E-Kültür Devrimi

David Shenk / Dijital Kültür Gurusu Teknoloji sadece iş yapma .içimlerimizi değil, yaşam biçimlerimizi ve kültürümüzü değiştiriyor. Elektronik-ticaret, mobil bilgi erişimi zamanla yaşantımızın ay...

1.06.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

David Shenk / Dijital Kültür Gurusu

Teknoloji sadece iş yapma .içimlerimizi değil, yaşam biçimlerimizi ve kültürümüzü değiştiriyor. Elektronik-ticaret, mobil bilgi erişimi zamanla yaşantımızın ayrılmaz bir parçası olacak. Teknolojinin yarattığı bu “dijital kültür” bize neler katıyor?, bizden neler götürüyor? Olumlu ve olumsuz yanları neler? İşte bu soruların cevabını, dijital kültür konusunda yazılan en iyi kitaplardan biri sayılan “Data Smog”un yazarı David Shenk veriyor...

Teknoloji sadece iş yapma biçimlerini değil, günlük yaşamımızı, kültürümüzü de derinden etkiliyor. Elektronik ticaret, mobil bilgi erişimi giderek günlük hayatın ayrılmaz parçası haline geliyor. “Dijital kültür”ün yükselişinin habercisi olan bu trendin yarınını, ünlü bir guru Digital için analiz ediyor. Dijital dünyanın yükselen guruları arasında yer alan ve son kitabı “Data Smog”la gündeme gelen David Shenk, değişimin içinde olduğumuzu söylüyor.

David Shenk, Wired, Washington Post ve Harper’s gibi saygın yayınlarda köşe yazıları yazan ve New York’ta yaşayan entelektüel bir gazeteci. Teknolojinin yaşam kültürümüzü nasıl etkilediğini inceliyor, çalışmaları “dijital kültür” konusunda yoğunlaşıyor. İnternet ve bilgisayar teknolojilerinin olumlu ve olumsuz etkilerini objektif bir gözle değerlendiriyor. Aşırı bilgi bombardımanının yarattığı olumsuz sonuçlardan ve hayatı hiper hızda yaşamaktan şikayetçiyseniz, mutlaka onun uyarılarına kulak verin. Çünkü, Shenk, yeni bilgi teknolojileriyle birlikte nasıl yaşamamız gerektiğini, çözüm önerilerini ortaya koyuyor.

Bu çalışmaları nedeniyle 1997’de Japonya tarafından davet edildi ve iki ay boyunca okullardan, evlere, teknolojinin çeşitli alanlarda Japon kültürünü nasıl etkilediğini inceledi.

Shenk, günümüzün koşullarında insanlara “Sürekli gelen e-mail ve telefonlara dikkatinizin dağılmasına izin vermeyin, zamanınızı yönetin, teknolojinin olumsuz etkilerini azaltmanın yollarını keşfedin ve ondan nasıl faydalanacağınızı öğrenin” mesajını veriyor.

“Dijital kültür” konusunda uzman olan Shenk, teknolojinin sosyal yaşama yansımalarını, kültürel trendleri Capital’e anlattı:

Bize “dijital kültür” tanımlamasının ne anlama geldiğini ve hayatımıza nasıl yansıdığını anlatabilir misiniz?

Dijital kültür, şu sıralar bizim kendimizi tanımlamak için kullandığımız bir değerler bütünü. Şu sıralar çevremizde olup bitenler heyecan verici, olağanüstü hadiseler aslında.  Artık çok geniş insan kitleleri birbirleriyle iletişim kurabilmek için, çok yeni yöntemler ve araçlar kullanıyor. İnsanlar coğrafi kısıtlamalar olmaksızın birbiriyle iletişim kurabiliyor. İnternet üzerinde sohbet ettiğiniz arkadaşınızın sizden 100 metre veya 100 kilometre ötede yaşıyor olması hiç fark etmiyor.

Coğrafi kısıtlamaları çöküşü, fiziksel engellerin ortadan kalkması çok büyük bir ilerleme, büyük bir değişim. Bütün bunlar günlük yaşantımıza, çeşitle şekillerde değer katıyor. Artık aynı anda birden fazla insanla bile iletişim kurabiliyorsunuz, internet sayesinde bu iş çok kolaylaştı. Ancak, böyle bir ortamda yaşadığınızda, dikkatiniz çok çabuk dağılabiliyor, hayat yorucu ve ezici olabiliyor. Hayatımızdaki sükunetin ve belleğimizin bir kısmını teknolojiye kaptırıyoruz… Hem de hiç farkında olmadan. Zaman zaman sessizce oturup, okuyabileceğimiz, düşünebileceğimiz ve dikkatimizin dağılmayacağı, telefonlar ve insanlar tarafından bölünmeyeceğimiz bir yer arıyoruz.

Çok sayıda insan sizi bulabiliyor, erişebiliyor ve sizinle kontağa geçebiliyor. Bu hem heyecan verici hem de ürkütücü bir şey aslında.

Aşırı bilgi bombardımanına maruz kalmanın, hayatı hiper hızlı yaşamanın başka olumsuz sonuçları da var mı?

Elbette, bunlardan kaynaklanan başka problemler de var.  Baş döndürücü bir iş yaşamı süren, sürekli bilgi bombardımanına tutulan kişilerin gerginlikleri yükseliyor. Biliyorsunuz, stres her türlü fiziksel rahatsızlığın, sağlık probleminin kaynağıdır. Sağlık sorunları da peşinden sosyal sorunları getirir. Artık etrafımızı çevreleyen şeylere karşı eskisi kadar istek duymuyoruz.  Bize sevimsiz mesajlar gönderen pazarlamacıların ne dediği umurumuzda bile değil. Sadece bizi tam kalbimizden yakalayan, sanal bir değnekle zihnimizi dürtükleyen ve bu şekilde dikkatimizi çekebilen pazarlamacıların mesajlarına karşılık veriyoruz. Bizim dikkatimizi bir yöne çekmek eskiden çok daha zor. Çünkü, çok farklı konular ile aynı anda ilgileniyoruz, dikkatimiz çok kolay dağılıyor.

Mesaj sayısında genel bir artış var, reklam ve pazarlama mesajları da arıyor. Bu da kültürü yıpratıyor, keyfini kaçırıyor ve kabalaştırıyor.

Siz bu durumu “data smog - veri dumanı” olarak adlandırıyorsunuz. Bu dumanı yutanlara ve aşırı bilgi yüklemesinden yakınanlara ne gibi bir tedavi öneriyorsunuz?

Elbette kimseye bu dünyanın harika olanaklarından vazgeçmesini önermiyorum. Ancak, bu yeni teknolojileri ve araçları kullanırken farkında olmadan yaşamımızın içindeki bazı değerlerden, kıymetli anlardan fedakarlık ediyoruz.

Cep telefonu, çağrı cihazı sahibi olmak, insanlarla sürekli iletişim kurabilme olanağına sahip olmak çok güzel. Fakat, niçin özel yaşamımıza - manevi dünyamıza ait dakikalardan bu gibi yenilikler nedeniyle vazgeçiyoruz? Bunu anlamıyorum.

 Bu sorunu çözmemiz gerek. İş ve özel hayat arasında bir denge kurmalıyız. Hem manevi – özel yaşamımızın derinliğini korumalıyız hem de bu cihazlarla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz.

Sosyal yaşamımızı, duygusal dünyamızı bile etkileyen bu yeni teknolojiler aile yaşamımızı, şehir ve demokrasi kültürümüze nasıl yansıyacak?

Aile ilişkileri açısından hem olumlu hem de olumsuz etkileri olduğunu söyleyebilirim. Olumlu taraflarını kendi ailemden bir örnek vererek açıklayayım. Zaman zaman aile içinde çeşitli konuları masaya yatırıp, tartışırız. Örneğin hafta sonu nereye gideceğimize karar vermeye çalışıyorsak, çeşitli mekanlar ve yörelerle ilgili bilgiyi internet üzerinden bir-iki dakikada toplayıp, birbirimizle paylaşabiliyoruz. Gideceğimiz yerde hava nasıl olacak, oraya nasıl ulaşacağız, nerede kalacağız gibi soruların yanıtını çok çabuk bulabiliyoruz. Ülkenin dört bir yanına dağılmış aile bireyleri ile kolayca haberleşebiliyoruz.

Olumsuz yanı ise şu: İnternetteki oyun sitelerinde, yayınlarda, sohbet odalarında insanlar saatlerce vakit harcayabilir. Bu durumda aile üyelerinin bazıları onlara yeterince vakit ayırmadığınız için şikayet etmeye başlar. Ailenin bir ferdi odasına kapanıp çalışabilir, araştırma yapabilir, arkadaşlarına e-mail yazabilir veya web üzerinde sörf yaparak uzun saatler boyunca tek başına vakit geçirebilir.

Aile yaşamı çok tatmin edici ve zengin olsa bile insanlarla elektronik ortamda iletişim kurmanın insanı adeta sarhoş eden bir cazibesi var. Alışkanlık hatta bağımlılık yapabiliyor.

Demokratik toplum konusuna gelirsek; internet üzerinde dolaşan çok sayıda toplu dilekçeye rastlıyorum. Bunlar insanların belli konularda kendi fikirlerini beyan edebilmesini ve seslerini duyurabilmesini sağlıyor. Siz bir elektronik posta mesajı gönderiyorsunuz ve o mesaj dönüp dolaşıp ulusal kongre üyelerinden birinin, bir senatörün eline ulaşıyor.  Demokrasilerde hiç bir şey vatandaş eyleminin yerini tutacak kadar etkili olamaz. Ancak, ben direkt demokrasiyi savunmuyorum. Çünkü, sıradan bir vatandaşın devlet işlerine ayıracak vakti yok.

Bir çok ülke dijital devlet konusunda ciddi adımlar atmaya hazırlanıyor. İnternetin oylama sürecini kolaylaştıracağı ve daha demokratik bir toplum yaratacağını söyleyenler var. Bu konudaki yorumlarınız nedir?

Benim ülkem, yani Amerika Birleşik Devletleri temsili demokrasi ile yönetiliyor. Temsili demokrasi oldukça şık, iyi bir yönetim biçimi. Vatandaşlar kendilerini temsil edecek, devlet ile ilgili konulara eğilip,  gereken işlerle derinlemesine ilgilenecek insanları 4 yıllığına seçiyor. Benim devleti ilgilendiren çok sayıda hukuksal kararı incelemek, eğitim-sağlık politikalarını değerlendirmek ve bu konularda oy kullanmak için yeterli vaktim yok ve bu konularda da uzman değilim. Oysa, bizler tarafından seçilen senatörlerin görevi sadece bu konularla ilgilenmek, devlet işlerine yormak. Benim tek yapabileceğim şey, benim görüşlerimi temsil savunabilecek, güvenilir-akıllı birini seçmek.

Direkt demokrasiye geçiş fikrini çok riskli ve tehlikeli buluyorum. Çünkü, hepimiz çok meşgulüz, ilgilenmemiz gereken bir ailemiz ve yapmamız gereken işlerimiz var. Kamu sorunlarına ve ulusal konulara ayıracak çok fazla zamanımız yok. Bu nedenle direkt oylama söz konusu olursa pek çok konuda fazla düşünüp-taşınmadan, dikkatsizce karar vereceğiz, muhtemelen yanlış kararlar için oy kullanacağız. Askeri bütçe veya toksik atıklar hakkında ne biliyoruz ki? Ben şahsen temsili demokrasiyi tercih ediyorum, direkt demokrasiyi tehlikeli buluyorum. Ancak, ulusal seçimler posta yerine internet üzerinde yapılsa elbette iyi olur, oy kullanma oranı artar, senato seçimleri daha sağlıklı yapılabilir.

Gelişmiş ve gelişmemiş olan ülkelerde teknolojinin ne gibi sosyal etkileri oluyor sizce? Yakın gelecekte neler olacak?

Teknolojinin sosyal etkileri ülkeden ülkeye değişiyor. Gelişmiş ülkeler ile diğerleri arasında büyük farklar var. Sizinle şu ana dek konuştuğumuz konular ifade özgürlüğünün olduğu ve bilginin serbestçe dolaşabildiği ülkeler için geçerli. Aşırı bilgi bombardımanının yaratacağı olumsuz etkilerden ancak bilginin serbestçe dolaşabileceği ülkelerde bahsedilebilir.

Ben ABD’nin sisteminden bu anlamda çok memnunum. Ancak, söz konusu olan gelişmemiş ülkeler olduğunda manzara değişiyor. Gelişmemiş ülkelerin bazılarında basın ve fikir özgürlüğü yok. Bu nedenle, bilgi çağından da yeterince istifade edemiyorlar.

Dijital kültür ülkeler arasındaki ilişkilere nasıl yansıyacak? Teknolojik gelişmeler Avrupa-Amerika, Asya ve Çin arasındaki ilişkilere nasıl bir boyut kazandıracak?

Bu konuda henüz kesin bir şey söylemek mümkün değil. Bu konuda fikir yürütmek için biraz erken… Fakat, bazı değişimler şimdiden göze çarpıyor. Daha öncede bahsettiğim gibi internet ile birlikte, telekomünikasyon ücretlerinin ucuzlamasıyla birlikte coğrafi engeller ortadan kalktı. Artık insanlar birbirleriyle çok daha rahat iletişim kuruyor ve farklı kültürleri, onların sorunlarını daha iyi biliyor, daha iyi anlıyor.

Bu gelişme politik arenaya da yansıyacaktır. Daha uzlaşmacı, dayanışmacı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Artık bir klişe haline gelen “Dünya bir global köye dönüşüyor” lafını ciddiye almak lazım.

İş dünyasındaki yöneticilere ve liderlere hangi sosyal trendleri izlemelerini tavsiye ediyorsunuz? 21’inci yüzyılda karar verme süreci daha karmaşık bir hale mi geliyor?

Ben bir gazeteciyim, iş dünyası lideri değil. Bu konudaki tavsiyelerim de kendi bakış açımdan olacak. İnsanlar çok meşgul, teknoloji ile birlikte hayatlarına dikkatlerini çarçabuk dağıtabilen pek çok yenilik girdi. Bu nedenle, müşterilerini mesaj yağmuruna tutmak yerine, daha sorumlu davransınlar; gerçekten kişiye özel, dikkat çekici ve az sayıda mesaj vermeye çalışsınlar. Bu onların pazarlama çabalarını daha etkili kılacaktır. Tersi müşterileri bıktırır ve yorar, şirketinize olan güveni bile zedeleyebilir.

Ayrıca, iş dünyası şu an büyük bir değişim içinde, organizasyonlar da hiyerarşi azalıyor, daha yatay organizasyon yapılarına doğru bir kayış var. Bu gibi eğilimleri kaçırmasınlar, ayak uydursunlar. Aksi yönde davranıp, direnirlerse muhtemelen yakın gelecekte kaybederler.
Yakın gelecekte bilgiye mobil erişim ve taşınabilir televizyon setleri çok yaygınlaşabilir. Tren de, otobüste elinde TV ile dolaşan insanlar göreceğiz. Bu cihazlar ucuzlarsa bu trend hızla yayılmaya başlayacak.

Yani kitabınızın bazı bölümlerinde olduğu kadar karamsar değilsiniz…Teknoloji yaşam kalitemizi tehdit etmiyor. Öyle mi?

Dünya her geçen gün daha iyi bir yer haline geliyor. Önemli olan teknolojiyle yaşamaya alışmak ve onun olumsuz yanlarını en aza indirmeyi öğrenmek. Yoksa teknolojiye karşı değilim elbette.

Sizin favori web siteleriniz hangileri?

Amazon, kitap alışverişi yaparken tercih ettiğim bir site. Kitaplar hakkında bilgi ve kitabın görüntüsü gibi detaylara ulaşabiliyorsunuz. Okurların kitap hakkındaki yorumlarını öğrenebiliyorsunuz. Amazon’un bu özelliklerini seviyorum ama geleneksel kitapçı dükkanları da bizim kültürümüzün bir parçası. Onların da varlığını devam ettirmesini istiyorum.

İnternet üzerindeki kitapçıların uzun vade de belki de pazarı genişletme gibi bir etkisi olur. Ne dersiniz?

Umarım, siz haklı çıkarsınız. Ancak, son 10 yıl içinde ABD’deki bağımsız kitapçılar çok pazar kaybetti. Sadece internet nedeniyle değil. Barnes & Nobles gibi zincir kitap mağazalarını büyümesi de bunda etkili oldu. Bence bağımsız kitapçılar birer hazine. Onların ölmelerini istemiyorum.

Kullandığınız diğer siteler hangileri?

İkinci el kitap ve CD almak için “half.com”u sık sık ziyaret ediyorum. Çok ucuza nefis şeyler buluyorum. Çok sayıda bağımsız kitapçının oluşturduğu “bookfinder.com” da favorilerim arasında. Az bulunan kitapları nereden temin edebileceğinizi kolayca öğrenebiliyorsunuz.

Yahoo’nun adres bulamaya yarayan “yahoo maps” hizmetini de kullanıyorum. Ebay’de kullanılmış eşyalarımı satıyorum ve enteresan kullanılmış eşyalar alıyorum. Bu iş biraz cüzdanıma ve bütçeme zarar veriyor ama Ebay harika bir pazaryeri. Feedmag.com adlı dergiyi de hem okuyorum  hem de oraya yazıyorum. Çok sayıda yayını internetten okuyorum.

BİLGİSAYAR VE İNTERNET  İYİ BİR EĞİTİM İÇİN ŞART MI?

Okulların yeni teknolojilerle donatılması sizce eğitimin kalitesine ne düzeyde katkıda bulunacak?

Bu konuda biraz şüpheciyim. İnternet harika bir araştırma aracı olarak, sınırları olamayan kıymetli bir ansiklopedi gibi kullanılabilir. Öğrenciler okullarının kütüphanesinden internete erişebilmeli. Ama eğitim insanlara bilgiye erişim sağlamak değildir. Öğretmenlerin doğru ve gerekli bilgileri doğru bir konteks içinde, belli bir sırayı takip ederek, öğrencilerin en kolay biçimde öğrenmesine yardımcı olmasıdır. Öğretmenin rolü çok önemlidir ve önemini korumaya devam etmelidir.

ABD’de kimi okullar bütün sınıflarını bilgisayar ile donatıyor, her öğrenciye sürekli internete bağlı, taşınabilen bir diz üstü veriyor. Bu hem maliyetli hem de tehlikeli bir uygulama bence. Bütün etkilerini incelemeksizin okulları bilgisayarlarla donatıyoruz.

ABD’deki saygın okullara bu statüyü uyguladıkları yöntemler, model ve öğretim kadrolarının kalitesi kazandırır. Elbette ABD’de de kötü okullar var. Ancak, henüz bilgisayarlar ortada yokken biz iyi bir okulun nasıl yaratılacağını biliyorduk. Anahtar, iyi bir program, mükemmel hazırlanmış ders kitapları, kalabalık olmayan küçük sınıflar, iyi bir fiziki ortam ve iyi yetiştirilmiş öğretmenlerdir. Harika bir eğitim ortamı yaratmak için bilgisayara çok fazla ihtiyaç yoktur.

“İNTERNET YETİŞKİN EĞİTİMİNDE BÜYÜK FIRSATLAR YARATACAK”

Peki ya yetişkinler? İnternet ve bilgisayar teknolojisi onlar için olağanüstü fırsatlar sunmuyor mu sizce?

Bu kesinlikle doğru. Kendi kendine bir şeyler öğrenmek isteyen yetişkinler için internet çok faydalı bir araç. Mesleki bilgisini genişletmek, yenilikleri takip etmek isteyen bir gazeteci, bir bilgisayar mühendisi veya bir doktor internetten çok faydalanabilir. Kütüphaneler de saatler harcamak, eğitimlere katılmak için işine ara vermek ve başka kentlere-ülkelere seyahat etmek yerine çok daha düşük maliyetle kendini geliştirebilir. Ben kendi adıma bu konuda internetten çok yararlandığımı söyleyebilirim.

Bir hedefi olan, eğitimli, ve yeni bir şeyler öğrenmeye meraklı yetişkinler internetten gençlere ve çocuklara göre çok daha fazla istifade edebilir diye düşünüyorum.

GAZETECİLİĞİN SONU NASIL OLACAK?

“Data Smog” (Veri dumanı) adlı kitabınızda “Gazeteciliğin sonu” diye bir bölüm de var. Dijital kültür ve teknoloji gazeteciliği nasıl değiştirecek? Mesleğimizin yeni yüzü nasıl olacak?

Aslına bakarsanız, 10 yıl sonra gazetecilik nasıl bir hal alacağını hakkında konuşmak için biraz erken. Ama bir takım değişim sinyalleri gözlemliyorum. On - yirmi arkadaşına birden elektronik posta gönderen herkes bir medya yaratıyor aslında. Kendilerine ait bir yayın yapıyorlar. Çok tuhaf, herkesin gazetecilerle aynı dünyanın içinde yaşadığı bir döneme giriyoruz. Bu bilgi akışına dahil olan herkes tıpkı gazeteciler gibi sorumluluk taşıyor. Aktardıklari bilgilerin kısa, öz, net ve doğru olması gerekiyor.

Bu olaya bir diğer açıdan yaklaşırsak, artık insanlar birbirinden haberdar olmak veya olaylardan birbirini hızla haberdar etmek için gazetecilere eskisi kadar bağımlı değil. Çünkü, internet sayesinde gazetecileri aradan çıkarabiliyorlar. Televizyon izlemeye gerek kalmadan meteoroloji kurumunun sitesine bağlanarak hava durumunu öğrenebilirler, TV seyretmeden, gazete okumadan internet üzerindeki haberleri okuyabilirler.

Gazeteciler arasındaki rekabet daha da artacak.Çünkü insanlar artık yerel gazete, radyo ve televizyonlara bağlı kalmak zorunda değil.

Pazarlamacılarda kendilerini sadece gazetecilere bağımlı hissetmiyor. Tanıtım ve pazarlama amaçlı kendi web sitelerini, televizyon kanallarını kurabiliyorlar. Böylece mesajlarının özgünlüğünün gazeteciler tarafından bozulmaktan kurtulduğunu düşünüyorlar. Çünkü gazeteciler tanıtım ve pazarlama amaçlı mesajları okurları için araştırmak, değerlendirmek ve doğruluğunu irdelemekle sorumlu. Sanıyorum gazeteciler ve pazarlamacılar arasındaki bu çekişmenin de şiddeti artacak. Haber kaynağı ister bir politikacı olsun ister bir pazarlamacı gazeteciler tarafından çok daha titiz araştırılacak. Çünkü, insanlar çok güvenilir haber arayışında olacak.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz