Parayla Sörf

Bir zamanlar sadece banka mevduatı ve altın vardı. Sokaktaki yatırımcı vadeli mevduatı, şirketler ise ticari mevduatı seçerdi. Sonra döviz, borsa, yatırım fonları, tahvil, bono geldi. Yüksek enflas...

1.01.2000 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Bir zamanlar sadece banka mevduatı ve altın vardı. Sokaktaki yatırımcı vadeli mevduatı, şirketler ise ticari mevduatı seçerdi. Sonra döviz, borsa, yatırım fonları, tahvil, bono geldi. Yüksek enflasyonun da zorlamasıyla, şirketlerden emeklilere, her kesim parasını daha iyi yönetmeye başladı. Tasarruf sahibinin profilini deği@_tiren bu gelişme, piyasalardaki hareketliliği de beraberinde getirdi.

 
Aslında ekonomist-gazeteci Güngör Uras, herkesin dikkatini çeken, ancak gözlerden kaçan çok önemli bir gelişmeye işaret ediyordu. ``Faiz ve dövize yatırım çılgınlığı``nı konu edinen yazısına Uras şöyle başlıyordu:

`` Eskiden sadece cuma günleri ödeme günü idi. İşadamları ödemelerini cuma günü yapardı. Cuma günü, mübarek bir gün olduğu için değil... Haftanın son günü olduğu için... Pazartesi-cuma günleri arasındaki tüm ödemeler, cuma öğlenden sonraya bırakılırdı.``

Buraya kadar her şey normal görünüyor. İş yaşamının içinde olmayanlar bile, gerçekten bir zamanlar ödemelerin cuma günü yapıldığını hemen hatırlamışlardır. Uras´ın can alıcı saptamaları ise şu satırlarda öne çıkıyor:

`` Şimdi ödeme günü değişti. Ödeme günü pazartesi öğleden sonraya kaydı. İşadamları ödemelerini pazartesi ya da ´tatil sonu´ yapıyor. İyi de, paralar hafta sonu veya tatilde nerede duruyor? Bir yerde durmuyor; dövizde veya repoda yavruluyor.``

Güngör Uras´ın dikkat çektiği, son dönemlerde Türk insanının parayla daha fazla oynamasının, daha çok kazanmak için çaba göstermesinin bir ürünü... Bu, büyük bir tablonun sadece bir parçası... Tabloyu tamamlayan diğer unsurları ise şirketlerin finansman müdürleri, spekülatörler, emekliler, ev kadınları, öğrenciler, işçiler, hattaki köylüler oluşturuyor. Tablo ise şöyle özetleniyor: ``Türk insanı giderek daha fazla parayla oynuyor``... Bunu da, işin inceliklerini öğrenerek gerçekleştiriyor.

Parayı yönetmenin inceliği

Geçmişte büyük bir sigorta şirketinin genel müdürlüğünü yapan bir yöneticinin anlattıkları, Türkiye´de ``parayı kullanmanın inceliklerinin`` gelişme düzeyini de ortaya koyuyor. Bu yöneticiye göre patronu o dönemde kendisine şu öneriyi yapar:

``Bak kardeşim, bir hasar ödemesi yapacağın zaman, ilgili şirketin genel müdürünü odana davet et. Parayı kendinizin takdim etmek istediğiniz söyleyin. Ancak, randevunun da cuma günü öğleden sonra, saat 15.30´a denk gelmesini sağlayın. Geldiğinde odana al, çay-kahve ısmarla, hatırını sor. Sohbet ederek biraz oyala. Saatin 16.00´yı geçmesini bekle.

Sonra çekini ver. Öyle bir zamanlama yap ki, çeki bankaya götürüp alacak zamanı kalmasın ve o da pazartesini beklesin. Şimdi her hafta böyle yaparsan, haftada iki günden, yılda 52 hafta var, tam 104 gün kazanırsın. Bunun mali karşılığını da hesapla artık...``

Finans evlere girdi

 
Para yönetiminin incelikleri sadece şirketlerde görülmüyor. Artık Türk insanı daha fazla parayla oynuyor, elindeki tasarruflarını değerlendirmek için geçmişe göre daha farklı enstrümanlara yöneliyor. Bu da, sokakta büyük bir hareketliliğe neden oluyor. Elindeki birikimi değerlendirmek isteyen tasarruf sahibi, bir ``paradoktoru`` gibi, borsayı yakından izliyor, döviz piyasasındaki iniş-çıkışları kaçırmıyor, yatırım fonu gibi enstrümanlara da ilgi gösteriyor.

 
Vatandaşın para yönetimine ilgisi, her ne kadar dünya standartlarının altında olsa da, istatistiklerde de kendini gösteriyor. Bu istatistiklerden ilki borsayla ilgili. Takasbank verilerine göre Türkiye´de 600 bine yakın borsa müşterisi var. Bunlardan yaklaşık 300 bininin aktif olduğu, sürekli işlem yaptığı tahmin ediliyor.

Borsa yatırımcısıın bu düzeyi uzmanlar tarafından yetersiz bulunuyor. Yetersizlik de, Türkiye´de paranın borsaya giden bölümünün sınırlı olmasından kaynaklanıyor. Ak Yatırım Genel Müdürü Hakan Karahan´a göre, Ekim 1999 itibariyle, Türkiye´de 55 katrilyon liralık tasarruf mevcut. Bunun yüzde 42´si sermaye piyasasında, yüzde 58´i de para piyasasında. Sermaye piyasasından borsaya düşen pay ise yüzde 16 düzeyinde.

Borsaya da ilgi artıyor

 
Sokaktaki vatandaşın, ``altın`` ve ``gayrimenkul`` dışında da yatırıma yöneldiğini ortaya koyan sınırlı sayıda araştırma var. Bunlardan biri Sermaye Piyasası Kurulu´na, diğeri de PİAR´a ait. Sermaye Piyasası Kurulu´nun araştırması, Türkiye´deki servet ediniminin hangi yatırım araçlarına dağıldığını ortaya koyuyor. DİE tarafından, 18 ilde, anket yoluyla yapılan araştırmada, gayrimenkulün payının yüzde 35 olduğu ortaya çıkıyor.

 
Geriye kalan bölüm ise altın başka olmak üzere para ve seramey piyasası enstrümanlarına dağılıyor. Aslan payını ise yüzde 19.56 ile döviz ve yüzde 10.64 ile banka mevduatı alıyor. Vatandaşın elindeki paranın yüzde 2.77´sinin ise hisse senedinde olduğu ortaya çıkıyor. Son yılların gözde yatırım aracı repoya parasını yatıranların oranı da yüzde 1.87 düzeyinde. Diğer enstrümanlarda oranlar yüzde 1´in altındayken, Hazine bonosunda oranın yüzde 1.19´a ulaştığı dikkati çekiyor.

Yatırımcının yeni gözdesi

PIAR tarafından hazırlanan, ``Türkiye Profili`` adlı araştırma ise tasarruf sahibinin tercihlerini ortaya koyuyor. Bu araştırma, 1993 ve 1997 yıllarına ilişkin verilere sahip.

 
Araştırmada, ziynet ve tasarruf amacıyla alınan altında artışın sınırlı olduğu görülüyor. Buna karşılık bazı enstrümanların payını hızla artırdıkları öne çıkıyor. Örneğin 1993 yılında yüzde 1.4 olan hisse senedinnin tercih edilme oranı, 1997´de yüzde 2.2´ye çıkıyor.
Capital, aynı gelişme trendi izlendià'inde, oranın 1999´da yüzde 3.3´e ulaştığını tahmin ediyor.

Benzer bir gelişme döviz ve döviz hesaplarında var. Dövize yatırım yapanlar ile döviz hesabı sahibi olanların oranı 1993´deki yüzde 5.8 düzeyinden, 1999 itibariyle yüzde 11.2 oranına yükseliyor.

Volatile artıyor mu?
 
Vatandaşın birikimini, bir ``paradoktoru`` yaklaşımıyla değerlendirmeye çalışmasını destekleyen istatistikler de var. Bunlardan biri, SPK tarafından yapılan çalışmadan çıkıyor. Buna göre, yatırımcı tasarruflarını artık daha kısa vadeler için yapıyor, elindekini daha fazla çeviriyor. Örneğin 1991-93 arasında dövizde uzun vadenin payı yüzde 75 iken, 1996 yılında yüzde 71.9´a geriliyor. Buna karşın, günlük ve haftalık vadelerin payı artıyor.
 
Benzer bir trend hisse senedi ve Hazine bonosunda da kendini gösteriyor. Hazine bonosunda 1 aydan daha uzun vadenin payı yüzde 78.8´den yüzde 33.3´e geriliyor. Hisse senedinde ise aynı vadede yüzde 80.8´den yüzde 72.2´ye düşüş yaşanıyor.

Yatırımcının davranışlarıyla ilgili bir başka saptamada, bir aracı kurumun araştırmasından çıkıyor. Bu araştırmaya göre, borsa yatırımcılarının yüzde 60´ı günde 9.5 saat borsayla meşgul oluyor. Borsayla ilgilenlerin yüzde 55´i, evinde ya da işyerindeki bilgisayarıyla, gelişmeleri izliyor.

HAZİNE YÖNETİCİSİ GÖZÜYLE BÜYÜK DEĞİŞİMİN ANALİZİ

Kentbank Genel Müdür Yardımcısı Uğur Gürses, tasarruf sahiplerinin para piyasalarına ilgisi ve giderek artan işlemleriyle ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

BİLGİYE ULAŞMA FAKTÖRÜ: Son yıllarda bilgiye ulaşmanın büyük rahatlığını yaşıyoruz. Enformasyon gelişiyor, Merkez Bankası´nın analitik bilançosunu bile artık günlük olarak görüyoruz. 10 yıl önce günlük bilançoyu görenler, Merkez Bankası´nda çok şanslı sayılırdı. Şimdi ise sadece mausun kliklerine bakıyor.

 
BORSA EVLERE GİRDİ: Bilgiye çok rahat ulaşabiliyoruz. Bugün bütün televizyon kanallarının haber bültenlerinde borsa ve döviz haberleri ile günlük değişimler, artış oranları veriliyor. Teleteksle borsa anında canlı olarak izlenebiliyor. Gazetelerde finans piyasalarıyla, yatırım fonlarıyla ilgili değişimler, fiyatları veri
liyor.

 
EMEKLİ DE PİYASAYI İZLİYOR Bu değişime bakıldığında, geleneksel yapının kırıldığı, insanların her şeyin farkında olduğu görülüyor. Artık en çok hangi yatırım fonunun arttığı, hangi bankanın ne kadar faiz verdiği yakından izleniyor. Üstelik bunu izleyenler, bilenler de sadece genç kuşak değil. Emekli kesimi ve
ev hanımı da bu gelişmeleri izliyor, günlük yaşamında kullanıyor.

 
DEĞİŞİME ŞİRKETLER DE UYDU Şirketlerde de benzer bir gelişme gözleniyor. Muhasebe departmanından mali işler bölümüne,  oradan da fon yönetimine, hazineye dönüş var. Bunlar sokaktaki insanlardan bir basamak yukarıda ve önünde Reuters ekranıyla bizlerle pazarlık yapıyor.

Vadeden kazanmak için vadeli çekler yazılıyor. Özellikle bankaların hatırlı müşterileri, artık zamandan kazanmak için herşeyi deniyor. Örneğin vergi ödemelerini gününde yapılması gerekiyor. Şirketler, zaman kazanmak için bankadan ödemeyi tercih ediyor. Böylelikle iki gün daha kazanmış oluyor. Örneğin 25´inde ödemesi gereken KDV´leri bankasıyla arası iyi ise 25´inde ödemiş gösteriliyor. Ancak, parayı iki gün sonra ödüyor ve iki günlük avantaj yakalıyor.

``1980´LERDE ŞİRKETLER PARASINI VADESİZ MEVDUATTA DEĞERLENDİRİRDİ''

Hesap Uzmanları Kurulu Başkanı Abdullah Aslan, şirketlerin ellerindeki fonu, parayı kullanmaları konusuna açıklık getirirken, özellikle geçmişle karşılaştırma yapıyor. İşte Aslan´ın değerlendirmesi:

''Bundan 20´yıl önce, 1980´lerde Türkiye´deki şirketlerin nakit değerlendirmeleri ticari mevduat ağırlıklıydı. Şirketler paralarını vadesiz mevduat veya döviz olarak tutuyordu. Bu ikisini tercih etmeyenler ise, getirinin cazip olmaması nedeniyle, yatırıma yöneliyorlardı. Ekonomi henüz dışa açılmadığı için, daha ziyade içteki yatırım kaynakları önemli oluyordu. Bunun da etkisiyle ihracat ve yatırım hamlesi o dönemde çok hızlı gelişmişti.

 
Repo ve dış piyasalarda revaçta olan benzeri enstrümanlar, vergi politikalarından vazgeçilip borçlanma ağırlıklı politikaların ağırlık verilmesiyle ortaya çıktı. Bu tür enstrümanların çoğalmaları ve dış piyasalardaki ürünlerin buraya gelmesi sonucu elektronik işlemler hızlandı.``

''PARAYLA ÇOK FAZLA OYNANIYOR''

Yatırımcının yapısı mı değişti? Yapısındaki değişim nasıl analiz edilebilir?

 
Geçmiş yıllarda sadece mevduat yapılabiliyordu. Ancak tasarruf sahibi mevduattan çok düşük oranlarda para kazanabiliyordu. Son zamanlarda Hazine bonosu, repolarla canlandı, reel getiri sağladılar. Türkiye´de hala aldı-verdi, fonların toplandığı piyasalar sağlıklı çalışmıyor.

Türkiye´de gazeteler finans kurumu gibi çalışıyor. Bunların olmaması gerekiyor. Türk insanı evine düşkün. Gayrimenkul, ev kredileri, mortgage kredileri önce kısa vadelerle de olsa gelişecek. Enflasyon düştükçe yeni ürünler devreye girecek. Ürün arttıkça, onlar da başka şeyler yapmaya başlayacak. Şu anda fazla seçim hakları da yok zaten.

Çok parayla oynuyor değil mi?

 
Tabii, zaten gazetelere bakarsak, Avrupa´nın en çok okunan gazetelerini alın, hiçbirinde Türkiye´deki kadar finansa ayrılan sayfa yok. Finansa ayrılan sayfalar, Türk gazetelerinde daha fazladır.
Her biri Wall Street, Financial Times gibi birkaç tane sayfası var. Bu da gerçi, okurun az olduğundan, gazete okuyan kesimin finans işine bulaşmış olmasından kaynaklanıyor. Ama gene de göreceli olarak kapladığı yer fazla.

HAZİNE YÖNETİCİSİ GÖZÜYLE BÜYÜK DEĞİŞİMİN ANALİZİ

Kentbank Genel Müdür Yardımcısı Uğur Gürses, tasarruf sahiplerinin para piyasalarına ilgisi ve giderek artan işlemleriyle ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

BİLGİYE ULAŞMA FAKTÖRÜ: Son yıllarda bilgiye ulaşmanın büyük rahatlığını yaşıyoruz. Enformasyon gelişiyor, Merkez Bankası´nın analitik bilançosunu bile artık günlük olarak görüyoruz. 10 yıl önce günlük bilançoyu görenler, Merkez Bankası´nda çok şanslı sayılırdı. Şimdi ise sadece mausun kliklerine bakıyor.

 
BORSA EVLERE GİRDİ: Bilgiye çok rahat ulaşabiliyoruz. Bugün bütün televizyon kanallarının haber bültenlerinde borsa ve döviz haberleri ile günlük değişimler, artış oranları veriliyor. Teleteksle borsa anında canlı olarak izlenebiliyor. Gazetelerde finans piyasalarıyla, yatırım fonlarıyla ilgili değişimler, fiyatları veri
liyor.

 
EMEKLİ DE PİYASAYI İZLİYOR Bu değişime bakıldığında, geleneksel yapının kırıldığı, insanların her şeyin farkında olduğu görülüyor. Artık en çok hangi yatırım fonunun arttığı, hangi bankanın ne kadar faiz verdiği yakından izleniyor. Üstelik bunu izleyenler, bilenler de sadece genç kuşak değil. Emekli kesimi ve ev hanımı da bu gelişmeleri izliyor, günlük yaşamında kullanıyor.

DEĞİŞİME ŞİRKETLER DE UYDU Şirketlerde de benzer bir gelişme gözleniyor. Muhasebe departmanından mali işler bölümüne,  oradan da fon yönetimine, hazineye dönüş var. Bunlar sokaktaki insanlardan bir basamak yukarıda ve önünde Reuters ekranıyla bizlerle pazarlık yapıyor.

Vadeden kazanmak için vadeli çekler yazılıyor. Özellikle bankaların hatırlı müşterileri, artık zamandan kazanmak için herşeyi deniyor. Örneğin vergi ödemelerini gününde yapılması gerekiyor. Şirketler, zaman kazanmak için bankadan ödemeyi tercih ediyor. Böylelikle iki gün daha kazanmış oluyor. Örneğin 25´inde ödemesi gereken KDV´leri bankasıyla arası iyi ise 25´inde ödemiş gösteriliyor. Ancak, parayı iki gün sonra ödüyor ve iki günlük avantaj yakalıyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz