Şirketler Nasıl Daha Uzun Yaşar

Ichak Adizes / Yönetim Gurusu    Ichak Adizes, dünya çapında bir yönetim gurusu. Şirketlerin “yaşam süresi” ve “değişim” konularında danışmanlık veriyor. Bir anlamda “uzun yaşam” konusun...

1.01.2003 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Ichak Adizes / Yönetim Gurusu  
 
Ichak Adizes, dünya çapında bir yönetim gurusu. Şirketlerin “yaşam süresi” ve “değişim” konularında danışmanlık veriyor. Bir anlamda “uzun yaşam” konusunda uzman.  Son kitabı “Managing Corporate Life Cycles”da firmaların nasıl çabuk büyüyüp yok olduklarını anlatıyor. Ona göre, 100 yıllık şirketler de “genç” olabilir. Önemli olan “esneklik” ve “kendini kontrol” yeteneklerini sürdürmeleri. Adizes, “Çok küçük kapasiteli firmaların da esnekliklerini ve verimliliklerini kaybettiklerine şahit oldum. Esnek ya da genç olabilmenin, yaş ya da büyüklükle bir ilgisi yok” diyor.  
 
Türkiye’de günde ortalama 200 firma-şirket kuruluyor. İstatistiklere göre bu kurumların ilk bir yıl içinde yüzde 50’si, 2 yıl içinde yüzde 60’ı, 5 yıllık içinde ise yüzde 80’i yok oluyor. Bu konuda sirkülasyonu kuvvetli ülkelerden biriyiz. Ancak, girişimcilerin önemli bölümü, yaşadıklarının gerekçelerini anlamadan, çöküşle karşı karşıya kalıyor. Şirketleri battığında, bunun nedenlerini anlayacak kadar objektif değerlendirme yapmıyor ya da bu konuda danışmanlık almıyorlar. Genelde ekonomi ve sektörü bahane edip, kendi stratejilerini dışarıda bırakıyorlar.  
 
Şirketlerin yaşam döngüsü konusunda kitabı ile dikkatleri üzerinde toplayan Adizes Institude kurucusu Dr. Ichak Adizes’in işi, bir anlamda şirketlere ve sahiplerine, “daha uzun yaşamak” ve “değişim” konularında danışmanlık vermek. Şirketlerin batmasını önlemek ve uzun bir hayat vermek.  
 
Dr. Adizes, Türk insanının girişimci niteliği taşıdığını söylüyor. Adizes, “İş yapmayı çok seviyorlar. Kesinlikle  işadamı olarak adlandırılabilirler. Bilmedikleri ise tek kişi odaklı bir girişimcilikten, organizasyonel bir girişimciliğe nasıl geçecekleri” diyor.  
 
Ichak Adizes’in üzerinde önemle durduğu konulardan biri de firmaların yapısı. Adizes, “Firmanın kar merkezli departmanlara ayrılması gerekiyor. Ayrıca, tek bir insanda değil, bütün yapı içinde girişimci özelliği hissedilebilmeli” diyor.    
 
Firmaların girişimciliği kendi şahsına mal etmektense, organizasyonun tamamında uygulayabilmesi gerektiğini belirten Adizes, Türkiye’de bu nedenle bu nedenle firmaların girişimcilikten daha öteye gidemediklerini söylüyor. Dr. Ichat Adizes’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:  
 
Şirketler özellikle büyüme süreçlerinde nelere dikkat etmeliler?  
 
Şirket için önemli olan nokta girişimci bir ruh taşımasıdır. Girişimciliğin faydalı olabilmesi için ise entegrasyonun olması şart. Eğer kaynaklar atıl bir şekilde kollanılıyor ve şirket içinde yaratıcılığı engelleyici bazı faktörler varsa, o zaman şirketin girişimci bir yapı kazanabilmesi imkansız. Girişimcilik ve entegrasyon bir şirketin büyümesini sağlayan faktörlerdir.  
 
Bir firmanın genç ya da yaşlı olarak adlandırılması hangi kriterlere bağlı?  
Gençlik ya da yaşlılığın yıl sayılarıyla bir ilgisi yok. Bu kronolojik bir durum değil. Yüz yaşında bir firma genç olabilirken, beş yaşındaki bir firma çok yaşlı gözükebilir. Firmanın genç ya da yaşlı olarak adlandırılması için, davranışlarının incelenmesi gerekir.  
 
Burada iki önemli faktör var. Bir tanesi esneklik. Eğer firma esnekse, o zaman ona çok genç gözüyle bakabiliriz. Küçük bir bebeğe baktığınızda, onun oldukça esnek olduğunu görürsünüz. Her türlü değişikliğe adapte olmak için algıları açıktır.  Firmalar yaşlandıkça yönlerini değiştirmekte oldukça güçlük çekerler. Kendilerini yenilemekte zorlanırlar.  
 
İkinci faktör ise şirket içi kontrol.  Burada disiplin de oldukça önemli. Yaş olarak genç firmalara baktığımızda, disiplinin ve kontrolün oldukça az olduğunu görüyoruz. Çok kolay başlarını derde sokabiliyorlar. Kararları çok uçuk olabiliyor. Daha yaşlı firmalarda ise kontrolün oturmuş olduğunu görüyoruz.  
 
Firmalar için bahsettiğiniz esneklik ve kontrol faktörleri nasıl bir çizgi izliyor?  
 
Firmalarda esneklik ilk önce yukarı doğru çıkıyor. Yaşlandıkça esnekliğin azaldığını görüyoruz. Kontrol ise başta aşağı seviyelerden başlıyor daha sonra yükseliyor ve en sonunda yine azalıyor.  
 
Çok yaşlı firmalarda ise hem esnekliğin hem de kendini kontorol etme yeteneğinin azaldığını görüyoruz. Bundan dolayı da ölüyorlar zaten. Hem esnek hem de kendini kontrol edebilen bir firmaysanız, özelsiniz demektir. Bu olabileceğinizin en iyisi.  
 
Firma büyüklüğünün yaşam eğrisi üstünde bir etkisi var mı peki?  
 
Büyüklük de belirleyici bir etken değildir. Milyarlarca dolar satış kapasitesi olan bir firma hala genç olabilir. Benim bu konuda oldukça fazla deneyimim var. Kapasite olarak çok büyük olan bir firmanın çok çabuk değişeme ayak uydurabildiğini gördüğüm olmuştur.  
 
Ayrıca, çok küçük kapasiteli firmaların da esnekliklerini ve verimlilikrini kaybettiklerine şahit oldum. Esnek ya da genç olabilmenin, yaş ya da büyüklükle bir ilgisi yok yani.  
 
Dünya şirketleri arasında esnek olarak gördüğünüz örnekler hangileri?  
 
Yıllar önce birlikte çalıştığım Philip Morris’i örnek olarak gösterebilirim. Ben onlarla çalışırken 8 milyar dolar satış hacmine sahiplerdi. Şu anda ise 40 milyar dolarlık bir kapasiteye ulaştılar. Bu da gösteriyor ki, bu firma hala büyümeye ve değişmeye devam ediyor. Bu nedenle büyüklüğüne rağmen oldukça genç bir şirket.  
 
IBM eskiden yaşlı kategorisine giriyordu. Kendini şu anda geliştirdi ve oturttu. Şimdi daha genç. Telefon firması olan AT&T ise yaşlı olarak değerlendirilebilecek bir firma. Değişimi oldukça sancılı oluyor.  
 
Esnekliğin ve kontrolün önemli faktörler olduğunu söylüyorsunuz. Yaratıcılık hakkında düşünceleriniz neler?  
 
Yaratıcılık, zaten girişimciliğin bir parçası. Girişimci olmak ve genç bir firma olarak adlandırılmak için yaratıcı olmanız gerekir. Bunun yanında risk alabilme özelliğini de unutmamak gerekiyor.  
 
Bir firma için sizce genç olmak mı yoksa olgun olmak mı daha önemli?  
 
Bir firmanın kesinlikle olgun olması gerekiyor. Olgunluğa ulaşabilmek için de belirli bir süreçten geçiliyor. Bu süreçte sağlıklı ilerleyen firmalar olgun olarak adlandırılabilir. Bu seviyeyi koruyabilmek için ise gelişmeye açık olmak gerekiyor.  
 
Yıllarca yerinde sayılarak olgunluğa ulaşılamaz. Ne yaptığını bilen, bir hedefe yönelen ve bu hedefe ulaşmak için çalışan bir yapıya sahip olmak gerekli.  Böylece şirketin pazar hakkında öngörüleri olabilir. Aynı zamanda pazarı kontrol etme şansı da olur. Bu seviyeye ulaşmak hiç de kolay değil. Hiçbir firma olgun doğmaz. Kontrolü artırırken firmalar esnekliklerini kaybediyor. Bu yüzden bir firmaya olgunluk katabilmek için çok dikkatli davranılması gerekiyor.  
 
Firma yöneticilerinin bu saydığınız kriterleri yönetirken nasıl davranması gerekli?  
 
Bir firmayı esnek ve kontrollü yapan bir sürü etken var. Birincisi, yöneticiler. Yöneticiler eğer risk almaya hazır girişimciler gibi davranıyorlarsa ve yaratıcılarsa, bu kriterlere ulaşılabilir. Genellikle piyasada yeni yer alan bir firmanın daha fazla risk alabildiğini, daha yaratıcı olduğunu görüyoruz. Liderin stili burada çok önemli.  
 
Ayrıca, lider kendi stilini firmanın yaşam eğrisi üzerindeki yerine göre şekillendirebilmeli. Örneğin, henüz genç bir firma için girişimci bir lider profili gerekli olabilir. Eğer geleceğe yönelik olmazlarsa ve hedeflere göre şekillenmezlerse, meteor gibi çok hızlı yükselir ve çok da hızlı yere çakılırlar.  
 
Firmaların olgunluk dönemine girmeden önceki basamakta kararlarını doğru vermesi gerekli. Yönetici ya da liderin, verimlilik için çalışan, organize etme yeteneğine sahip, bilgi sistemine bakabilecek, maliyet hesabından anlayan olması da son derece yararlı. Bu noktadan sonra girişimci liderden profesyonel lidere bir geçiş sağlamak mümkün hale gelebilir.  
 
Bizim ülkemizde sıkça rastlandığı gibi aile şirketlerince yönetilen firmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?  
 
Eğer firma, kurucusunun çemberi içinde sıkışıp kalırsa, o zaman kurucusu öldüğünde firma da ölür. Türkiye’de çok fazla bulundum ve pek çok firma da benim müşterim oldu. Ülkenizde çok fazla aile şirketi olduğunu biliyorum. Bu nedenle de profesyonel iş yaşamına geçişte sorunlar yaşanıyor zaten.  
 
Kitabınızda şirketlerin yaşadıkları sorunları, “normal” ve “anormal” olarak ayırıyorsunuz. Hangi problemlerin şirket için normal sayılabileceğini düşünüyorsunuz?  
 
Şirketin dönüşüm sürecinden geçerken yaşadığı problemler çok normaldir. Örneğin, şirket girişimci yapıdan profesyonel yapıya geçerken bazı problemler yaşayacaktır. Bunları yaşaması da son derece doğaldır.  
 
Anormal sorunlar ise öngörülmeyen olanlardır. Eğer şirketler nereden geldiği hakkında bilgileri olmadığı sorunlarla karşı karşıya kalırlarsa, o zaman gerçekten sorunları var demektir. Eğer şirket kendini sahibinden ya da kurucu ailelerden özgür kılamıyorsa burada da anormal bir sorun var demektir. Pek çok yönetici problemlerin sadece kendi şirketlerinin başına geldiğini düşünüyor. Anlamadıkları nokta ise aslında her şirketin yaşam içinde bulunduğu nokta da başına gelebilecek tipik problemlere sahip olduğu.  
 
Benim kitabımı okuyan bir yönetici hangi problemlerin şirketi için normal sayılabileceğini anlayacaktır. Bir sürü yönetici hangi sorunların normal hangilerinin ise anormal olduğunu bilmiyor. Bunun nedeni de diğer firmalarda tecrübelerinin olmaması. Bu nedenle bütün sorunların anormal olduğunu düşünüyorlar.  
 
HANGİ SEKTÖRDE YAŞAM EĞRİSİ UZUN?  
 
Şirketlerin yaşam eğrisini, faaliyet gösterdikleri sektörlerin yapısı da etkiler mi?
 
 
Kesinlikle. Eğer sektör hızlı gelişen bir sektörse, o zaman firmaların gelişimi de hızlı olacaktır.  
 
Hangi sektörlerde yaşam aralığı daha kısa sizce? Bu konuda spesifik örnekler verebilir misiniz?  
 
İnternet firmaları buna iyi bir örnek. Bu sektördeki değişim çok hızlı. Bu nedenle şirketler çok çabuk doğup çok çabuk ölüyorlar. Diğer söktörlerde gelişim belirli bir zaman alıyor, bu nedenle de firmanın yok olması için de uzun süre geçmesi gerekiyor.  
 
İnşaat sektörü ise genellikle çok fazla kurucu etrafında odaklanmış bir yapıda. Türkiye’de de bunun örnekleri var. Bu sektörde genellikle kurucu öldüğünde firmanın da sonu gelmiş oluyor. Çok kişiye özel bir yapılanma var. Bu nedenle bu sektörde şirketin yaşam eğrisi kurucusunun durumuyla ilgili. Çok azı bunu iyi bir sisteme oturtmuş durumda.  
 
Enron, World Com gibi şirketlerin içinde bulundukları sektörlerde çok hızlı değişim yaşanan sektörlerdi. Burada da kontrol eksikliği olduğunu gördük. Eğer sektörde yüksek değişim varsa o zaman bilginin sürekli güncellenmesi gerekir. İş işten geçtiği zaman bilginin yöneticiye ulaşması çok da anlamlı değil.  
 
Yeni ekonomi şirketleri içinde çok başarılı olmuş ya da hayatta kalmış şirketler de var. Bu şirketlerde aynı değişimin içinde yer alıyor. Sizce bu şirketlerin sırrı nedir?  
 
Bu firmaların çok sağlam yapıları var. Yapı son derece önemlidir. Eğer iyi bir yapıya sahipseniz, otorite ile olasılıkları iyi bir şekilde kontrol edebilme şansınız olur. Böylece kontrolü elinde tutan, bunun sonucunda da esnekliği yakalayan bir şirket olursunuz. Eğer sektör çok hızlı değişiyorsa, şirketin buna uyum sağlayacak esnekliğe sahip olması gerekir. Bunu bir arabaya benzetebiliriz.  
 
“HP COMPAQ’I ALARAK BÜYÜK HATA YAPTI”  
 
Kendini değişen koşullara başarıyla adapte edebilmiş şirket örnekleri verebilir misiniz? Sizce dünya şirketleri arasında hangi firmaların başı dertte?
 
 
IBM kendisini gerçekten yeniden yapılandırabilmiş bir şirket. Zaten bu nedenle de hayatta kaldı. Şu anda çöküş noktasından iyi bir noktaya geldi. Ben bunun çok başarılı ve büyük bir dönüşüm olduğunu düşünüyorum.  
 
Ayrıca, British Petrol’ün yaptığı değişimden de çok etkilendiğimi söylemeliyim. Doğru ve hızlı bir şekilde değişiyorlar. Çok iyi yönetilen bir şirket olduğunu düşünüyorum. Bunlar yapılarını sağlam tutan firmalar.  
 
Bunun yanında AT&T mesela çok iyi yapılandırılmış bir şirket değil. Hewlett Packard Compaq’ı satın alarak çok büyük bir hata yaptı, her şeyin arap saçına döneceğini düşünüyorum. Şirket bu birleşme ile olgunlaşma ve çöküş dönemine hız kazandırdı. Bu birleşmeyle aranılan şey büyüklüktü, ama büyüklük bir avantajdan çok bir ayak bağına dönüşebilir.  
 
HİÇBİR ŞİRKET 11 EYLÜL’Ü ÖNCEDEN BİLEMEZDİ  
 
Şirketin ömrünü etkileyen dış ve iç etkenlerden bahsedebilir misiniz?
 
 
Dış faktörler aslında hiç önemli değildir. Çünkü onları kontrol edemezsiniz. Onları izleyebir analiz edebilir ama kontrol edemezsiniz. Mesela ekonomiyi kontrol etmek mümkün değil.  Eğer ekonomi değişiyorsa sizin şirketinizin içinde de değişimler olacaktır.  
 
Yine de şirketlerin dışsal faktörler arasında bazı noktaları tahmin etmeleri ve bu durumlara göre tedbirlerini almaları gerekmiyor mu?  
 
Bu çok ilginç bir nokta. Şirketlerin genellikle çok ama çok az öngörü yetenekleri vardır. Şirketler geleceği öngörebildikleri oranda başarılı olacaklarına inanır. Oysa çevrenin durumunu öngörmek çok zordur. Hatta  yaşadığımız dünyada çevrenin değişen koşullarını tahmin etmek gittikçe zorlaşıyor. Kimse 11 Eylül saldırılarını önceden bilemezdi. Ocak ayında Irak’a saldırı olacak mı? Kimbilir? Bunu tahmin etmek oldukça zor. Firmaların odaklanması gereken nokta yine tekrarlıyorum esnekliktir. Esnek olan firma başına öngörmediği bir durum gelse dahi bunun için hemen tedbir alabilir. Firmaların tahmin yapmaya ayıracakları zamanı kendi yapılarını sağlamlaştırmaya harcaması gerekiyor.  
 
ŞİRKETİN KÖTÜYE GİTTİĞİ NASIL ANLAŞILIR?  
 
Bir şirkette işlerin kötüye gititiğini nasıl anlayabiliriz? Sonuçta yönetici için her şey yolunda gibi gözükebiliyor ama birkaç yıl sonra durumun hiç de sandığı gibi olmadığını görebiliyor...
 
 
Firma gençken, kurucusunun cebinde bir zarf içinde firmayla ilgili her türlü bilgi vardır. Ama firma büyüdükçe, sahibinin bilgiye ulaşması güçleşir. İşler gün geçtikçe daha karmaşık bir hale gelir. Artık daha fazla ürün ve daha fazla departman vardır. Bu nedenle firma sahiplerinin her şeyi kontrol edemedikleri görülebilir.  
 
Buna dünyadan Enron iyi bir örnek oluşturuyor. Çok büyük ve muhteşem başarılı görünen bir firmayken, birden iflas etti. Eğer firmanın organizasyonunu kuvvetli ise önlem alınabilir tabi. Bu sayede bilgi akışı sürekli ve doğru bir şekilde sağlanabilir. Yönetici de duruma göre önlemini önceden alır.  
 
Ayrıca, yöneticinin büyüme aşamasında organizasyonu çok küçük kar markezlerine bölmesi gerekiyor. Böylece hangi bölüm daha başarılı, hangi ürün grubu daha iyi gibi bilgi gerektiren konular yöneticiye daha kolay  akabiliyor. Eğer bilgiyi geliştirmezseniz firma birden bire iflas edebilir ve yönetici de ne olduğunu anlamaz.  
 
“PİYASADAN GELEN İŞARETLERE DİKKAT”  
 
Şirket bilançosu ve gelir tablosu çöküş sürecinde olan bir firmada nasıl gözükür? Bir firmanın kötü durumda olduğunu nasıl anlayabiliriz?
 
 
Uluslararası anlamda bir şirketin iflas ettiğini söyleyebilmek için, o şirketin kredi alamaz bir durumda olması gerekir. Şirket, aldığı kredinin faizini bile ödeyemiyorsa, iflas durumuyla karşı karşıyadır diyebiliriz. Eğer müşteriler, banka, tedarikçiler firmaya güvenlerini yitirdilerse burada da bir sorun var demektir.  
 
Sağlıklı bir yapıya sahip olup olmadığınızı anlamanın yolu, ne kadar güvenin olduğunu ölçmekten geçer. Eğer müşteriniz size güveniyorsa ve yine sizden alışveriş yapmak için geri geliyorsa bu iyi bir işaret. Tedarikçileriniz ya da çalıştığınız banka sizinle birlikte çalışmak için kalıyorsa, bu sizin geleceğinize güveni olduğunu gösterir. Yani güvenin ölçülmesi gerekiyor.  
 
Firmanın bu noktadan geri dönmesi mümkün değil mi?  
 
Bu geriye ne kaldığıyla ilgili bir durum. Üzerinde düzeltme yapabileceğiniz bazı faktörlere hala sahipseniz o zaman geri dönüş mümkün olabilir belki. Kötüye gidişin ne kadar önceden anlaşıldığı ve üzerinde çalışıldığıyla ilgili bir durum bu.  
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz