En büyük şansım

Türkiye’nin önde gelen iş insanlarının hayatlarını değiştiren büyük şanslarını araştırdık.

1.06.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
En büyük şansım
Sarık Tara’nın iş hayatındaki en büyük şansı, üniversitedeki hocasıyla tartışması oldu. Bu yüzden okulunu bir dönem geç bitirdi. Ancak arkadaşları iş bulamazken o en iyi işi kaptı. Migros’un yönetim kurulu başkanı Bülend Özaydınlı’nın yüzüne ise şans Vehbi Koç’la yaptığı ilk görüşmede güldü. Koç’a verdiği kıvrak cevaplar, onun gruba girmesini sağladı. Aileden ayrılıp kendi grubunu kuran Nafi Güral’ın hayatındaki en büyük şansı ise ortaklarının “Projen hayal” sözüne sinirlenip şirketin hisselerinin tamamını satın alması oldu. Güral, bu sayede Türkiye’nin en büyük gruplarından birini yarattı. İşte Türkiye’nin önde gelen iş insanlarının hayatlarını değiştiren büyük şansları...

GOOGLE IN PATRONU LARRY PAGE,
Standford’a başladığı ilk gün kendisinden bir yıl önce aynı okula kabul edilen Sergey Brin’le tanıştı. Brin, ona okulu gezdirdi. Page, Stanford’da okulun ilk günü ortağı Sergey Brin’le tanışmasaydı belki bugün teknoloji devi Google olmayacak, Page de hayatının şansını yakalayamayacaktı. Tıpkı Page’de olduğu gibi patronların hayatında şansın önemi büyük. Türkiye’nin en önemli girişimcilerinden, Enka Şirketler Grubu Fahri Başkanı Şarık Tara’nın da iş hayatındaki “en büyük şansım” dediği olay üniversite son sınıfta kapısını çaldı.

“Son sınıfta hiç yapmayacağım bir şey yaptım ve bir hocayla münakaşa ettim. Bu nedenle de bir sömestr geç mezun oldum. İşte bu hayatımın en önemli şanslarından biri oldu” diyen Tara, bu sayede pek çok arkadaşının önüne geçerek Haydarpaşa’daki silo inşaatındaki işi kaptı. Gece vardiyası mühendisi olarak çalışmaya başlayan Tara, daha sonra eniştesiyle birlikte kendi inşaat şirketini kurdu. Ta-ra’nın iş hayatındaki ikinci büyük şansı ise Almanlar-dan gelen sürpriz iş teklifi oldu. Tara, bu sayede hiç aklında yokken şirketini yurtdışına açtı ve bugün 6 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşan dev bir grup yarattı.

HERKESİN ŞANSA İHTİYACI VAR
Bu örneklerden anlaşıldığı gibi başarılı insanların da hayatlarında şans faktörü belirleyici olabiliyor... Her başarılı iş insanının “en büyük şansım” diye nitelediği bir olay var. Örneğin Çukurova’nın patronu Mehmet Emin Karamehmet’in de hayatını değiştiren en büyük şansı Murat Vargı’yla tanışması oldu. Hüsnü Özyeğin, askerlik arkadaşı Murat Vargı’dan gelen Turkcell projesini eski patronu Karamehmet’e götürdü. Karamehmet de Vargı sayesinde gelen şansı iyi değerlendirerek bugün Türkiye’nin en büyük GSM şirketinin sahibi oldu.~

Karamehmet de Hüsnü Özyeğin’in en büyük şansı oldu. Hüsnü Özyeğin, Yapı Kredi’de yöneticilik yaptığı dönemde patronu olan Karamehmet’in kendisine hisse vermemesine sinirlenerek kendi bankasını kurdu. Özyeğin, bu olayın hayatının en büyük şansı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Karamehmet’ten yüzde 1 hisse istedim, onu da bana vermediği için her akşam kendisine dua ediyorum beddua değil. Ne kadar doğru bir şey yaptı vermemekle ki ben kendi bankamı kurabildim.” Limak’ın patronu Nihat Özdemir’den Migros’un başkanı Bülend Özaydınlı’ya kadar Türkiye’nin önde gelen iş insanlarının hayatlarındaki en büyük şanslarını araştırdık.

YARIM BIRAKILAN DOKTORA
Nihat Özdemir, 4,7 milyar dolar aktif büyüklüğe ulaşan Limak Holding’in patronu. Son 10 yılda Limak’ı baş döndürücü bir hızla büyüttü. En son 3’üncü havalimanı ihalesine ortaklarıyla birlikte 22 milyar doların üzerinde bir tutar ödeyerek dikkatleri üzerine çeken Özdemir’in iş hayatındaki en önemli şansı ise terör nedeniyle doktora eğitimini yarıda bırakması oldu. Ortağı Sezai Bacaksız'la terör olayları yüzünden ODTÜ'de doktorayı yarıda bırakıp kendi şirketinikuran Özdemir, “hayatımdaki en büyük şansım oldu” dediği olayı şöyle anlatıyor:

“Ortağım Sezai Bacaksız ile ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden sınıf arkadaşıyız. Daha sonrasında endüstri mühendisliği bölümünde birlikte yüksek lisans yaptık. Üniversiteye dönüp beraber öğretim görevlisi olduk. 6-7 yıl kadar akademik çalışmalara devam ettik. Doktora çalışmaları yaptık. Ancak, o yıllarda terör büyük sıkıntıydı, üniversite hayatı zordu.

Terör olaylarından dolayı özel sektöre atılarak şirket kurmaya karar verdik. İyi ki de kendi şirketimizi kurmuşuz, terör olayları bizim kendi işimizi kurmamızı sağladı. 1976 yılında proje yaparak işe başladık. Tesisat projeleri, makine fizibiliteleri yaptıktan sonra fabrika montajlarına geçtik. Sonrasında inşaat işleri almaya başladık. İlk günden ana hedefimiz, her işi yapan bir firma olmaktı. Yalnız konut, liman değil, tüm müteahhitlik hizmetlerini verme hedefindeydik. Bu ortaklığa başlarken sadece proje yapmayacağız, her türlü hizmeti veren bir müteahhitlik şirketi olacağız, daha sonra da sadece müteahhitlik ile sınırlı kalmayıp başka sektörlere de gireceğiz gibi bir hayalimiz vardı. Şimdi Limak Şirketler topluluğu olarak inşaat ve çimentonun yanında turizm, enerji, havalimanı işletmeciliği ve gıda alanlarında faaliyet gösteriyoruz. Geçmişe dönüp baktığımızda en büyük şansımızın terör olaylarından dolayı üniversitedeki kariyerimizi bitirip kendi işimizi kurmamız olduğunu söyleyebilirim.”~

HOCASI GİRİŞİMCİ YAPTI
Mustafa Şevki Kavurmacı, yarım milyar dolar cirosu olan Aydınlı Grubunun kurucusu. Bünyesinde U.S Polo, Cacharel gibi güçlü markaları bulunduran grubunun temellerini üniversite yıllarında attı. İstanbul Üniversitesi’nde okurken akademisyen olmayı hayal eden Kavurmacı, hocasının sözü üzerine kendiişini kurup girişimci oldu. Kavurmacı’nm büyük oğlu Ahmet Said Kavurmacı, bu olayı şöyle anlatıyor: “Babam, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin son sınıfındayken okulda kalıp akademisyen olmayı düşünmüş. Bu isteğini, hocası olan rahmetli Prof. Dr. Sabahattin Zaim Beyefendi ile paylaşmış. Sabahattin Hoca, babamın heyecanlı ve haksızlık karşısında mutlaka doğru bildiğini söyleyen özelliğine atıfta bulunarak kendi işini kurması konusunda tavsiyede bulunmuş ve şöyle demiş: ‘Sevgili Mustafa, bu dönemde ilim yapmak için bu çatı altında bazı haksızlıklar karşısında maalesef doğru bildiğini söyleyemeyip susmak zorunda kalacağın bir dönem. Aynı zamanda senin gibi Anadolu’dan gelip okumak isteyen birçok öğrencinin imkanları da kısıtlı. Onları okutacak işadamlarına da ihtiyaç, en az ilim adamı ihtiyacı kadar yüksek. Senin ticarete yatkınlığın fazla, gel sen bu akademik kariyer işinden vazgeç, ülkeye hizmetini ticaretinle yap.’ Bu konuşmadan sonra da babam yönünü ticarete çeviriyor ve o dönem son sınıfta okurken Fatih’te açtığı 50 metrekarelik dükkan bugün 5 ülkede direkt yatırımı olan 4 bine yakın kişiyi istihdam eden büyük bir gruba dönüşüyor. Sahabattin Zaim’in nasihatı doğrultusunda her yıl bine yakın öğrenciye burs veriyoruz.”

AVANTAJI TEZGAHTARLIK
Kiğılı, 210 mağazayla Türkiye’de erkek hazır giyimine yön veren markalardan biri. CEO’su Hilal Sueıdem ise uzun yıllardır perakende sektörünün içinde. Suerdem, iş hayatında en büyük şansının satış danışmanı olarak sektöre adım atması olduğunu söylüyor. Organize perakendenin güçlenmesinin kendisine avantaj sağladığını söyleyen Suerdem, iş hayatında öne geçmesini sağlayan “şansı” için şöyle konuşuyor: “1964’te İstanbul’da doğdum. Ancak ailece Siirtliyiz. İş hayatı, aile kültürümüzde çok önemli yer tutuyor. Bu yüzden hem okudum hem çalıştım. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdim. İlk iş tecrübemi ise babamın yanında edindim. Babamla birlikte AR-GE laboratuvarların kurulmasına yönelik malzeme satıyorduk. Öğlene kadar okula gidiyordum, öğleden sonra da işte babamın yanındaydım. Yaklaşık 12 yıl bu aile işletmemizde çalıştım. 1991’de ise anne ve babamı trafik kazasında kaybettim. Sonrasında ağabeyimle ticaret işimizi ayırdık.Ağabeyimle ayrılınca Abdullah Kiğılı eksik olmasın, ‘Başarılı, hırslı ve heyecanlı bir insansın, bizimle çalışabilirsin’ dedi. Ben de kendisine, ‘Bu işin en alt seviyesi neresi’ diye sorduğumda o zamanki adıyla tezgahtarlık cevabını verdi. Ben en alt seviyeden başlamak istedim. İlk iş olarak da depodan mağazalara sevkiyat işini yaptım. Sonra Galleria açıldı, ben de oradaki mağazamıza tezgahtar olarak geçtim. Galleria mağazamızda şef, müdür yardımcısı ve müdür oldum.~

İlerleyen süreçte Anadolu Yakası’nda mağazalar bölge müdürlüğünü üstlendim. Ardından mağazalar koordinatörü oldum. İmalat ve lojistik birimleriyle birlikte genel koordinatörlük yaptım. Daha sonra da CEO oldum. İş hayatımda önümü açan, en büyük şansım perakende dünyasına satış danışmanı olarak başladığım gün oldu. Organize perakendenin güçlenmesi de hızlı büyümemizi sağladığı için en önemli şanslarımdan olarak görüyorum.”

OKULU KIRDI HAYATI DEĞİŞTİ
Ali Abalıoğlu, 1,5 milyar dolar cirosu, 2 bin çalışanı olan Denizli merkezli Abalıoğlu Holding’in yönetim kurulu başkanı. Ailenin ikinci kuşak temsilcisi. İş hayatına, babasının çırçır fabrikasında başladı. Bugün ise tekstil işi yapan aile şirketini bakırdan gıdaya, enerjiden ambalaja kadar 5 farklı alanda faaliyet gösteren büyük bir gruba dönüştürdü. Abalıoğlu’nun hayatındaki en önemli şansı ise lise yıllarında arkadaşlarıyla birlikte okulu kırıp kahvehaneye gitmesi oldu. Abalıoğlu, bu olayı ve neden hayatının şansı olduğunu şöyle anlatıyor:

“Lise çağlarında arkadaşlarla okulu kırar ve henüz öğretmenlerimiz tarafından keşfedilmemiş bir kahvehaneye giderdik. Ancak çok ileri görüşlü, bir o kadar zeki bir kadın olan annemi hafife alıp yakın takibinde olabileceğimi hesaba katmayarak ciddi bir hata yaptım.

Yine okuldan kaçtığım günlerden biriydi. Kağıt oynarken annemi ve babamı bir anda karşımda buldum. Kuş uçmaz, kervan geçmez bu yere babamı ancak annemin azmi ve kararlı tutumu getirebilirdi. Evet, gerçekten basılmıştık. Arabada nasihat dinleyip azarlanmayı beklemek yerine en güzel savunma olarak saldırıyı seçtim. ‘Beni arkadaşlarıma mahcup ettiniz’ dedim ve onları okulu bırakmakla tehdit ettim.

Babam, ‘Aman ne güzel senin gibi bir yardımcıya ihtiyacım var zaten, yarın sabah gel işe başla’ dedi. Annem ise ‘Oğlum zaten sende okuyacak kafa yok’ diyerek acımasızlığını, ‘Sana liseyi mutlaka bitirteceğim’ diyerek de kararlılığını dile getirdi. Bu iki kurt blöfümü yememişti. Kahvehanede anneme ve babama yakalanmam hayatımdaki kararlı ilk hedefimi koymamı sağladı. Bu olaydan sonra önce okumaya sonra iş hayatına atılmaya karar verdim.”

"MUTFAKTAN GELMEM ŞANS GETİRDİ"
İnanç Kabadayı, Batışehir markasıyla ünlenen Ege Yapı’nın yönetim kurulu başkanı. Aynı zamanda İstanbul Genç Girişimciler Derneği’nin (İSGİD) başkanı... 38 yaşında, İTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Uzun yıllar, inşaat sektöründe profesyonel yöneticilik yaptıktan sonra 6 yıl önce kendi şirketini kuran Kabadayı, genç yaşta elde ettiği başarıyı ve şansını şöyle anlatıyor: “Babam harita mühendisi, annem ise ev hanımıydı. Ben de küçüklüğümden itibaren babamla birlikte araziye gider sahada vakit geçirdim. Ortaokulda hedefimi koymuştum. Büyüyünce inşaat mühendisi olacaktım. İTÜ İnşaat Fakültesi’ne girmeyi hedefledim ve üniversite sınavında bu bölümü kazandım.~

Üniversite birinci sınıfta okurken bir inşaat firmasında staja başladım. Üniversite yıllarımda bir taraftan okumak diğer taraftan çalışmakla geçti. Üniversite 2,3 ve 4’üncü sınıflarda Atlas adındaki bir inşaat şirketinde çalıştım. Bir taraftan da okula devam ettim.

Bu şirkette ilk önce saha müdürü olarak işe başladım. 10 yıl da proje koordinatörlüğe yaptım. 6 yıl önce ise kendimi hazır hissettiğimde şirketimi kurmaya karar verdim. Birçok arkadaşımın aksine, eğitim hayatımın başından itibaren inşaat işinin içinde olmam en büyük şansım oldu. Daha öğrenciyken başladığım iş hayatımda saha mühendisliği ile başlayıp mezun olduktan sonra da koordinatörlüğe kadar birçok departmanda görev aldım. İnşaat sektöründe işin mutfağından geliyorum. Hayatımın bu döneminin, bugün baktığımda en önemli şansım olduğuna inanıyorum. Yaşadığım her bir deneyim, bugün Ege Yapı olarak başarılarımızın temellerini oluşturdu.”

BÜLEND ÖZAYDINLI
MİGROS YÖNETİM KURULU BAŞKANI
"HAYATIMI DEĞİŞTİREN KRİTİK KONUŞMA"

VEHBİ KOÇ’LA TANIŞMA
1987 yılında Vehbi Bey'in daveti üzerine ofisine gittim. Yaptığımız ilk tanışma görüşmemizde Türkiye'nin durumu hakkında düşüncelerimi öğrenmek istedi. Yanıtım, “Türkiye'nin durumu aynen benim durumuma benziyor” oldu. Vehbi Bey de “Ne alakası var” diye hayret ile sordu. Ben de “Çocukluğum, gençliğim hep deniz kenarındaki illerde geçti ama iş hayatım Ankara'da başladı ve Ankara'da devam ediyor” diye sözlerime başladım ve şöyle devam ettim:
İLK SOHBET
“Denizi çok seviyorum ve ; öncelikle İstanbul'da yaşamak İstiyorum, İstanbul'da bir yalıda oturup önüne yatımı bağlamak istiyorum. Yeterli birikimim yok ancak borçlanacak İtibarım var, İstanbul'a yerleşir, borçlanarak yalı ve yat alabilirim, Böylece 4-5 yıl boyunca düşlerimi gerçekleştiririm, Ama 5'incl yılın sonunda borçlarımı geriye ödeme zamanı geldiğinde borcumu ödeyemez itibarımı yitiririm. Babamın ailemize verdiği itibarlı soyadı en değerli varlığımızdır, itibarımızı riske atıp, acele edip bu düşümü gerçekleştiremiyor, bir gün bu hedefe ulaşabilmek için işime dört elle sarılıyor, gücüm ölçüsünde tasarruf etmeye çalışıyorum."~

ŞANS GETİREN KONUŞMA
Daha sonra da kendimle Türkiye arasında benzerlik kurdum, Vehbi Bey'e "Türkiye aşırı borçlanarak itibarını tehlikeye sokuyor ve riskli bir kulvarda koşuyor. Türkiye düşlerini risk alarak ve aşırı borçlanarak aceleci gerçekleştirmeye çalışıyor, Olanaklarının üzerinde harcamalar yapıyor, geleceğini risk altına sokuyor, Korkarım bir gün gelecek bu borçları geri ödemede ciddi sorunlarla karşılaşacağız" dedim. Vehbi Bey bu benzetmeme çok güldü ve "Haklısın" dedi, Bu J görüşmemizden kısa bir süre sonra aldığım teklifi takiben yarı kamu sektöründeki görevimden ayrılarak Koç Grubu'na katıldım ve kariyerim tümüyle yepyeni bir yöne girdi, Sonuçta Vehbi Bey'le yapmış olduğum bu ilk konuşma, benim hayatımı değiştiren en önemli şansım oldu.

NAFİ GURAL
KÜTAHYA PORSELEN YKB
"ŞANSIM BANA İNANMAMALARI OLDU"

ORTAKLIK YÜRÜMEDİ
Kütahya Porselen, 1973 yılında kuruldu. Ancak ortaklık yapısının doğal sonucu olarak yürümedi. Şirketin yönetim kurulu başkanı, 1983 seçimlerinde milletvekili oldu. O dönemde ortağımız olan bankalar da beni başkanlık görevine atadı.
PROJE HAZIRLADIM
“Şirket nasıl kurtulur”diye projemi hazırlayıp yönetim kuruluna sundum. Aferin beklerken “Bu sözlerin hayal! Madem kendine bu kadar çok güveniyorsun, bankaların hisselerini satın al kendin yap” sözleriyle karşılaştım. Bana inanılmamış olması beni çok üzdü.

HİSSELERİ GERİ ALDIM
Özel bankalardan yüzde 74 oranındaki hisseleri geri aldım. Böylece yüzde 2 civarındaki paya sahip ortakların temsilcisiyken şirketin bütününün temsilcisi olarak porselen sektörüne adım atmış oldum. Halbuki hedeflerim arasında kerestecilik işimizden edindiğimiz sevgi ile o tarihlerde yeni bir sektör olan sunta ve MDF işine girmek, madencilik işlerimizi çeşitlendirmek ve büyütmek vardı.
SERAMİĞİ BIRAKMAM
Kendimi kanıtlamak için mi, yoksa “Bu sözlerin hayal” lafı üzerine mi bankaların hissesini satın alıp porselen ve seramik işine girdik, hala anlayabilmiş değilim. Ancak “hayal” sözü benim hayatımın en büyük şansı oldu. Porselen ve seramik emek yoğun, enerji-yoğun, sermaye-yoğun bir sektör. Avrupa bu sektörleri bıraktı. Bizim ise nesiller boyu bırakmaya niyetimiz olmaz .

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz