Yeni bir efsane yaratmak için tırmandık

Ebiçlioğlu, Ağrı Dağı tırmanışında da “Yeni bir Ağrı Dağı Efsanesi” yazmak umuduyla zirveye çıkıp iklim değişikliğine karşı mücadele ateşini yaktıklarını söylüyor...

26.11.2021 13:48:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yeni bir efsane yaratmak için tırmandık

Ayçe Tarcan Aksakal

[email protected]

10 yıldır dağcılıkla uğraşan ve ekibiyle dünyanın en yüksek zirvelerine tırmanan Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı FATİH KEMAL EBIÇLIOĞLU, “Her zirve tırmanışımız hem kişisel hem sürdürülebilirlik yolculuğumuzda öğretici oldu” diyor. Ebiçlioğlu, Ağrı Dağı tırmanışında da “Yeni bir Ağrı Dağı Efsanesi” yazmak umuduyla zirveye çıkıp iklim değişikliğine karşı mücadele ateşini yaktıklarını söylüyor.

Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı Fatih Kemal Ebiçlioğlu, ilk dağcılık tırmanışını 10 yıl önce Arçelik’te görev yaptığı 2011 yılında Afrika’nın en yüksek zirvesi Kilimanjaro’ya tırmanarak gerçekleştirdi. Bugüne kadar Güney Amerika’nın en yüksek dağı 6 bin 962 metrelik Aconcagua’dan Kafkasya’daki 5 bin 642 metrelik Elbruz Dağı’na kadar pek çok zirveye tırmandı. 19 Ağustos’ta 4 gün süren Ağrı Dağı tırmanışını gerçekleştiren 17 kişilik Koç Holding ve Arçelik ekibinde yer alan Ebiçlioğlu, iklim değişikliğine dikkat çekmek için Ağrı Dağı’nın zirvesine tırmandıklarını belirtiyor. “Yeni bir Ağrı Dağı Efsanesi yazmak umuduyla zirveye çıkıp iklim değişikliğine karşı mücadele ateşimizi yaktık” diyen Ebiçlioğlu, fiziksel olarak zorlandığını ancak tırmanışın her anından zevk aldığını söylüyor. Dağda insanın fiziksel limitlerinin yanı sıra zihinsel limitlerini de keşfettiğini belirten Ebiçlioğlu, tırmanışın ekip çalışmasına da katkı sağladığını ifade ediyor. Ebiçlioğlu, “Tırmanırken ekip halinde hareket etmenin vermiş olduğu dayanışma ruhu, birbirimize verdiğimiz güven ve başarabilirsin desteği fiziksel kapasitenizin üzerinde performans sergilemenize imkan sağlıyor” diyor. Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı Fatih Kemal Ebiçlioğlu’yla çalışma arkadaşlarıyla iklim değişikliğine dikkat çekmek için 10 yıldan bu yana yaptıkları zirve tırmanışlarını, sürdürülebilirlik hedeflerini ve dağcılık sporunun iş ve özel hayatına katkısını konuştuk: 

 Ağrı Dağı ilk tırmanışınız mıydı? Daha önce tırmanış deneyiminiz oldu mu? 

 2011 yılından bu yana “Dünyaya Saygılı, Dünyada Saygın!” vizyonumuza uygun olarak başlattığımız tırmanış etkinliklerinin tamamında yer aldım. 2011 yılında ilk tırmanışımızı “Global Isınmaya Karşı Çıkış” konseptiyle 12 çalışma arkadaşımızla Afrika kıtasının en yüksek zirvesi olan Kilimanjaro’ya gerçekleştirdik. Böylece Arçelik ekibinin tırmanış serüvenini başlattık. 

Neden böyle bir karar aldınız?

 Amacımız, iklim değişikliği ve bunun sonucu olan eriyen buzullara dikkat çekmekti. En önemlisi de bu ve benzeri etkinliklerimizle bu vizyonumuzu sahiplendik. Kilimanjaro da biz tırmandığımız dönem 1905 yılındaki buzul seviyesinin yüzde 80’ini kaybetmişti. Daha sonra tırmanış etkinliklerimizi devam ettirdik ve 2017’de Kafkasya’daki 5 bin 642 metrelik Elbruz Dağı’na tırmandık. 2018 sonunda hedefimizde Güney Amerika’nın en yüksek dağı 6 bin 962 metrelik Aconcagua vardı. Burada da zirveye bayrağımızı taşıdık. Sonra şirketimizin CEO’su olan Hakan Bulgurlu tek başına Everest tırmanışı gerçekleştirdi. Bu kadar güzel etkinlikleri yapmışken ülkemizin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı’na çıkmamak olmazdı. 

Ağrı Dağı tırmanışına holdingden kaç kişi katıldı? Ekip nasıl oluştu?

 Faaliyet gösterdiğimiz 7 ülkeden 17 arkadaşımız katıldı. Ekibi oluştururken benim için en önemli konu çeşitlilik oldu. Çeşitlilikten kastım kadın erkek dağılımının ötesinde ekipte farklı yaş, kültür ve görevdeki arkadaşlarımızdan katılımın olmasını sağlamaktı. Güney Afrika’dan Pakistan’a, Kazakistan’dan Polonya’ya kadar faaliyet gösterdiğimiz farklı ülke ve coğrafyalardan arkadaşlarımız katıldı. Aynı zamanda Ağrı Dağı tırmanışı organizasyon içinde genel müdür yardımcısından uzmana, grup başkanından CEO’ya kadar farklı raporlama seviyeleri olan bir ekibin de ortak faaliyeti oldu. Bu açıdan da bu tırmanış benim için çok önemli. 

 Tırmanışa nasıl hazırlandınız? 

 Düzenli spor yapıyorum. Koşuyorum, yürüyorum… Bunları yaptığım için Ağrı Dağı tırmanışına özel, farklı bir hazırlık yapmadım. Tırmanışı da büyük sıkıntı yaşamadan tamamladım. Ancak burada asıl sorun yüksekliğe adapte olmak. Dağ tırmanışında vücudunuzun yüksekliğe adapte olması için sizi önce yükseğe çıkarıp sonra aşağı indirirler. İstanbul’da deniz seviyesinde yaşadığımız için en önemli sıkıntımız yüksekliğe adapte olmak oluyor. Yüksekliğe bağlı rahatsızlıklar yaşamamak için tırmanıştan önce bir miktar hazırlık yapmak, daha yüksek yerlerde bulunmak gerekiyor. Çalışma hayatımın yoğun temposundan dolayı böyle bir imkanım olmadı. Ancak son tırmanışta geçmiş yıllara göre yüksekliğe daha hızlı adapte oldum. 

 Ağrı Dağı’na tırmanırken ne hissettiniz? Nasıl bir deneyimdi? 

 Ağrı Dağı çok güzel, volkanik bir dağ. Ancak maalesef tırmanış sırasında buradaki buzulların da son 50 yılda iklim değişikliğinden kaynaklanan hava sıcaklığının artmasına bağlı olarak yok olmaya başladığını görmek beni ve ekibi derinden etkiledi. Ayrıca 4 günlük tırmanış benim için fiziksel ve zihinsel olarak çok zorlayıcı, ancak unutulmaz bir deneyim oldu. Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi kitabı, Nuh Tufanı ve gemisinin kalıntılarının bulunduğu yer olarak Ağrı Dağı, hikayesi ve görselliğiyle büyüleyiciydi. Yaşadığımız deneyimi basit bir dağ tırmanışı olmaktan çok daha öteye taşıdı. 

 Neden? 

 Ağrı Dağı insanlığın var olma çabasının simgesel değeri olan Nuh’un gemisinin son durağı, Yaşar Kemal’in sonu hüzünlü biten aşk hikayesinin yaşandığı yer. Pek çok efsaneye konu olmuş, ev sahipliği yapmış. Biz de dünyamıza ve tüm insanlığa duyduğumuz aşkımız, sevdamızın yazıldığı bir var olma hikayesinin sonunun, bu kez hüzünle bitmemesi, yeni bir tufanı durdurmak için, bilimin rehberliğinde şekillenecek, ağızdan ağıza dolaşan “Yeni bir Ağrı Dağı Efsanesi” yazmak umuduyla zirveye çıktık ve iklim değişikliğine karşı mücadele ateşimizi yaktık. 

 Tırmanış sırasında en çok hangi konuda zorlandınız? 

 İnsan bu tip tırmanışlarda kendisini, fiziksel ve zihinsel limitlerini yeniden keşfediyor. Benim için kendini yeniden keşfetmek ve limitlerini zorlama kısmı oldukça önemliydi ama bunları yaşarken hiçbirimiz yalnız değildik. Beraber çalıştığınız ekipten tırmanış için fiziksel ya da sözlü olarak bir destek geldiğinde kendinizi daha motive hissediyorsunuz ve zorlukların üzerinden ekip olarak gelebiliyorsunuz. Bu tip etkinliklerin takım olma ve takım çalışması üzerinde çok olumlu etkiler yarattığını düşünüyorum. Ekip ruhunu ve sinerjisini artırıyor, insanların birbirlerini daha iyi tanımasına fırsat veriyor. 

 Dağcılık sporunun size katkıları neler oldu?

Dağ koşulları fiziksel olarak oldukça zor. Zihnen zorlandığınız bir atmosfer. Yüksekliğin getirdiği bazı rahatsızlıklar var. Yüksekliğe adapte olmak için belli bir yüksekliğe çıkıp tekrar aşağı inmek zorundasınız. O dönem içinde kendinizi değişen koşullara adapte etme çalışması aslında sizi hem fiziken hem zihnen zorluyor. Özellikle dağda zorlandığınız dönemlerde “Burada ne işim vardı? Neden geldim?” diyorsunuz. Ancak ekip halinde hareket etmenin vermiş olduğu dayanışma ruhu, birbirimize verdiğimiz güven, başarabilirsin desteği fiziksel kapasitenizin üzerinde performans sergilemenize imkan sağlıyor. Tırmanışın en kıymetli yanının insanın fiziksel limitlerini keşfetmesinin yanı sıra aslında zihinsel limitlerini de keşfettiği olağanüstü bir deneyim olarak görüyorum. Aynı zamanda ekip çalışması olması dolayısıyla da ekstra performans sergilemenize katkı sağlıyor. Bu, şirket kültürünün içselleştirilmesi ve benimsenmesi açısından çok kıymetli. 

 Bugüne kadar en zorlandığınız tırmanış hangisiydi? 

 Güney Amerika’daki Aconcagua 7 bin metreye yakın yüksekliğiyle en çok zorlandığım zirve tırmanışı oldu. Hem çok uzundu hem o dönem çok ciddi hazırlık sürecinden geçtim. En büyük sıkıntı yüksekliğe bağlı olarak yaşadığınız uykusuzluk problemi. Zaman zaman baş ağrısı yaşıyorsunuz. Vücudunuzda ödem oluşuyor. Bu tip durumlara karşı vücudunuz ne kadar hızlı adapte olup pozitif reaksiyon verirse o kadar rahat tırmanış gerçekleştiriyorsunuz. Aksi taktirde tırmanışınız çok zorlaşıyor. 

 Bundan sonrası için en önemli hedefleriniz nelerdir? 

 Temelde bizim hedefimiz dağcılık sporu yapmak değil. İklim değişikliğine karşı duyarlı olmak. Dünyanın en büyük probleminden bahsediyoruz. Ayrıca sadece tırmanışla iklim değişikliğine karşı bir farkındalık yaratma çabası içinde değiliz. Şirketimizin bütün süreçlerinde bu duyarlılığı dikkate alarak faaliyetlerimizi yürütmeye çalışıyoruz. Geri dönüşüm kapsamında kazandığımız komponetlerin ürünlerimizde kullanılmasından tutun da ürettiğimiz ürünlerin enerji sarfiyatını minimum seviyelere çekmeye kadar pek çok kararı bu inisiyatifimizi dikkate alarak alıyoruz. 

 Sürdürülebilirlik konusunda başka ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz? 

 Sürdürülebilirlik konusunda sadece vizyonumuzla ve bu nevi etkinliklerle “green washing” (yeşil göz boyama) yapmadık. Aynı zamanda ürünlerimiz, fabrikalarımız, çalışanlarımız ve tüm paydaşlarımızın katılımıyla global vizyonumuzu destekleyecek şekilde karbon emisyonuna duyarlı bir şirkete dönüştük. Son iki yıldır da bu alanda Dow Jones sürdürülebilirlik endeksinde sektörün lideri konumuna geldik. Koç Topluluğu olarak her zaman dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. En önemlisi de paydaşlarımızın değişen beklentilerini iyi anlamaya ve iş yapışımıza yansıtmaya çalışıyoruz.


“CESARETLİ ADIMLAR ATACAĞIZ”

“ODAĞIMIZ İNSAN”
Koç Topluluğu olarak geçmişte de bugün de işimizi büyütürken, insanı odağına alan, dünyayı ve toplumu gözeten bir yaklaşımla hareket etmeye özen gösteriyoruz. Çalışma şeklimizden, iş yapışımıza, toplumsal yatırımlarımızdan iklim değişikliği ile ilgili attığımız her adıma; dünyadaki hızlı değişim sürecinin bir parçası olmayı önemsiyor, Topluluğu’muzu küresel liderler arasına taşıyacak çalışmaları hayata geçirmeye odaklanıyoruz.

MANİFESTO İş modelimizin odağında uzun vadeli, sürdürülebilir değer yaratmak arzusu yatıyor. Bu yaklaşımımızı geçtiğimiz yıllarda paylaştığımız Geleceğe Birlikte manifestosu ile somutlaştırdık. Geleceğe Birlikte diyerek işimizi içinde yaşadığımız dünya ve toplumdan bağımsız düşünemeyeceğimizi, toplumda değişimin öncüsü olmak için cesaretle adım atacağımızı vurguladık.

2050 HEDEFİ Koç Topluluğu olarak 2050 yılına kadar karbon nötr olma hedefimizi ortaya koyduk. Şu anda bu hedefimizi somutlaştırmak amacıyla kapsamlı karbon dönüşüm programı üzerine çalışıyoruz. Ayrıca Dünya Ekonomik Forumu bünyesindeki Avrupa Yeşil Mutabakatı Eylem Grubu’nun Ortak Bildirisi’ne dâhil olduk.



“2050’DE KARBON NÖTR OLURUZ”

YEŞİL ENERJİ
2030’a kadar tüm üretim tesislerimizde yüzde 100 yeşil elektriğe geçmeyi, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji projeleri için 50 milyon dolarlık yatırım yapmayı hedefliyoruz. 2050 yılında ise tüm operasyonlarımızda ve değer zincirinde sıfır karbon seviyesine ulaşmayı hedefliyoruz.

GERİ DÖNÜŞÜM Yine 2030’a kadar global operasyonlarımızda atık geri dönüşüm oranımızı yüzde 99’a çıkarmayı, ürünlerimizde kullanılan geri dönüştürülmüş plastik oranını yüzde 40’a, biyo bazlı malzeme oranını ise yüzde 5’e artırmayı hedefliyoruz.

TAHVİL İHRACI Geçtiğimiz mayıs ayında 350 milyon Euro tutarındaki ilk yeşil tahvil ihracımızı gerçekleştirdik. Buradan elde edilecek tüm geliri yenilenebilir enerji, yeşil bina projeleri, ürün ve üretimde enerji verimliliği gibi alanlarda sadece sürdürülebilirlik performansımızı artırmak ve hedeflerimizin daha da ötesine geçmek için kullanacağız.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz