Donald Trump, ne yapması veya yapmaması gerektiği gibi konularda konuşulmasından hiç hoşlanmaz. “Sen bana istediğimi verdikten sonra ben sana istediğini veririm” tarzındaki politik ilişkilere karşı al-satçı yaklaşımı biliniyor. Bu durum Trump’ın hükümet biçimi olarak demokrasiyi mi yoksa diktatörlüğü mü tercih ettiği konusunda da soru işaretleri yaratıyor. Yine de bu davranışlar onu bir titan yapmaz. Sonuçta ABD politik sisteminde diktatörlük özentiliğine karşı her türlü dengeleme ve denetleme mekanizması mevcut. Ancak Trump’ın dış politikası ve özellikle de ABD’nin geleneksel müttefiklerine karşı yaklaşımı uluslararası düzenin tamamını tehdit ediyor. Bu tehdit en bariz şekilde Avrupa’ya karşı yaklaşımında gözlemleniyor. ABD başkanlarının çoğu bugüne kadar daima Avrupalıların taleplerinin Washington’un sırtına istenmeyen yükler bindirmesinden ve güçlü bir Avrupa’nın ABD’nin hareket özgürlüğünü sınırlandırmasından korkmuştur. Yüzyıldan daha uzun bir süre önce Başkan Theodore Roosevelt 19. yüzyılda ABD’nin Batı Yarı Küre’de Avrupalıları dışlayarak ABD’nin üstünlüğünün ilan edildiği “Monroe Doktrini”ne ek Roosevelt Bildirisi”ni yayınlamıştı. Soğuk Savaş boyunca pek çok ABD başkanı Kremlin ile ilişkilerin en iyi nasıl kurulacağı konusunda Avrupalı liderlerle ters düşmüştü. En sonuncu Cumhuriyetçi başkan George W. Bush ise Avrupalıların ABD’nin eylemlerine sınırlama getirmesini engellemek için ABD’nin “Terörle Savaşı” adı altında tek taraflı bir yaklaşım benimsemişti. Ancak Trump, Avrupa Birliği’nin parçalanması durumunda sanki Washington çok daha iyi olacakmış gibi hareket eden ilk ABD başkanı. Biz bunu, söylentilere göre, Trump’ın Fransız Devlet Başkanı Emmanuel Macron’a haziran ayında AB’den çıkmasını ve rüşvet olarak da iki taraflı ticaret anlaşması önermesinden anlayabiliyoruz. Ayrıca Trump’ın İngiliz Başbakan Theresa May’i İngiltere ile AB arasında güçlü ticari ilişkileri koruyacak “yumuşak bir Brexit”in İngiltere’nin ABD ile yapacağı yeni ticaret anlaşmasını baltalayacağı konusunda uyardığını da biliyoruz. Tüm bunlara ilaveten biz bunu Trump’ın Euro bölgesinin geleceğine karşı en büyük tehdit olarak duran İtalyan hükümetiyle ilişki kurma çabalarında da görüyoruz. Trump geçtiğimiz haziran ayında kendisini alkışlayan taraftar kalabalığın önünde “Avrupa Birliği Birleşik Devletler’i sömürmek için kuruldu” demişti. Biz bunu sırf Atlantik ittifakı ahengini baltalamak için Rusya’yı G7’ye tekrar dahil etmek konusunda Trump’ın çabalamalarında da görüyoruz. Söylentilere göre Trump G7’de mevkidaşlarına “NATO aslında NAFTA kadar kötü” demiş. Geçen ay yapılan NATO zirvesinde Trump bariz bir şekilde ABD’nin neden kolektif güvenlik anlaşmasına itibar etmesi gerektiğini sorgulamıştı. “Yıllardır ‘aşırı saldırgan’ bir ülke görünümü veren Montenegro’ya neden arka çıkalım ki” demişti. Bu konuda Vladimir Putin bile daha iyisini yapamazdı! Trump, Putin, Xi Jinping ve Suudi Veliaht Prens Mohammad bin Salman gibi liderlere hayranlık duyuyor, çünkü onların otoritelerinde hiçbir hukuki denetim olmamasına gıptayla bakıyor. ABD başkanı aynı zamanda başkalarının çıkarları için taviz vermesi veya saygı göstermesi gereken çok yönlü ittifaklar konusunda bire bir ve bir hayli kişisel ilişkiler kurmayı da tercih ediyor. Ancak bu tür ittifaklar seçenekleri sınırlandırıyor ve kaynakları tüketiyor. Onlara ortak değerler kadar ortak çıkarlar da yön veriyor. Trump belki de kuvvetler ayrılığının olmadığı ulusal liderlerle yönetilen bir dünyada Amerika’nın gücü sayesinde dünyanın en güçlü adamı olacağına inanıyor. Ülke içinde ise Trump’ın gücü üstündeki sınırlamalar onu hüsrana uğratmaya devam edecek. Trump, her şeye burnunu sokan Robert Mueeller’i başından savacak birilerini bulmaya çalışacak. Bu arada mahkemeler de otoritelerini konuşturacak. Muhabirler haber yapmaya devam edecek. Amerika merkez bankası yöneticileri Trump’ın tercih ettiği politikayı hiç umursamayacak bile. Muhalefet partisi mümkün olan her yerde ona karşı çıkacak ve seçmenler kasım ayında onun Kongre’deki çoğunluğunu bitirmeye karar verebilir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?