"İyi ki aile şirketiyiz"

Ona göre bugün Türkiye’de çok ciddi imkanlar olmasına rağmen müteşebbis sayısı daha az.

1.10.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
"İyi ki aile şirketiyiz"
Erdoğan Demirören, bu yıl şirketleriyle iş hayatındaki 55. yılını kutluyor. Demirören, şirketlerinin internet sayfasında gelecek hedeflerini belirlerken “Ülkemize hizmet etme heyecanımız ve hep geleceğe yönelik davranma tutkumuz hala ilk günlerimizdeki kadar canlı ve güçlü” diyor. Gerçekten de Demirören’in yatırım planlarından bahsederken işine ne kadar bağlı olduğu seziliyor. Zaten kendisi de “Şirketler grubumuz 60 bin kişiye ekmek sağlıyor. Ben onların sorumluğunu hep omzumda taşımak zorundayım. Eve gittiğimde de 28 müessesemin durumunu sürekli beynimdeki süzgeçten geçirir, işimi yaşamaya devam ederim. Hayatı işte buluyorum” diyor.1950’lerde, “O dönem sermaye birikmeyen bir ülkede müteşebbis bulmak kolay değildi” dese de Türkiye’nin ilk likid gaz şirketinin adımlarını atan Erdoğan Demirören, bugün oluşan ciddi fırsatlara rağmen Türkiye’de girişimcilik ruhunun azaldığını düşünüyor. “Genç nesil girişimci olmak istemiyor. Türkiye’de bizim tarzda sanayi ve üretim alanlarında müteşebbisler artık yetişmiyor” diyor. İş dünyasının duayenlerinden Demirören Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören ile geçmişten bugüne Türk girişimci profilini, yaşanılan zorlukları, Türkiye ekonomisini ve yatırım planlarını konuştuk:

Capital: 
Genç yaşta iş hayatına atıldınız. O dönemin iş dünyası ile bugünün arasında nasıl farklar görüyorsunuz?
- O dönemin gerçekleri çok farklıydı. Şöyle düşünün, 1950’de Türkiye Sınai Kalkınma Bankası yeni kurulmuştu, küçük bir odadan oluşuyordu. Kurucusu o küçücük odada kime kredi vereceğim diye kara kara düşünürdü. O dönemlerde müteşebbis bulmak zordu. Sermaye birikmeyen bir ülkede müteşebbis bulmak kolay değildir. Devletimizin de makro ekonomideki ana kararları belli değildi. O zaman sermaye azlığından devletçilik etkindi. Her vilayette kapitalizmi güçlendirmek için desteklenen işadamları vardı. Bugün baktığınızda geçmişte İstanbul’daki ekonominin kurucusu olan ailelerin pek etkisi de kalmadı. 1950-60’larda ekonomiye yön veren ailelerin, ikinci, üçüncü kuşaklarının bugün isimleri fazla geçmiyor.  

Capital: 
Bu değişim neden kaynaklandı peki?
O yıllarda Türkiye nüfusu çok azdı, sarf ekonomisi üzerine kurulmuş bir toplum değildik. Tüketime dayalı olmayan bir düzende ekonomiyi geliştirmek kolay değildir. O tarihlerde müteşebbis ruhu da bir torna, bir freze gibi herhangi bir makineyle üretime başlayan sanayicilerde olurdu. Onlar bugün bir yere geldi. Mesela 1950’lerde otomobil son teknoloji olduğu için otomotiv sanayi en önemli iş kollarındandı. Aynı şekilde tekstil çok önem taşıyordu.  1964 yılında İstanbul Belediyesi’nin yıllık bütçesi 695 milyon TL’ydi. Menderes dönemi ile 58 yılına kadar ekonomide bir atılım yaşandı. 1957’de dolar kuru 9,08’e çıkınca ve karaborsa artınca ekonomi bozuldu. O dönemlerde etten ilaca varıncaya kadar pek çok ihtiyaç maddesi kolay bulunmuyordu. Bu dönemleri unutmamak lazım… 60 ihtilalinin gelmesinin nedenleri aynı zamanda ekonomiktir.  1960 ihtilali, birçok Türk şirketini batma noktasına getirdi ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası da bu ortamda şirketleri kurtarmak için kuruldu. O dönemde finansman bulmak çok daha zordu.

Capital: 
İşadamı profili, bugünkünden nasıl farklıydı? İş kurmak, girişimci olmak o zamanlarda daha mı kolaydı?
Bugün müteşebbis olmak daha kolay… O zamanki toplumla bugünkü ortamın birleştiği tek nokta, yaratıcılık ve başarılı olma savaşı.~
 Girişimcilik ruhu, o gün olduğu gibi elbette bugün de var. Ama sadece, “Ben müteşebbisim, bana sermaye verilsin” demek de doğru değil. Bizdeki patronluk ruhu, ortaklık müessesesini de yaşatmıyor. Ortaklık fikrinden ve kültüründen uzaklaşmamak lazım. Her müteşebbis tek başına patron olmak istiyor. Borsanın kurulması ve işlemeye başlamasıyla birlikte halkı şirketlere ortak yapabildik, ortaklık anlayışı bu sayede biraz daha gelişti. 1966’larda CHP Adana Milletvekili Suphi Baykam, halka açık bir tuğla fabrikası kurmuştu. İnanılmaz bir talep görmüştü, herkes kuyruğa girdi. Ancak, kanunlar henüz çıkmamıştı ve o atılım o zaman yarım kaldı. Uzun yıllar sonra sermaye piyasaları kurulunca ortaklıklar çoğalmaya başladı. 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte serbest ekonomiye dayalı ciddi bir reform hamlesi gerçekleşti ve bu atılım dönemi bugünlere kadar taşındı.
Maalesef bugün Türkiye’de, çok ciddi imkanlar olmasına rağmen müteşebbis sayısı hala daha az. Genç nesil, girişimci olmak istemiyor. Türkiye’de bizim tarzda sanayi ve üretim alanlarında müteşebbisler artık yetişmiyor. Yeni kuşak girişimciler, üretim sektörünün zorluklarını gördükçe daha basit işlere, hizmet ve teknoloji ağırlıklı konulara giriyor.

Capital: 
Bugün Türkiye’de ciddi imkanlar var dediniz. Nedir bu imkanlar?
Şu an Türkiye’de yeni bir müteşebbis yatırım yapmayı planlıyor ve yüksek teknolojili bir konuya el atmak istiyorsa önünde çok büyük fırsatlar var. İlle de bu kuruluşlara yabancı yatırımcılar sahip olacak diye bir kural yok… Tabii yabancılarla ortaklık gerekir ama Türk müteşebbisinin bu yerleri alması ekonominin geleceği bakımından şarttır. Bakın 1950-55’lerde bankadan kredi istediğimiz zaman faiz yüzde 18-23 arasıydı; bugün 7 ila 9 arasında. Geçmişte bir tek Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’ndan kredi alabilirdik, o kredilerde en uzun vade 1-3 yıl olabilirdi. Hatta 3 ayda bir devre faizi öderdik, daha temel atarken aldığımız paranın faizini ödemeye başlardık. Bu şekilde zaten büyüyemezsiniz ki… Bugün dünya ekonomisinin krizde olduğu dönemde bile Türkiye’de müteşebbis olmak isteyenler için o kadar çok finansman fırsatı var ki… Yurtiçinden ya da dışından 10 yıla kadar kredi bulunabiliyor. Faizler dövizde yüzde 2,75-4,25; TL’de ise 7-9 bandında.

Capital:
  Fırsatlara rağmen müteşebbisler neden yatırım yapmıyor?
Yıllardır Türkiye’deki problemlerin ve mantığın Türk müteşebbisini yıldırmasından dolayı kimse adım atmıyor, yatırıma girmiyor. Bir fabrika ruhsatı almak için bir yıl uğraşıyorsunuz… Biz Aliağa’da bir liman ruhsatı almak için 11 yıldır uğraşıyoruz. Girişimci, bu şartlarda neden parasını ya da kredi gücünü buraya bağlasın ki? Bu durumda doğal olarak sermaye yurtdışına kayıyor. Tabii bunlar da girişimciliktir ama biz önce Türkiye’yi kalkındıralım ve önce ülkemizdeki işsizlik sorununu halledelim.

Capital: 
Bunu kötü bir gelişme olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Evet, çok kötü bir gelişme tabii… Bu kadar sektörde, bu kadar boşluk ve işlenmemiş alan varken yatırımlar neden Türkiye’de yapılmasın? Biz sanayi derken tarımı, zirai sanayiyi de içine alıyoruz. Bizi kurtaracak tek alan, tarıma dayalı sanayidir. Tek bir gün bile geçirmeden Türkiye’nin Harran Ovası’ndaki işlerini bitirmesi lazım. Harran Ovası tam olarak düzenlense 4 milyon insana iş yaratır. Ancak bu söylemlerle yurtdışına dönük girişimciliği ihmal edelim demek de istemiyorum. Girişimcilerimizin yurtdışındaki başarıları bizim için büyük gurur vesilesi. Müteahhitlerimiz 1992’den bu yana toplam 150 milyarı doları aşkın sipariş hacmiyle bugün Çin’den sonra dünyada ikinci konuma gelmiş bulunuyor. Tüketici elektroniği ve beyaz eşyada Beko’yla, Vestel’le tüm dünya pazarlarında büyük başarılara imza atıyoruz. Bu açılımın da mutlaka sürdürülmesi lazım.~

Capital: 
Tarımda hem holdingler hem de kişisel olarak yatırım yapanlar da çoğalıyor…
-  Bunlar yeni filizlenen oluşumlar… Ziraat Bankası, tarım alanına yüzde 3,5- 4,5 oranında faiz verdiği dönemde bile biz tarımı istediğimiz yere getiremedik. Bundan sonra Türkiye’yi enerji, tarım ve turizm alanları kurtaracak, bu üç alanda ülke ayaklanıyor olacak.

Capital: 
Girişimciler için daha hangi alanlarda fırsatlar var?
Bu tamamen bir tercih meselesi. Hangi iş dalına girelim sorusunun yanıtı için sanayi envanteri yapılması şart. Hangi alanlarda yatırım gerektiği bilinmeli. Tabii yatırımın gerektirdiği rakama göre de alan değişir. Belli sanayilerde, örneğin otomotiv sanayinde köşeler tutulmuş, artık bu alanlara girmeye gerek yok. Ancak mevcut şirketini satmak isteyen olursa burada fırsat oluşur. Ama başarılı olmak için en önemli mesele para bulmak değil, işinizin takibini iyi yapabilmek. Napolyon “Para, para, para” demiş. Bence en az onun kadar önemli olan şey, “takip, takip, takip”dir. Kim ki işini takip etmiyor başarı şansı yoktur.

Capital: 
Bugün Türk iş dünyasının globalleşme yolunda adımlarını nasıl buluyorsunuz?
-  Dünyada birikmiş bir sermaye var ve para nereye gideceğini şaşırıyor. En cazip yer de Türkiye. Çünkü Türkiye, AB içinde en genç nesle ve en güçlü girişimcilik ruhuna sahip, aynı zamanda en çok alanda yatırım şansı sunan ülke. Türkiye’de birikmiş sermaye yeterli olmadığı için dışarıdan gelecek paraya çok ihtiyacımız var. Yap-işlet-devret de dahil olmak üzere her türlü yatırımla daha pek çok proje geliştirmemiz ve üretmemiz gerekiyor.

Capital: 
Türkiye olarak bugünkü krizin neresindeyiz?
Bu son ekonomik krizden çok rahat kurtulduk. Nedeni de 2001’de gerçekleştirilen bankacılık reformu oldu. Ayrıca Türk müteşebbisi sermaye birikimi olarak sağlam durumda. Alınan önlemlerle rant ekonomisinden, tasarruf ve yatırıma dayalı reel ekonomiye döndük. Artık Türkiye’de gerçek ekonomi kuralları işlerlik kazanmış durumda. Eğer bu faiz politikasıyla devam etseydik, Yunanistan’dan on kat daha beter olurduk.

Capital: 
İkinci kriz dalgası bekliyor musunuz?
Evet, bekliyorum. Yunanistan ve Portekiz’den sonra Belçika, Almanya, İngiltere ve Fransa’da kriz ihtimali var.

Capital: 
Türk ekonomisini olumlu buluyorsunuz, anladığım kadarıyla?
Türkiye son 10 yılda tarihinde yaşamadığı kadar iyi bir dönem yaşıyor. Ben bu iktidarın ekonomik anlamda çok iyi yolda olduğuna inanıyorum. İkinci bir kriz dalgası gelse de Türkiye’yi etkilemez. Türkiye rayına girdi. Ben kendimi bildiğimden bileli Türkiye’nin politik riski vardı. Sonuçta buna rağmen büyüyoruz. Türkiye artık kabuğunu yırttı.

Capital:
  Bu ortamda ne tip şirketler ayakta kalacak?
İşini iyi takip eden, teknolojiyi yakından izleyen, altyapılarını çok iyi tanzim eden şirketler ayakta kalır. Ben 7 Haziran 2008’de çalışanlarıma bir tahminimi açıkladım: “Dünya ekonomik krize gidiyor, tasarruf dönemine başlayalım” dedim. O dönem bir hesap yaptım, çalışanlarım günde 1 TL tasarruf etseler yılda 657 milyon TL artı gelir elde ediyoruz. Daha dünyada kriz patlak vermeden biz tasarruf ve verimlilik artışı önlemlerimizi almıştık bile… Türkiye bu krizle verimli olmayı öğrendi. Bir kişinin yapacağı işi 3 kişi yapıyordu, insan kaynakları verimli değildi.Devlet de özelleştirme politikalarını da işte bu yüzden, üzerindeki bu şişme insan kaynakları yükünü atmak için uyguluyor. Verimlilikte epey ilerledik.

Capital:
  Demirören bir aile şirketi... Aile şirketlerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
İyi ki bu kriz zamanında aile şirketi olarak kalmışız... Aile şirketleri hep ayakta kalacak. Aile şirketlerinde ideal olan şudur: Baba evlatlarının geleceği için çalışır. Ben öldükten sonra ne olacak? Aile şirketinin patronunun, yaşarken aileden gelecek kişiyi belirlemesi ve onu bu göreve hazırlaması lazım. Aile içinde de bu kişinin kabul görmesi şart, ailenin liderini iyi seçmesi gerekiyor.

Capital: 
Demirören Grubu için siz de işlerini devredeceğiniz kişiyi hazırlıyorsunuz o zaman…
Tabii hazırlanan hazırlanıyor. Bir de şu var: Görev verilmez, alınır. Yetki çalışmayla, bilgiyle, sabırla alınır. Kimseye bir görev vermiyorum, hak eden alır.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz