Şubat Ayında Enflasyona Dikkat Güzel bir başlangıç oldu, ama yıl sonunda işler tersine döndü. 2000 yılını iyimser olmayan tablo ve düşüncelerle bitirdik. 2001’e ise ocak ayının ilk günlerinden iti...
Şubat Ayında Enflasyona Dikkat
Güzel bir başlangıç oldu, ama yıl sonunda işler tersine döndü. 2000 yılını iyimser olmayan tablo ve düşüncelerle bitirdik. 2001’e ise ocak ayının ilk günlerinden itibaren iyimserlik yaratacak gelişmelerle başlangıç yaptık.
Mali piyasaları olduğu kadar iş dünyasını yakından ilgilendiren gelişmeler gözlendi. Örneğin, yeni yıla yüzde Hazine’nin düzenlediği 2 ihale ile yön bulan tahvil/bono piyasasında yıllık bileşik getiriler, yüzde 67-68’lerden yüzde 50-51 seviyesine kadar geriledi. Bir gecelik repolarda ortalama oranlar yüzde 30’lu seviyelere düştü. Bankaların, 2 Ocak’tan itibaren Merkez Bankası’na sattıkları döviz miktarı 4.5 milyar dolar civarında gerçekleşti. Aralık ayının ikinci yarısında bir ara yüzde 90’lara dayanan bir ay vadeli mevduat faiz oranları, ocak ayı sonunda yüzde 40’lı seviyelere kadar geriledi.
Ocak ayında mali piyasalarda bu tür olumlu gelişmeler yaşanırken, politik tarafta aynı iyimser tablo pek yaşanmadı. Fazilet Partisi’nin kapatılma davası, parti kapatmayı zorlaştıran anayasa değişikliği tartışmaları, “Beyaz Enerji Operasyonu” gibi konular, gündemin ana maddelerini oluşturdu.
Şubat ayında ne konuşacağız? Herkesin üzerinde birleştiği veri, 3 Şubat Cumartesi günü saat 16.30’da açıklanacak ocak ayı enflasyon oranları. Yeni yılın ilk göstergeleri olması açısından, piyasanın yönünü belirlemede bir hayli etkili olacak. Toptan eşya fiyat artışının, yılın ilk ayında yüzde 1.5-2 aralığında olması bekleniyor. Bu durumda Türkiye, 1982’deki yüzde 26.5’luk enflasyon oranından sonra en düşük seviyesine ulaşmış olacak. Mart ayı başında da düşüşün devam etmesiyle 1976’daki yüzde 16.5’luk enflasyon oranından sonra en düşük seviye, kaydedilmiş olacak.
Şubat başında yaşanabilecek bu iyimser tablonun mali piyasalara yansıması, kuşkusuz olumlu olacak. Bir diğer beklenti de, fon bünyesindeki bankaların durumuyla ilgili. Bankalara talip olan gruplarla yapılacak görüşmelerin seyri, piyasayı yönlendirmede etkili olacak. Benzer şekilde, yabancı bankaların Türkiye’de banka satın almak için yaptıkları görüşmelerin sonuçları da, moralite ve güven açısından bir ölçü niteliği taşıyor. Citibank, Societe Generale gibi bankaların, ortaklık anlaşmalarını kamuoyuna açıklamaları, sadece iç piyasada değil, dış piyasalarda da olumlu etki bırakabilecek.
Piyasaların yönünü belirlemede etkin olabilecek bir diğer gelişme de, 21 Şubat’ta yapılacak 4.3 katrilyon liralık iç borç geri ödemesi. Hazine, itfa öncesi yapacağı hazırlıklar, piyasada, özellikle tahvil/bono faizlerine direkt olarak yansıyacak. Hazırlıkların ilk adımı, Hazine’nin 25 Ocak’ta Credit Suisse ve ABN Amro’ya verdiği 3 yıllık tahvil ihracı yetkisiyle atılmış oldu. Ayrıca, Hazine’nin İş-Tim’den 2.4 milyar dolarlık cep telefonu lisans bedelini tahsil edeceği göz önüne alınırsa, itfa öncesinde rahatsızlık verecek herhangi bir sorun yaşanması beklenmiyor.
Politik taraftaki beklentilere gelince... Şubat ayına ilişkin en önemli beklenti, Fazilet Partisi’nin kapatılma davasıyla ilgili. Davanın sonuçlanmaması, anayasa değişikliği paketinin askıya alınması nedeniyle, özellikle yabancı yatırımcılar, beklemeyi tercih ediyor. Beyaz Enerji gibi benzer operasyonların yapılması, hükümet dengelerinin yeniden sorgulanmasına yol açabilir. Bu tür siyasi belirsizlik haberleri, piyasayı rahatsız edecektir.
Söz konusu beklentiler doğrultusunda, piyasada ne tür gelişmeler yaşanabilir, yatırımcılar stratejilerini nasıl oluşturabilir?
Agresif strateji: Bu stratejide hisse senedi oranı, geçtiğimiz ay önerdiğimiz yüzde 75-80’lik oran, biraz aşağı çekilebilir. Çünkü, borsadaki yükseliş yönündeki güvensizlik, yılgınlık ve yabancı ilgisinin azlığı, endeksin çıkışını zorluyor. Ayrıca, endeksi önemli düzeyde etkileyen kağıt bazlı hareketler yaşanabiliyor. Ancak, endeksin 10 bin 300 gibi, seviyelere gerilemesi durumunda, hisse oranının yeniden eski seviyelere getirilebilir. Benzer şekilde, endeksin 11 bin 500’deki direnç seviyesini kırması durumunda alım yapılabilir ve hisse (Veya A tipi fon) oranı eski seviyeye getirilebilir. Hisse senedi olarak da, kısa sürede iyi hikaye yazabilecek banka, holding ve enerji hisseleri dikkat edilmesi gerektiği görüşündeyiz. Portföyün geri kalan kısmı ile de B tipi likit veya değişken fona yatırım yapılabilir.
Orta riskli: Hisse senedi (Veya A tipi fon) oranı yüzde 35-40 gibi seviyelerde tutulabilir. Endeksin direnç seviyesini kırması durumunda, bu oran yüzde 50’ye yükseltilebilir. Önerimiz, hisse tercihlerinin İMKB 30 içerisinde önemli ağırlık taşıyan banka ve holding hisseleri. A tipi yatırım fonları içerisinde de karma veya değişken fonları öneriyoruz. Portföyün geri kalan kısmı ile 1 veya 3 aylık mevduat, B tipi tahvil-bono veya değişken fonlara yatırım yapılabilir.
Risksiz: Portföyün önemli bir kısmı, 1 veya 3 ay vadeli mevduata yatırılabilir. Portföyün geri kalan kısmı ile B tipi likit veya B tipi değişken fonlar arasında paylaştırılabilir. Portföyün bir bölümünü dövize yatırmak yerine B tipi yabancı menkul kıymet fonları tercih edilebilir.
BORSADA YENİ BİR RALLİYE DOĞRU MU?
Borsa, yeni yıla iyi başlangıç yaptı denilebilir. Credit Suisse Akdeniz Bölgesi Araştırma Direktörü Afa Boran’ın tahmin ettiği gibi küçük bir ralli bir yaptı denilebilir. Çünkü, 2000’i 9.437 puandan kapatan borsa, ocak ayında bir ara 12 bine dayandı ve yüzde 25’e yakın bir prim yaptı.
Ancak, borsa çıkış yönünde birtakım sıkıntılar var. Gelmesi beklenen yabancı yatırımcılar, henüz ortada gözükmüyor. Kimi borsacılara göre, yabancılar Fazilet Partisi’nin davasını bekliyor. Davanın sonuçlanmasıyla birlikte Türkiye fotoğrafındaki flu taraf da netleşecek.
Geçtiğimiz yıl A tipi fonlara büyük ilgi gösteren yatırımcıların, benzer ilgiyi sürdürdükleri söylenemez. Ayrıca, SPK’nın ileri fiyat uygulaması başlatıldı. Böylece, yatırımcı sattığı A tipi fonun değerini, ancak 2 gün sonra öğrenecek. Bu da alım/satımı engelleyen bir unsur olarak öne çıkıyor. Alış tarafındaki zayıflık, fonların yeni alım yapmalarına engel oluyor.
Borsadaki bu psikolojik ortam, iyimser tarafa dönebilir mi? Beklentiler, düzeltme hareketiyle birlikte borsada, ocak ayına benzer küçük bir rallinin yaşanabileceği yönünde. Çünkü, IMF’nin Türkiye’nin kredi diliminin onaylanması, fon bünyesindeki bankalarla ilgili gelişmeler, yabancı bankaların Türk bankalarına ilgisi, şubat ayı başında açıklanacak enflasyon verisi, TL faizlerindeki gerilemenin olumlu sonuçları, borsada görülebilecek.
Ancak, kimi borsacılara göre piyasanın taşıdığı olası riskler, olası getiri oranına göre daha yüksek ve bu yüzden likit kalmak daha doğru bir strateji olur. Yani, alınan risklerle kazanma potansiyeli arasında bir denge yok.
Olası ekonomik ve politik riskleri bir araya getirdiğimizde, pozitif gelişmelerin daha ağır basacağını ve borsada şubat ayında kayda değer yükselişin olabileceği görüşündeyiz...
BONO FAİZLERİNDE DÜŞÜŞ DEVAM EDECEK
Bono piyasası, yeni yıla hızlı girdi ve bir ayda 20 puana yakın düzeyde düşüş gerçekleşti. Hazine’nin 5 Ocak’ta düzenlediği 2 ayrı ihalede oluşan yüzde 67’lik yıllık bileşik faiz oranı, 25 Ocak’ta yüzde 50 seviyesine geriledi. Bu satırların okunduğu dönemde, muhtemelen bu oranlar daha da düşmüş olacak ve yüzde 40-45’li seviyelerin konuşulduğu bir ortam olacak.
Özellikle 3 Şubat’ta açıklanacak enflasyon oranlarının, düşüşü destekleyen temel veriler olacak. Ayrıca, Hazine’nin dış borçlanma için 2 yabancı bankaya yetki vermesi, bono piyasasındaki faiz oranlarını düşürücü bir miktar daha düşürecektir.
Bono piyasası için en önemli beklenti, 21 Şubat’taki 4.3 katrilyon liralık itfa. Hazine’nin itfa öncesine yapacağı hazırlık, bankaların ihalede isteyeceği faiz oranını belirlemeye etkili olacak. Genel beklenti, ihaleye katılımın yüksek olacağı ve faiz oranının beklentilerin altında düşük kalacağı yönünde.
Bono piyasasını ilgilendiren bir diğer gelişme de, Fazilet Partisi’nin kapatılma davası. Kararın mevcut siyasi tabloyu zorlayacak veya yeni bir seçimi zorunlu kılmaması halinde, yabancı yatırımcılardan yüklü alımların gelebileceği tahmin ediliyor.
Bu durumda, ikinci el bono piyasasında işlem hacminin kriz öncesi seviyelere yaklaşması ve faizlerin düşüşe devam etmesi beklenebilir. Tahvil/bono almak istemeyen yatırımcıların, faiz düşüşü beklentileri doğrultusunda, B tipi tahvil/bono veya değişken fonlardan yana tercihini kullanabilir...
TL’YE DÖNÜŞ KAZANDIRDI
Kriz döneminde, yatırımcıların dövizlerini satarak TL’ye dönmeleri, iyi bir getiri sağladı denilebilir. Son bir aylık dönemde döviz sepeti yüzde 0.9 artarken, yeni yılın ilk haftasında yüzde 60’la açılan bir ay vadeli mevduatın aylık getirisi yüzde 4.2 oldu. Gerek A tipi, gerek B tipi fonlara yatırım yapanların aylık getirileri de dövize göre kıyas kabul etmeyecek düzeyde yüksek oldu.
Sırasıyla gidelim... Repoda hayat yok. Çünkü, bankalar arası repo piyasasında bir gecelik işlemlerin faizleri yüzde 30-35 aralığına oturdu sayılır. Bankaların müşterileriyle yaptıkları işlemlerde, oranlar yüzde 20-25 aralığında değişiyor. Bu yüzden, repo hacmi de her hafta azalma gösteriyor.
TL mevduat faizleri de hızlı bir şekilde düşüyor. Bankalar, ocak ayı başında bir ay vadeli mevduatları, yüzde 60 civarında brüt oranlarla yenilediler. Ocak ayı sonunda, bu oranlar, yüzde 40’lara kadar geldi. Bu yüzden yatırımcıların şubat başında bir ay vadeli mevduat faizlerinde yüzde 40’lı seviyeleri bulması bile zor olacak gibi gözüküyor. TMSF bünyesinde bulunan bankalar ve kamu bankaları, diğerlerine göre biraz daha yüksek oranlar verebilir.
Döviz mevduatına gelince... Orada da faizler, TL mevduat faizlerindeki düşüş doğrultusunda düşüyor. Büyük bankaların oranları biraz daha düşük ama fon bünyesindeki bankalarla orta ölçekli bankalarda, 50 bin doların üzerindeki mevduata brüt yüzde 14-16 aralığında faiz oranları bulunabiliyor.
Dövizden devam edelim... Euro, yeni yılda dolar karşısında çıkışını sürdürmeye çalıştı. Fakat, çok da başarılı olduğu söylenemez. 25 Ocak’ta 0.91 seviyelerine kadar geriledi. Fakat, beklentiler Euro’nun döneceği ve dolar karşısında yükselişini sürdüreceği yönünde. Özellikle Amerika ile Avrupa arasındaki faiz farkının kapanmasının yanı sıra büyüme tarafında daha iyi olan Avrupa’nın ortak para birimine destek sağlıyor. Tahminler, Euro/dolar paritesinin 1’e doğru yükselişini sürdüreceği yönünde...
GÖRÜŞ
Erdoğan Çiçek/Atlas Yatırım Bankası A.Ş Genel Müdür Yardımcısı
UZUN VADELİ TAHVİLLERİ KAÇIRMAYIN
Ülkemiz ekonomik ve siyasal anlamda tarihi kritik günler geçiriyor. Arjantin'i baz alan olumsuz gelişmelere paralel hareket eden Türkiye’deki yabancılar pozisyonlarını kapatmak istemeleri ile ortaya çıkan likidite krizi yerli ve yabancı yatırımcıların risk-return duyarlılığını daha da artırdı. Yani ülkemizin risk primi arttı. Gerek IMF gerekse Dünya Bankası’nın vereceği kredilerle sakinleşen piyasalara rağmen reel faizlerde bu yükselişin kısa vadede hızla inişe geçmesi beklenmemelidir.
NİV’in performans kriteri olmaktan çıkarılması ile birlikte, Merkez Bankası döviz kurlarının kontrolü yanında, APİ fonlaması ile faizlerin de kontrolünü sağlamakta olduğu görülüyor. Ancak bu kadar fonlamanın sürdürülebilir olduğunu düşünmemekteyiz. Tabii ki Merkez Bankası’nın şubat ayında yapılacak ve Hazine’nin tarihi itfasını oluşturan 6.5 milyar dolarlık miktar için uygun zemin hazırlaması doğaldır. Ancak şu anda o/n bazda döviz bozdurarak piyasaya girmiş olan yabancılar, doğal olarak bir likidite arz fazlası yaratmışlardır ama bunların gecelik faiz beklentileri yüzde 40 ve üstü olarak görülüyor. Bu seviyelerin altını riskli olarak görmekteler ve her an yine TL portföylerini dövize döndürüp paralarını yurt dışına park edebilirler.
Öte yandan, Hazine’nin yapacağı bu ihalede faiz oranları son derece önem taşımakta, çünkü bu faiz oranları bundan sonraki faiz seviyesi için benchmark oluşturacaktır. Diğer yandan yine bu faiz oranları, 2001 bütçe hedeflerini ciddi olarak revize edilmesini sağlayacaktır. Reel kesim aralık ayında ciddi bir fren yaptı ve ülke muhtemelen ilk 2 çeyrekte sıfır büyüme gerçekleştirecektir. Bunun anlamı tüm reel sektör özellikle beyaz eşya, otomobil, tekstil ve inşaat ciddi anlamda etkilenecek ve bunun yansıması bilançolarda negatif olacaktır. Borsanın bu anlamda etkilenmesi doğal olarak negatif olacaktır.
Yatırımcılar için önerilecek portföyde, repo ve B tipi fonlar ön planda yer almakta. Ancak yatırımcıların mutlaka TL enstrümanlarında olmasını önermekteyim. Ancak, yüzde 60 civarlarında alınacak uzun vadeli bono/tahvilin kaçırılmayacak bir fırsat olduğunu söylemek gerekir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?