Erdoğan Demirören, bu yıl şirketleriyle iş hayatındaki 55. yılını
kutluyor. Demirören, şirketlerinin internet sayfasında gelecek
hedeflerini belirlerken “Ülkemize hizmet etme heyecanımız ve hep
geleceğe yönelik davranma tutkumuz hala ilk günlerimizdeki kadar canlı
ve güçlü” diyor. Gerçekten de Demirören’in yatırım planlarından
bahsederken işine ne kadar bağlı olduğu seziliyor. Zaten kendisi de
“Şirketler grubumuz 60 bin kişiye ekmek sağlıyor. Ben onların
sorumluğunu hep omzumda taşımak zorundayım. Eve gittiğimde de 28
müessesemin durumunu sürekli beynimdeki süzgeçten geçirir, işimi
yaşamaya devam ederim. Hayatı işte buluyorum” diyor.1950’lerde, “O dönem
sermaye birikmeyen bir ülkede müteşebbis bulmak kolay değildi” dese de
Türkiye’nin ilk likid gaz şirketinin adımlarını atan Erdoğan Demirören,
bugün oluşan ciddi fırsatlara rağmen Türkiye’de girişimcilik ruhunun
azaldığını düşünüyor. “Genç nesil girişimci olmak istemiyor. Türkiye’de
bizim tarzda sanayi ve üretim alanlarında müteşebbisler artık
yetişmiyor” diyor. İş dünyasının duayenlerinden Demirören Şirketler
Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören ile geçmişten bugüne Türk
girişimci profilini, yaşanılan zorlukları, Türkiye ekonomisini ve
yatırım planlarını konuştuk:
Capital: Genç yaşta iş hayatına atıldınız. O dönemin iş dünyası ile bugünün arasında nasıl farklar görüyorsunuz? - O dönemin gerçekleri çok farklıydı. Şöyle düşünün, 1950’de
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası yeni kurulmuştu, küçük bir odadan
oluşuyordu. Kurucusu o küçücük odada kime kredi vereceğim diye kara kara
düşünürdü. O dönemlerde müteşebbis bulmak zordu. Sermaye birikmeyen bir
ülkede müteşebbis bulmak kolay değildir. Devletimizin de makro
ekonomideki ana kararları belli değildi. O zaman sermaye azlığından
devletçilik etkindi. Her vilayette kapitalizmi güçlendirmek için
desteklenen işadamları vardı. Bugün baktığınızda geçmişte İstanbul’daki
ekonominin kurucusu olan ailelerin pek etkisi de kalmadı. 1950-60’larda
ekonomiye yön veren ailelerin, ikinci, üçüncü kuşaklarının bugün
isimleri fazla geçmiyor.
Capital: Bu değişim neden kaynaklandı peki? - O yıllarda Türkiye nüfusu çok azdı, sarf ekonomisi üzerine
kurulmuş bir toplum değildik. Tüketime dayalı olmayan bir düzende
ekonomiyi geliştirmek kolay değildir. O tarihlerde müteşebbis ruhu da
bir torna, bir freze gibi herhangi bir makineyle üretime başlayan
sanayicilerde olurdu. Onlar bugün bir yere geldi. Mesela 1950’lerde
otomobil son teknoloji olduğu için otomotiv sanayi en önemli iş
kollarındandı. Aynı şekilde tekstil çok önem taşıyordu. 1964 yılında
İstanbul Belediyesi’nin yıllık bütçesi 695 milyon TL’ydi. Menderes
dönemi ile 58 yılına kadar ekonomide bir atılım yaşandı. 1957’de dolar
kuru 9,08’e çıkınca ve karaborsa artınca ekonomi bozuldu. O dönemlerde
etten ilaca varıncaya kadar pek çok ihtiyaç maddesi kolay bulunmuyordu.
Bu dönemleri unutmamak lazım… 60 ihtilalinin gelmesinin nedenleri aynı
zamanda ekonomiktir. 1960 ihtilali, birçok Türk şirketini batma
noktasına getirdi ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası da bu ortamda
şirketleri kurtarmak için kuruldu. O dönemde finansman bulmak çok daha
zordu.
Capital: İşadamı profili, bugünkünden nasıl farklıydı? İş kurmak, girişimci olmak o zamanlarda daha mı kolaydı? - Bugün müteşebbis olmak daha kolay… O zamanki toplumla bugünkü
ortamın birleştiği tek nokta, yaratıcılık ve başarılı olma savaşı.~
Girişimcilik ruhu, o gün olduğu gibi elbette bugün de var. Ama sadece,
“Ben müteşebbisim, bana sermaye verilsin” demek de doğru değil. Bizdeki
patronluk ruhu, ortaklık müessesesini de yaşatmıyor. Ortaklık fikrinden
ve kültüründen uzaklaşmamak lazım. Her müteşebbis tek başına patron
olmak istiyor. Borsanın kurulması ve işlemeye başlamasıyla birlikte
halkı şirketlere ortak yapabildik, ortaklık anlayışı bu sayede biraz
daha gelişti. 1966’larda CHP Adana Milletvekili Suphi Baykam, halka açık
bir tuğla fabrikası kurmuştu. İnanılmaz bir talep görmüştü, herkes
kuyruğa girdi. Ancak, kanunlar henüz çıkmamıştı ve o atılım o zaman
yarım kaldı. Uzun yıllar sonra sermaye piyasaları kurulunca ortaklıklar
çoğalmaya başladı. 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte serbest ekonomiye
dayalı ciddi bir reform hamlesi gerçekleşti ve bu atılım dönemi
bugünlere kadar taşındı.
Maalesef bugün Türkiye’de, çok ciddi imkanlar olmasına rağmen müteşebbis
sayısı hala daha az. Genç nesil, girişimci olmak istemiyor. Türkiye’de
bizim tarzda sanayi ve üretim alanlarında müteşebbisler artık
yetişmiyor. Yeni kuşak girişimciler, üretim sektörünün zorluklarını
gördükçe daha basit işlere, hizmet ve teknoloji ağırlıklı konulara
giriyor.
Capital: Bugün Türkiye’de ciddi imkanlar var dediniz. Nedir bu imkanlar? - Şu an Türkiye’de yeni bir müteşebbis yatırım yapmayı planlıyor
ve yüksek teknolojili bir konuya el atmak istiyorsa önünde çok büyük
fırsatlar var. İlle de bu kuruluşlara yabancı yatırımcılar sahip olacak
diye bir kural yok… Tabii yabancılarla ortaklık gerekir ama Türk
müteşebbisinin bu yerleri alması ekonominin geleceği bakımından şarttır.
Bakın 1950-55’lerde bankadan kredi istediğimiz zaman faiz yüzde 18-23
arasıydı; bugün 7 ila 9 arasında. Geçmişte bir tek Türkiye Sınai
Kalkınma Bankası’ndan kredi alabilirdik, o kredilerde en uzun vade 1-3
yıl olabilirdi. Hatta 3 ayda bir devre faizi öderdik, daha temel atarken
aldığımız paranın faizini ödemeye başlardık. Bu şekilde zaten
büyüyemezsiniz ki… Bugün dünya ekonomisinin krizde olduğu dönemde bile
Türkiye’de müteşebbis olmak isteyenler için o kadar çok finansman
fırsatı var ki… Yurtiçinden ya da dışından 10 yıla kadar kredi
bulunabiliyor. Faizler dövizde yüzde 2,75-4,25; TL’de ise 7-9 bandında.
Capital: Fırsatlara rağmen müteşebbisler neden yatırım yapmıyor? - Yıllardır Türkiye’deki problemlerin ve mantığın Türk
müteşebbisini yıldırmasından dolayı kimse adım atmıyor, yatırıma
girmiyor. Bir fabrika ruhsatı almak için bir yıl uğraşıyorsunuz… Biz
Aliağa’da bir liman ruhsatı almak için 11 yıldır uğraşıyoruz. Girişimci,
bu şartlarda neden parasını ya da kredi gücünü buraya bağlasın ki? Bu
durumda doğal olarak sermaye yurtdışına kayıyor. Tabii bunlar da
girişimciliktir ama biz önce Türkiye’yi kalkındıralım ve önce
ülkemizdeki işsizlik sorununu halledelim.
Capital: Bunu kötü bir gelişme olarak mı değerlendiriyorsunuz? - Evet, çok kötü bir gelişme tabii… Bu kadar sektörde, bu kadar
boşluk ve işlenmemiş alan varken yatırımlar neden Türkiye’de yapılmasın?
Biz sanayi derken tarımı, zirai sanayiyi de içine alıyoruz. Bizi
kurtaracak tek alan, tarıma dayalı sanayidir. Tek bir gün bile
geçirmeden Türkiye’nin Harran Ovası’ndaki işlerini bitirmesi lazım.
Harran Ovası tam olarak düzenlense 4 milyon insana iş yaratır. Ancak bu
söylemlerle yurtdışına dönük girişimciliği ihmal edelim demek de
istemiyorum. Girişimcilerimizin yurtdışındaki başarıları bizim için
büyük gurur vesilesi. Müteahhitlerimiz 1992’den bu yana toplam 150
milyarı doları aşkın sipariş hacmiyle bugün Çin’den sonra dünyada ikinci
konuma gelmiş bulunuyor. Tüketici elektroniği ve beyaz eşyada Beko’yla,
Vestel’le tüm dünya pazarlarında büyük başarılara imza atıyoruz. Bu
açılımın da mutlaka sürdürülmesi lazım.~
Capital: Tarımda hem holdingler hem de kişisel olarak yatırım yapanlar da çoğalıyor… - Bunlar yeni filizlenen oluşumlar… Ziraat Bankası, tarım
alanına yüzde 3,5- 4,5 oranında faiz verdiği dönemde bile biz tarımı
istediğimiz yere getiremedik. Bundan sonra Türkiye’yi enerji, tarım ve
turizm alanları kurtaracak, bu üç alanda ülke ayaklanıyor olacak.
Capital: Girişimciler için daha hangi alanlarda fırsatlar var? - Bu tamamen bir tercih meselesi. Hangi iş dalına girelim
sorusunun yanıtı için sanayi envanteri yapılması şart. Hangi alanlarda
yatırım gerektiği bilinmeli. Tabii yatırımın gerektirdiği rakama göre de
alan değişir. Belli sanayilerde, örneğin otomotiv sanayinde köşeler
tutulmuş, artık bu alanlara girmeye gerek yok. Ancak mevcut şirketini
satmak isteyen olursa burada fırsat oluşur. Ama başarılı olmak için en
önemli mesele para bulmak değil, işinizin takibini iyi yapabilmek.
Napolyon “Para, para, para” demiş. Bence en az onun kadar önemli olan
şey, “takip, takip, takip”dir. Kim ki işini takip etmiyor başarı şansı
yoktur.
Capital: Bugün Türk iş dünyasının globalleşme yolunda adımlarını nasıl buluyorsunuz? - Dünyada birikmiş bir sermaye var ve para nereye gideceğini
şaşırıyor. En cazip yer de Türkiye. Çünkü Türkiye, AB içinde en genç
nesle ve en güçlü girişimcilik ruhuna sahip, aynı zamanda en çok alanda
yatırım şansı sunan ülke. Türkiye’de birikmiş sermaye yeterli olmadığı
için dışarıdan gelecek paraya çok ihtiyacımız var. Yap-işlet-devret de
dahil olmak üzere her türlü yatırımla daha pek çok proje geliştirmemiz
ve üretmemiz gerekiyor.
Capital: Türkiye olarak bugünkü krizin neresindeyiz? - Bu son ekonomik krizden çok rahat kurtulduk. Nedeni de 2001’de
gerçekleştirilen bankacılık reformu oldu. Ayrıca Türk müteşebbisi
sermaye birikimi olarak sağlam durumda. Alınan önlemlerle rant
ekonomisinden, tasarruf ve yatırıma dayalı reel ekonomiye döndük. Artık
Türkiye’de gerçek ekonomi kuralları işlerlik kazanmış durumda. Eğer bu
faiz politikasıyla devam etseydik, Yunanistan’dan on kat daha beter
olurduk.
Capital: İkinci kriz dalgası bekliyor musunuz? - Evet, bekliyorum. Yunanistan ve Portekiz’den sonra Belçika, Almanya, İngiltere ve Fransa’da kriz ihtimali var.
Capital: Türk ekonomisini olumlu buluyorsunuz, anladığım kadarıyla? - Türkiye son 10 yılda tarihinde yaşamadığı kadar iyi bir dönem
yaşıyor. Ben bu iktidarın ekonomik anlamda çok iyi yolda olduğuna
inanıyorum. İkinci bir kriz dalgası gelse de Türkiye’yi etkilemez.
Türkiye rayına girdi. Ben kendimi bildiğimden bileli Türkiye’nin politik
riski vardı. Sonuçta buna rağmen büyüyoruz. Türkiye artık kabuğunu
yırttı.
Capital: Bu ortamda ne tip şirketler ayakta kalacak? - İşini iyi takip eden, teknolojiyi yakından izleyen,
altyapılarını çok iyi tanzim eden şirketler ayakta kalır. Ben 7 Haziran
2008’de çalışanlarıma bir tahminimi açıkladım: “Dünya ekonomik krize
gidiyor, tasarruf dönemine başlayalım” dedim. O dönem bir hesap yaptım,
çalışanlarım günde 1 TL tasarruf etseler yılda 657 milyon TL artı gelir
elde ediyoruz. Daha dünyada kriz patlak vermeden biz tasarruf ve
verimlilik artışı önlemlerimizi almıştık bile… Türkiye bu krizle verimli
olmayı öğrendi. Bir kişinin yapacağı işi 3 kişi yapıyordu, insan
kaynakları verimli değildi.Devlet de özelleştirme politikalarını da işte
bu yüzden, üzerindeki bu şişme insan kaynakları yükünü atmak için
uyguluyor. Verimlilikte epey ilerledik.
Capital: Demirören bir aile şirketi... Aile şirketlerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? - İyi ki bu kriz zamanında aile şirketi olarak kalmışız... Aile
şirketleri hep ayakta kalacak. Aile şirketlerinde ideal olan şudur: Baba
evlatlarının geleceği için çalışır. Ben öldükten sonra ne olacak? Aile
şirketinin patronunun, yaşarken aileden gelecek kişiyi belirlemesi ve
onu bu göreve hazırlaması lazım. Aile içinde de bu kişinin kabul görmesi
şart, ailenin liderini iyi seçmesi gerekiyor.
Capital: Demirören Grubu için siz de işlerini devredeceğiniz kişiyi hazırlıyorsunuz o zaman… - Tabii hazırlanan hazırlanıyor. Bir de şu var: Görev verilmez,
alınır. Yetki çalışmayla, bilgiyle, sabırla alınır. Kimseye bir görev
vermiyorum, hak eden alır.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?