Ahmet Ermiş / Milli Emlak Müdürlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanı Milli Emlak Müdürlüğü, devletin az bilinen kuruluşlarından... Devletin bir anlamda emlakçısı durumunda... Türkiye’nin dört bir ...
Ahmet Ermiş / Milli Emlak Müdürlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanı
Milli Emlak Müdürlüğü, devletin az bilinen kuruluşlarından... Devletin bir anlamda emlakçısı durumunda... Türkiye’nin dört bir yanındaki taşınmazlarını, yani arazi ve arsalarının kaydını tutuyor. Bu işi geçmişte elle yapıyordu. Beş yıl önce öne değişimin startı verildi, e-devlet için öncü adımlar atılmaya başlandı. Şimdi ortaya örnek bir proje ve müthiş bir dönüşüm çıktı. İşin başında ise bilgi işlem dairesi başkanı Ahmet Ermiş var. Ermiş, “Bir kişiyle başladığımız projeyi, 40 kişi ile götürüyoruz” diyor.
Ekonomik kriz ve diğer nedenlerden dolayı yapılan kaynak hesaplarında, son dönemde bir konu sık sık gündeme geliyor. Hatta bazı işadamı ve yöneticilerden şöyle bir hesabı da çok duymuşuzdur: “Türkiye’de devlet, hazine arazilerini satsa, 140-150 milyar dolar gelir elde eder”... Bu hesabı yapanlara göre, satışın gerçekleşmesiyle elde edilecek gelir, iç ve dış borcun ödenmesi için yeterli olacaktır.
Şimdi bu hesabı yapanların rakamlarını gözden geçirmeleri gerekecek. Çünkü, Milli Emlak Müdürlüğü, gerçekleştirdiği otomasyon ve e-devlet projeleri sayesinde, devletin bütün taşınmazlarını kayıt altına aldı. Bunun sonucunda da yapılan hesapların yüzde 40 üstünde taşınmaz, yani arsa ve arazi olduğu saptandı.
Bu basit gibi görünen hesap, aslında milyarlarca dolar anlamına geliyor. Milli Emlak Müdürlüğü’nün gerçekleştirdiği proje, sadece böyle bir sonucun elde edilmesini amaçlamıyordu. Türkiye’nin örnek “e-devlet” projelerinden biri olan bu çalışma, şimdiye kadar elle, fiziki ortamda tutulan kayıtların, elektronik ortamda ve interaktif bir şekilde hazırlanmasını içeriyor. Üstelik online satışı da içeriyor.
Son 5 yılda yürütülen bu projenin mimarı, bir e-devlet kahramanı. Dergimizin Ocak 2002 sayısında da yer verdiğimiz Milli Emlak’ın bilgi işlem daire başkanı Ahmet Ermiş. Tek başına başladığı proje için şu anda 40 kişi çalışıyor. Ermiş, “e-devlet” sözcüğünü ağzından düşürmeyen yöneticilerden. E-devlet politikasının partiler üstü, tek elden yönetilmesi gerektiğini düşünüyor. Kendi projelerini de bunun bir parçası olarak gören Ermiş, Milli Emlak olarak, yürüttükleri otomasyon projesinde gelinen noktayı, gelecekle ilgili hedeflerini anlattı:
Projenizde nasıl bir aşama kaydedildi. Bunun içeriği ne oldu? Nasıl bir noktaya gelindi?
Milli Emlak’ın asıl amacı, ülkedeki taşınmaz mal varlığını yönetmek ve bunun envanterini tutmak. Eskiden bunu defter kayıtlarında tutuyorduk. Ancak, bunu klasik yöntemlerle tutmak artık günümüzde mümkün değil. Dolayısıyla, taşınmaz mal varlığının elektronik ortama aktarılması gerekiyordu. Milli Emlak Otomasyon Projesi bu ihtiyacın sonucu doğdu.
Biz de Milli Emlak Otomasyon Projesi’ne 1995 yılında başladık ve “Dünyada bu projeler ne şekilde gidiyorsa ülkemizde de bu şekilde yürüsün” dedik. İlk ilkemiz, kamuda örnek bir proje oluşturmaktı. Ayrıca, bütün her şeyi de kendi öz gücümüzle, Dünya Bankası, yerli-yabancı desteği almadan yapma kararı aldık.
Bu doğrultuda sistem analizi ve tasarım çalışması hazırladık. Bizde bu işi 600 sayfa kadar yaptık. Ortaya çok iyi bir tablo çıkmadı. Devlet, kendi taşınmaz mal varlığını tam olarak bilmiyordu.
Sonra büyük düşünüp, küçük başladık. 5 yıl boyunca 5 ihale yaptık. Aşamalı olarak ilk önce Ankara, Kırıkkale ilini bilgisayara geçirdik. Sonra 40 ile çıktık, ardından da tüm Türkiye’de artık tüm illerde bilgi sistemleri makinelerimiz var. Otomasyon projesinin kısa tarihçesi bu.
Şu anda hangi aşamada? Bundan sonra ne hedefleniyor?
Bu tür projelerin hiçbir zaman sonu yok. Bir nedeni, teknoloji çok hızlı gelişiyor. Siz var olan yapınızı yenilen teknolojiye göre tekrar yenilemeniz lazım. Yoksa yaptığınız bütün çalışmalar boşa gider. Yazılım ve donanımda teknoloji üç ayda bir kendini yeniliyor. Örneğin, bir demirbaş programında bütün bilgileri elle giriyorsunuz ve elektronik ortama açıyorsunuz. Ardından bir bakıyorsunuz, barkod teknolojisi çok gelişmiş, o zaman da bunu teknolojinizle bütünleştirmeniz gerekiyor.
Ama sistem ilk kurulduğunda amacımız, ilk 5 yılda tüm il ve ilçelerde otomasyonu sağlamaktı. Biz buna ulaştık. 81 il ve 741 ilçede şu anda makinelerimiz var ve 30’a yakın program çalışır vaziyette. Doğu ve Güneydoğu da, bu yıl otomasyona dahil edilecek.
Bu proje kamuya nasıl bir verimlilik sağladı?
Çok basit bir örnek vermek istiyorum; 1995 öncesinde Türkiye’deki taşınmaz mal varlığını ortaya çıkarmak için bir çalışma yapmıştık. O dönemde yaklaşık 1 milyon 300 bin idi. Biz bunu bir kitapta da toplamıştık. Projeyle birlikte şunu gördük ki; 2 milyona yakın taşınmaz mal var. Yani taşınmaz malda yüzde 40’lık bir artış olmuş. Bu çok önemli bir orandır. Metrekare hesabına vurursak, yüzlerce milyar dolardan bahsediyoruz.
Eskiden devlet, bir faksla bütün illere, “Bizim ne kadar taşınmaz malımız var” diye soruyordu. Devlet, bir ay boyunca belge topluyordu, sonra sonuçları yolluyordu. Tabii bunun ne kadar sağlıklı olduğu da tartışılabilir. Projeyle artık bu durum ortadan kalktı.
En azından faks ve telefon trafiği azalmış durumda. Ayrıca, bu projeyi Dünya Bankası gibi yabancı kurumlar yapsaydı, 200 milyon dolara mal olacaktı. Biz ise maliyeti 10-15 milyon dolara çektik. O tür hesaba girdiğinizde çok kârlı bir proje.
Sonuçta bugün internette 55-60 bin taşınmaz mal satışta. Bütün Türkiye bunu internetten takip edebiliyor. Eskiden nasıl oluyordu? Örneğin Antalya’da taşınmaz satacaksanız. Antalya’da birkaç basın kuruluşuna ilan vermek zorundaydınız. Bu ilanları da kimse görmez, haberdar olmazdı. Bugün ise öyle değil, her şey açık, vatandaş her şeye ulaşabiliyor.
Almanya’da yaşayan bir Türk bugün internetten takip edip, “Ben bu taşınmazı nasıl alacağım” diye sorabiliyor.
İnternetteki satışa çıkartılan arsa ve benzer taşınmazlara ilgi ne düzeyde?
Biz 1.5 yıldan beri internet sitesinde bu tür bilgilere yer veriyoruz. Fakat, sonuçlar iç açıcı değil. Satışı mümkün fakat ekonomik kriz, bu arz talep dengesini bozdu. Bu anlamda yeterince talep yok. Neden? Çünkü, bütün şirketler küçülmeye gitti. Devletin diğer kesimleri de küçülüyor. Herkes sırtındaki yükü satmaya kalktı. Alıcısı yok. Bizim projenin sonu itibariyle öyle bir döneme denk geldi.
Ama unutulmasın, bugün için de, gelecek için de böyle bir kaynağımız var. Ve her zaman bu kaynaktan faydalanacağız. İlla satmak da değil, farklı bir şekilde de idare etmek lazım. Çok basit bir örnek vereyim. Turizmle ilgili teşvik anlamında Antalya bölgesinde bir yığın 5 yıldızlı otel vardır.
Bir girişimci Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde işletme kurmak istiyor. Hazine’nin aradığı koşullarda arazi var mı diye internette girse, görebilecek mi?
Şu anda göremiyor. Ama bir mail atıp da sorarsa, biz hemen dakikasında ona yanıt verip, uygun yer olup olmadığını söyleyebiliriz. Önümüzdeki aşamada onu da görebileceğiz. Biz orada saydam bir şekilde bilgileri paylaşacağız.
Şu anda bizim Zonguldak’ta bütün taşınmaz mallarımız elektronik ortamda. O girişimci bir de özelliklerini söyleyecek; mesela 10 dönümün üzerinde olacak, şu ilçeye yakın olacak, yollara yakın olacak falan... Hemen sorgulayıp, en kısa sürede mail yoluyla karşılık veriyoruz. Bir müddet sonra bütün işlemleri, internet ortamına taşıyacağız.
Peki bütün bu projeler için kaç kişilik bir kadronuz, ne kadar bütçeniz var?
Ben bu işe 1995’de tek başıma başladım. Şimdi 30 tane mühendis ve istatistikçi arkadaşımız var. 5 tane yöneticimiz var. 5 tane de bize hizmet veren memur arkadaşımız var. Toplam 40 kişiyiz. Birle başladık, 40 kişiye ulaştık.
“E-europe+” gibi hedeflerin yer aldığı bir ortamda, sizce e-devlet için nasıl bir süreç izlenmeli?
Mesela, Mernis Projesi. Bakıyorsunuz, 70’li yıllarda başlamış ve 2000 yılında da sona yaklaşılmış. Buna benzer Türkiye’de 500’e yakın genel müdürlük var. Bütün bunlar birbiriyle iç içe geçmiş vaziyette. Ama bunların stratejik olarak 200 tanesini çok temel olarak ele almak lazım. Çok basit dediğimiz gibi Mernis Projesi... Bu olmadan bir yığın proje yarım yamalak bitiyor. Bunu hızla çözmek lazım.
Siz Ankara’da nüfus cüzdanınızı kaybettiğinizde, İstanbul’a gidene kadar nüfus cüzdanınızı çıkartabilmeniz lazım. Bunun alt yapısı mümkün. Bunlar hiç olmayacak işler değil. Onun için yeniden yapılanma filan demiyorum. Ulusal anlamda tam bir radikal dönüşüme ihtiyaç var.
Yasal mevzuat anlamında yasal düzenlemeleri hızla gerçekleştirmek lazım. Bunun temel unsuru “Elektronik imza”. Amerika’da bu imza kabul edildi ve kullanılıyor. Avrupa devleti bunu kabul etti. Bizim de hızla bunu yapmamız lazım. Meclis’in ilk işi bence, elektronik imzayı çıkartması gerekiyor. Mevzuatımızı bunun üzerine baştan aşağıya değiştirmemiz, hukuk sistemimizi yenilememiz lazım.
Tek tek kurum bazında değil de, tek omurganın oluşturulmasından bahsediyorsunuz…
Milli Emlak Genel Müdürlüğü olarak en aşağı 15 tane kurumla iç içe çalışıyoruz. Siz, “Şu alanda yatırım yapmak istiyorum, bunla ilgili bana yardımcı olur musunuz” dediğinizde, biz o parseli alıp, 10-15 tane kuruma soruyoruz. Bu kurumlar bize tekrar yazı yazıyorlar. Üç ay sonra “Burası SİT alanı içindedir” diye yazı geliyor. Oysa bunu elektronik ortamda sorabilmeniz, anında ilgili kurumun veritabanına girip, talep eden kuruma, kişiye yanıt vermemiz gerekiyor. Çapraz sorgulama dediğimiz, tüm veritabanlarının birbirini sorgulayabildikleri bir sisteme ihtiyaç var.
Türkiye bunun çok gerisinde. Her genel müdürlük kapılarını kapatmış durumda. Herkes kendine bir misyon yüklenmiş. Dolayısıyla e-devlet dediğimizde, kapıların hepsi açılacak. Bunu yaptığınızda çok büyük bir tasarruf elde edilir. Size bir örnek vereyim. Devletin 1 milyon 800 bin memuru var. Bu kişilerin maaş almalarını sağlamak için 100 bin kişi uğraşıyor. Bir 100 bin kişi bu insanların kullandığı eşyaların demirbaş kaydı için uğraşıyor. Bu işlerle makineler uğraşmalı insanlar değil.
Kurumlar arası böyle bir bilgi paylaşımı başladı mı?
Yeni yeni başladı. Ama hızla mesafe almamız gerekiyor. Diyelim ki, biz Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün alt yapısını kullanıyoruz. Herkes kendine bir alt yapı oluşturuyordu. Bizim bu girişimimiz Maliye Bakanlığı’na yılda yaklaşık 10 trilyon tasarruf sağladı.
Türkiye’nin çok ciddi anlamda iletişim alanında otoyola ihtiyacı var. Yani bu şu demek; Hakkari’deki vatandaşla Ankara’daki vatandaşın eşit hizmeti alabilmesi lazım. Ne zaman? Bu otoyolları oluşturduğunuz zaman. Bunu yapan ülkeler ve kurumlar diğerlerine fark atacak.
Buna uygun olacak örnekleri bulup, ortaya çıkartmak lazım. Biz bu anlam kamuda bir örneğiz. 5 yıl önce söylediklerimizle, şimdi söylediklerimiz arasında fark yok. Bugün çok daha fazla heyecanlıyım. Olmaz denilen şeyi olur hale getirdik.
Sizin çok sık ilişkide olduğunuz 15 genel müdürlükle ortak bir platform oluşturmak gibi bir çalışmanız var mı?
Yok. Bu çalışmaları hedefliyoruz. Ama önce işimizi bir bitirelim. Zaman zaman bu kurumlarla bilgi alışverişimiz oldu. Biz devlet dairesine gidip, “Ben şunu yaptım, sen şunu yap” dediğimizde, “Herkes kendi işini yapsın, bunun için bize talimat geçilmesi gerekiyor” deniliyor. Klasik devlet anlayışıyla bu sistemi değiştiremezsiniz. Basın yoluyla, hatta ilkokuldaki öğrenciye bile e-devlet felsefesini anlatmak gerekiyor. İleride sancılar çekmek istemiyorsak, insanların bu gözle görmesi lazım. Bence bu bir kültür.
Fransa, Hollanda, Danimarka, İsveç, Almanya ve Finlandiya, herkes e-devlet ile ilgili çok ciddi ulusal projelerle uğraşıyor. Türkiye’de de uğraşmak lazım. Bunu ulusallaştırıp, 500 genel müdürlüğün önüne koymak ve “1 yıl içinde şunları yapacaksınız” demek lazım.
“E-DEVLETE EN YAKIN KURUMUZ“
Bu projenizle e-devletin neresindesiniz?
Sadece bilgi işlem değil, herkesin aynı bakış açısıyla bakması lazım. Yani, o yüzden e-devletin bir kültür olduğunu, devlette çalışan tüm personelin, hatta çaycısından en üsteki genel müdürüne kadar bunun bir kültür olduğunu kavraması lazım. Eğer bunu bir kültür olarak kavrarsanız, bu tür olanaklar çok fazla var.
Bizim bu işte yaptığımız ve bitirdiğimiz proje esas e-devletin alt yapısıdır. Bunu iddialı bir şekilde söyleyebilirim ki, Türkiye’de e-devlete en yakın kurum Milli Emlak Genel Müdürlüğü’dür. Bunun gereklerini yerine getirmiştir.
“20 MİLYAR DOLARLIK PROJE BİZİ BEKLİYOR”
Kamuda her kurum ayrı proje yürütüyor. Siz, emniyet, SSK, Bağkur ve diğerleri... Diğer kuruluşlarla nasıl bir işbirliğiniz, nasıl bir çalışmanız var?
1997 yılında Kamu-net toplantısı oldu. 1997’den şimdiye kadar bu girişim üzerine bir tek tuğla konulmadı. Türkiye’de bilgisayar bakanlığı konusu bile tartışıldı. Bunlara rağmen gene de atılmış bir adım yok.
Ancak, gelişmiş ülkelerde 30-40 yıl öncesinde bile, Tübitak tarzı bağımsız kurumlar, enstitüler vardı. Türkiye’de ise kurumsal anlamda çok ciddi boşluklar var. Bu işi kim yapacağı konusunda çok fazla soru işareti var. O yüzden birilerinin bu işe soyunması, bir misyon üstlenmesi lazım.
Bu mesafe hızla kapatılmalı. Bugün, Türkiye’de, e-Avrupa ile ilgili 20 milyar dolara yakın e-Türkiye projesi var. Ancak, bunların sahibi çok az. Bunun Türkiye’de sahibi yok. Başbakanlık Müsteşarlığı veya Tübitak ilgileniyor. 20 milyar dolar gibi bir paranın harcanıp, Türkiye’nin Avrupa standartlarına gelmesi lazım.
“HER BİLGİYİ VATANDAŞLA PAYLAŞMAK İSTİYORUZ”
Kendi yaptığınız projenin nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Rotanız ne yönde?
Bizim projenin gidiş yolu çok açık. Saydam devlet olmanın gereği; ne var, ne yoksa bunu devlet ve vatandaşlarla paylaşmayı hedefliyoruz. İkincisi, 7 gün, 24 saat hizmet. Vatandaş sadece bize teşekkür etmek için gelsin. Bizimle elektronik ortamda ilişkiye girsinler. Devletin esas olarak bir hizmet birimi olduğunu, bunun özünde vatandaşın bulunduğunu çok iyi vurgulamak lazım. Demokratik katılım, yani e-devletteki dijital ortam size bu olanağı sağlıyor.
Bu tür projelendirmelerin çok fazla olması lazım. Çünkü, kamu adına iş yapıyorsunuz ve kamunun mallarını idare ediyorsunuz. Herhangi bir muhtara gittiğiniz zaman, ondan, “Bizim kamuya ait şu kadar taşınmaz malımız var” yanıtı alınabilmeli.
Milli Emlak Genel Müdürlüğü 3-5 yılda çok öne çıktı. Bunda, elektronik ortamda yaptıkları ve e-devlet konusundaki adımları etkili oldu. Yoksa bilinmiyordu. “Türkiye’de yüz ölçümünün yüzde 54’ü devlete aittir” diye ilk söyleyen ve hesaplayan benim. Şimdi bunu herkes söylüyor. Ama bu nasıl hesaplandı, ortaya nasıl çıktı diye kimse sormuyor bile. Bu rakamın doğru olup olmadığına da şu anda ben tereddütlüyüm. 5 yıl önce bu bile bilinmiyordu.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?