Sarık Tara’nın iş hayatındaki en büyük şansı, üniversitedeki hocasıyla
tartışması oldu. Bu yüzden okulunu bir dönem geç bitirdi. Ancak
arkadaşları iş bulamazken o en iyi işi kaptı. Migros’un yönetim kurulu
başkanı Bülend Özaydınlı’nın yüzüne ise şans Vehbi Koç’la yaptığı ilk
görüşmede güldü. Koç’a verdiği kıvrak cevaplar, onun gruba girmesini
sağladı. Aileden ayrılıp kendi grubunu kuran Nafi Güral’ın hayatındaki
en büyük şansı ise ortaklarının “Projen hayal” sözüne sinirlenip
şirketin hisselerinin tamamını satın alması oldu. Güral, bu sayede
Türkiye’nin en büyük gruplarından birini yarattı. İşte Türkiye’nin önde
gelen iş insanlarının hayatlarını değiştiren büyük şansları...
GOOGLE IN PATRONU LARRY PAGE,
Standford’a başladığı ilk gün kendisinden bir yıl önce aynı okula kabul
edilen Sergey Brin’le tanıştı. Brin, ona okulu gezdirdi. Page,
Stanford’da okulun ilk günü ortağı Sergey Brin’le tanışmasaydı belki
bugün teknoloji devi Google olmayacak, Page de hayatının şansını
yakalayamayacaktı. Tıpkı Page’de olduğu gibi patronların hayatında
şansın önemi büyük. Türkiye’nin en önemli girişimcilerinden, Enka
Şirketler Grubu Fahri Başkanı Şarık Tara’nın da iş hayatındaki “en büyük
şansım” dediği olay üniversite son sınıfta kapısını çaldı.
“Son sınıfta hiç yapmayacağım bir şey yaptım ve bir hocayla münakaşa
ettim. Bu nedenle de bir sömestr geç mezun oldum. İşte bu hayatımın en
önemli şanslarından biri oldu” diyen Tara, bu sayede pek çok arkadaşının
önüne geçerek Haydarpaşa’daki silo inşaatındaki işi kaptı. Gece
vardiyası mühendisi olarak çalışmaya başlayan Tara, daha sonra
eniştesiyle birlikte kendi inşaat şirketini kurdu. Ta-ra’nın iş
hayatındaki ikinci büyük şansı ise Almanlar-dan gelen sürpriz iş teklifi
oldu. Tara, bu sayede hiç aklında yokken şirketini yurtdışına açtı ve
bugün 6 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşan dev bir grup yarattı.
HERKESİN ŞANSA İHTİYACI VAR
Bu örneklerden anlaşıldığı gibi başarılı insanların da hayatlarında şans
faktörü belirleyici olabiliyor... Her başarılı iş insanının “en büyük
şansım” diye nitelediği bir olay var. Örneğin Çukurova’nın patronu
Mehmet Emin Karamehmet’in de hayatını değiştiren en büyük şansı Murat
Vargı’yla tanışması oldu. Hüsnü Özyeğin, askerlik arkadaşı Murat
Vargı’dan gelen Turkcell projesini eski patronu Karamehmet’e götürdü.
Karamehmet de Vargı sayesinde gelen şansı iyi değerlendirerek bugün
Türkiye’nin en büyük GSM şirketinin sahibi oldu.~
Karamehmet de Hüsnü Özyeğin’in en büyük şansı oldu. Hüsnü Özyeğin, Yapı
Kredi’de yöneticilik yaptığı dönemde patronu olan Karamehmet’in
kendisine hisse vermemesine sinirlenerek kendi bankasını kurdu. Özyeğin,
bu olayın hayatının en büyük şansı olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Karamehmet’ten yüzde 1 hisse istedim, onu da bana vermediği için her
akşam kendisine dua ediyorum beddua değil. Ne kadar doğru bir şey yaptı
vermemekle ki ben kendi bankamı kurabildim.” Limak’ın patronu Nihat
Özdemir’den Migros’un başkanı Bülend Özaydınlı’ya kadar Türkiye’nin önde
gelen iş insanlarının hayatlarındaki en büyük şanslarını araştırdık.
