Avrupalı liderlerin 2017 gündemi

20.10.2017 16:51:000
Paylaş Tweet Paylaş
Avrupalı liderlerin 2017 gündemi

2015’ten beri yaşanan göçmen krizinde görülen keskin yavaşlama, Fransa’da bu yılın başlarında Emmanuel Macron’un AB-karşıtı popülist Marine Le Pen’i bozguna uğratması ve Almanya’nın Angela Merkel’i yeniden seçme ihtimalinin artmasıyla Avrupa’nın bir meydan okumalar turundan daha sağ çıkacağına yönelik iyimserlik tekrar canlandı. Önümüzdeki aylarda başa çıkılması gereken çok daha fazla sorun peydahlanacak ve mevcut güvenin uzun sürme ihtimali pek fazla değil. Birincisi, gençliğe özgü bir havayla sahneye çıkan enerjik Makron, Fransa’yı Avrupa’nın dört bir yanında yeni bir lider nesline susamış diğerlerinin gıptayla baktığı bir konuma getirdi. Ancak Fransa’da bu yıl yapılan seçimlerin en dikkate değer sonucu Fransız politikasında on yıllardır egemen olan merkez-sağ ve merkez-sol partilerin aldıkları yenilginin boyutuydu. İster AB-yanlısı ister AB-karşıtı olsun Fransız seçmenler değişim istiyor ve Macron bu işi milletvekillerinin yüzde 70’inin parlamentoda ilk defa yer alacağı bir yasama organıyla başarmak zorunda. Eğer onun Fransız ekonomisini yeniden canlandırma ve iş gücü piyasasını dinamikleştirme kabiliyetinin altı bu deneyimsizlikle oyulursa o zaman bu yeni yüzler onu pek de sıcak karşılamayacak. Daha açık konuşmak gerekirse Macron’un şüpheci Almanlarla AB’nin mali birliği, bankacılık birliği ve gerekli diğer AB reformlarıyla ilgili olarak birlikte çalışmaya başlamadan önce Fransa’nın mali sistemini düzeltmesi gerekiyor. Sosyal harcamalardaki kesintilerle ilgili kendinden emin konuşmalarını mazide bıraktıkça bu yeni başkanın Fransız vatandaşlarınca kabul görme oranı çabucak yüzde 10 düştü. Seleflerinin de bizzat öğrendikleri üzere iş gücünde reform ne kadar ustalıkla sunulursa sunulsun işçi sendikalarını sokaklara dökecektir. Sonra halen politik bir çıkmaz sokakta sıkışmış kalmış bir ülke olan İtalya var. Muhtemelen 2018’in ilk yarısında yapılacak seçimler çok büyük bir ihtimalle ya aşırı ihtiyaç duyulan politik ve ekonomik reformlarda hiçbir ilerleme kaydedemeyecek parçalanmış bir hükümet yapısıyla ya da AB’ye açıkça düşmanlık besleyen Beş Yıldız Hareketi liderliğinde bir hükümetle sonuçlanacak. Göçmenler hikayesi İtalya’nın politik görünümünü yeniden şekillendirmeye devam ediyor. Türkiye ile yapılan bir AB anlaşmasıyla çaresiz insanların Ege Denizi’ni aşarak Yunanistan’a kaçışları büyük ölçüde engellendi. Ancak başta Libya’dan teknelerle olmak üzere İtalya’ya olan gelişler, 2015-2016 arasında yüzde 20 arttı. Bu yılın ilk yarısında Yunanistan’a 9 bin, İspanya’ya 4 bin göçmen gelirken İtalya 90 binden fazla insanı kabul etmek zorunda kaldı. Fransa ve Avusturya hükümetleri İtalya’nın yükünü bir nebze olsun paylaşmaktansa onunla olan sınırlarını sıkılaştırmakla daha fazla ilgilendikçe İtalyanların kızgınlığı da artıyor. Her bir AB üyesinin diğerleri üzerindeki baskıları azaltmak için belirli sayıda mülteci kabul etmesini zorunlu kılan bir AB kotası sistemi uygulamaya geçirilmiyor. Özellikle Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’dan oluşan Doğu Avrupa Visegrad ülkelerinin kendi sistemlerinin bir parçası olarak 11 bin mülteciyi kabul etmesi bekleniyor. Bu sistem kapsamında bugüne kadar Slovakya ve Çek Cumhuriyeti 28 kişiyi sınırları içine alırken Polonya ve Macaristan ise henüz kimseyi almadı. Bu aslında Doğu’nun hiçe saydığı tek şey değil. AB, bu ülkeleri bir sonraki AB bütçesinde daha az para vermekle tehdit ediyor, ancak onları AB kurallarına uymaya mecbur etmeye yönelik kayda değer hiçbir şey henüz yapılmadı. Eğer endişelenmek için tüm bunlar yeterli değilse, o zaman bir de ülkesinde gücünü artırmaya çalışan ve Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açan açıklamalarıyla dikkat çeken Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan var. Erdoğan Avrupa’ya karşı açıklamalarının kendi ülkesinde popülaritesini artırdığının farkında ve gelecek yıl yapılabilecek bir erken seçimin Almanya ve diğerleriyle olan sürtüşmeleri artıracağı kesin. Bu aynı zamanda Avrupa’nın nakit parası ve çeşitli politik vaatleri karşılığında devasa sayıda mülteciyi Türkiye’de tutmakla ilgili Erdoğan’ın AB ile yaptığı anlaşmayı da tehlikeye atabilir. Bu anlaşma muhtemelen sürecek, zira o her iki tarafın da işine geliyor. Eğer sürmezse o zaman Avrupa bir başka göçmen kriziyle daha yüzleşebilir ve kıtanın dört bir yanında popülist öfkelenmeler yeniden canlanabilir. Tüm bunlara bir de Trump’dan kaynaklanan sıkıntıları, Putin’in kışkırtmalarını ve Brexit müzakerelerinin yüksek bahisli karmaşıklıklarını ekleyin. Merkel halen istikrar sağlayıcı bir güç olarak duruyor ve Macron da Fransa ile AB’de çok daha kapsamlı reformlar yapılmasını sağlayabilir. Ancak AB liderlerinin bu yılın geri kalanında ve ilerisinde işlerinin başlarından aşkın olacağına hiç şüphe yok.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz