücümüzün, kriz ortamında dahi atak kalabilme konusunda kuvvetli bir refleksimizin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca rakamsal olarak baktığımızda da ülkemizin hatta dünyanın karşı karşıya kaldığı tüm kriz yıllarında bizim performansımız daima iyi oldu. Bunun bir tesadüf olduğunu söyleyemeyiz. Rakamsal olarak baktığımızda 2020 ciromuzu 4 milyar TL seviyesinde olmasını bekliyoruz. Bu da geçen yılki 3,6 milyar TL ciromuzun yaklaşık yüzde 12 üstüne çıkacağımızı gösteriyor.
2020’de kutu üretim kapasitesini artırma hedefiniz vardı. Zor bir yılı geride bırakacağız dolayısıyla bu hedefinizin neresindesiniz? n 2020 yılında üretim kapasitemizi 500 milyon kutuya çıkarmayı hedefliyorduk. Bugün, yapılan iyileştirme yatırımlarıyla yaklaşık 420 milyon kutuya ulaştık. Yeni üretim tesisimizin yatırımları tamamlandığında, fiili üretim kapasitemiz 2022 itibarıyla 750 milyon kutu seviyesine ulaşmış olacak.
Ar-Ge’ye geçtiğimiz yıl Abdi İbrahim ne kadarlık yatırım yaptı? Bu yıl planınız nedir?
Türkiye’nin ilk akredite ilaç Ar-Ge merkezine sahip olan şirketiyiz. Fikri mülkiyet yetkinliği kapsamında ise birinci sırada yer alıyoruz. Son 5 yılda Ar-Ge’ye yaptığımız harcamanın değeri ise 253 milyon TL oldu. 2019 yılında 64 milyon TL Ar-Ge harcaması gerçekleştirdik. 2020 için hedefimiz 100 milyon TL sınırını aşmak.
“İşlerimizi herkesin yaptığı iş modeliyle yapmıyoruz” diyorsunuz. Rakiplerinizden sizi bu anlamda ne ayırıyor?
Abdi İbrahim’in 108 yıllık tecrübesinde ilaç odağının yani uzmanlığın çok önemli bir fark yarattığını düşünüyorum. Bugün başta çalışanlarımız olmak üzere tüm paydaşlarımız, işimizin gücümüzün ilaç olduğunu bilir. Bunun yanında, fabrikamızı bir kâr merkezi olarak görüyoruz. Fabrikamızda, Abdi İbrahim ve tüm global ilaç şirketleri eşit birer müşteri olarak değerlendiriliyor. Bizi farklı kılan bir diğer önemli özelliğimizin de hem eşdeğer ilaç üretimi yapmamız hem de çok uluslu ilaç şirketlerinin ürünlerini üretip satmamız; dolayısıyla hibrid bir yapıya sahip olmamızdır diye düşünüyorum. Bizi rakiplerimizden ayıran bir diğer yönümüz ise girişimcilik ruhunu kuşaktan kuşağa taşımamız.
Uluslararası şirketlerle de çok parçalı olarak adlandırılacak farklı bir iş modeliniz var. Bu modelin avantajları neler?
Yabancı şirketlerle iş birliğinde temel yaklaşımımız daima Abdi İbrahim’in büyüme stratejisine katkı hedefi oldu. Ortaklıklara bakışımızda da her zaman çok net bir tavrımız var. Bize katkı sunacağına inanmadığımız hiçbir ortaklığa girmiyoruz. OM Pharma ile birlikte toplam dört ortaklığımız bulunuyor. Kazakistan’daki üretim tesisimiz için 2012’de Abdi İbrahim Global Pharm’ı, yine aynı yıl Japonların dev ilaç şirketi Otsuka ile Abdi İbrahim Otsuka’yı kurduk. Otsuka’nın dünyada ortaklık yaptığı tek şirket Abdi İbrahim’dir. Ayrıca, Abdi İbrahim Otsuka, Türk ilaç sektöründeki ilk ve tek Türk-Japon ortaklığıdır. Bunların yanı sıra 2014 yılında tıpkı Kazakistan’da olduğu gibi Cezayir’de de kendi üretim tesislerimizi kurmak üzere Abdi İbrahim Remede Pharma ortaklığını yaptık. Yabancılarla iş birliğimizde bir diğer önemli başlık şüphesiz lisansörlük anlaşmalarımız. Şu anda Abdi İbrahim olarak 30’dan fazla lisansör firma ile çalışıyoruz. Şu anda üretim tesislerimizde 20’den fazla uluslararası ilaç şirketine üretim hizmeti veriyoruz. Bizim en kuvvetli olduğumuz alanlardan biri bu.
ABDİ İBRAHİM'İN VİZYONUNDA NELER VAR?
|
18 YILLIK LİDERLİĞİN SIRRI 32’NCİ SIRADAN LİDERLİĞE Abdi İbrahim, benim yönetimi devraldığım yıl olan 1981’de ilaç pazarında 32’nci sıradaydı. İlk günden itibaren pazar lideri olacağımızı her fırsatta tüm paydaşlarımıza söyledim. Pek çok kişinin bana inanmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Abdi İbrahim’i bu süreçte 32’nci sıradan 1’inci sıraya taşıdık. Yabancı ilaç şirketlerinin yoğun olduğu ilaç pazarında, yerli bir firma olarak liderliği kesintisiz bir şekilde sürdürüyoruz. 2000’den sonra 15 Türk ilaç şirketinin yabancı şirketlere satıldığı da göz önüne alındığında, 18 yıllık liderlik başarısı bizi çok mutlu ediyor. YILMADAN DEVAM Liderlikte kalıcılığın sırrına gelince… Doğru strateji, doğru ekip, inanmak ve çok çalışmak olduğunu düşünüyorum. Zorluklar karşısında her zaman kendime hatırlattığım bir cümle vardır: Yelkenciyi ustalaştıran, rüzgarın ve dalgaların zorluğudur. Bu görüşümü arkadaşlarımla paylaşırım ve onlardan da zorluklardan yılmamalarını beklerim. |
4'ÜNCÜ KUŞAĞIN PLANLARI İBRAHİM BARUT’UN HEDEFİ “Şu an Abdi İbrahim’de OTC ilaç bölümündeyim. Bu bölümde yaklaşık 25 ürünümüz var. Bağışıklık sistemi için ilaçlar üzerinde çalışıyorum. Daha önce Abdi İbrahim’de tam zamanlı hiç çalışmamıştım. Ancak staj yaptığım zamanlar oldu. Özellikle yazları geliyordum. Şu anda ise şirkette tam zamanlı çalışıyorum. Hedefim, Abdi İbrahim’de devam etmek yönünde. Aslında ilk önce dışarıda bir tecrübe edinmek istiyordum. Londra’da bir fon şirketinde çalışıyordum. Daha sonra İngiltere’de bir ilaç fabrikasında çalışacaktım. Ancak pandemi nedeniyle dönmek zorunda kaldım. Hedefimde her zaman şirkette çalışmak vardı. Ancak babam beni şirkette çalışmam için hiçbir zaman zorlamadı. Küçükken de bana, ‘İstiyorsan bu işi yap’derdi. Ben de istediğim için devam edeceğim.” NEZİH BARUT’UN BAKIŞI “Bizim içeride oldukça profesyonel bir kadromuz var. Eğer 4’üncü kuşak şirketimizi yönetebilecek düzeyde olursa o zaman devam edecektir. Ablamın da bir oğlu var. 4’üncü kuşak temsilciler olarak ya yönetim kurulunda kalacaklar ya da aktif çalışacaklar. Şu anda net olarak durum belli değil açıkçası. Ne kadar aktif olacaklarını kendileri gösterecek. Eğer aktiflerse şirket kapılarını açar. Değillerse o zaman şirket anayasasını yazarız. Profesyonellerin yönetimine geçilir. Bunu yapan çok şirket var.” |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?