En Zor Şey Tahmin Yapmak! Kasım ayında yaşanan krizin etkileri, tam olarak atlatılmadan bu sefer Cumhurbaşkanı-Başbakan kriziyle karşılaştık. Geçmiş krizlere göre, piyasada kısa sürede çok sert h...
En Zor Şey Tahmin Yapmak!
Kasım ayında yaşanan krizin etkileri, tam olarak atlatılmadan bu sefer Cumhurbaşkanı-Başbakan kriziyle karşılaştık. Geçmiş krizlere göre, piyasada kısa sürede çok sert hareketler gözlendi. Örneğin, krizin ilk gününde bankalar 7.5 milyar dolarlık döviz alırken, ertesi gün 4.5 milyar dolarlık bölümünü Merkez Bankası’na geri sattılar.
TL piyasalarında yeni bir rekora imza atıldı ve gecelik repolarda yüzde 3 bin faiz oranıyla işlem yapıldı. Krizin ikinci gününde, repo piyasasında ortalama faiz oranı yüzde 1.107 olurken, en düşük 300, en yüksek 3 bin seviyesi kaydedildi. Doğal olarak krizin etkileri, borsayı da etkiledi ve 8.100’lük seviye test edildi.
Böylece, mali piyasalar 4 ay gibi çok kısa bir süre zarfında, çok ağır sonuçlar doğuran 2 krizi yaşamış oldu. 19 Şubat Pazartesi günü Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanan tartışmalar sonucu doğan krizin ardından, gelecekle ilgili bütün tahmin ve hedefler rafa kaldırıldı. Aylık tahmin, öngörü bir tarafa, ertesi gün ne olabileceği üzerine 4-5 ayrı senaryo üzerine hesaplamalar yapılmaya başlandı.
Piyasaların bu kadar dalgalandığı, en düşük ve en yüksek oranlar arasında marjların bu kadar açıldığı bir piyasada, öngörülerde bulunmak, falcılıktan öteye geçiyor. Oysa, şubat ayında piyasalar açısından olumlu sayılabilecek birkaç gelişme yaşandı. Örneğin, ocak ayı sonu itibariyle enflasyon yüzde 30’un altına düşerek 1986’dan bu yana en düşük seviyesine gelmişti. İş-Tim, GSM 1800 lisans bedeli olarak 2 milyar dolar ve KDV olarak da 340 milyon dolarlık ödeme yapmıştı. Hazine, yılın ilk tahvil ihracını 500 milyon dolardan 750 milyon dolara yükseltmişti.
Politik tarafta Fazilet Partisi’nin kapatılma davası, ek iddianame ile birlikte önümüzdeki aylara kalmıştı. Piyasadaki gerilimi azaltacak olan bu gelişmelere rağmen, kriz 19 Şubat’ta kapıyı çaldı ve piyasalar altüst oldu.
Mart ayında ne bekliyoruz? Aslında, 20 Şubat’ta yapılan bono ihalesinden sonra piyasaların beklentisi, ortamın tamamen yumuşaması ve faizlerde düşüş, borsada yükseliş döneminin yeniden başlamasıydı. Genel beklenti, şubat ayı sonuna kadar rahatlayan piyasaların, mart ayına yumuşak bir geçiş yapacağı yönünde. 2 Mart Cuma gününden itibaren Kurban Bayramı tatili başlıyor. Uzun tatil nedeniyle, Mart için yarım ay gözüyle bakılıyor.
Mart sonunda ise Hazine’nin 20 Şubat’ta yaptığı 1 ay vadeli bono ihalesinin dönüşü var. Rakamın 1.5 katrilyon lira olması, rahatlatıcı bir unsur. Bu itfa dışında da ciddi bir ödeme yok. 3 Mart’ta açıklanacak enflasyon oranıyla, muhtemelen 1976’dan bu yana en düşük enflasyon oranı yakalanacak. Ancak, bayram tatilinin başlamış olması nedeniyle, enflasyondaki düşüşün piyasaları etkilemesi beklenmiyor.
Yatırım stratejileri nasıl oluşturulabilir?
Agresif strateji: Geçtiğimiz ay, hisse senedi oranının düşürülmesini önermiştik. Düşüşün ardından kriz patlak verdi ve endeks, 8.100 seviyelerini gördü. Teknik ve temel analiz çalışmıyor ve hiçbir analist, endeksin yönü konusunda bir tahminde bulunamıyor. Kriz fobisine kapılan yabancı yatırımcıların da gelmesi, artık beklenmiyor.
Teknik olarak 8.100 seviyesi kırılırsa, endeksin 7.000-6.800 seviyesine kadar düşmesi beklenebilir. Çıkış için ise tahmin yapmak mümkün gözükmüyor. Risk yüksek gibi gözüküyor, ancak bu stratejiye göre hareket edilecek olursa, kazanma riski, kaybetme riskine karşı daha yüksek. Bu yüzden, hisse oranının yükseltilmesini öneriyoruz.
Portföyde yüzde 70-75 aralığına yükseltilen hisse oranı (veya A tipi yatırım fonu) dışında kalan pay ile repo veya B tipi likit fonlara yatırılabilir.
Orta riskli: Hisse senedi oranı, az bir miktarda azaltılabilir ve yüzde 30-35 aralığında olabilir. Ekonomideki temel göstergelerde ve Türk Telekom’un özelleştirilmesine yönelik olumlu açıklamalar gibi, durumlarda hisse oranı biraz daha artırılabilir.
Portföyün geri kalan bölümü ile B tipi tahvil/bono, değişken ve likit fonlara yatırım yapılabilir. Fonlara yatırım yapmak isteyenler, repo tercihini de kullanabilir.
Risksiz: Portföyün yüzde 80-85 aralığı gibi önemli bir bölümü, repoda değerlendirilebilir. Repo oranlarını düşük bulanlar, B tipi likit fonları da tercih edebilir. Ayrıca, 1 aylık mevduat veya Hazine’nin 20 Şubat’ta ihraç ettiği bir ay vadeli bonolar da iyi bir yatırım tercihi olabilir.
GÖRÜŞ
Okan Böke/Körfezbank Döviz Ve Kıymetli Madenler Piyasaları Müdürü
KRİZ VE DIŞ PİYASA BEKLENTİLERİ
Geçtiğimiz ayın hiç şüphesiz en önemli olayı 19 Şubat günü yaşanan siyasi krizin yol açtığı yeni ekonomik kriz idi. Milli Güvenlik Kurulu’nda Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yaşanan gerginlik hemen piyasalara etkisini negatif olarak gösterdi. Ancak pazartesinin ABD tatili olması nedeni ile Merkez Bankası’ndan yapılan dolar alışları, TL piyasalarını reel anlamda sıkıştırmadı. Hükümetin görevine devam edeceğini açıklaması ve IMF’nin programa olan güvenin devam edeceğini açıklaması ve ertesi gün para piyasalarında izlenen politika ile alınan dövizin büyük bir kısmı Merkez Bankasına geri döndü.
Ancak gecelik faizlerin şu aşamada çok aşağılara ineceğini düşünmekte iyimser bir düşünce olarak algılanmalı. Hazine’nin en kritik ödemesi olan 21 Şubat itfası ilk etapta 7 ve 12 aylık ihaleler ile karşılanmak isteniyordu. Ancak yaşanan kriz sonrası Hazine, piyasa koşulları içinde en doğru hareketi yaparak vadeyi kısaltıp piyasa oyuncularının kabul edeceği vade olan 1 aya yaklaşık 1.5 trilyonluk satış yaparak piyasayı rahatlattı.
Aynı zamanda yaptığı dövizli kağıt ihalesi de bence amacına ulaştı. Olumsuz koşulların ekonomik ya da siyasi olsun devam ettiği sürece yabancı sermaye girişi zor görünmekte. Türkiye’de yaşanan bu kriz aynı zamanda diğer emerging market ülkelerini de olumsuz olarak etkilemekte. Bu gelişmelerin ardından Brezilya ve Arjantin kağıtlarına da satış gelirken Brezilya Reali dolara karşı son ayların en düşük seviyeleri olan 2.009 seviyelerine geriledi.
Yurtdışı piyasalar ise tamamen artık faizlere endekslenmiş durumda. Bush’un ABD’de başkan seçilmesinden sonra Greenspan’in işinin başında kalmış olması olumlu olarak yorumlanmalı. ABD içinde bulunduğu ekonomik yavaşlama ile faiz hadlerinde yaptığı indirimler ile savaşmaya çalışıyor.
Yıl başından beri 1 puan indirilerek yüzde 5.50 seviyesine getirilen faizlerin Temmuz ayına kadar yüzde 4.75-5.00 civarına gelmesi beklenmekte. Ancak Aralık ayı için açıklanan ve yüzde 1.1 artış gösteren üretici fiyat endeksi (PPI) bir anda akla acaba enflasyon tekrar yükseliyor mu sorularını getirdi. Önümüzdeki günlerde açıklanacak olan verileri dikkatle izleyip PPI datasının mevsimsel mi yoksa kalıcı mı olduğunu araştırmalıyız. Greenspan, uzun zamandır arzuladığı Amerikan ekonomisinin yumuşak inişini gerçekleştirebilmek için elinden geleni yapmaya devam edecektir.
Avrupa cephesine baktığımız zaman ise daha değişik bir data grubu ile karşı karşıya olduğumuzu gözlemliyoruz. Euroland’in en büyük ekonomisi olan Almanya’da işsizlik uzun zamandan beri beklenmedik şekilde yüzde 10‘a yükselmiş durumda. Faizlerin artırılması fikrini savunanlara karşıt görüş oluşturmakta. İkinci büyük ekonomiye sahip olan Fransa’da ise tüketici güveni en üst seviyelerde seyretmekte. Buradan da anlaşılacağı üzere faiz hadleri hakkında çelişki söz konusu. Avrupa’da Mayısta sonuçlanması beklenen ve önümüzdeki iki yıl için belirleyici olacak olan sendika görüşmeleri sona ermeden faizlerde herhangi bir değişiklik olmamasını beklemek kesinlikle doğru olur.
Elimizde olan veriler ışığında bakıldığında geçtiğimiz yıldan farklı olarak bu yılın Euro/dolar paritesi açısından en azından artık bir “2-way market” olarak gerçekleşeceğidir. Faiz farkları Euro lehine geliştikçe de piyasalar daha az maliyete katlanarak Euro long pozisyonlar taşıyabileceklerdir. Bu da muhakkak Euro’ya pozitif olarak etki edecektir. Aynı zamanda yükselen Euro ve 22-28 dolar bandına oturan petrol fiyatları Türkiye’nin dış ticaret açığına olumlu etki yapacaktır.
OLUMSUZ BEKLENTİLER AĞIR BASIYOR
Geçtiğimiz ay “Borsada yeni bir ralliye doğru mu?” başlığını kullanmış ve olumlu beklentiler doğrultusunda, ocak ayındaki çıkışın şubat ayında da devam edebileceğine yer vermiştik. Ancak, olumlu beklentiler realize olmadığı gibi, olumsuz beklentiler, hatta kriz piyasaya damgasını vurdu. Borsa da önce Fazilet Partisi’nin kapatılma davası, ardından Cumhurbaşkanı-Başbakan arasındaki gerilimle darbe yedi ve iyimser beklentilerini kaybetti. Fazilet Partisi’nin kapatılma davası da, yaşanan krizin gölgesinde kaldı ve gündemin alt sıralarına düştü.
Mart ayına ilişkin beklentiler konusunda, borsacılar yorum yapmaktan kaçınıyor. Bir aracı kurumun analisti, “Sabah alınan pozisyonların akşam kapatılmasını öneriyoruz. Çünkü, gece yaşanabilecek olası bir olumsuz gelişmenin yaratacağı riski üstlenmek istemiyoruz” diyerek, borsadaki psikolojiyi yansıtıyor.
Olumsuz beklentilerin ağırlıklı olduğu piyasalarda, çıkış olasılığı hiç mi yok? Kapı tamamen kapatılmıyor, ama çok da umut olmadığı net bir şekilde ifade ediliyor. Psikoloji değişebilir mi? Olabilir ama hızlı bir çıkış olmayacağı tahmin ediliyor. Bayram tatili nedeniyle mart ayına ilişkin beklentiler, ikinci yarıya ait. Özellikle Hazine’nin 20 Mart’ta yapacağı iç borçlanma ihalesi, önemli bir beklenti haline dönüşecek.
Ancak, biz borsanın zaten dip seviyelerde olduğunu ve hisse pozisyonunu azaltmanın doğru bir strateji olmayacağı görüşündeyiz. Piyasadaki karamsarlığa rağmen, olumlu gelişmelerin de yaşanabileceğine dair beklentilerimiz var. Örneğin, birbirini izleyen bir süreçte, 1-2 yabancı bankanın, satın alma operasyonu, piyasaya ayrı bir hava verebilir. Türk Telekom’la ilgili açıklanacak bir haber de piyasaya canlılık getirebilir. Enflasyonu saymıyoruz, çünkü, bayram tatiline denk gelecek tarihte açıklanacak olması nedeniyle, çok dikkat çekmeyeceğini düşünüyoruz.
BONODA ALIM FIRSATI
TL piyasaları, kriz günlerinde inanılması güç faiz oranlarını gördü ve nakit sahibi olan kişi ve kuruluşlar, bir günde yüzde 2-3’lük getiriler aldı. Hazine 1 ay vadeli bonoları yüzde 92’den ihraç etti. Bu bonolardan alan yatırımcılar, bir ay için yüzde 7.6 oranında net faiz alacak. Eğer, elinizdeki dolar ve marklarınızdan bir sepet yaparak, TL’ye dönüştürür ve bu bonolardan alınırsa, döviz bazındaki net getiri yüzde 6.6 oluyor.
Dövizin yıllık net yüzde 12 faizle aylık olarak yatırıldığını ve buradaki faiz getirisini de hesaba kattığımızda, aylık net getiri yüzde 5.6 gibi inanılması güç bir oran karşımıza çıkıyor. Batılı ülkelerde yatırımcıların bu oran için bir yıl beklediğini anımsatalım.
Geçtiğimiz ay tahminlerimizde faiz oranlarında düşüş beklentilerine yer vermiştik. Aksine siyasi gerilim yüzünden faizler yükseldi. İkinci el tahvil/bono piyasası, kısa vadeli kağıtlarda ağırlık kazanmış durumda. En çok işlem gören kağıtlar da 21 Mart vadeli bir aylık Hazine bonoları ve 16 Mayıs vadeli tahviller... Çünkü, kimse uzun vadeli tahvil almak istemiyor.
Enflasyonun düşüş sürecinde olduğu bu dönemde, enflasyonun 2 katından daha fazla getiri sağlayan tahvil ve bonolarda alım yapılmasını öneriyoruz. Siyasi arenadaki gerilimin biraz sakinleşmesiyle birlikte bu faiz oranlarını yakalamanın ancak, yeni bir kriz ortamında mümkün olabileceğini anımsatalım.
Bono veya tahvil alan yatırımcılar, piyasalardaki gelişmelere aldırmadan, vade sonunu beklemesi durumunda enflasyon karşısında bir hayli yüksek bir gelir sağlayabilir. Bu yüzden, yıllık basit yüzde 80’i, yıllık bileşik yüzde 100-125 aralığında değişen Hazine bonosu ve devlet tahvil faizlerinin hem bireysel, hem de şirketler için iyi bir alım fırsatı olduğunu düşünüyoruz...
TL DÖVİZİ İKİNCİ KEZ YENDİ!
Kasım ayındaki krizde, bireysel yatırımcıların büyük bir bölümü, dövizlerini bozdurarak TL’ye geçmiş ve yüksek gelir sağlamıştı. Şubat ayındaki krizde dövize yüklenenler, TL faizleri yükselince, dövizlerini zararına geri satmak zorunda kaldı. Böylece, ikinci bir krizde de TL, döviz karşısında galip geldi.
TL piyasalarındaki gelişmelere repo ile başlayalım. Krize kadar, bankalar müşterilerine yüzde 25-35 aralığında oranlar veriyordu. Çok az banka yüzde 40’ın üzerine yükseldi. Ancak, kriz ortamında kısa süreli bir yükseliş oldu. Yüksek oranlar devam edecek mi? Sanmıyoruz ama repo, vadenin kısalığı nedeniyle, tercih nedeni olmaya devam ediyor. Kriz fobisi nedeniyle, bu eğilimin devam edeceğini tahmin ediyoruz. Fakat, piyasaların biraz sakinleşmesiyle birlikte bankaların kriz öncesinde olduğu gibi yüzde 30’lu oranlara geri dönmeleri beklenebilir.
Yatırım fonları açısından parlak olmayan bir dönemdeyiz. Özellikle, borsadaki düşüşten dolayı A tipi yatırım fonlarında. Fakat yine de iyi performans gösteren A tipi fonların performansı da övgüye değer. B tipi yatırım fonlarında da özellikle kriz öncesine kadar değişken ve tahvil/bono fonlarının getirisi iyi düzeydeydi. Kriz sonrasında faizlerdeki yükseliş nedeniyle, tahvil/bono fonları zarar ettirdi. Repo ağırlıklı B tipi likit fonlar ise kazandırdı...
Mevduatta faiz oranları, şubat başında hızlı bir düşüşe geçti. Ancak, bu düşüş kısa sürdü. Krizden sonra yeni bir artırım gelmedi. Ancak, mart ayında bir miktar yükseliş olabilir. Özellikle mevduat vadelerinin dolduğu dönemlerde bankalar, mevduatlarını başka bankaya kaptırmamak için, tabela faizlerinin üzerine çıkabilir. Tabii, yüksek meblağlara, birkaç puanlık fazlalığı esirgemeyebilirler.
Döviz mevduatının faiz oranları da bir miktar geriledi. Ancak, kriz ortamında yeniden yükseldi. Özellikle yabancı yatırımcıların dövizlerine günlük faiz bile uygulandı ve bu dövizler elde tutulmaya çalışılırdı. Çünkü, bu dövizlerin TL’ye dönüşmesiyle bir günde inanılmaz karlar yazıldı. Tabii, başta kamu bankaları olmak üzere, fon bünyesindeki bankalar, yüksek faizin bedelini ödeyen kurumlar arasında ilk sıraları paylaştı.
Dış piyasalara bakıldığında, Euro, dolar karşısında güçlenmeye devam ediyor. Her ne kadar dalgalı bir seyir izlese de, analistlerin tahminleri Euro’nun güçlenmeye devam edeceği ve doların zayıflamaya devam edeceği yönünde...
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?