YARIM BIRAKILAN DOKTORA
Nihat Özdemir, 4,7 milyar dolar aktif büyüklüğe ulaşan Limak Holding’in
patronu. Son 10 yılda Limak’ı baş döndürücü bir hızla büyüttü. En son
3’üncü havalimanı ihalesine ortaklarıyla birlikte 22 milyar doların
üzerinde bir tutar ödeyerek dikkatleri üzerine çeken Özdemir’in iş
hayatındaki en önemli şansı ise terör nedeniyle doktora eğitimini yarıda
bırakması oldu. Ortağı Sezai Bacaksız'la terör olayları yüzünden
ODTÜ'de doktorayı yarıda bırakıp kendi şirketinikuran Özdemir,
“hayatımdaki en büyük şansım oldu” dediği olayı şöyle anlatıyor:
“Ortağım Sezai Bacaksız ile ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden sınıf
arkadaşıyız. Daha sonrasında endüstri mühendisliği bölümünde birlikte
yüksek lisans yaptık. Üniversiteye dönüp beraber öğretim görevlisi
olduk. 6-7 yıl kadar akademik çalışmalara devam ettik. Doktora
çalışmaları yaptık. Ancak, o yıllarda terör büyük sıkıntıydı, üniversite
hayatı zordu.
Terör olaylarından dolayı özel sektöre atılarak şirket kurmaya karar
verdik. İyi ki de kendi şirketimizi kurmuşuz, terör olayları bizim kendi
işimizi kurmamızı sağladı. 1976 yılında proje yaparak işe başladık.
Tesisat projeleri, makine fizibiliteleri yaptıktan sonra fabrika
montajlarına geçtik. Sonrasında inşaat işleri almaya başladık. İlk
günden ana hedefimiz, her işi yapan bir firma olmaktı. Yalnız konut,
liman değil, tüm müteahhitlik hizmetlerini verme hedefindeydik. Bu
ortaklığa başlarken sadece proje yapmayacağız, her türlü hizmeti veren
bir müteahhitlik şirketi olacağız, daha sonra da sadece müteahhitlik ile
sınırlı kalmayıp başka sektörlere de gireceğiz gibi bir hayalimiz
vardı. Şimdi Limak Şirketler topluluğu olarak inşaat ve çimentonun
yanında turizm, enerji, havalimanı işletmeciliği ve gıda alanlarında
faaliyet gösteriyoruz. Geçmişe dönüp baktığımızda en büyük şansımızın
terör olaylarından dolayı üniversitedeki kariyerimizi bitirip kendi
işimizi kurmamız olduğunu söyleyebilirim.”~
HOCASI GİRİŞİMCİ YAPTI
Mustafa Şevki Kavurmacı, yarım milyar dolar cirosu olan Aydınlı Grubunun
kurucusu. Bünyesinde U.S Polo, Cacharel gibi güçlü markaları bulunduran
grubunun temellerini üniversite yıllarında attı. İstanbul
Üniversitesi’nde okurken akademisyen olmayı hayal eden Kavurmacı,
hocasının sözü üzerine kendiişini kurup girişimci oldu. Kavurmacı’nm
büyük oğlu Ahmet Said Kavurmacı, bu olayı şöyle anlatıyor: “Babam,
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin son sınıfındayken okulda
kalıp akademisyen olmayı düşünmüş. Bu isteğini, hocası olan rahmetli
Prof. Dr. Sabahattin Zaim Beyefendi ile paylaşmış. Sabahattin Hoca,
babamın heyecanlı ve haksızlık karşısında mutlaka doğru bildiğini
söyleyen özelliğine atıfta bulunarak kendi işini kurması konusunda
tavsiyede bulunmuş ve şöyle demiş: ‘Sevgili Mustafa, bu dönemde ilim
yapmak için bu çatı altında bazı haksızlıklar karşısında maalesef doğru
bildiğini söyleyemeyip susmak zorunda kalacağın bir dönem. Aynı zamanda
senin gibi Anadolu’dan gelip okumak isteyen birçok öğrencinin imkanları
da kısıtlı. Onları okutacak işadamlarına da ihtiyaç, en az ilim adamı
ihtiyacı kadar yüksek. Senin ticarete yatkınlığın fazla, gel sen bu
akademik kariyer işinden vazgeç, ülkeye hizmetini ticaretinle yap.’ Bu
konuşmadan sonra da babam yönünü ticarete çeviriyor ve o dönem son
sınıfta okurken Fatih’te açtığı 50 metrekarelik dükkan bugün 5 ülkede
direkt yatırımı olan 4 bine yakın kişiyi istihdam eden büyük bir gruba
dönüşüyor. Sahabattin Zaim’in nasihatı doğrultusunda her yıl bine yakın
öğrenciye burs veriyoruz.”
AVANTAJI TEZGAHTARLIK
Kiğılı, 210 mağazayla Türkiye’de erkek hazır giyimine yön veren
markalardan biri. CEO’su Hilal Sueıdem ise uzun yıllardır perakende
sektörünün içinde. Suerdem, iş hayatında en büyük şansının satış
danışmanı olarak sektöre adım atması olduğunu söylüyor. Organize
perakendenin güçlenmesinin kendisine avantaj sağladığını söyleyen
Suerdem, iş hayatında öne geçmesini sağlayan “şansı” için şöyle
konuşuyor: “1964’te İstanbul’da doğdum. Ancak ailece Siirtliyiz. İş
hayatı, aile kültürümüzde çok önemli yer tutuyor. Bu yüzden hem okudum
hem çalıştım. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdim. İlk iş
tecrübemi ise babamın yanında edindim. Babamla birlikte AR-GE
laboratuvarların kurulmasına yönelik malzeme satıyorduk. Öğlene kadar
okula gidiyordum, öğleden sonra da işte babamın yanındaydım. Yaklaşık 12
yıl bu aile işletmemizde çalıştım. 1991’de ise anne ve babamı trafik
kazasında kaybettim. Sonrasında ağabeyimle ticaret işimizi
ayırdık.Ağabeyimle ayrılınca Abdullah Kiğılı eksik olmasın, ‘Başarılı,
hırslı ve heyecanlı bir insansın, bizimle çalışabilirsin’ dedi. Ben de
kendisine, ‘Bu işin en alt seviyesi neresi’ diye sorduğumda o zamanki
adıyla tezgahtarlık cevabını verdi. Ben en alt seviyeden başlamak
istedim. İlk iş olarak da depodan mağazalara sevkiyat işini yaptım.
Sonra Galleria açıldı, ben de oradaki mağazamıza tezgahtar olarak
geçtim. Galleria mağazamızda şef, müdür yardımcısı ve müdür oldum.~
İlerleyen süreçte Anadolu Yakası’nda mağazalar bölge müdürlüğünü
üstlendim. Ardından mağazalar koordinatörü oldum. İmalat ve lojistik
birimleriyle birlikte genel koordinatörlük yaptım. Daha sonra da CEO
oldum. İş hayatımda önümü açan, en büyük şansım perakende dünyasına
satış danışmanı olarak başladığım gün oldu. Organize perakendenin
güçlenmesi de hızlı büyümemizi sağladığı için en önemli şanslarımdan
olarak görüyorum.”
OKULU KIRDI HAYATI DEĞİŞTİ
Ali Abalıoğlu, 1,5 milyar dolar cirosu, 2 bin çalışanı olan Denizli
merkezli Abalıoğlu Holding’in yönetim kurulu başkanı. Ailenin ikinci
kuşak temsilcisi. İş hayatına, babasının çırçır fabrikasında başladı.
Bugün ise tekstil işi yapan aile şirketini bakırdan gıdaya, enerjiden
ambalaja kadar 5 farklı alanda faaliyet gösteren büyük bir gruba
dönüştürdü. Abalıoğlu’nun hayatındaki en önemli şansı ise lise
yıllarında arkadaşlarıyla birlikte okulu kırıp kahvehaneye gitmesi oldu.
Abalıoğlu, bu olayı ve neden hayatının şansı olduğunu şöyle anlatıyor:
“Lise çağlarında arkadaşlarla okulu kırar ve henüz öğretmenlerimiz
tarafından keşfedilmemiş bir kahvehaneye giderdik. Ancak çok ileri
görüşlü, bir o kadar zeki bir kadın olan annemi hafife alıp yakın
takibinde olabileceğimi hesaba katmayarak ciddi bir hata yaptım.
Yine okuldan kaçtığım günlerden biriydi. Kağıt oynarken annemi ve babamı
bir anda karşımda buldum. Kuş uçmaz, kervan geçmez bu yere babamı ancak
annemin azmi ve kararlı tutumu getirebilirdi. Evet, gerçekten
basılmıştık. Arabada nasihat dinleyip azarlanmayı beklemek yerine en
güzel savunma olarak saldırıyı seçtim. ‘Beni arkadaşlarıma mahcup
ettiniz’ dedim ve onları okulu bırakmakla tehdit ettim.
Babam, ‘Aman ne güzel senin gibi bir yardımcıya ihtiyacım var zaten,
yarın sabah gel işe başla’ dedi. Annem ise ‘Oğlum zaten sende okuyacak
kafa yok’ diyerek acımasızlığını, ‘Sana liseyi mutlaka bitirteceğim’
diyerek de kararlılığını dile getirdi. Bu iki kurt blöfümü yememişti.
Kahvehanede anneme ve babama yakalanmam hayatımdaki kararlı ilk hedefimi
koymamı sağladı. Bu olaydan sonra önce okumaya sonra iş hayatına
atılmaya karar verdim.”
"MUTFAKTAN GELMEM ŞANS GETİRDİ"
İnanç Kabadayı, Batışehir markasıyla ünlenen Ege Yapı’nın yönetim kurulu
başkanı. Aynı zamanda İstanbul Genç Girişimciler Derneği’nin (İSGİD)
başkanı... 38 yaşında, İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Uzun
yıllar, inşaat sektöründe profesyonel yöneticilik yaptıktan sonra 6 yıl
önce kendi şirketini kuran Kabadayı, genç yaşta elde ettiği başarıyı ve
şansını şöyle anlatıyor: “Babam harita mühendisi, annem ise ev
hanımıydı. Ben de küçüklüğümden itibaren babamla birlikte araziye gider
sahada vakit geçirdim. Ortaokulda hedefimi koymuştum. Büyüyünce inşaat
mühendisi olacaktım. İTÜ İnşaat Fakültesi’ne girmeyi hedefledim ve
üniversite sınavında bu bölümü kazandım.~
Üniversite birinci sınıfta okurken bir inşaat firmasında staja başladım.
Üniversite yıllarımda bir taraftan okumak diğer taraftan çalışmakla
geçti. Üniversite 2,3 ve 4’üncü sınıflarda Atlas adındaki bir inşaat
şirketinde çalıştım. Bir taraftan da okula devam ettim.
Bu şirkette ilk önce saha müdürü olarak işe başladım. 10 yıl da proje
koordinatörlüğe yaptım. 6 yıl önce ise kendimi hazır hissettiğimde
şirketimi kurmaya karar verdim. Birçok arkadaşımın aksine, eğitim
hayatımın başından itibaren inşaat işinin içinde olmam en büyük şansım
oldu. Daha öğrenciyken başladığım iş hayatımda saha mühendisliği ile
başlayıp mezun olduktan sonra da koordinatörlüğe kadar birçok
departmanda görev aldım. İnşaat sektöründe işin mutfağından geliyorum.
Hayatımın bu döneminin, bugün baktığımda en önemli şansım olduğuna
inanıyorum. Yaşadığım her bir deneyim, bugün Ege Yapı olarak
başarılarımızın temellerini oluşturdu.”
BÜLEND ÖZAYDINLI
MİGROS YÖNETİM KURULU BAŞKANI
"HAYATIMI DEĞİŞTİREN KRİTİK KONUŞMA" VEHBİ KOÇ’LA TANIŞMA
1987 yılında Vehbi Bey'in daveti üzerine ofisine gittim. Yaptığımız ilk
tanışma görüşmemizde Türkiye'nin durumu hakkında düşüncelerimi öğrenmek
istedi. Yanıtım, “Türkiye'nin durumu aynen benim durumuma benziyor”
oldu. Vehbi Bey de “Ne alakası var” diye hayret ile sordu. Ben de
“Çocukluğum, gençliğim hep deniz kenarındaki illerde geçti ama iş
hayatım Ankara'da başladı ve Ankara'da devam ediyor” diye sözlerime
başladım ve şöyle devam ettim: İLK SOHBET
“Denizi çok seviyorum ve ; öncelikle İstanbul'da yaşamak İstiyorum,
İstanbul'da bir yalıda oturup önüne yatımı bağlamak istiyorum. Yeterli
birikimim yok ancak borçlanacak İtibarım var, İstanbul'a yerleşir,
borçlanarak yalı ve yat alabilirim, Böylece 4-5 yıl boyunca düşlerimi
gerçekleştiririm, Ama 5'incl yılın sonunda borçlarımı geriye ödeme
zamanı geldiğinde borcumu ödeyemez itibarımı yitiririm. Babamın ailemize
verdiği itibarlı soyadı en değerli varlığımızdır, itibarımızı riske
atıp, acele edip bu düşümü gerçekleştiremiyor, bir gün bu hedefe
ulaşabilmek için işime dört elle sarılıyor, gücüm ölçüsünde tasarruf
etmeye çalışıyorum."~
ŞANS GETİREN KONUŞMA
Daha sonra da kendimle Türkiye arasında benzerlik kurdum, Vehbi Bey'e
"Türkiye aşırı borçlanarak itibarını tehlikeye sokuyor ve riskli bir
kulvarda koşuyor. Türkiye düşlerini risk alarak ve aşırı borçlanarak
aceleci gerçekleştirmeye çalışıyor, Olanaklarının üzerinde harcamalar
yapıyor, geleceğini risk altına sokuyor, Korkarım bir gün gelecek bu
borçları geri ödemede ciddi sorunlarla karşılaşacağız" dedim. Vehbi Bey
bu benzetmeme çok güldü ve "Haklısın" dedi, Bu J görüşmemizden kısa bir
süre sonra aldığım teklifi takiben yarı kamu sektöründeki görevimden
ayrılarak Koç Grubu'na katıldım ve kariyerim tümüyle yepyeni bir yöne
girdi, Sonuçta Vehbi Bey'le yapmış olduğum bu ilk konuşma, benim
hayatımı değiştiren en önemli şansım oldu.
NAFİ GURAL
KÜTAHYA PORSELEN YKB
"ŞANSIM BANA İNANMAMALARI OLDU" ORTAKLIK YÜRÜMEDİ
Kütahya Porselen, 1973 yılında kuruldu. Ancak ortaklık yapısının doğal
sonucu olarak yürümedi. Şirketin yönetim kurulu başkanı, 1983
seçimlerinde milletvekili oldu. O dönemde ortağımız olan bankalar da
beni başkanlık görevine atadı. PROJE HAZIRLADIM
“Şirket nasıl kurtulur”diye projemi hazırlayıp yönetim kuruluna sundum.
Aferin beklerken “Bu sözlerin hayal! Madem kendine bu kadar çok
güveniyorsun, bankaların hisselerini satın al kendin yap” sözleriyle
karşılaştım. Bana inanılmamış olması beni çok üzdü.
HİSSELERİ GERİ ALDIM
Özel bankalardan yüzde 74 oranındaki hisseleri geri aldım. Böylece yüzde
2 civarındaki paya sahip ortakların temsilcisiyken şirketin bütününün
temsilcisi olarak porselen sektörüne adım atmış oldum. Halbuki
hedeflerim arasında kerestecilik işimizden edindiğimiz sevgi ile o
tarihlerde yeni bir sektör olan sunta ve MDF işine girmek, madencilik
işlerimizi çeşitlendirmek ve büyütmek vardı. SERAMİĞİ BIRAKMAM
Kendimi kanıtlamak için mi, yoksa “Bu sözlerin hayal” lafı üzerine mi
bankaların hissesini satın alıp porselen ve seramik işine girdik, hala
anlayabilmiş değilim. Ancak “hayal” sözü benim hayatımın en büyük şansı
oldu. Porselen ve seramik emek yoğun, enerji-yoğun, sermaye-yoğun bir
sektör. Avrupa bu sektörleri bıraktı. Bizim ise nesiller boyu bırakmaya
niyetimiz olmaz .
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?